Okulda stajım sırasında “Öğretme Teknikleri” dersi ile ilgili bir tez hazırlamam istenmişti (1998). Hafıza geliştirme yöntemleri arasında, öğrenme yolu olarak acı veren ya da komik şeylerin hemen kavrandığı ve unutulmadığını okumuştum. Bende tezimi bunun üzerine hazırladım ve Müzik tarihini eğlenceli bir dilde anlatmaya çalışarak derslerimi işledim. O dönemde bu dersler sonrası yaptığım sınavda en düşük not 95 olmuştu (O da esprileri gerçek bilgi olarak algınlayan bazı zeki öğrenciler yüzündendi). Tez notum 100 oldu ama bu beni tatmin etmemişti. Dönemin internet dergisi mavi.net’te bu yazılarımı yayınlayıp çok güzel tepkiler aldım sonraları. Ve fakat mavi.net kapanınca bu bilgiler kayboldu gitti. Bir kaç kopyası izinsiz olarak alınıp yayınlandı, halen onlara raslayabilirsiniz.Geçen gün yedeklerimi kurcalarken hepsini buldum ve çok sevindim. Aklıma hemen hafif’de yayınlamak geldi (Bu sefer kalıcı olacağı kesindi). Toplam 8 sayıdan oluşan bir bilgi kaynağı bu. Bilgiler gerçek, sadece anlatım dili farklı. 9 ve 10. sayılarda sıkılıp tarihten çıkmışım ve farklı konular işlemişim. Ancak bunlarda faydalı bilgiler içeriyor bence. Kısa sürede hafif’in blog editörüne göre editleyip hepsini göndereceğim (yayınlanırsa). Çünkü zamanında mavi.net’te bunları yayınlamak için html kodlamışım. Neyse, işte başlıyoruz:Resimli Müzik Tarihi Ansiklopedisi
Sayı 1 – İlkçağ UygarlıklarıMısır
İ.Ö. 4000’lere dayanan bir geçmişe sahip Mısır uygarlığının müziğe verdiği önem, kazılarda bulunan çalgılardan (flüt, arp, davul, def, darbuka, trompet ve hatta bir tane de kontrbas bulunmuş, ancak sonradan bunun bir tabut olduğu anlaşılmıştır) ve tapınak duvarlarındaki resimlerden (Arp çalan kadının ense köküne elindeki gitarı geçiren adam figürü gibi) anlaşılıyor.

arpcı kadına gitarla taciz

Eski Mısır’da (ortası ve yenisi de var valla) çalgı çalmak nedense tamamen kadınlara atanmış bir iştir. Erkekler tapınakta (kahvehane) taş tablet (okey galiba) oynarken, kadınlar tarlada müzik yaparmış. Tanrı Orisis’in ölümünü kutlamak için toplanan rahipler halkla birlikte dans ederken kadınların yaptığı müzikten faydalanmış, ancak halktan birinin “Orisis ölmemiş, çabuk dağılın” demesiyle rahipler olay yerinden tüyünce bütün suç kadınların üstüne kalmıştır.

orisis

O güne kadar üçüncü hanedan döneminde doruğa ulaşan müzik kültürü rahiplerin yediği halt yüzünden biraz gerilemiştir. Mısır müzik kültürünün en ilginç enstrümanı ‘Sistr’ denen vurmalı çalgıdır. İlk zamanlarda yapılan araştırmalar sonucu bu çalgıya ‘Kemkem’ denildiği ileri sürülmüş, ancak daha sonraları bunun araştırmacıların aptallığı olduğu anlaşılmıştır. Çünkü kemkem, ‘herhangi bir müzik aletinden çıkan ses’ anlamına gelir. Gerçi bu konuda araştırmacılar bir nebze haklıdır. Nedeni ise, bu çalgının ilk olarak Nil nehrinin suları taştığı sırada yapılan ayinde kullanılmış olması ve çalgıcıların müziğe su içinde devam ederken enstrümanlardan ‘BlopşTopş’ (Mısır dilinde buna ‘kemkem’ denir) diye ses çıkmasıdır.Sümerler
Bu Sümerler denen uygarlığın elemanları (İ.Ö. 4000-2300) Güney Mezopotamya’ya kapağı atıp yörenin tüm zenginliklerinden faydalanmışlar, ekonomiden yazının keşfine, yasalardan mimariye, matematikten astronomiye kadar her türlü ota boka maydanoz olmuşlardır. Uygarlıktan günümüze kalan en büyük ipucu alçı tabletlere ve papirüse yazılmış ve tılsımlı olduğuna inanılan ilahilerdir. Aslında altın ve gümüşten yaptıkları değerli eşyalar da bulunmuş fakat tılsımına inanılmadığı için bulanlar tarafından nakte çevrilmiştir. Sümerler müziğe de el atmak durumda kaldıklarında Mısır’dan ödünç aldıkları çalgıları kullanmışlar, ancak üçüncü hanedanın gıcıklık yapmasıyla hepsini geri vermek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine gönderdikleri aletlerin kopyasını yapmaya çalışırken santur ve bağlama türü iki enstrüman icat etmişler ve böylece tarihin ilk aptallık sonucu ortaya çıkan keşfini yapmışlardır.Çin
İ.Ö.3000’lere kadar uzanan Çin kültüründe müzik kalbin sesi ve evrenin imgesi olarak benimsenmiştir. O yüzden Çin müziğinden anlam çıkarmak biraz zordur. Bir Çinlinin kalbinin sesi nasıldır bilir misiniz? Çinlilerin her şeye bir anlam vermekte üstlerine yoktur. Çin enstrümanları çok çeşitli ve ilginç olmakla beraber hepsinin ayrı bir anlamı vardır. Çanlar savaşı, ses veren taşlar yiğitliği, telli çalgılar ciddiyeti, üflemeli çalgılar genişlik ve bolluğu, davullar ise kafa ütülemeyi ifade eder. Çin enstrümanlarından ‘Lâ’ adı verilen gong çok işlevli bir enstrümandır. Bu işlevlerden bir kaçı; cinleri ve ruhları kurbanın yanından kaçırmak, tapınaklarda pinekleyen tanrıları rahatsız edip dikkatlerini çekmek, ay tutulmasına sebep olan ejderhayı korkutmak, orduyu uyarıp tüymelerini bildirmek, saraylarda ziyaretçilerin geldiğini duyururken ziyaretçinin kalp krizi geçirmesini sağlamak gibi sıralanabilir.

Çin müziği beş notadan oluşan bir diziye dayanır. Eski bir Çin atasözü der ki : “Beş nota ve on dokuz çocuk, yaşamını idame ettirmeye yeterlidir”. Bilge Konfiçyus da müzik için şunu der: “Müzik toplum düzeni ve eğitim için çok önemli bir araçtır. Ancak pirinç pilavı da bir o kadar önemlidir”. Konfiçyus müzik konusunda çok konuşmuş ve hatta kendini ele vermiştir. Mesela bilge “Müzik, ihtirasları alevlendirmek için değil, yatıştırmak içindir” sözüyle iktidarsız olduğunu ifade eder. Ancak hiç bir zaman bunu kabullenmemiş, “Eeeüü, sadece çok müzik dinlerim” demiştir. Batı, müzikte çoksesliliğe yeni yeni adım atarken, Çin olayı aşmıştır bile. Nüfusun fazla, işin az olması sonucu tapınak ve saraylarda bin kişilik korolar, üç yüz kişilik orkestralar kurup piyasayı kasıp kavurmuşlardır.Hindistan
Hint uygarlığının (İ.Ö.2000) müziğe fazlasıyla önem verildiği görülür. Tarihin ilk notaya alınmış ezgileri Hintlilere aittir. Teorik çalışmalara önem veren müzisyenler, belli bir melodi çizgisi izleyen ‘Raga’ ve ritmi belirleyen ‘Tala’ adlı kalıplar bulmuşlar, olayın ciddiye alınması için de ellerinden geleni yapmışlardır. Mesela her raga bir ruh halini yansıtır ve belli mevsimlerde, belli günlerde ve hatta belli saatlerde çalınması gerekir. Aksini yapanlar Hint fakirliğine mahkum edilir. Hint çalgıları çok zengin ve çeşitlidir. Ancak en göze batanı ‘ramsinga’ adı verilen büyük bir boru şeklindeki üflemeli çalgıdır. Çalgı fazla ağır olduğundan tavana telle asılarak çalınır. Ramsinga’nın çalgıcısı hata yaparsa aynı tele kendisi asılır. Hint kültüründe müzisyenler üçe ayrılır. Birinci sınıf Pagod’tur. Bunlar Hint tapınaklarında yirmi yaşına kadar tanrıların karısı olarak hizmete sunulmuş on iki genç kızdır. Pagod’lar tapınakta kaldıkları süre içerisinde -hesapta!- müzik ve dans öğrenir, dinsel törenlerde bunları sergilerler. Yirmi yaşından sonra da geçimlerini payvonlarda dans ederek sağlarlar. İkinci sınıf Raca sarayına bağlı müzisyenlerdir. Bunlar saray için müzik yaparlar, geri kalan zamanlarında yan gelip yatarlar. Devlet sanatçısı gibi bir şey yani. Üçüncü sınıf, halk tabakası müzisyenleridir. Hint sokakları bunlarla kaynar. Halkın verdiği sadakalarla geçinen bu müzisyenler günün birinde meşhur olup Raca’ya kapak atma hayalleriyle yanıp tutuşurlar.Yunan
Yunan uygarlığı Arkaik Yunan, Altın Çağ ve Helenistik Çağ olarak üçe ayrılır. Fakat ne hikmetse, Altın çağa ait pek fazla bilgi günümüze ulaşmamıştır. Arkaik Yunan ve Helenistik çağa ait de bir yığın zırva bilgi mevcuttur. Örneğin şenliklerde tanrıların yaşamının pantomim dansları ve müzik eşliğinde dile getirildiği söylenir. Bir pantomimci için bir tanrıyı canlandırmak pek zor olmasa da, müzisyenlere oldukça fazla iş düşmektedir. Yunan müziği genellikle dine dayalıdır. Kiliselerde verilen vaazlar şiirsel olsa da bunu yapan rahipler pek şiirsel değillerdir. Bunun üzerine rahiplerin daha fazla saçmalamasını engellemek ve şiire bir yön vermek için müzik kullanılmaya başlanmıştır. Aksi taktirde rahipler farkında olmadan hece vezninden çıkıp, o yıllarda pek bilinmeyen aruz veznini kullanmaya başlayabilirlerdi. Zamanın meşhur düşünürlerinden Platon ve Aristo felsefi konulardan sıkıldıklarında birazda müzik üzerine düşünüp, müzik eğitimine devletin el koyması yolunda geyik bir fikir üretmişlerdir.

Tarihe göz atıldığında Yunanlıların da enstrüman icadında Sümerler kadar beceriksiz olduğu görülür. Zira bazı Yunan çalgılarının Asyalı kavimlerden kiralandığı ele geçen kira kontratlarıyla ispatlanmıştır. Yine bir aptallık sonucu ortaya çıktığı tahmin edilen “Lir” çalgısı sadece dört tellidir. Aptallığın veya cimriliğin örtbas edilmesi için iddia edilen “Yunan müziğinde nota dizisi dörder sesten oluşur. Eeee.. valla o yüzden eeeüüü..” açıklamasının koca bir yalan olduğu çok daha sonraları ortaya çıkmıştır. Çünkü Lir’e çaktırmadan her yıl bir tel eklenerek on beş telli bir enstrüman olması sağlanmıştır. Ne yani şimdi Yunan müziği on beş sesten mi oluşmaya başladı, laf!.

Yunanlıların bu konuyu hala örtbas etmeye çalışmaları ilginçtir. Mesela yine bir Yunan çalgısı olan “Çirata” başlarda yedi, taş çatlasa sekiz telli iken, zaman içinde yine tel sayısının arttırıldığı görülmüştür. Bu kadar beceriksizlik varken bir de üflemeli çalgı icat etmeye kalkışmışlar ancak onu da bir türlü tutturamamışlardır. Aulos denen bu üflemeli çalgıya tel ekleyemediklerini fark edince ne yapacaklarını şaşıran Yunan müzisyenler, deliklerin yer ve sayılarını değiştirerek yeni modeller üretmişlerdir. Aulos’un otuz yedi çeşidi vardır. İsimlerini saymak çok saçma olur, çünkü her ismin altından yeni bir enstrüman daha çıkıyor.

Roma
Roma müziği önceleri askeri törenler için kullanılmıştır. Savaşlarda askerlere gaz vermek amacıyla gürültülü çalgılar kullanılmıştır. Eğer hala cepheye koşmayan asker varsa bir trompetçi sessizce onun yanına yanaşır ve kulağının dibinde aniden borusunu öttürür. Bu yöntem her zaman işe yaramıştır. İlginçtir ki birçok Roma imparatoru müzik yorumcusudur. Bir çoğunun da çok iyi birer trompetçi olduğu bilinir. Bu uygarlığın ne bir müzik aleti ne de müzik kuramı üretmek için uğraşmadığı ortaya çıkmıştır. Müzik adına yaptıkları tek şey gürültü patırtı çıkartan aletler yapıp, komşularını rahatsız etmektir. Roma müziğine dair en eski belge Romulus’un Cecina’lıları yenmesini kutlayan törenlerde görkemli ilahileri anlatan bir yazıttır. Bu ilahinin sözleri şöyledir; “Yendik bee! Nasıl koyduk ama çocuğu. Ölmeye ölmeye ölmeye geldiiik, Cecina’yı Roma’ya gömmeye geldiik”.[Sayı #2] – [Sayı #3]