Oskar’a ne oldu?.. ne oldu?.. ne oldu?.. ne oldu?.. Tanrım kafayı yiyeceğim… halbuki herşey ne kadar güzeldi. daha yeni tanışmıştık. ilk başta gözlerimiz kenetlenmişti birbirine. sonra ona usulca yaklaşıp “hey naber, nasılsın?” diye fısıldamış, elimde yarısını yediğim poğaçamdan bir lokma kopararak tanışma şerefine ona uzatmıştım. Az önce önünden türlü şımarıklıklar yaparak onu kızdırmaya çalışan ve bunu başaran bir grup yaramaz çocuğa hırlamış bağırmış ortalığı birbirine katmıştı… Bu muydu az önce mahalleyi ayağa kaldıran yiğitler yiğidi Haski kırması?… Zarifti kibardı. Uzattığım poğaça parçasını elimde ustalıkla çekti ağzına. bir de teşekkür kuyruğu salladı. Yine bir lokma daha… Bu arada kokumu beynine yazdığını hissettim. Laubali değildik, seviyeliydik, dost oluvermiştik bir çırpıda. Artık her akşam iş dönüşü bağlı olduğu bahçe demirine yaklaşıyor, yanımda olan bir kaç lokma şeyleri onunla dostluğumuz adına paylaşıyordum. Asildi. beni görünce yaltaklanmıyor sadece kulaklarını dikiyor azametle benden bir hareket bekliyordu. “-dı -du” diyorum canım dostlar… evet “-dı -du”… Onunla en son görüştüğümüzde çıtır leblebi ikram etmiş hatta avucumun dilinden ıslanmasına izin vermiştim. Adını bilmediğimi farkettim bir anda. Orada çalışan işçilerden birine onun adını sordum… OSKAR dedi çocuk… “Patronun köğeği o, adı OSKAR”…“evet Oskaaaarrr dedim hadi bakalım çıtır leblebiden biraz daha alır mısın ha?” diye sordum.. Bir kaç tane daha verdim… Bazılarını ağzında tutamayıp kaçırmıştı. mama kabının içine düştü bir kaç çıtır leblebi… Dişlerinin arasına sıkıştırmayı başardıklarından kıtır kıtır sesler geliyordu. Ben mutlu, o mutlu “hadi baaayyyy” diyerek uzaklaştım… O’ da kuyruk salladı… Son görüşmemiz… Ertesi gün Oskar yoktu bağlı olduğu yerde… Ertesi gün … Bir başka ertesi gün… yok… yok… yok… “Acaba?” dedim kendi kendime, acaba Oskar’ı öldürdüm mü? ya benden sonra boğazına leblebi kaçtıysa… boğulduysa… Günlerdir düşünüp kendi kendimi yedim… Oradakilere soramadım dostlar… düşünsenize öyle bir şey olduğunu… adını sorduğum çocuk patrona şöyle söylüyor… “Patron kırmızı saçlı bir gadın Oskarın adını sorduydu , haaa bir de leplepü verdi, aha hayvancık o leplepüyü yirkene kuuukıııırrrrtttt diye mefta oldu garibim valla o öldürdü patron diyim ben sana”… işte bu korkudan dolayı köpek katili diye anılmak var ya serde soramadım, ahhhh soramadım… ama öldü mü kaldı mı bunu da bilmiyorum… yedim kendimi… çocuklara anlattım… onlar da tam gaz eyvah demesinler mi? siz olsanız ne yapardınız ha sorarım size… Oskar’a ne oldu acep?.. haaa? ne oldu? ne oldu?.. ne oldu?.. ne oldu?..

OOOOOSSSSS----KAAAAAAARRRR!....
OOOOOSSSSS—-KAAAAAAARRRR!….