Yumruk kadardı da… İçindeki boşluk kendini yutardı…
Kendimde değilim… Dışımda bir yerlerdeyim. Tıpkı koldaki saatin durup, zamanın dışında kalması, tıpkı yağmurda bir su damlasının cama takılması gibiyim. Dışımdayım. Bu aralar her yerdeyim, hiçbir yerde olamadığım kadar… Ve bu aralar dışımdaki her şeyim,..Biliyordum hiçbir yere çıkmayan bu yolun sonunu. Evvelinden sızlıyordu cümle kesiklerinin izleri dudaklarımda. Bir kahvede, bahanesinde, oturuyorduk olmayan zaman için… Hayatın bitişini bilmiyorduk ansızın. Umutsuzduk… Başlangıcını özlüyorduk inatla. Birazdan birimiz kalkacaktı… Gidecekti… Biliyorduk… Sırtında kalanın, gözlerinin iziyle…Hiç kimsenin olmayan bilmecesiydi dudaklarından dökülenler o anda. Hiç kimsesizdi içimdeki dopdolu boşluk. Çıkışı olmayan bir çıkışa doğru gidiyorum da, biliyordum aslında. Bir uyku için uykusuz kaldığımı… Ellerimde ufalanırken soğuk aralık, gelmeyen bir sabah öncesi, umutlarım rüyamdı. Yâda rüyalarım umut… Hep engeller ötesindeydin. Hıçkırık nehirlerine bulanmıştın, bent olmuş kelimelere gizleniyordun… Basit bir resim fırçasının çizdiği, ünlü ressamın kent tablolarında gördüm sonra. Gözyaşlarım boyası olmuştu, kentin gölgesi üstüne vurmuştu.Şimdi her yanımda cümle kesikleriyle yaşıyorum. Kanımda sıcak bir ağrıyla, kendimi anlayamadığım gece yanıklarımda, seni aramakla meşgulüm. Gönlümün taş duvarlarında, sesinin aksi geziniyordu da. Artık yazdığım her cümle ağlıyordu.Sonra bekliyordum. Kendi koynumda uyanmaktan korktuğum için. Kafamı kaldırıp gökyüzünün saçların gibi karasına bakıyordum. Belki kim için parladığını bilmeyen, birkaç eskimiş yıldızı, benden önce yorulup sabaha saklanan karanlıktan önce görebilmek umuduyla…Söylesene bana.Kapanır mı?Bu eski yara…
yorumlar
Bu kadar dı…
kırıklar mutlaka kaynar eskısı gıbı olmasa da ,lakin başka kırık olmayan sağlamını bulursan o kırık önemini yıtırır sev.plak.
Yazını sabah okudum ve tuttum, şimdi ahkamlara bakarken gördüm tekrar başlığı, aaa dedim uykusuz dan karikatür mü eklediler:) algıda seçicilik işte..Yara kapanır ama arada bir sızlar, yapacak birşey yok…
“ain ghazel” bu yazıya çok yakışır…felaket yakışır hem de…bulun buluşturun ve bu ses anıtına yaslanıp bu yazıyı okuyun…ben, şu an öyle yapıyorum.çok şanslıyım!akordeonun canhıraş hali kanlı cümleler misali…enfes!”söylesene bana.kapanır mı bu eski yara?”sırf bu soru için tuttum!yaralar kapanmaz hiçbir zaman!kapanmayacak!
Çok güzel bir yazı, çok güzel bir dil…
Teşekkür ederim arkadaşlar beğendiğiniz için ve güzel sözleriniz için….”boşuna çırpındığım.. heder olduğum buncaşeye, kederim boşuna. bileydim, vücud ısımınşahidi olduğunu hayâ dilimin, sözleriminkılıçtan keskin… ezberlerdim geçişimi o çoraktoprağa.. suları vurmazdım böyle hesapsız,köprüleri kıl çadırlarla örtmezdim. şimdi sutabirleri okuyorum durmadan dostlarıma.rüzgârın kederli sesini. oysa biliyordum, burayakadardı herkesin, söylediği sözleri.”
an gelir unutursun.. an gelir unutulursun. ama gelmiyor işte yaranın kapandığı an.. kapanmaz o eski yaralaR.!
Başımızı yastığa koymamızı bekler İçimizde ki yaralar. Yarına umutla uyanmayı beklerken bir başka sen uyandırır düşünden seni. Dertlenirsin, öfkelenirsin, isyan edersin bu duruma. Sabahın ilk ışıklarına kadar kanar içinde yaraların. Her gece kan kırmızı güller açar koynunda. Sonra unutmaya çalışırsın bütün gün yaralarını, soldurmak için uğraşırsın koynundaki kırmızı gülleri. Sen uğraştıkça kapatmak için yarlarını her gece daha fazla kanar bu . Aslında hatırlatmaya çalışır kanayan her yara, unutmaman gerektiğini, o yüzden uyandırır seni, artık uyumaman gerektiğini ve ne zaman gözünü açman gerektiğini.Yaralarım dostumdur benim, artık onlarla uyumayı öğrendim. Kanadıkça açan güllerimi sabah başucuma koymayı öğrendim. Çünkü ancak böyle öğreniyor insan yaralandıkça düşmeden yürümeyi
Özlemek yaptığımız en iyi iş belkide..Çareler üretip, dayanıklı oluyoruz buna karşı. Ama yine de sevdiğimiz şeyleri her zaman yanımızda tutmanın yollarını beceremiyoruz. Belki de gerçek hayat bu, yolları gözleyerek büyütülüyor sevgiler. Böyle böyle değerleniyor kimbilir…Ve aslında hayat bu kadar da basit işte..Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz, pişmanlıklarımız, heveslerimiz, kırgınlıklarımız, onardıklarımız, onaramadıklarımız…..Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyor, özlemini çektiğimiz şey her ne ise ona…
Yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok. Sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri. Sözüm yok işte… Yüzüm işte… Sesimde anıların sessizliği, içimde acıyla yürüyorum yolları. Çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten, yorulsam da bir daha binmem o trenlere. Kimse karşılamasın istasyonlarda beni… Aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi. Ardımda usulca akan küçücük sular… Bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa. Sesimde anıların sessizliği… Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle. Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim, Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı? Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı?…Vefalısınız Dostlar… Teşekkürler
Kapanır elbet, ama izleri baki kalır…
Uykum kaçtı yakalar mısın?
en güzel düete kulak verin, rüyalarınıza dalarsınız belki
“Bir oyuncağın hikâyesi lazımdı. Gerçek veya yanlış olabilecek bir hikâye… Doğru veya abartılı olabilecek bir hikâye… Bir iki saat içinde kalkıp takacağız maskelerimizi. Her birimiz hikâyemize yeni roller, yeni konular, yeni dekorlar ekleyeceğiz. Yüzümü boyayıp çıkacağım hayat sahneme bende. Kocaman sırıtacağım. Bu maskenin altında bir yüz olduğunu unutacağım. Ne altındaki kaslardan daha“ben” olacak o yüz… Ne de onun altındaki kemiklerden…”Teşekkürler… Hepinize…
başlı başına kalite var bu yazıda, hemde her şeyiyle kalite, yüreğine sağlık plakton.
sen de yazılarını yaz lütfen plakton!!
Plakton ne oldu?Yazmıyormusun artık?:(
değil mi ya?
Nerelerdesin be plakton..
🙂 Teşekkürler dostlarYazacağım…Hatta YAZACAĞIZPek yakında….