Karanlıklar içinde yemyeşil ve kırmızı.. Bu saygın filmi anlatmama yetecek bi cümle aslında. Ama merak edilesi, özendirilesi yönleri olduğundan konuya girmekten de kendimi alamıyorum. Büyüklere masallar filmler silsilesinden çok daha masal, çok daha etkileyici. (Harry Potter’ı tenzih edebilirim)Jeunet&Caro’nun filmlerinin sanırım ikincisi. Hayır hayır, vahiy geldi 2 değil, 4. filmleri. Çoğumuzun Alien Resurrection ve Şarküteri’den tanıdığımız Jeunet&Caro yani..La cite des enfants perdus....rüyalarınızı çalar.. reklamlarıyla, 95 te çekildi, bense 2003 te izleme imkanı buldum. Evet tabii bu benim geri kalmışlığım, özür diliyorum filmin kendisinden. Rüyaları çalan masalsı bir bilim adamı, klonlanmış ( şarküteriden ve Amelie den tanıdık, yönetmenin takıntı oyuncusu) cüce kardeşler, yine cüce bir anne, küçük çocukları, karanlıklarla dolu görüntüler içinden yeşil tozların uçuştuğu kendi yaşam alanlarına kaçırıyorlar. Kötü bilim adamı Krank’ın duygularının yittiğini ve bu yitikliğini de küçük çocukların rüyalarını çalarak giderebileceğini düşünmesiyle filmin ana teması oluşuyor. Çocuklar ondan korktuğu için hep kabus görüyor ve eline kalan sadece çocukların kabusları oluyor. Filmin küçük kızı rolundeki Miette, tipik Amelie küçüklüğünde, esmer güzeli, kırmızı dudaklı ve kardeşini aradıkları dev insana aşık..Miette ve kardeşinin rüyalarını çalmadan kurtarmaya çalışan devimsi kişilikle arasındaki bağ Leon’u andırsa da izlenmeye değer.. Film, başında sizi atan, ama tam vazgeçtiğinizde geri çağıran, bittiğinde ağladığınız filmlerden işte..Alex Proyas’ın Dark City’si ve BATMAN e olan görsel benzerliği yadsınamaz. Tabii Dark City ayrı bi blog konusu ki onda da enjeksiyonla beyinden anı çekme hali vardır.( bunu yapan da 24 saat dedektifi Keifer Sutherland’dır) Şehirde sürekli gece yaşanır ama insanlar bunun farkında değillerdir. Anıları alıp, yine aynı insanlara başka anılar yüklerler. Düşünsenize dün başbakandınız, yarın bir hamam tellahı olmuşsunuz…Yine bi takım rahatsız edici insan görünümündeki bilim adamları ya da uzaylı yaratıklar sözkonusu yani. Ve onlar daima ingiliz aksanıyla konuşuyorlar. Kayıp Çocuklar Şehri’yse fransızca olduğundan ve fransızca bilmediğimden kötülerin aksanını çözümseyemedim o ayrı..Filmin yönetmenlerinin çok övülen diğer bir filmi de (Şarküteri)Delicatessen..Bu film için bütün düşündüklerini kağıtlara yazıp, bir kutuya atmışlar ve 15 yıl sonra da bu kutuyu açıp işte bu filmleri yapmışlar. Kostüm tasarımlarını Gaultier yapmış, soundtrack albümünü de izlemeden almayın. Zaten böyle bişi de yapılmaz herhalde, neler diyorum:)Filmin geleceğe katkısıysa Matrix filminin ortaya çıkması olmuş bana göre. Rüyaların içine girilmesi, filmin dar açılarla çekilmesi, klonlanan insanlar ve siyam ikizleri tabii..Yani vaçozkiler pek de yaratıcılıklarını kullanmamışlar, alenen copy-paste yapmışlar. Filmdeki üçüncü göz yaratıcılığına asla erişemezler. Kendini boğan adamın gözünden kendi ölümünü izlediği sahne gerçekten yaratıcıydı. Aslında yönetmen şahsiyetleri düşünürsek, karanlığın Caro’dan, renklerin de Jeunet’ten çıktığı ortaya çıkıyor. Jeunet in Caro’dan ayrılıp Amelie’yi çekmesi, karanlık hayalgücün hangisinden çıktığını ortaya çıkarıyor gibi.Ya tabii ki daha dile getiremediğim bi dolu ayrıntı var filmin içinde. Oyunculara, rüyalarınıza, etrafınıza, kabuslarınıza ait bir çok şey..Ve filmde okunan masallardan birinin sonu: ^Deniz gökyüzü gibi maviymiş, gökyüzü de deniz gibi mavi. Ve gökyüzünde mi yüzüyordum yoksa denizin altında mı uçuyordum anlayamadım..^