bildirgec.org

victor hugo hakkında tüm yazılar

Çağdaş Türk Tiyatrosu ve Ahmet Vefik Paşa

sinjob | 21 April 2010 14:38

1860 yılında yapılan Gedikpaşa Tiyatrosu, Çağdaş Türk Tiyatrosu‘nun ilk adımı olarak görülür. Ancak genel itibari ile bu tiyatroda gayrimüslimler sahne almaktaydı.Şinasi‘nin 1860 yılında basılan ”Şair Evlenmesi” isimli eseri,batılı tarzda yazılan ilk Türk tiyatro eseri olarak kabul edilir ancak yazıldığı dönemdeki teknik yetersizliklerden dolayı sahnelenmemiştir.16 Nisan 1868 yılında ilk Türkçe oyun sahnelendi ve ertesi yıl Kayserili Mustafa Efendi’nin yazdığı ”Leyla ve Mecnun” isimli eser, ilk Türkçe telif oyunu oldu. Bu süre içerisinde müslüman tiyatro oyuncuları da yetişmeye başladı. Takip eden yıllarda karşımıza çıkan en önemli eser, Namık Kemal’in ”Vatan Yahut Silistre” isimli eseridir ve ilk kez 1 Nisan 1873 tarihinde sahnelenmiştir.Türk tiyatrosunda sahneye çıkan ilk müslüman Türk kadını Afife Jale‘dir.(D.1902-Ö.1941)

Çağdaş Türk Tiyatrosuna emek verenlerden biri de Ahmet Vefik Paşa‘dır. Bursa valiliği sırasında bu kentte bir tiyatro yaptırmakla ün kazanmış ve ismi Bursa ile özdeşleşmiştir. (kaynak)
Ahmet Vefik Paşa 3 Temmuz 1823 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası o dönem Dışişleri Bakanlığı’nda memurluk yapan, Tersane ve Serasker kapısı çevirmenliğinde ve Tercüme Odası’nda çalışan Ruhittin Efendi’dir. Dedesi, Divan-ı Hümayun’un ilk müslüman çevirmeni olan Yahya Naci Efendi’dir. Yabancı dilleri iyi bilen bir aileye mensup olmak onun için büyük bir avantaj olmuştur. Babasının görevi dolayısıyla Fransa’da yaşadığı dönemde Fransızcayı anadili gibi, Londra’da elçilik katibi olduğu dönemde İngilizceyi ve Tahran’a elçi olarak atandığı dönemde de Farsçayı çok iyi öğrenmiştir. Elçilik binasının Osmanlı toprağı olduğunu söyleyerek ilk defa elçilik binasına bayrak asan da Ahmet Vefik Paşa olmuştur.

Ahmet Vefik Paşa
Ahmet Vefik Paşa

Çok geniş yabancı dil bilgisi olan Ahmet Vefik Paşa, yabancı dillerdeki birçok eseri Türkçeye çevirmiştir ve bu eserleri dilimize kazandırmıştır. Bu eserler içerisinde Çağdaş Türk Tiyatrosu’nun gelişmesine hizmet eden; Moliere’in 16 eserini uyarladı, Victor Hugo ve Voltaire’in de eserlerini tercüme etti. Bursa valiliği döneminde memurları tiyatroya gitmeye mecbur etti. Bu tür hareketlerinden dolayı ona tuhaf adam ya da deli dedikleri de olmuştur.

Les Misérables (1998)

queennothing | 12 February 2010 09:40

Victor Hugo‘nun ölümsüz eserinden uyarlanan 1998 çıkışlı sinema filmi “Les Misérables” (Sefiller), Danimarkalı yönetmen Bille August tarafından yönetildi. İngiliz aktör Liam Neeson‘un başrolünde yer aldığı yapımda Amerikan aktris Uma Thurman, Oscar Ödüllü Avustralyalı aktör Geoffrey Rush ve Ameriikan aktris Claire Danes rol alıyor.

Valjean, parasız, sokaklarda yaşayan, sefil bir adamdır. Hayatının 19 senesini, çaldığı ekmek yüzünden hapishanede geçiren genç adam, sokakta sabahlayacağı gecelerden birinde, yakınlarda bulunan kiliseye gider. Rahip tarafından sevgiyle karşılanan genç adama, sıcak yemek ve yatacak yer sunulur. Ancak ne var ki, Valjean, sahip olduğu ‘onur’ değerini para için yok sayabilecek bir adam haline getirilmiştir ve gece herkes yatağına çekilince, kilisedeki gümüş çatal-kaşık takımını çalar.
Sabah saatlerinde polis tarafından yakalanan genç adam, derhal kiliseye, rahiple yüzleşmeye getirilir. Çaldığı gümüş takımların sahibi rahiple yüzleşen Valjean, rahibin takımları şamdanlarla birlikte kendisine hediye etmesiyle, yaşadığı bu olayı hiç unutmayacak ve insani değerlerine sıkı sıkı bağlanacaktır.

Tüm Zamanların En Büyük Sanatçısı: Victor Hugo

24black mamba24 | 19 January 2010 11:29

Ünlü Fransız yazar Andre Gide kendisine yıllar önce sorulan “En büyük Fransız şairi kimdir?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
“Ne yazık ki, Hugo! Victor Hugo!”

Victor Hugo
Victor Hugo

Hugo bugün, Fransız olmanın ötesinde insanlığın evrensel duygularını dile getiren sayılı yazarlar arasında yer alıyor. Yaşarken söylediği şu sözlerle de, bulundu çoğrafyayı ve zamanı aşarak bütün dünyayı kucaklıyor:

“Ben şimdiye kadar mevcut olmayan bir partiyi temsil ediyorum: Uygarlık partisi. Bu parti yirminci yüzyılın partisi olacaktır. İlk önce Avrupa Birleşmiş Milletlerini meydana getirecek, ondan sonra da Dünya Birleşmiş Milletleri’ni.”

Victor Hugo 28 Şubat 1802 günü üçüncü erkek çocuk olarak dünyaya geldiğinde o kadar cılızdı ki, onun değil yazar olmak, yaşayacağına kimse inanmıyordu. Aile ortamı da Hugo için oldukça sağlıksızdı. O daha doğmadan önce anne baba arasındaki ilişki neredeyse bozuktu.
Babası Leopold Hugo, Napoleon‘un ordusunda önce binbaşı, sonra general olmuş, imparatorluğun ordusuyla ülke ülke dolaşıyordu. Küçük Victor zaman zaman, annesi ve kardeşleri ile Paris’ten ayrılarak babasının peşinden gidiyordu. Ama anne ve babanın bitmek bilmeyen kavgaları sanki onlarla birlikte yolculuk ediyor, bu renkli geziler kavgalarla son buluyor ve Paris’e dönüyorlardı.

İletişim araçlarının olmadığı bir çağda, bu geziler Victor için büyük bir sanştı. İleride yazacağı ölümsüz yapıtların oluşumunda bu geziler de etkili olacaktı. Beş yaşında İtalya‘yı gördü. Onu asıl etkileyen, 1811’de gittiği İspanya‘ydı. Madrid‘de Prens Masserano’nun sarayına yerleştiklerinde küçük Victor büyülendi. Gelecekteki yapıtlarından biri olan “Hernani” dramının ilk tohumları düşüncelerine orada yerleşmeye başladı. Burada babası onu soyluların gittiği yatılı bir okula gönderdi. Okulun hademesi, kamburdu. “Notre Dame’ın Kamburu” romanındaki Quasimodo karakterinin oluşumunda bu hademe Victor Hugo için bir ilham kaynağı oldu.

Notre-Dame De Paris (1999)

queennothing | 07 November 2009 19:16

Victor Hugo‘nun başyapıtlarından biri olan “The Hunchback Of Notre-Dame“dan (1831) uyarlanan 1999 çıkışlı müzikal yapım “Notre-Dame De Paris“, Fransız yönetmen Gilles Amado‘nun yönetmenlik kariyerinin en değerli yapımı. Hem görsel hem işitsel bir ziyafet niteliğinde olan filmde Hélène Ségara, Garou, Patrick Fiori, Daniel Lavoie, Bruno Pelletier, Luck Mervil ve Julie Zenatti yer alıyor.

Paris’te devasa bir katedral; Nore-Dame. Çingene kızı Esmeralda’nın güzelliği ve baştan çıkarıcı dansı, civar sakinlerinin tek konu başlıdır. Genç bir asker subayı olan Phoebus’un tutulduğu Esmeralda’ya, kamburu yüzünden ‘ucube’ ilan edilen Quasimodo ve herkesi şaşırtacak biri, ülkenin en saygın din adamlarından olan Frollo da kayıtsız kalamamıştır.
Esmeralda’nın kalbi ise, kendi halinde bir kız olan Fleur-De-Lys ile Esmeralda arasında kalan subay Phoebus’a aittir.

bir mektup

massay | 23 September 2009 09:44

VICTOR HUGO’ DAN
LEONIE BIARD’ A
Cumartesi- sabah saat 03.00
Eve şimdi geldim. Mektubunu aldım. Bugünkü bakışların, bu güzel mektubun habercisiydi. Bugün ne kadar güzeldin, Tuilleries’nin bahçesinde, ilkbahar gökyüzünde, yeşil ağaçların altında ve başındaki leylaklarla. Bütün doğa çevrende bir şenlik havasındaydı. Görüyor musun meleğim, ağaçlar ve çiçekler, seni tanıyor ve selamlıyorlar. Benim kalbimin kraliçesi olduğun gibi, bu hayatı renklendiren bütün güzelliklerin de kraliçesisin.

Evet, bu zarif, tatlı, nefis mektubunu o güzel gözlerinden okumuştum ve bu akşam, büyük bir mutlulukla yeniden okuyorum. Kaleminden dökülen o güzel kelimeleri, o tapılmaya değer olan bakışların söylüyorlar ve beni büyüleyerek başımı döndürüyorlar.