Hikayeye göre; eskiden şehirlere “şahsiyetlerine uygun” tılsımlar yapılırmış. Bu tılsımlar şehrin bir felakete maruz kalmaması ve ebediyen “yaşayabilmesi” için yapılırmış. Şehrin bu tılsımı ele geçirilirse ya da bir şekilde yok olursa, tabiat o şehri alır ve ebediyen ruhunu ortadan kaldırırmış. Otların kokusunu içime çekerken, nedense ilk bu hikaye geliyor aklıma. Şehirdeyken evimin camlarına çarpıp geri dönen rüzgar, şimdi üzerimden geçiyor.Dağdayım. Yüksek bir dağ olduğu için ağaç yok. Önümde bir vadi uzanıyor. Vadi sanki yeryüzünün tüm yeşil tonlarını içeriyor ve ortasından geçirdiği dereyle denize ulaşıyor. Doğduğu ve büyüdüğü yeri görebiliyorum derenin. Bulunduğum yerden daha alçak tepelerin üzerlerinde bulut gibi görünen sis yoğunlukları var. Bunlar uzak yerlerde tepeleri adacıklar gibi gösteriyor. Yüksek yerlerde Karadeniz’in doğallığı ile ıslaklığı bir bütün. Ayakkabılarımın altında otlar yemyeşil ama ıslak. Rüzgar üzerimdekilerin ve çantamın kıvrımlı yerlerine çarpıp ses çıkartıyor. Biraz daha seyredip, yere uzanıyorum. Kollarımı iki yana açıyorum. Ellerim ve boynum ıslaklığı hissediyor. Doğrulup ayakkabılarımı çıkartıyor ve tekrar uzanıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Rüzgar üzerimden geçiyor.Hiçbir şeyi özlemediğimi fark ediyorum. Burada çekilen fotoğraflar yetiyor, eskilerini getirmeye gerek yok. Geriniyorum; ayakkabılarım ayaklarıma değiyor. İtekliyorum. Ucuz bir spor ayakkabı aldım. Markası K.G.B. Buradaki arkadaşlarım bana ajan demeye başladılar. Ufak çocuklardan biri, bozulan saatimi tamir etmeye çalışırken gördü beni. Saatin içini açmıştım, yanıma oturup izledi. Onun bakışları ve soruları ile birlikte, ben de bu tamir işini ciddiye alıp keyifle saçmaladım. Ama akrep yelkovanı hala topuzla değişmiyor. Minik çubuğu kırılmış. Çocuk ise ajan sözünü ciddiye almaya başlamış. Çocuktan yeğenime atlıyor zihnim. Üst dişleri çıkmış. Ona ilk çiçeği ben almıştım. Sanırım ilk mektubu da ben yollayacağım. Gülümsüyorum. Uzaya çıkamayabilirim, ama önümüzdeki yıllarda bir gece yarısı uyandırılıp ona en güzel masalları anlatabilirim. Ellerimi başımın altında birleştirip derin bir nefesle yaşamı içime çekiyorum. Sanırım fark bu; şehirdeyken yaşam bizim içimizde değil, biz yaşamın içindeyiz. Sonra birden belki de hayatımda hiçbir şeye bu denli gülemeyeceğim kadar gülmeye başlıyorum. Kendime gülüyorum. Birkaç gün sonraki sabah ve işe gidecek olan ben gözümde canlanıyor. Sanki biri o kıyafetlerin içine girmiş, ben de onun içindeyim. Ellerim havada koşarak uzaklaşmaya çalışıyorum o hologramdan.Hafızam bana itaat ediyor ve hızla dünkü yağmuru getiriyor aklıma. Sesini duyduğumda kuru olduğum yağmuru. Bir yamaçtaydım; önce sesini duydum, sonra kendisini gördüm, sonra ıslandım. Sonra birden damlalar öylesine irileşti ki, duyabileceğim en güçlü seslerden birine büründüler, doğa bile susup dinlemeye başladı. Şimdi yağmasın diye düşünüyorum, bulutlar çok yakın bana, kalbim keyifle ama hızla atıyor. Çok değil, yaklaşık 1 ay önce bu saatlerde İstanbul’un caddelerinde yürüyordum. Pek yapmadığım bir şey yapıp, yürürken yanımdan hızla geçen insanların yüzlerine bakıyordum. Baktığım her yüzde güzelliği ve acıyı görüyordum. İnsan yalnız kendisinin acı çektiğini düşünmeye başladıysa, insanlığından birşeyler yitiriyor demektir. Buraya gelmeden önceki son günüm geliyor aklıma. Yine yağmur vardı, ama bu defa elimde şemsiye tutuyor, trafik ışıklarına bakıyordum. Dalıyordum; ben dalıyordum, ışıklar maviye dönüyordu.. Zaman hep aynı saniyelerle geçse de, ben bazı anları geçiremiyordum.Burada, üzerime sinen kokular arasında alacakaranlığı bekleyebilirim. Sağ aşağımda ormanın, sol aşağımda denizin, uzandığım yerde gökyüzünün güveni var. Üşüyorum evet, ama mutlu üşüyorum. En son; “Şu an nerede olmak isterdin?” diye soruyorum kendime. Belki de ilk defa anlaşıyoruz ben cevabımı alırken: “Burada olmak isterdim.”
yorumlar
@puella’ya kocaman bir teşekkür! 🙂 içimi açtı yazın! bu kadar güçlü hissettirdin yani.acilen bir Karadeniz turuna katılmalıyım… acilen!
ıslak çimenlere uzanıp bulutları seyredesim geldi…
bugün mutluyum, bu yazı sayesinde daha bir mutluyum! mersi!!!
özleyemeyecek kadar güzel olanın içindesin, görülen o…
ben sana demiştim geçer diye mak,
kop; hava çok güzel ! güneş var, mutlu ediyor insanı bu durum…
burda hava kapalı yağmur var, lâkin ben bu durumda da mutluyum
valla bravo o zaman:) ben havanın güzelliğine borçluyum…
pilli pati, ben teşekkür ederim ilgin ve beğenin için 🙂 karadeniz’in en güzel zamanları bence mayıs ve kasım ayları, bir tur planlamanın tam zamanı yani.chattagush, düşünmesi bile iyi geldiğine göre, bence ilk fırsatta yap bu dediğini :)makaleci, seni mutlu edeceğini bilseydim dün yollardım bu yazıyı :)) çok teşekkür ederim :)zorkedi, gerçekten öyleydi. yaşadığından emin oluyor insan..
çok guzelmiş.sarımsı bişey
@puella, yazıyı üçüncü kez okuyuşumdan sonra ancak yorum ilave edebiliyorum..yazıp yazıp siliyorum..diyecek söz bulamıyorum..herşey birbirine karıştı.uzunca zamandır bir yazıyı böylesine içimde hissetmemiştim..gerçekten çok teşekkür ederim..çok iyi geldi bana da.
sahinden, teşekkür ederim :)absence of sense, senin yorumun da bana çok iyi geldi, çok sağol :))
Uzaklardayken sen; güzel cümleler senfonisi kurarken birde… Maestro kıvamında yazdıklarını esirgeme yeter. Ne güzel bir anlatım yeteneği. Allah nazardan korusun ki devamı gelsin. Yüreğine sağlık Puella…
Bir eski hikaye tılsım tılsımŞehirsiz ve sensizOt kokuları var semadaVe nefesler alışlarımda dağlarımTon ton yeşilimKaradenizim var sahipsizimBulutlarım var sisler adedinceUmutlarım var derelerimdeVadisi olmayan bir hikayemSeni olmayan bir benBeni olmayan bir senRüzgarlarım savruk kül düşkünŞaşkın gözler ıslak tebessümümUcuzdu elbisem kelepir hayallerimCevapsız sorularımVirgüller kilitli özgürken noktalarımÇocukluk günlerimi özlerkenYiğide gül verirkenTopuz oldu saat yelkovanda kaldıTakvimler yandıYürek aldandı yineKöyüne şehrineHafızam girdi aramızaHayat griye döndüVe öldü sonbahar telaşında tohumlarımMaviyi özler oldumSensizdim hakkım vardıVe şehirsizdimBilmezdim…UzaktımUzaktın…
Süpersin Puella. Kac gündür giremiyorum Hafif’e. Bu yaziyi okuyunca tüm yorgunlugum cikti sanki. Bize güzel Karadenizi yasattigin icin tesekkür ediyorum kardesim…
pelitas, beni bu güzel düşüncelere layık görmen onur verici, sağolasın :)şiirin için ise ayrıca kocaman teşekkürler! şahane olmuş, yüreğine sağlık :))xnicox, şehirdeki kargaşanın ardından ne zaman karadenizi düşünsem iyi geliyor, huzur veriyor. sana da bu duyguyu yaşatabildiysem ne mutlu bana 🙂 yorumun ve ilgin için teşekkürler :))
…and just forget the world
Bu yazı acaba nasıl bir halet-i ruhiye ile yazılmıştır diye merak ederken, muhterem yazarımızın yazıya eklediği Snow Patrol parçası, o halet-i ruhiyenin muhtevasını faş etti.Parçayı da yanına katık yaptığınızda, eğer bir de gece yarısı loş bir ışık söz konusu ise okuma bir hayli keyifli olacaktır kanaatimce.
Kendine yukarıdan bakma olgunluğunu çağrıştırıyor, soğuk rivayetlere başlık. Kim sabit, kim uzakta. Ve iç ses der ki bazen; orada bir dünya var hiçbir zaman ardında bırakamayacağıngit hadi..
Bazen uzakları yakın bilir insan kendine. tılsımlı muhabbetlerle dört köşe olur ifadeler. felaketten biçareyken, yüzüne çarpan rüzgarın etkisi bumerangı hatırlatır; gülümsemesiz. Kaliteli ve dikdörtgen eşliğindeki kağıtlara düşer fotoğraflar. Yazının müellifi uzaklardadır aslında; fotoğraflar çaresiz. Yazı çok uzaklarda yazılmış olsa da defalarca okunası var… tutulası var…
arrogante ve avatarları…
🙂 Seviyorum len sizi
..
link güzel.link hoş.link link link
.
Yazıyı çok oval buldum.
dej kimi seviyon, kime seni seviyom dedin.
dej, bir arkadaşım da öyle dediydi sorduğumda 🙂 tersten sıcak hava verirsek belki değişir şekil :))
searching my soul demek istiyorum o vakit. Ama her zaman kısalar ve inceler iyidir
there’s so much more to life diyorum ben de bu durumda, ve üstelik aynı renk diye de ekliyorum. insanın depresyona giresi geliyor.
No comment…
uzaklarda sen diyerek konuya bağlama çabalarımı, bu bakışlara kilitlenerek darmaduman etmiş bulunmaktayım.
olmak istediğin yere bir salkım söğüt yakışacak. mutluluğunu katlayacak. yapraklarını süpüreceksin belki… hafızanda çocukluğun canlanacak…
tırmıkla kazıyacaksın çimenleri. solucanlar tırmığın dişlerini tutucak. hiç ayrılmasın, hep aynı yerde kalsın diye. ama rüzgar esicek, ve yeni yapraklar dolduracak tırmıkla taradığın yerleri… sonra bir bakacaksın ki çamura bulanmış rugan ayakkabıların parke taşları adımlamakta.
şimdi hoş bişe bana bu yazıyı anımsattı. bu kez beynimde soundtrack olarak bu çalarken okudum bu sevdiğim yazımı.bu yazı puel’den bana gitsin. böyle de yüzsüz bir okurum.
Güsel yazıymış.
anthro yorumunu yeni gördüm yavrum, böyle de dikkatsiz bir yazı sahibiyim işte. dej’in yolladığı resmi ben alayım, yazı sizin olsun efenim.belesh, pek bi teşekkür.
Owww çok sevindim. Ben bu yazıya klip bile çekerim o zaman. Evimin baş köşesinde oynatırım klibini. Negzel.
beklediğine değdi bak.
uğruna çalar saat kırdığım adam..
Sarımsaklı ekmek ısmarlıycam ona.
insan değil yavrum adeta bir melek, bir ay parçası, bir uğrunda ölünesi
Hemen arkasından okunmuş nane şekeri yedirecem.
güzel
kızımın favorisi olan çakal değil mi bu.ondan daha iyi bir vampir var elimde sevişerek evlenilesi diyorlar kendisi için.(bende diyom)
gündüz ölüsünde ki eric bu mansonum
orucunuz bozulmuyor mu bunları konuşurken
a- aldın mı cevabınıb- sana mı kaldıc- çok bilmiş laf sokucu insan ışık hızıyla kaçılası insandır
okudukça sinirleniyorum bak
alacakaranlığın nesini sevdiniz? çevremdeki herkes ayılıyor, bayılıyor- çıldıracağım. kitabı ayrı berbat, filmi desen daha berbattı. bütün herkese kırmızı ruj sürmüşler. ama şu junyır hakkaten pek bi yakışıklı.vampir dedin mi, angel. üstüne gül koklamışlığım yok.
alacakaranlığın sevilen kısmı defalarca belirttiğimiz gibi en azından bizim tarafımızdan kitabın edebi değeri değil ziraa 3-4 saatte okunup bitecek kitap.güzel bir karakter yaratılmış. hemen her kadın o kadar kayıtsız ve dolu sevilmeyi ister. üstelik o sevgi ütopik olunca daha tatlı oluyor. biz edvırdı seviyoruz.
evet biz edvırdı seviyoruz.
vampir topluluğuna açık bir ilgi duyduğumuzda kesin zaten
Nevdaliste katılıyorum, bende Angel diyorum başka bişi demiyorum….
oleyyy, linetle ben de angel’ı seviyoruz. angel döver ki edvırdı. edvırd anca kırmızı ruj sürsün.
bende bayan olsam bende severdim ki
nevdalist özendirdin yavrum akşam o boktan twiligt filmini onuncu kez izleyecem yine. la havle. her gece yatmadan açıp bi sayfa edvırd okuyom ne biçim bi etkiyse. kitabı büyülemiş olabilirler bence.
işte o odun olan angel.
vampir deyincik son dönem alakaranlıktakine tek rakip budur. Dizinin başrol vampiri kendisi olmadıgı halde karizmasıyla evlere şenliktir. elektronik sana söylemek istediklerimi söylesem bundan sonraki oruçlarım da tehlikeye girer daha fazla sıçma ortaya.
sıçma dersen orucun bozulur nazo,,bir kişi hakkında kötü düşünceler beslemen de orucunu bozar,söylemek istediklerini söylemesen de allah onları bildiği için yine orucun bozulur,oruçluyken karşı cinse iç geçirmek de orucu bozar,
haha fetva geldi
gülme efekti değil o haaaaha işte anlamında
angel oküzü buydu
bunları biliyorum ama başkasının orucuyla ilgili tehlikeye girer g,rmz diye düşünce de morali bozar. İç geçirme ile şakayı birbirine karıştırmayalım. Ayrıcana çok merak ettin madem söyliyim verem geçmişimden ötürü bana oruç tutturmuyorlar ramzanda belki üç gün
ramazanda belki üçgün zor izin veriyorlar yazacaktım.
gülsün yakışır
nazokiraze senin sorunun ne biliyor musun,esprili ve nüktedan bir bayansın, ancak karşındakinin de şaka yapma olasılığı olduğunu düşünemiyorusun,yapıldığı zaman da ben öyle değilim böyle değilim, şu değilim bu değilim demeye başlıyorsun.oruç tutmaya engel halim var bu nedenle tutamıyorum demek yerine verem geçmişini beyan ediyorsun, ben bunu merak etmedim ki,
engel halimi söylemek istemenin neyi kötü sen etmeyebilirsin burada karşıma çıktıgından beri benle mi ugraşıyorsun bana mı öyle geliyor. Hadi mğbarek gün işine bak kardeşim başka meselea yokmuş gibi
tavşan!bundan sonra adın;tipildek!tipildek adlı bir tavşan beni kokladı.:) nazonun imzası enteresan dimi?
atom fiziğine de profesörlüğüne de lanett olsun.. bu da ilginç:)
Nazonun imzası çok şirin.
orada olup hiç dönmemek isterdim. herşeyden herkesten uzak rahat kafa ve muhteşem huzurlu bir beden…
…
😀
Kadınlar hernekadar sevmiyorum deseler de, kırmızı güllerle ruhlar okşanmaya devam edilmeli..
😀
Vay arkadaş!Yine mevsimi gelmiş alıp başını gitmenin buralardan. Bi’ kaç güne kalmaz yine o güzellikler, yeşil ve mavinin binbir tonuna bürünmüş halde en güzel elbiselerini giyecekler. Nisanda güzeldir karadenizde hayat. Bizim gibiler içinse hayat sadece 1 nisandan ibaret; şaka gibi.Afacanlar bastığında okuyunca iyi geliyor bu yazı. Böle efil efil esiyor rüzgar denizden…