Birisi Thing’in sosyal problemleri ile ilgilensin Allah, Kuran rızası için.Toplum olarak iterseniz o da son taktik olarak bu şekilde önemsenmeyi seçiyor. Hafif insanları olarak şefkat gösterin ve hayattan dışlanmış gibi davranmayın lütfen. Bir insanı topluma kazandırmakta birşeydir. Denizyıldızı hikayesi misali..
“kel” moderasyon, size diyom huuu! paraları istiflemesenize kardeşim, bi pisipiskolog istihdam edin yaw. her önüne gelenle hasta ruhluyla biz uğraşcaksak işimiz var demektir yane:) bu seferlik sevabına yapıyom, önümüz ramazan diye. bundan sonrakiler için fatura yollarım ona göre!
“a wearisome confused jumble, crude, incondite; endless iterations, long-windedness,entanglement; most crude, inconditeinsupportable stupidity, in short.” (Thomas Carlyle in “On Heroes, Hero-Worship and the Heroic in History“)
anthrö gel ben sana şevkat göstericem yavrum.-bence herşeyi irdelediğimiz gibi kur’anı da incelemeli ve varsa çelişkileri konuşmalıyız. hiç birşey irdelenemez yada sorgulanamaz olmamalıdır.-demokrasi ve düşünce özgürlüğünü sadece işimize gelince savunmayalım.
kuranı sizin deyiminizle çelişkisiyle hatta belki olası gelecek deyimlerinizle yanlışlarıyla kabul ediyoruz. ben ve benim gibi düşünenler adına söylüyorum.benim inancım allah’ın (cc) herşeyi doğru bildiğine ve yerli yerince yaptığınadır. allah ve peygamberini (sav) incitecek laf söyleyenin şiddetle cezalandırılacağına inanıyorum.allah (cc) tüm inananları şüpheyle gelecek iman ve ibadet eksikliğinden sakınsın dilerim.
kur’anın sadece araplara mahsus bir kitap olduğunu ifade eden yine kur’anı HZ.MUHAMMED’İN kendi eseri kendi ifadesi ve felsefesi olarak gösteren niceleri gelip geçmiştir.elfaz-ı küfür hakkında yazaılan bazı kitaplar,bu lafızları kullanan kişilerin niyetleri dikkate alınmadan şekilci bir yaklaşımla tehlikeli sonuçlar doğurabileceği hükmüne varmışlardır.Alimler elfaz-ı küfrün kişiyi küfre sokması için bazı şartlar ileri sürdüler;Bunlardan birincisi ve en önemlisi, kişinin bunları bilmerek ya da cehaletinden söylemiş olması gibi.
@kelebeklerozgurdur, mevlana’ nın o sözünü buraya yazarkenki amacınızı öğrenebilir miyim acaba? ne demek istediniz, konuya ne katmak niyetiyle yazdınız?
iyilik de kötülük de bakan gözdedir. sen en güzele bile kötülemek adına bakarsan kusur bulur en çirkine bile övmek maksadıyla bakarsan bir güsel yan bulursun.tevbe 7. bölümde tefsircilere göre huzeyme ve müdlic oğullarından bahsedildiği rivayet edilir ki anlaşmayı bozdukları için müslümanların harekete geçip mekkeyi fethettiği savunulur. bunlar dışındaki kavimlere dokunulmamaıştır.yine tevbe 6. bölümde senden aman dileyeni allah’ın kelamını kabul edeni güvende olacağı bir yere ulaştır denir. bu insanlar cahildir o yüzden islamı duyup öğrenip de kabul edeni yüzüstü bırakma anlamında sözler sarfedilir.tevbe 11. bölümde namaz kılan zekat veren artık sizin din kardeşinizdir der.haddim ve ehliyetim olmadan kişisel yorumumu yazıyorum. yoksa kuranı yorumlamak için gerekli altyapıya kesinlikle sahip değilim.burada bir savaş hali sözkonusu. herhalde karşılıklı pembe balonlar atılıp konfeti serpilmesi beklenmemelidir.kısacası bu yazıların altında yorum bitmez. hepimiz kendi bakış açımızdan değerlendiriyoruz.ancak ben siz saygı duymasınız bile saygı duyanların incinebileceğini düşünerek yorum yapmanızdan daha memnun olurum demekten alamayacağım kendimi. bana ne derseniz de ayvallah der geçerim.
@kelebeklerozgurdur, aradaki bağlantıyı çözemedim. atatürk eleştirilemez mi bu arada bunu da şimdi öğrendim. bu durumda buraya atatürk’ ü ve atatürkçüleri eleştirmek adına “biz kaç davarız” içerikli seçkin edebiyat eserlerini gönderen, “atatürk heykelleri neden bu ülkede var, başka yerlerde böyle şeyler yok” diyen, “atatürk gelse onu da mı almayacaadınız” diyen, “nutuk’ u kim yazmış ola ki” diyen adamlar ne yapıyorlardı şimdiye kadar ? burada bile eleştiren bu kadar adam var. bunlar eleştirilirken demokrat(!), özgürlük savaşcısı olan iki ayaklılar konu kendilerine özgü bir değer olunca ne reaksiyonlar veriyorlar iki gündür görüyorum.bütün bunlar ayrı da ben sana çok basit bir soru sormuştum. bu sözün bu konuyla ne ilgisi var???benim anladığım kadarıyla birileri tartışmaya çalışıyor, birileri de sırf safını belli etmek adına alakasız da olsa buraya ordan burdan duyduklarını kopyala yapıştır yapıyor. eğer aksi bir durum varsa açıklayın da anlayayım kelebeklerozgurdur. size mevlana’ nın bu sözünün bu konuyla ne ilgisi var diye soruyorum siz ise “eleştiremezsiniz, yassah hemşerim” diyorsunuz.dam üstünde saksağan vur beline kazmayı misali.
Tenkit etmek tefekkürü gerektirir, tenkit edilen hususa vakıf olunmalıdır. Münekkitin en önemli özelliklerinden biri de dürüst olması gerektiğidir. Bir çok kelimeler, her ilimde başka manayla kullanılır. Bu yüzden bir ilime aid bir kitabı okuyup anlayabilmek için, önce kelimelerin bu ilimdeki hususi manalarını bilmek gerekir. Akıl yoluyla anlamak içinde ulum-i akliyyeyi öğrenmek lazımdır. Misal verecek olursa ab-ı ateş, edebiyatta aşk olarak anlaşılırken, mana olarak şaraba da tekabül edebilmektedir. Veya sarsak bildiğiniz mana ile aptal şapşal manasında iken sanayide başka manada kullanılmaktadır.
Bu şahıs prof. olmuş ama adam olalamış. Kuran ile ölmüş gitmiş bir insanın sözünü karşılaştırmış. Burdan çıkan ise şu; Atatürk’ü kullanarak kendi fosilleşmiş fikirlerini TÜrk halkına empoze etmek. Oysaki atatürk’ün verdiği Cuma vaazlarını ve diğer anlatımlarını görmemiştir bile.
Bloğun başlığına istinaden konu hakkındaki düşüncemi mevlana’nın cümlesi ile belirttim kayvenk..Yani, bence kuran-ı kerim eleştirilemez demek istedim.Devletin de kutsal tuttuğu bazı kavramlar /kişiler için “neden eleştirip tartışamayız” tarzında bir soruya cevap bulmak mümkün değildir…Benim için kuran-ı kerim ve atatürk, eleştirilip polemiğe girilmeyecek kadar önemli 2 kavramdır. ha siz ve diğerleri için tam aksi olabilir ben bunun için size neden/niçin demem ve düşüncelerimi içeren cümlelerim için de açıklama yapmaya gerek görmem, üzerime gelindiği müddetçe de bunda kasıt ararım…Dikkat ettiyseniz bu içerikli bloglarda adım geçmez, ve bu saatten sonra da gereksiz polemiklerle geçmeyecektir…
kelebek’ cim,başlangıç olarak, senin de belirttiğin gibi bu tip başlıklar altında sana cidden çık rastlamayız, hatta kendimi de bu tespit içinde saysam iyi olur:) Bende çok hoşnut değilim böyle ağdalı tartışmalardan…Uzayıp gittiği gibi, elin yapış yapış oluyorda bir türlü sonuca varılamıyor.Yalnız; bahsetmiş olduğun bir duruma katılamayacağım…Kur’ an – Kerim’ in tartışılmaz olması gerekliliği ve bu paralelde Atatürk’ ün de tartışılmamasını salık vermek hemen ilave ederek, çok doğru değil…Çünkü ben canım Atatürk’ ümü çok çok ama çok sevdiğim halde, kendisinin tüm hayatının öyle ya da böyle analiz ediliyor olmasında hiç rahatsız olmuyorum, gerçek Atatürkçülerin de olduklarını sanmıyorum. Belki bizlerin kızdığı tahammül gösteremediği anlar, Atatürk hakkında tarihi yanıltıcı yönlendirmeler, oy hezeyanı dolayısıyla fütursuzca yapılan yanıltmalardır…Ama bir masa başında, tar-tış-ma üslubu ile yapılan her türlü döküman üzeri tartışma ve bunu kamuoyu önünde canlı yayınla yapılmasına, izlemeye hatta bilmediğimi öğrenme gayretine varım, açığım.Bundan hareketle; dinlerin, kitapların ve peygamberlerin de rahatlıkla üzerinde konuşulabilen unsurlar olması kanaatindeyim. Örnekse; Yaşar Nuri Öztürk gibi seviyesini ve dine, teolojiye, felsefeye olan saygısını kaybetmeden konuşabilen bir insandan yıllarca yanlış bildiğim bir çok konunun doğrusunu öğrenmişimdir, böyle araştırmalardan haberim olsun isterim.
kelebeklerözgürdür, ben soruyu kuran-ı kerim’ in tartışılması veya atatürk ile ilgili olarak sormadım.basit bir soru sordum. mevlana’ nın kendisiyle ilgili yazdığı bu görüşü bu konuya yeni bir boyut kazandırmak için mi yazdınız ya da ne demek istediniz diye basit ve kolay bir soru. bunu da anlamadığım için sormuştum. açıklar mısın demiştim.neden ısrarla atatürk filan bu konunun içine çekiliyor 🙂 hakketen tuhaf yahu.
ben şunu da merak ediyorum h.z. muhammed neden 30’lu yaşlarının sonlarında dağa çıkıp mağaraya girip kendini toplumdan arındırmayı adet ediniyor.-benim aklıma tek şey geliyor. h.z. muhammed o zamanlar budist miydi ve mağarada da konsantrasyon mu oluyordu?-o zamanlar arapların pagan inanışların etkisi altında olduğu biliniyor. hepimizin alışık olduğu tesbih de keşişlerin hayli kullandığı bir araçtır.-budizm her ne kadar putperest brahmanlar yüzünden sadece putlara tapınmak diye bilinse de öğretileri ve değerleri islam diniyle çok yakındır.
gerçi burada atatürk’ ü konu içine çekenlere de bişey diyemiyorum. çünkü yazıyı yazan “ilhan arsel” kişisi de yazının girizgahında “atatürk versus kuran-ı kerim” yapmaya çalışmış. buna bir anlam veremiyorum. bu konuda bir eleştiri yapıyorsan neden bir insanın söylediğini ilahi kabul edilen bir söylemle kıyaslıyorsun. amaç ne..bilgi birikimiyle saygıyı fazlasıyla hak eden fevkulbeser‘ in konuya yaklaşımından çağrışımla ahmet haşim’ in münekkit isimli yazısı geldi akıllara. ahmet haşim de münekkit ile ilgili onun insanlığa hizmet eden etkilerini anlatır. her türlü fikir ortamında “eleştiren” olmasından ötürü sevilmeyen, oysa insanlığın aslında eleştiri ve değişim ile olabileceğini söyler ve sonunda ise yazısını gelişmek için insani marifetlerde tekamülün(evrim-değişim) şart olduğunu söylerek bitirir.her müslüman da kuran-ı kerim’ in beşeri bir marifet olmadığını kabul ederek başlar. dini konularda tekamülü ise ancak ve ancak (tekamül denilebilirse) tasavvuf’ un yaptığı kadar yapılabilir. bu da islamın özünü anlamayı gerektirir onu bozamaz. yani bir müslümana göre kur’ an eleştiriye kendini en başından kapatmıştır. münekkıt giremez tabelasını da kapıya asmıştır, asmalıdır.bunun dışındaki tenkitler ise her dönem yapılmıştır. yapılacağı kur’an ayetlerinde zaten belirtilmiştir.benim görüşüm ise; insan gerçekten merak ediyorsa ve arapça bilmiyorsa ayetle ilgili yazılan tefsirleri okumalıdır. yine de tatmin olmayıp çelişki bulduysa elbette inanmamak tercihidir. ancak müslüman birine “şu yüzden inanmadım, hatta araştırdım yine de bu bana mantıksız geldi. sence de öyle değil mi?” dediğinde müslüman kişi “bunları düşünme sadece iman et, kabul et.” diye cevap verecektir. inanmayan kişi ise “anlamadan inanmak bana mantıksız geliyor” diyebilir. ya da “haklısın” deyip inanabilir.(zayıf bir ihtimalle) tarihin her döneminde böyle olmuştur. dolayısıyla ne eleştirene “sen insan değilsin” demeli ne de eleştirmeyene “koyun gibisin her duyduğuna inanıyorsun” denmemelidir. her iki görüş de kendilerini “ak” ve “kara” gibi zaten tanımlamıştır.yani bu tartışmalarda karşı tarafa fikrini empoze etmeye çalışmak beyhudedir.
Sevgili makaleci,,Kuran-ı kerimin uzmanlarca ciddiyetle incelenmesi, körü körüne savunulmaması adına açıklamalar yapılması elbette gerekli. aksi halde kuran da yazılmış her satırın tutarlılığı ya da doğruluğu başka nasıl ortaya koyulacaktır.”eleştirilemezden” kastım ise, kuran’la ilgili desteksiz yorumlar yapmak, eleştiri değil, laf atmak ve zarar vermeye çalışmaktır…kişi dini, kuran’ı sorgulayabilir ve bu sorgulama sonucunda kendi yolunu (doğru ya da yanlış) kendisi seçer saldırmadan, hakarete vardırmadan…
burada neyin hakaret olarak algılandığı yada neyin hakaret olmadığı da çok önemli.-kuran’ı okuyan biri bu gerçek değildir sonucuna varması sizce hakaret midir?-yada atatürk’e ölmüş gitmiş bir adam demek?-bunu düşünerek peygamber için de biri ölmüş gitmiş adamın söylediklerini yada yaptıklarını niye ciddiye alıyorsunuz derse hakaret etmiş olur mu?-birileri muhakka kuran’ın ciddiye alınmaması gerektiği sonucuna varacaktır. ama bunu söylemek kişiyi bağlar bence hakaret sayılmaz.-o kişinin inancı ve düşüncesidir.
vayy incil ve tevrattan eklemeler yaparak günümüze kadar gelmiştir,(incil ya da tevratı okuyup araştırdıysan s.ks.nler beni) kopya çeken öğrencinin yazılı kağıdı ancak bu kadar oluyor tabi, kahretsin tüm müslümanları köşeye sıkıştırıyorsunuz, nasıl da inançlar sarsılıyor, hafifte her dönem bu muhabbetler olmuştur, şimdi yapılmak istenen şudur, bir kaç ateist müslümanları tahrik eden bir şeyler yollayacak , müslümanlar bunlara küfredecek ortalık karışacak ve ateistler diyecekki bakın bakın işte bunlar böyle, birbirinden nefret eden tarafların kavga öncesi kibar konuşma olayı vardır,yapmacık sığ bir tavırdır, “arkadaşım o elini indirir misin diye başlar” olum birbirinizden nefret ediyorsunuz, o zaman hoşgörüden, demokrasiden, fikir özgürlüğünden ne bahsediyorsun, ateistlerin her saldırı sonrası yedikleri dayaktan sonra müslümanları suçlaması yok mu o da ayrı bir komedi, inançsız insanlar fikirlerini savunmalıymış, olum siz ateist bile değilsiniz, allahsızlığı dinleştirmiş mallarsınız, sözde tabu yıkarken dindarlardan daha fazla tabuları kendinize norm edinmiş papağanlarsınız.Koduğumun bilgisiz mal ateistleri, elinize kuran tercümesi alıp eleştirisini bile yapamazsınız, en fazla ilhan arsel turan dursun takılırsınız, mesela ben de shakespeare eleştirisi yapabilirim, alırım bir tercüme kitabını, otur yaz bir şeyler, ha manav osmanın shakespeare eleştirisi ha bu malların kuran eleştirisi…Bilmediğiniz şey, daha bundan yüzyıllar önce Kur’an-ın eleştirileri olduğudur, sizin aklınıza hayalinize gelmeyecek konularda islam bilginleri kendi aralarında eleştiriler yapıp cevaplarını bulmuşlardır ya da inanmayanlar için söyliyeyim bulmaya çalışmışlardır, kelam ilmi bu yüzden çıkmıştır, bir şeyi yapacaksanız bilgisiz şekilde yapmayın , oturun okuyun anasını satim, sen eleştirmiyorsunki adamın inancına saldırıyorsun bir de 1400 senedir kimsenin cesaret edemediği konularda cesurca konuşuyormuş gibi don kişotluk yapıyorsun.ben de çıkayım piyasaya bir gram ne latince ne italyanca bilmeden, Dante’nin ilahi komedyasının eleştirisini yapayım, demezler mi adama kimsin olum sen, ne kadar anladın ne kadar vakıfsın olaya?kim takar beni? hayır bana inanan mal bulurum da ilmi olarak ne değeri olur?Bu eleştiri değilki provakasyon, böyle eleştiri yapılmaz. Kavga çıkar dayak yersiniz. Bırak sorgulatmayı adamları daha da kemikleştirir fanatikliğe itersiniz. ki; bu ülkede müslüman fanatiklerin olmasının temel sebebi ateistlerin islam düşmanlığıdır. Sonra neden yaktılar bizi diye ağlayın, az bile yapıyor adamlar size, ben olsam ebenize atlarım.
haşşöle yaw, dökün içinizdekileri rahatlayın, boşuna kendinizi kandırmayın. sizin (varsa) peygamberinizin kitabı değiştirilmiş olabilir lakin kuranı kerim indirildiği tarihten bu yana değiştirilmemiştir. o kadarki en savunmasız olduğu zannedilen dönemlerde bile içine turizm, sanayi, işçilerin hakları gibi sureler eklenmek istendiği halde becerilememiştir zira allahın koruması altındadır. ne 300 küsur kitaptan 4 taneye indirilmeye çalışılan konseyler olmuştur, nede ilmini para, şöhret, makam karşılığında satan sözde alimlerin uhdesinde kalıp içine heva ve heveslerin kelimeleri eklenmiştir. 1400 küsur yıldan beri ortadadır ve hiçbir kafir, münafık veya kuranı kerimi beğenmeyen kişi kendisine meydan okunduğu halde ne kurana bi karşılık verebilmiştir nede içinden bırakın sureyi, ayeti tek bir noktanın dahi yanlış veya ekleme olduğunu ispatlayabilmiştir. yapabildikleri tek şey oltanın ucuna iftiralarını takıp saf balıkları beklemek olmuştur:)her haltı bilen sözde alimler nassı kabak gibi dökülüyolar ortaya, hiçbir itiraz olmuyomuş, püffff! ben itiraz ediyorum, buyrun 1 (yazıyla bir) tane örnek verinde görelim iddianızın sağlamlığını. gerçi bunu sizlerden katbekat şedit ve bilgili kafirler ve münafıklar aradan geçen 1400 küsur seneye rağmen yapamamış, siz ne yapabilirsinizki?onuda ben söliyim, anca temiz bi nefes oksijen çekersiniz:)
evet abi bu dine 18 yaşından küçükler ve üye olmayanlar da giremiyor, başvuruları direk ben alıyorum kafamda sarık matrix cübbem elde satır böyle dolaşıyorum, bu seneki tarzım böyle. Yeni moda baltaların üretimini bekliyorum, çükünüzü kesicez hepinizin, zorla hemide…(eskiden avrupa da hristiyan köylüler çocuklarını böyle korkuturlarmış, müslümanlar gelip sizi kaçırıp çükünüzü baltayla keserler)
atatürk ölmüş gitmiş bir adamdır hatta cesedini böcükler yemiştir. bu gerçekliği hazreti muhammede (sav) ölmüş adam dersem hakaret olmaz mı diyerek değiştiremeyiz her ölümlü gibi başımıza gelecek bellidir. peygamber efendimiz (sav) de bir insan olarak bundan nasibini almış ve ölmüştür. burada kızgınlık ve bazıları için tahammülsüzlük yaratan ölmüş demek değil yaptıklarını niye ciddiye alıyorsunuz demektir. atatürkün yaptıkları dini bir sürecin parçası mıdır ki karşılaştırma yapalım? jfk yahut hitlerle hz. isayı karşılaştıran bir grup var mı yav?lahavle vela kuvvete…
neden zorla müslüman yapsınlarki, fethettikleri ülkelerden gayri müslim oldukları için cizye almak varken müslüman olduklarında, zekatını, hazineden hakkını, infakını vermek neden cazip gelsin?Büyüyen genişleyen bir devletiniz var ve kitleler müslüman olunca hazineden onlara zekat ve paylarını vermek zorundasınız, bu durumda bir devlet neden kılıçla insanları müslümanlaştırsın?Başlı başına bu teori saçmalık.
Kur’an da inançsızların anlatıldığı ve onların doğru yolu bulması adına gönderilen pek çok ayet olduğu için, tefeülünde bu ayetlerden biri çıkan kararsız insanların ümitsizliğe kapılıp; hafif yorum panellerine ayet yapıştırması normaldir. ilk etapta kimsenin desteği alınmadan tamamen okunup idrak edilmelidir diye düşünüyorum. yok okumak benim ilgimi çekmiyor diyenler de fal açmaya devam edebilir…
ancak müslüman birine “şu yüzden inanmadım, hatta araştırdım yine de bu bana mantıksız geldi. sence de öyle değil mi?” dediğinde müslüman kişi “bunları düşünme sadece iman et, kabul et.” diye cevap verecektir. inanmayan kişi ise “anlamadan inanmak bana mantıksız geliyor” diyebilir. ya da “haklısın” deyip inanabilir.(zayıf bir ihtimalle) tarihin her döneminde böyle olmuştur.
ben bunun birebir aynısını yaşadım yıllar önce. sadece bir değil birçok kişiyle paylaştım ama aynı cevabı aldım. sadece oku ne yazılıyorsa onu yap diyenler çok. “neden ama anlamsız” diyorum “aman ha çarpılırsın” diyorlar.-ben anlayamadım ya biraz saçma gibi sanki mantıksız…-sen anlayamazsın.-yahu siz ne anladınız onu anlatın o zaman!-olmaaz… Kim Kur’an’ı şahsi görüşüne göre tefsir ederse kâfir olur! kuran tecvit edilir tefsir edilemez!-ee o zaman hangi görüşe göre tefsir edilir?-islami görüşe göre tefsir edilir.-islami görüşü kim tefsir eder?-Kur’an’ı Kerim-…..?-…..(!)-aman Allahım kafir olacağım!hala Kur’an’ı Kerim’i okuyup, mantığını anlatan olmadı. çünkü; “Kur’an’ı Kerim sadece okunur”.buradaki gibi sürekli ayetlerle cevap veriliyor, ama verilen ayetlerin mantığı anlatılmıyor.ilk defa (Kur’an’ı Kerim’e karşı bir görüş sergilese de) ayetlerin akılcı bir şekilde yorumlandığını görüyorum. kimin neye inandığı zerre kadar ilgilendirmiyor beni, -benim neye inandığım kimseyi ilgilendirmediği gibi- sadece kendi sorularıma cevap arıyorum.mimde açıklanan bazı ayetleri buradaki inanan insanların da açıklamasını istiyorum (rica ediyorum). çünkü benim (ki ben bu konuda uzman olmadığım halde) mantıksız bulduğum birşeyi, mantıklı bulan birinden dinlemek istiyorum. lütfen, inanaların bu ayetlerle ilgili yapacağı açıklama benim için çok önemli, bildiklerinizi yazın tartışalım… bilmediklerimiz vardır belki, öğrenelim.
“Yâ Nâs! Yarin beni sizden soracaklar, ne dersiniz?” diye halka sorar. Bu soru üzerine Ashâb, hep bir agizdan: “-Allah’in risâletini (Peygamberlik haberlerini) teblig ettin; risâlet vazifenin (peygamberlik görevini) ifâ ettin, bize vasiyet ve nasihatta bulundun!- diye sehâdet ederiz” derler. Bunun üzerine Hz. Muhammed, sehâdet parmagini göge dogru kaldirip, sonra da halk üzerine çevirip indirerek, Tanri’ya hitaben söyle der: “Sâhid ol yâ Rabb! Sâhid ol yâ Rabb! Sâhid ol yâ Rabb!” ( Haccetü’l-Vedâ)
“… (Kur’ân), andolsun ki, Kerîm (onurlu) olan bir elçinin sözüdür…” (K. Hakke Sûresi, âyet 40)
“Bir hakikattir ki Allah ve melekleri, o Yüce Nebî Muhammed’e salât ederler. Ey mü’minler, siz de hep ona salât ediniz ve hulûs ile selâm veriniz” (K. 33 Ahzâb sûresi, âyet 56)
(birkaç ayet daha var bulamadım şimdi. bulunca yazarım.)
Benim anlayamadığım şey şu, bu kitap Allah’ın insanlara mesajıysa neden bir aracıya ihtiyaç duyuyoruz? Din alimlerinin de yorumları birbirlerinkinden farklı. Bu da konunun subjektif olduğunu ortada tek bir doğru olmadığını ve dolayısıyla inandığımız yorumun da aslında subjektif olduğunu göstermez mi?
Ogukagan41 sen gerçekten seiyesiz ve terbiyesiz bir adamsın. Seviyesizsin çünkü burada meseleyi kişiselleştirmek gibi bir acizliğe kimse düşmemişken sen tartışılan konuya değil konuyu tartışanlara sözlerinle saldırıyorsun. Dahası İslam’a gelen eleştirilere tarihte zulum etmiş Hristiyanlarla cevap vermeye çalışıyorsun. Bu yazıda kimse Hristiyanların sütten çıkmış ak kaşık olduğunu iddia etmedi. Yanlış bir dikotomiyle algılıyorsun herşeyi. Bunu yazdığım için beni de Ergenekoncu olarak adlandıracksın muhtemelen. Terbiyesizsin çünkü yorumların küfür dolu. Başkalarının Türklüğünü sorgularken, tartışmada küfreden birisi olarak kendi inancını neden sorgulamıyorsun? Küfretmek İslam’a göre yasak değil mi?
ilk defa (Kur’an’ı Kerim’e karşı bir görüş sergilese de) ayetlerin akılcı bir şekilde yorumlandığını görüyorum.
daha evvel hiç tefsir okumadınız mı? eğer okumadığınızdan soruyorsanız; elmalılı hamdi yazır’ın tefsirini tavsiye edebilirim. internet üzerinde mevzu bahis tefsire umarım bir yanlışlık yok ise bu adresten erişebilirsiniz. hatta çok güzel yapmışlar. merak ettiğiniz sure’ye ulaşabiliyorsunuz.benzer birçok tefsir vardır elbette. mesela yazdığınız hakka suresine de getirilen sözün allahtan olduğunun kastedildiği parantez içinde belirtilmiş.
kayvenk;evet tam da dediğiniz şahsın tefsirini okumuştum. ona rağmen mantıksız geldi. benim derdim sureyi arayıp bulamamak değil; aklı, mantığı olan bir insanın bu sureleri nasıl anladığı. örneğin, yukarıda özellikle vurguladığım surelere nasıl bir mantık yürütebilyorsunuz?(sadece bilgilenmek istiyorum. yanlış anlaşılmasın)
arkadaşım hepimiz köprü inşa edebiliyor muyuz yahut açık kalp ameliyatı yapabiliyor muyuz, ne bileyim semer yapabilir misiniz, ya da çamaşır makinesi tamiri.islamı inceleyen bilim insanları var zaten. hepimizin burada ayetlere yorum getirmeye çalışmamız aslında çok akıllıca değil.bu bağlamda expresyon senin başvuracağın kaynak belli.defalarca söyledim yine söylüyorum aklı mantığı olan bir insan sorusuna istinaden; ben her şeyin her sözün altında allah’ın (cc) bir bildiği olduğuna gelen hayırın ve şerrin O’ndan olduğuna inanıyorum. iman ve ibadet etmek için kuranı kerimi ayet ayet, sure sure yorumlamaya gerek yok.bu bir seçim meselesi.
hayır doğru düşünüyorsun. sen anlamış fakat anlatmaktan acizsen bu da benim dediklerimi doğrular. yani sadece okuyun, ne anlarsanız anlayın, ama anlatmayın. e o zaman ben de anladığım mantıksızlıkla kalıp kendi dünyamda yaşayıp gideyim, hep olduğu gibi.
dünya üzerindeki bütün dinlerin artık hiçte öyle saf temiz kirlenmemiş bir yanı yoktur…haçlı seferleriyle binler ölmüştür..hz muhammette savaşmıştır.atatürkte demokrasi ve cağdaşlığı getireceğim diye, onlarca kimseyi astırmıştır istiklal mahkemelerinde..osmanlı desen ona keza, kardeşini bile öldürmek hakkındır..dünya üzerinde birden fazla din olmasını isteyen ve bunları birbirininin karşıtı olduğuna, yan yana duramayacağına inandıran bir kesim var dünya üzerinde…ve kim ne derse desin biz bu dengelerin asla dışına çıkamayız..oğuzkağan, hindu olsaydı bir ineğin göğüslerinden gelen süte hayran olacaktı haberi yok:)aslolan şu ki, savaşmak için nedenlere ihtiyacımız var.mevzu sadece bu.
dini anlatmak için de belli bir ehliyete sahip olmak gerekir. yalan yanlış bildiğimi ben nasıl sana aktarayım ki bildiklerim hemen hiç. çünkü ben bu işin uzmanı değilim. sana kendi dilim döndüğünce anlattıklarım da çok büyük ihtimalle seni tatmin etmeyecektir.şey gibi; bir şiir yazarsın acayip hevesle ve hissederek, duygularını dökersin aa okuyan bişey anlamaz. o hissiyattır o şiiri güzel kılan. senin hissettiklern.
@expresyon,bahsettiğiniz ayetlerle ilgili elmalılı’ nın tefsirinde “gelen sözün allahtan” olduğunu parantez içinde belirterek kendi yorumunu katmıştır zaten. bunu yukarıdaki yorumumda da söylemiştim. ayrıca tefsir çalışması ciddi bir iştir. elmalılı hamdi yazır’ ın herhangi bir sure ile ilgili yaptığı tefsirde birden çok kaynaktan faydalandığı görülür. sonradan da bunu kendine göre yorumlar. anlatılmak isteneni anlatmaya çalışır. kıt bilgilerle kuran’ın türkçesi üzerinden yorum yapınca birileri başka ayetlerden veya arapçasının aslında geldiği manadan bir sonuç gösterip yorum yapan kişiyi yamultabilir. bunlar yaşanmış şeyler.yani bizim yapabileceğimiz bir şey değildir. çünkü arapça bilmek, konuyla ilgili birden çok kaynağı, ilgili ayet üzerine yorumları okumak, vakıf olmak, objektif ve dürüst olmak gerekir.ayet yorumları üzerine değildi benim ilk yorumumda bahsettiğim anlayamama hali. daha metafizik konulardaydı. örneğin yaratılış konusunda neden bu böyledir dendiğinde allah’ ın en doğrusunu bildiğinden şüphe etmememiz gerektiği söylenir. burada “niye ama niye” diye devam ettiğinizde sizi tatmin etmeyen cevaplar alırsınız. çünkü işin aslını kimse bilmez, allah da sadece bu kadarını söylemiştir çünkü. benim kast ettiğim bu gibi konulardı. kuran-ı kerim’ in çelişkileri olduğunu kast etmemiştim.
bugüne kadar kendi hislerime inandım. böyle deyip kapatayım mı konuyu o zaman. sizde kitap kitap deyip durmayın. müslümanlıktan bahsetmeyin. belki müslüman olmak istiyorum, ama onun için de “islamı inceleyen bilim insanı” olmam gerekiyor. yoksa “ayetlere akıllıca yorum yapmak çok zor” .aklıma sığmayan ve doğru yorumlayamadığım bir dinin mensubu nasıl olabilirim ki başka? olanlar nasıl oldu? onu anlatın bari…yazmıştım zaten; inanan insanların açıklama yapmalarını rica etmiştim, ama aramızda müslüman biri yokmuş. sağlık olsun.
mesela cat stevens yusuf suresini okuduktan sonra musluman olmustur, tabi mealini,ama ondan once sanırım bogulma tehlikesi anlatmıs, bir ara dogu dinlerine ilgi duymus ve onlara kafa yormus filan,adını da bu yuzden yusuf diye degistirmis,
evet kayvenk işin aslını kimse bilmez.şöyle bir test yapalım. yeni domuş bir çocuğa ergenlik dönemine kadar din ile ilgi hiç bir şey anlatmasak, ne tanrı’dan ne de yaradılıştan söz etmesek, bu çocuk aklı erdiğinde; aslında bizi bir yaratan var. biz onun sayesinde nefes almaktayız. demeyecek midir? bu hem hissidir, hem de akıllıcadır. örneğin hiçbir ataist yaradan yoktur demez.öyle ise neden bir aracı olsun? neden insan ile tanrı arasına peygamber girsin? neden tanrı o peygambere, kendi yarattığına salat etsin? (“Bir hakikattir ki Allah ve melekleri, o Yüce Nebî Muhammed’e salât ederler. Ey mü’minler, siz de hep ona salât ediniz ve hulûs ile selâm veriniz” (K. 33 Ahzâb sûresi, âyet 56)
atheistin kelime manası hicbir seye tapmayandır,ben yaratana inanıyorum diyen kisi atheist degil theistir,ama yaratana inandıgı halde kendine atheist diyen cok kisi var:))ABD de yapılan washington postta yayınlanan ankette atheistlerin sanırım yuzde 22si yaratana inanır:))yani ABDki atheistlerin yuzde 22 si aslında atheist degildir:)))
evet ama benim demek istediğim, yaradanın yok ve ya var olduğunun kanıtlanmadığına inandıkları için olaya agnostizmle yaklaşırlar. yok demezler, var da demezler. demek istediğim buydu.
tamam, ben de anladım :)kesin red olması için yaradanın yok olduğunu kanıtlamaları gerekiyor. o sebepten dedim. bilim adamlarının son araştırmalarını dikkatle takip ederler ayrıca. bu benim söylediklerim sözlük anlamları değil, o konuda katılıyorum sana. ama geneli böyledir.
expresyon DİYOR Kİ, (20 Ağustos 2008 19:16)yazmıştım zaten; inanan insanların açıklama yapmalarını rica etmiştim, ama aramızda müslüman biri yokmuş. sağlık olsun.
benim takıldıgım bir nokta da şu. soyleniyor ya hep herkes yapamaz bu tefsir/acıklama işini. herkesin ayrı işi var. biri muhendis, biri oduncu (yaparım), efenim biri aşçı falan deyü. bu işin alimleri var. ama kuranda “herkes anlayabilsin, ögüt alabilsin diye kolay kılınmıştır” denmesine ragmen bu nedir peki..?
gercekten samimi bir sekilde bir seyleri anlamak isteyen, cevapları bulmak isteyenlere karsı tutunulan bu sacma tutum, takınılan bu tavır kimseye yardım etmez..
arrogante anacım sen okuduğunu anlama yetisine sahipsen tabii ki anlarsın bu anladıklarına uygun olarak yaşamını da düzenlersin ancak tefsir dediğin olay bambaşka.bir örnekle açıklayalım;senbi resime bakıp o resmi yorumlayabilirsin ama yaptığın bir sanat eleştirisi olmaz. anlatmaya çalıştığımız bu.
kuran da ayet tefsiri yapılırken, paeygamberin o ayetle ilgili sozlerine ve uygulamasına ve o gunun olaylarına bakılır bu basından beri boyledir, gunun kosullarına gore kuran tefsiri yoktur,kusura bakmayın ama bunu soylemek bile basbaya cahilliktir:))
bugün bile bir çok ayetin vermek istediği mesaj farklı algılanır ve günümüz şartlarına entegre edilir hale geldi.
bu dedigin incilde oldu:)incilin asıl orjinali ibranicedir, ama suan orjinal incil olarak kullanılan kitaplar yunancadır, bu yuzden tamamen yoruma acıktır:)) yani hristiyanların pek tefsir yapma durumları yok gibi:)
anlaşılıyor, lakin okuduğumda, bir tarih kitabı niteliğinde..dönemin özellikleri yansıyor içeriğinde..kaldı ki değiştirilmediğini nasıl bileceğiz..satır satır değişmesede algılanma biçimlerinin çok farklı olduğu açık.arap ülkeleriyle aynı şeye mi inanıyorum diye sorgulama ihtiyacı duyuyor insan kendini..arap oldukları için değil asla, yaşam biçimleriyle…şu son birkaç yıl içinde ise, baş örtüsü islamın şartı gibi algılanmaya başlandı bile.yakında tesvirlere ilave olunur..elmalı hamdi ne çevirdiyse onu okuyacağız yani bizler, ya da başka bir isim. ee bunun denetleme kurumları var kızım öyle ha babam çevirilmiyor diyeceksiniz de, bu kurumlar ne kadar tarafsız ve özgür çalışıyor…
abs, dunyada ki tum orjinal kuranlar aynıdır, yalnızca mealler degisir, bunu sen de biliyorsun zaten, bas ortusunu farz gibi gorenler olabilir,ben de bunu boyle goruyorum ,ama oyle gormeyen muslumanlarda olabilir, herkes istedi gibi kitabı anlayabilir,baskasının nasıl algıladıgı baskalarına zarar vermedigi surece onemli degildir,sen neden herkesin aynı seylere inanması gerektigini dusunuyorsun?peygamberin kendi sozu vardır, 73 bolume ayrılacak muslumanlar ama yalnızca biri dogru yolda olacak.Allahın kuranda buyurdugu gibi “ben isteseydim hata yapmayan toplum yaratırdım”,bırak herkes istedigi gibi inansın,bir de muslumanların zamanında endulus gibi bir medeniyet olusturdugunu unutma,daha once de dedigim gibi insanların onune en mukemmel ogreti bile koysan yine insanlar onu egip buker:) ben muslumanıp deyip fatiha suresinin anlamını bile bilmeyen bir suru musluman var ki her namazda okunur fatiha.
Saygideger Hocamiz Ilhan Arsel’in kitaplarindan ve makalelerinden olusturdugumuz bu sayfalari basta Türk Ulusunun aydinlari olmak üzere karanliga baskaldiran bütün insanlarin yararlanmasi için hazirladik.
Türk ulusu, hukukçunun Kur’an eleştirisiyle aydınlanacaksa vay geldi başımıza.Türk aydını İslamla kavga etmekten bi başını kaldırsa çok daha iyi yerlerde olacağız ama bakalım ne zamana kısmet olur bu iş.İslamcılarla mücadelede etmek için İslama çamur atmak kadar iğrenç bişey olamaz. Bu saçma süreçte asıl zarar gören dindarlar, rantiyesini katlayanlar ise İslamcılar, dinciler. Acık gözünüzü açın…Ama olacak heralde ümidimi koruyorum…
“Zalimler için yaşasın cehennem!“İncil değil bu, Kur’an-ı Kerim. Günümüze göre entegre ha…2400’lü yıllarda uzaya gitmeyin abdestiniz bozulur falan mı denecek. Şimdiden yorumlamaya başlansın bakalım. Zekeriye Beyaz mısın?”Rabbim sana sığınır, senden af ve mağfiret dilenirim.” Bir de olmayan kişilere biraz “mantık”..Amin!
Thing DİYOR Kİ, (20 Ağustos 2008 14:48)”Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse (yani Müslüman olurlarsa), artık yollarını serbest bırakın…” (Tevbe Suresi, ayet 5)zamanında kılıçlarla insanları zorla müslüman eden bir zihniyetten olmayın. bu cümlem yanlış anlaşılmasın.müslüman olmayın demiyorum.şiddeti allahın bir emri gören bir zihniyette olmayın.islam dinin şiddete dayalı bir din olduğu gerçeğini kimse red edemez.kabullenmek iyidir.sindirin bu gerçeği.
Tevbe, ayet 5 i zabbadanak yapıştırıvermişsin. Eee önünde arkasında başka bişey yok mu bu ayetin?Mesela:6.Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.7. Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.8. Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.İşinize gelmediği zaman, İslamı şiddet dini olarak lanse ettirmeyi göze aldığınız zaman nasıl da tek tek ayetleri kullanıyorsunuz! Evveli-ahiri nedir? Bu cümleler niye dile getirilmiş? İki dakka okuyup, düşünmeden; İslam şiddete dayalı bir dindir! Oldu gözlerim doldu, siz dediniz ya! Dinciler kadar sizin gibi yobazlar da Allahla aldatanların oyuncaklarısınız, cehaletinizle.Bir de hep kafama takılır bu soru: Eşitlik yanlıları neden “kısasa-kısas”a karşı çıkarlar da suçlunun ıslahını savunurlar? Tabi bu ayrı bir konu aklıma gelmişken soruvereyim dedim.
Sevgili arkadaslar,Benim dedem Kurra hafizdi. Yani kur’an’in tümünü ezbere bilirdi. Bunu bir övünc meselesi olsun diye yazmiyorum. Bazi arkadaslar, Kur’anin degistirildiginden bahsedince, bunu yazmak, neyin ne oldugunu anlatmak hasil oldu. Kur’an hic bir zaman, tek bir kelimesi, tek bir harfi bile degismemis, degistirilemistir. Resulullah (sav) Incil ve Tevrat’in degistirildigini bildigi icin, Kur’an’in ilk ayetlerinden baslayarak Ashabina ezberletmis, ve bu döngü takamül ederek günümüze kadar gelmistir. Yani her devirde Hafizlar Kur’ani hifz (ezberleme) etmislerdir. Günümüzde dahi yüzbinlerce hafiz vardir. Kur’an’i degistirmeye kimsenin gücü yetmez. Düsünelim ki” dünya da hic bir Kur’an birakilmadan yakilsin. Bu durumda dahi, Kur’an hafizlar tarafindan hic bir ayeti, hic bir kelimesi degismeden bir günde yazila bilir. Her bir hafiz bir ayet yazsa, günümüz teknolojisi ile bu belki bir gün bile sürmez…Semavi kitaplar insanliga nazil olmustur. Tevrat’in, Incil’in, Kur’an’nin baska baska diller de nazil olmasi bunu degistirmez. Ancak Tevrat, ve Incil Kur’an gibi ezberlenmedigi icin zamanla insanlar tarafindan tahrip edilmis, degistirilmistir. (Günümüzde dahi Bir cok kisinin görüsüne göre yazdigi Inciller mevcuttur. Bu konulari iyi etüd edebilmek, ve anlamak icin Pr. Hamidullah’in iki cilt halinde insanliga sundugu Islam pegamberi eserini mutlaka okuyunuz.) Kur’an gelmeden önce insanlar tamamen azmis sapmis, kendi (kiz) cocuklarini dahi diri diri mezara gömer hale gelmistir. Kur’an’in nazil olma devresini iyi bilmeden, Yaratan’in gönderdigi ayetleri elestirmeyiniz. O ayetler sadece ve sadece Allah (cc) a aittir. Kelimesi kelimesine, harfi harfine ona aittir. 2 milyari askin dünya müslümanlarinin elinde tek bir cesit Kur’an vardir. Eger sizin düsündügünüz gibi olsaydi onlarca cesit Kur’an olmaliydi. Kur’an’in tek bir harfi dahi degismemis, bazi arkadaslarin iddia ettigi gibi kesinlikle günümüz sartlarina da uyarlanmamistir. Kur’an yaratan Mevla’nin eseridir. Bunun icin de her zamana göre Allah (cc) tarafindan uyarlanmistir. Bunda sasilacak bir sey yoktur. Cünkü Allah (cc) süphesiz gecmisi de gelecegi de bilir…Vakit SIKINTISINDAN verilen linki okuyamadim. Bu yorumu sizlerin yorumlarina bir cevap niteliginde yaziyorum…Resulullah’in (sav) zamaninda ki tüm savaslarda 600 küsür insan ölmüstür. Bunun yarisi müslüman (sehit) diger yarisi ise müsriktir. Günümüz de bu kadar insani, tüm insanligin gözü önünde ABD Irakta bir günde öldürmektedir…Resulullah’in (sav) 23 yil peygamberligi zamaninda 600 küsür insan ölürken, ABD 4 yilda Irak’ta bir milyonu askin coluk cocuk demeden Müslümanin kanina girmistir…Islam Peygamberini kimse savasci olarak gösteremez. Müslümanlar sirf müslüman olduklari icin, insanlik disi ezalara maruz birakilmislar, sonunda kendi öz topraklari olan Mekke’den ayrilmak, Medine’ye yerlesmek zorunda birakilmislardir. Tüm bunlara Resulullah (sav) ve ashabi sabir göstermisler, tek bir karsilik dahi vermemislerdir. Müslümanlar Medine’ye yerlestikten sonra bunu firsat bilen müsrikler, müslümanlarin tüm mallarini bölüsmeye, tahrip etmeye baslamislardir. Buna ramen Resulullah (sav) onlarla savasin emrini vermemis, Rahmandan gelecek emirleri beklemistir. Sonunda sizlerin de üzerinde durdugunuz, o meshur ayet nazil olmustur. “Sizlere karsi savasanlarla siz de savasin” Yukarda da bahsettigim gibi tüm bu savaslarda sadece 600 insan ölmüstür. Resulullah (sav) bu konuda da cok titiz davranmis, cocuklara, yaslilara, agaclara, ve diger canlilara dokunulmamasi emrini vermistir. Ashabina, “sadece size karsi savasanlara karsi savasin emrini vermistir.”Insanlarin icinde süphe olmasini yadirgamiyorum. Ama bu niye böyle, su niye söyle denecegine, ve derin süphelere gark olunacagina, bu konulari kapsamli arastirmak lazimdir. Günümüz teknolojisi bu imkani bizlere sunmaktadir. Iste Internet önünüzdedir. Tüm konulari burdan da ögrene biliriz. Ögrenemediklerimizi kitaplardan ögrenir, icimizde ki süpheyi gideririz…Aslinda bu konularda hic tartismaya girmek istemiyorum. Bu gibi seylerin maksatli yapildigini da biliyorum. Bu sadece bu gün degil, asirlarca yapildi. Buna ramen Islamin gelismesi engellenemedi. Kur’an’in Yaratan’dan oldugu süphesizdir. Tevrat’in, Incil’in Yaratan tarafindan nazil oldugu süphesizdir. Bu kitaplarin bir birine benzemesi de kacinilmazdir. Cünkü hepsi de ayni kaynaktan nazil olmustur. Tevrat Incil’den önce nazil olmustur. Incil’i okudugunuzda bir cok Tevrat ayeti bulursunuz. Kur’an’i da okuyunca bazi ayetlerin benzedigini görürsünüz. Ne Tevrat’dan Incil yazilmistir, ne de Tevrat Incil’den Kur’an kopyalanmistir. Kur’an yaratan tarafindan tayin edilen hic bir Peygamberi reddetmez. Nasil ede bilir ki” Onu yollayan kendisi. Tüm semavi dinler aslinda bir tek dindir. Isimleri ne olursa olsun hepsi de hanifdir. Son tamamlayicisi ise Kur’an’dir, Islamdir. En kalbi sevgilerimle. Ismail
xNicox DİYOR Kİ, (22 Ağustos 2008 14:03)Sevgili arkadaslar,…Aslinda bu konularda hic tartismaya girmek istemiyorum. Bu gibi seylerin maksatli yapildigini da biliyorum. Bu sadece bu gün degil, asirlarca yapildi. Buna ramen Islamin gelismesi engellenemedi.
Nasıl İslamın gelişmesi engellenemedi? İslam arabileştirildikçe arabileştirildi. İslama, söylediklerine değil insanlar yıllarca arap harflerine saygı gösterdi. Sarıklı ayyaşlara hoca, şalvarlı sapıklara imam muamelesi yapılarak elleri etekli öpüldü cehaletten.Taştan, ağaçtan, bir çanak sudan medet umar hale getirildi insanlar…Asıl bu tartışmaları çıkaranlar yüzünden halk her Allah diyenin peşinden koştuğundan İslamı Kurana değil de Allah diyenlere bağladı asırlarca.Hz Muhammed sonrasında hilafet kavgaları vs. Safevi-Selçuklu, Akkoyunlu-Osmanlı kavgaları, Bağdat- Mısır hilafeti çatışması hep bu islamcılık yüzünden olmadı mı?Bu tür şeyler elbette ki maksatlı ve bu zamana kadar İslama, özellikle de İslamı yaşamak isteyen insanlara büyük zarar verdi ve hala daha yıkıma, zarar devam etmekte.GÖZÜNÜZÜ SEVEYİM SİZLER YAPMAYIN BARİ
dedelerden kalma dinsizlik bilgileri ile çamur atmaya çalışmak değildir iftiracılık, azıcık kafada gerektirir. aynı mim incil veya tevrat için açılamaz çünkü herkes bilirki bu kitaplar değiştirileli 1000lerce yıl olmuş, işte herkes bunda hemfikir:) kendi kendine yaptığı yoruma hemfikir olanlar islam bilimcileri ve araştırmacılarından hangisinin aksini sölemeyerek iftirasına ortak olduğunu söylese daha spesifik olur lakin öle bişi yok! aptalca sayıklamalar gibi bişi ise kesinlikle var, hemfikirim:)hinduların selamı var, yeşil otun ağızdan girip, litrelerce kan, bok ve sidiğin arasından geçerek memelerden süt olarak çıkmasına hayran olmayanları tapınaklarına davet ediyolamış. nasıl ayran gönüllü olunacağını uygulamalı olarak göstereceklermiş:)
aynı mim incil için açılmış olsaydı, hiç şüphem yok ki herkes ne küfürler edecekti.
Etmesin işte. Eleştirinin de bir adabı var. Akılcı kritik edilen ortamda edilirse ne ala. Şu Tombalak kişisi gibi saygısız ve tahrik etme maksatlı yapılan kritik sadece sivas olaylarının yada başörtüsüne kindar kişilerin varlık sebebi oluyor.
aRRoGaNTe HoMbRe DİYOR Kİ, (22 Ağustos 2008 09:55)benim takıldıgım bir nokta da şu. soyleniyor ya hep herkes yapamaz bu tefsir/acıklama işini. herkesin ayrı işi var. biri muhendis, biri oduncu (yaparım), efenim biri aşçı falan deyü. bu işin alimleri var. ama kuranda “herkes anlayabilsin, ögüt alabilsin diye kolay kılınmıştır” denmesine ragmen bu nedir peki..?
Güzel eleştiri Arrogante. Ama “herkes” ne kadar mutlak bir ifadedir. Herşeyden önce ‘herkes’in zeka ve algı seviyesi, eğitimi ve bilgi düzeyi aynı olamaz ki “herkes” aynı şekilde anlayabilsin. Ama şöyle birşey var ki herkes kabiliyeti nisbetinde bişeyler alır. Fakat bu yetersiz olur. Zaten sosyal yaşamda profesyonelleşme de o yüzden ihtiyaç olmuştur. Bir ağaç düşün ki, üzerinde farklı yüksekliklerde farklı lezzet ve vitaminde değişik meyveleri var. Boyun kısa ise sen sadece alttaki belli meyvelerin tadına bakıp o vitaminlerden nasiplenirsin. İhtiyacın olan diğer besinleri ve vitaminleri alamadığın gibi belli vitaminleri aşırı alman da bünyende arızaya neden olur. Uzun boylu olan yada merdiven gibi aparatı olan daen alttakinden en üsttekine tüm meyveleri toplama şansına sahip olur. En mantıklısı herkesin profesyonel olduğu sahada üretim yapması. Boyun kısa ise hiç kasmayacaksın, sen kendi en iyi yaptığın işi yapacaksın. Besin ihtiyacını da bu konuda donanımlı olan ve üretimine güvendiğin kişilerden sağlayacaksın.Taş devrindeki insanlar hayatını idame için her bi haltı yaparlardı. Modern çağda profesyonel alanının bile profesyonel alt disiplini ve uzmanlıkları vardır. Anlayan sana profesyonelce üretsin yada boşver sen kendi tefsirini kendin yap, evinin mobilyalarını kendin üret, evini kendin inşa et, kendine vasıta yap, suyunu kendin çıkar vesaire..
Sevgili Nebilim, söylediklerinizde sizinle hemfikirim. Ben o sözlerimle baska seylere isaret etmistim…Sevgili Thing,Kur’an hic bir zaman taslar üzerine yazilmamistir. Kaldi ki buna gerekte yoktur. O zamanlar deriler üzerine yazilir, ve muntazaman muhafaza edilirdi. Kitaplastirma Hz. Osman zamaninda oldu. Ama tüm sahabiler Kur’an’in tamamini ezberlemislerdi. Tüm ayetler beyinlerde idi. Senin anladigin, ya da anlatmaya calistigin seylerin hic biri olmamistir. Biraz islam tarihini karistirirsan bunlari daha iyi anlayacaksin.
Anthro, kimin saygısız, kimin tahrik etme maksatlı eleştiri yaptığına veya kimin akılcı kritik etme yetisine sahip olduğuna karar verecek kişi sen değilsin. Sivas olaylarına veya başörtüsüne özel bir ilgim yok. Sadece muhammed’in veya kuran’ın benim için özel bir değeri yok. Kuran’ın inanmayanlar için yemek veya masal kitabından farkı olmasını beklemeyin. Adam misafirlerden bunalınca bir anda “misafirler erken gitsin paşamızı rahatsız etmesinler” diye ayet iniyor. Ha bu senin yorumun böyle yorumlanamaz dersen açıp tefsire bakabilirsin. Tabi ki orada muhammed sıkıldığı için götünden böyle uydurmuş yazmıyor ama bu surenin sebebi gerçekten de muhammedin misafirlerden sıkılması. Dindarı dinsizi herkesin hayatına etki eden din olgusunu tartışmak bazı kişilerin tekelinde olmamalı, hele hele de bu mesajın tek aracısı tek elçisi peygamberse.
Ha bir de şu var, bu da baya güzel. Artık buna da güzel bir tefsir bekliyoruz. Nasıl yorumlanabilir merak ediyorum…”Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah’ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür.” (Nisa:34) (E.Hamdi Yazır-Tercüme)
pilli pati,dikkatli oku ve “boyle bir desteksiz atıs gormedim” bu sozunden oturu artık bir ozur hak ettik:)”In early Ancient Greek, the adjective atheos (ἄθεος, from the privative ἀ- + θεός “god”) meant “godless”. The word began to indicate more-intentional, active godlessness in the 5th century BCE, acquiring definitions of “severing relations with the gods” or “denying the gods, ungodly” instead of the earlier meaning of ἀσεβής (asebēs) or “impious”. Modern translations of classical texts sometimes render atheos as “atheistic”. As an abstract noun, there was also ἀθεότης (atheotēs), “atheism”. Cicero transliterated the Greek word into the Latin atheos. The term found frequent use in the debate between early Christians and Hellenists, with each side attributing it, in the pejorative sense, to the other.[11]In English, the term atheism was derived from the French athéisme in about 1587.[13] The term atheist (from Fr. athée), in the sense of “one who denies or disbelieves the existence of God”,[14] predates atheism in English, being first attested in about 1571.[15] Atheist as a label of practical godlessness was used at least as early as 1577.[16] Related words emerged later: deist in 1621,[17] theist in 1662;[18] theism in 1678;[19] and deism in 1682.[20] Deism and theism changed meanings slightly around 1700, due to the influence of atheism; deism was originally used as a synonym for today’s theism, but came to denote a separate philosophical doctrine.[21]”
@yıldo,ate=tanrıtanımazhiçbirşeye inanmamak ise nihilizmi çağrıştırır ki; ikisi çok farklı cihetler. istersen kavramları buraya aktarırken, buradan birşeyler öğrenme çabasında olanların kafasını karıştırmamak için biraz kaynaklı çalış.
Photonnn birşey sormak istiyorum, ateizmin tanrı tanımamazlık olduğunu ve teizmden farklı olduğunu biliyorum. Ama bahsettiğin durum sence bir ateiste tanrının olmadığını ispat etme yükümlülüğü getiriyor mu? Hatta daha basitçe birşeyin olmadığını ispat etme yükümlülüğü diyeyim. (Retorik bir soru değil gerçekten merak ediyorum ne düşündüğünü)
pilli pati ben hicbir seye inanmıyorlar demedim,hicbir seye tapmıyorlar dedim, tapmak farklı bir kavram,tapmakta ibadet vardır,bana ibadet eden atheist gosterebilir misin?
pilli pati,bu demagoji oluyor ama,olay cok acık, tapmak demek ibadet etmek demektir, ya puta ya da herhangi bir varlıga,eger ibadet yoksa ,eger biri hicbir seye ibadet edilmemesi gerektigini dusunuyorsa ,hicbir seye tapmıyor demektir,ve bu tam olarak atheistlerin tarifidir, hic bir seye tapmazlar, hic bir seye ibadet etmezler,senin sorunun bence konuyla ilgisi yok ama cevap verelim, tabiki onun varlıgına inanıyor ve ona tapıyorum, tapmakla inanmak ap ayrı seylerdir,sen bir dusunceye ya da ideolojiyede inanabilirsin,ama tapma ap ayrı bir seydir,tapma kulluk gerektirir,sanırım yeterince acık her sey
pilli pati,sanırım sen inanmakla tapmayı birbirine karıstırmıssın,ama sanırım simdi hersey acık oldu,sanırım kucuk bir ozru hak ettim, postaneden de olabilir:)
mansonilized DİYOR Kİ, (20 Ağustos 2008 18:41)arkadaşım hepimiz köprü inşa edebiliyor muyuz yahut açık kalp ameliyatı yapabiliyor muyuz, ne bileyim semer yapabilir misiniz, ya da çamaşır makinesi tamiri.islamı inceleyen bilim insanları var zaten. hepimizin burada ayetlere yorum getirmeye çalışmamız aslında çok akıllıca değil.bu bağlamda expresyon senin başvuracağın kaynak belli.
expresyon DİYOR Kİ, (20 Ağustos 2008 19:16)yazmıştım zaten; inanan insanların açıklama yapmalarını rica etmiştim, ama aramızda müslüman biri yokmuş. sağlık olsun.
mansonilized DİYOR Kİ, (22 Ağustos 2008 09:46)hay maaşallah.
islam’ı bir meslek gibi gösteriyorsunuz. Gibisi fazla, direkt iddia ediyorsunuz. Verdiğiniz örnekler o kadar komik ki, o örneklere karşı şöyle sorayım o zaman size; Hani nerede o zaman ‘Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktur.’ Diyerek övünmeleriniz? Hani islamda tanrı ile kul arasına kimse giremezdi?soru işareti olan hiçbir cümleme cevap gelmemiş. yaptığınız eleştiriler merakımı gideremedi, cevap veremiyorsanız ya ahkam yazmayın, ya da sırf yazmış olmak istiyorsanız bilmiyorum deyip bırakın. Gerçi benim sorduklarıma cevap olarak bilmiyorum demek, “müslümanım ama Müslümanlığın ne demek olduğunu bilmiyorum” anlamına geliyor. Yerinizde olsam susardım.Ayrıca;
photonnn DİYOR Kİ, (22 Ağustos 2008 18:36)pilli pati ben hicbir seye inanmıyorlar demedim,hicbir seye tapmıyorlar dedim
senden önce ben de böyle demiştim, itiraz ettin… şimdi ne oldu photonnn?
mansonilized DİYOR Kİ, (20 Ağustos 2008 18:41)arkadaşım hepimiz köprü inşa edebiliyor muyuz yahut açık kalp ameliyatı yapabiliyor muyuz, ne bileyim semer yapabilir misiniz, ya da çamaşır makinesi tamiri.islamı inceleyen bilim insanları var zaten. hepimizin burada ayetlere yorum getirmeye çalışmamız aslında çok akıllıca değil.bu bağlamda expresyon senin başvuracağın kaynak belli.
expresyon DİYOR Kİ, (20 Ağustos 2008 19:16)yazmıştım zaten; inanan insanların açıklama yapmalarını rica etmiştim, ama aramızda müslüman biri yokmuş. sağlık olsun.
mansonilized DİYOR Kİ, (22 Ağustos 2008 09:46)hay maaşallah.
islam’ı bir meslek gibi gösteriyorsunuz. Gibisi fazla, direkt iddia ediyorsunuz. Verdiğiniz örnekler o kadar komik ki, o örneklere karşı şöyle sorayım o zaman size; Hani nerede o zaman ‘Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktur.’ Diyerek övünmeleriniz? Hani islamda tanrı ile kul arasına kimse giremezdi?soru işareti olan hiçbir cümleme cevap gelmemiş. yaptığınız eleştiriler merakımı gideremedi, cevap veremiyorsanız ya ahkam yazmayın, ya da sırf yazmış olmak istiyorsanız bilmiyorum deyip bırakın. Gerçi benim sorduklarıma cevap olarak bilmiyorum demek, “müslümanım ama Müslümanlığın ne demek olduğunu bilmiyorum” anlamına geliyor. Yerinizde olsam susardım.Ayrıca;
photonnn DİYOR Kİ, (22 Ağustos 2008 18:36)pilli pati ben hicbir seye inanmıyorlar demedim,hicbir seye tapmıyorlar dedim
senden önce ben de böyle demiştim, itiraz ettin… şimdi ne oldu photonnn?
Photonnn gönderdiğin link için teşekkür ederim. Sayfadaki yazarlardan Steinsaltz’a göre ateizm mutlak bir red ve tanrının olmadığını ispat çabasını da içeriyor.Ama felsefik olarak bana olmayan birşeyin ispatı zor geliyor.(Olmayan birşey derken peşinen objenin yokluğunu iddia etmiyorum, ateizm paradigması içindeki “olmayan”dan bahsediyorum)Yani şu anda masamda duran, herşeyi bilen ve gören zöbük adındanki yüce varlığın olmadığını ispat edemem. Masamda duran su ısıtıcısının veya masa lambasının varlığını ispat edebilirim. Ama olmayan “zöbük”ün olmadığını ispat edemem gibi geliyor. Öyle değil mi?Yani yazarın bahsettiği “an element of emotion” kısmı zaten ateist düşünceyle çelişkili ve problematik geliyor bana.
expresyon sen boyle demissin, atheist yaratan yok der,cunku var derse tapmak zorundadır,atheist hicbir seye tapmayandır.atheist ideolojilere ya da fikirlere inanabilir,ama senin de hak verecegin uzere bunlara tapılmaz,ya bir puta taparsın ya da her hangi bir varlıga,ve ben yaratana inanıyorum diyen kisi ona tapar da ,sanırım karısıklık buradan kaynaklanıyor:)sanırım simdi anlastık,
tombi, valla emim degilim ama,biz matematikte kok ikinin rasyonel olmadıgınıformal sekilde kanıtlıyorduk,ya da limit yoksa bunu da kanıtlıyorduk formal sekilde, ve bayagıda kasıyordu:))limit kanıtı yaparken if and only if ler thenler havada ucusuyordu,
Kök ikinin rasyonel olmadığını diğer rasyonel aygıtlarla kanıtlıyorduk. Tam hatırlamıyorum ama birşeylerin önce karesi alınıyordu en sonda da karekökü alındığında eşitliğin doğru olmadığını görüyorduk. Sonuç olarak elimizde ölçülebilir araçlar vardı. Kök ikinin olmadığını da yanlış bir eşitlikle görebiliyorduk.Bu modeli tanrıya uygularsak kuranda yer alan tanrıyla günümüzde varolan olayların birbirini tutmadığı ispat kabul edilebilir. Kuran’daki bilimsel çelişkiler olabilir mesela. Bunlar az çok ölçülebilir olmalı.Tabi arada ölçülebilirlik sorun çıkaran bir koşul oluyor, tanrının kendinden menkul (sui generis demek istiyorum Türkçesinden emin değilim) tanımıdan dolayı. Kök 2’nin olmadığının kanıtı, radyo dalgalarını göremesek de ölçebilmemize ama tanrıyı hiçbir şekilde kuantitatif olarak ölçememize benzeyebilir ancak. Ama tanrı zaten (bana göre) bizim algılayamayacağımız şekilde “yaratıldığı” için kök ikinin olmadığının ispatı gibi bir konu değil. (Yaratıldı kelimesini tırnak içerisine almam benim yaratıldığına inandığımdandır, mutlak doğru olduğu iddiasında değilim…)Yaratılışı yaratanı işin içine katmadan anlatma durumu da yine sui generis tanrı konseptine benziyor. Zira tanrı da kendisini yaratan işin içine katılmadan tanımlanmış.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada asılı tutan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığındandır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez. amaç buysa hayaldir.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta.incilde tevratta, belki semavilerden önceki pagan devirlerde tanrının sayfalaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…zaman üzerinde oynanan 1 kulaktan kulağa oyunu gibi: cennet annellerin ayakları altındadır… taşlayın kahpeyi…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. (işte şurda masanın üstünde var bir tane türkçe kopyası.) evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam için insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır?(teşbih) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar, varolmak vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, (tanrı kadar zeki olmasanız bile bir dini yaymanın insanın fıtratında halihazırda işli öz-elliklerinden faydalanmayı daha mantıklı bulmaz mıydınız? yani kılıçla din yaymak olgusundaki kılıç zaten vardır ve kullanılmaktadır. ) varolan misaldir ki kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan, equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı bizatihi kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. 0 yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden. şu berber, allah’a küfrettiği söylentisi idamına varacaktı. salman rushdie… özgür düşünce ütopyasını bir kenara bıraktım da bu adamları ‘biri allah’a küfretti diye katli vaciptir’ güdüsüyle kontrol eden düşünce sistemi nasıl işler?… bu yorumların yüzü geçmesinde aynı saikin ne derece rolü vardır? asla anlayamayacağım nedeni. anladığım tek şey süreç.tanrım neden gönderdiğin üç dinin kutsal şehrini aynı çölün ortasına kondurdun? kutsal şehir ne demek tanrım? aklına gelmedi mi orada hristiyanın yahudini müslimanın kendi gibi olmayanı kesip duracağı? dünya yılda yüzde iki ile insanla dolmakta halâ, tanrım? amaç ne ki? cehennemde “arkalara doğru ilerleyelim beyler arka hâlâ boşşş!’ nidaları…ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben ben gibi cahilin…
Dün mesaj atmak mümkün olmadığı için şimdi atmayı deniyorum bakalım gidecek mi?Hatırladığım kadarıyla kök ikinin rasyonel olmadığını kanıtlamak için birşeylerin karesi alınıyordu sonra karekökü alındığında eşitliğin doğru olmadığı görülüyordu. Tam hatırlamıyorum ben de ama hatırladığım kadarıyla bu ispatın yapıldığı araçlar da rasyoneldi. Yani elimizde ölçülebilir araçlar vardı.Tanrı’nın olup olmadığının ispatına gelince benim yaratılmış olarak adlandırdığım tanrı konseptinin peşinen insanların göremeyeceği duyamayacağı birşey olduğu söylenmiş.Yani ölçüm yapabileceğimiz araçlar (mesela duyularımız) din paradigması içindeki tanımı itibariyle geçersiz kılınıyor. Bu yüzden sui generis tanımlanmış tanrının olmadığının ispatı da dindar olan birisi için anlamsız kalıyor.Belki yukarıdaki örneğe benzer tanrının anlatılan özellikleri ve yapması gereken şeylerle bugünkü yaşadıklarımızın karşılaştırması veya kurandaki çelişkiler olaran gösterilebilir.(Bu konuda yazılmış yazılar var şu an net örnek veremiyorum- versem bile genetik bilimci olmadığım için yine başkasının örneği olacaktı.)Son söylediğine gelecek olursak da “yaratılışı yaratanı işin içine katmadan” anlatım kendi içinde çelişkili ama yüzyıllardır insanlar kimin yarattığı belli olmayan bir tanrı için bunu sorun etmedilerse, yaratılışın yaratan içine katılmadan açıklanması da sorun olmaz diye düşünüyorum. Bu yaradılışın başlangıcını reddetmez, sadece şu anda bilmediğimizi gösterir.Kimse katılmak zorunda değil ama şahsen benim için nasıl yaratıldığımızı bilmememiz beni allah cevabına götürmüyor.
Lecteur bey yazınızı mükerrer defa okudum biraz başım dönmüş olsada(tekrarlar yüzünden) üstüne bir iki kelam etmeyi düşündüm.Elbette kutsalı yıkabilecek kimse çıkamayacak çünki gerekirse görünmez duvara çarpacak gerek seçici geçirgen hücre zarından geçip gidecek duvara çarpacağını sanırken.Kur’an-ı Büşra dünyanın bir kaç ülkesinde bulunan orjinal deri üzerine yazılmış kısımları ile mukayese edildiğinde tahrif edilmediği görülebilir. Pek tabi hz. Osman cezmleri, üstünleri kullanmadan yazarken şu an ötre, üstün vesairelerin kullanılması okunuşunda bir farklılık yaratmıyor.Dinlerin hiç biri savaşa neden olmaz, onu işine geldiği gibi kullanan insanlar zulume sebebiyet verir. Bakınız yahudi hahamların filistinli çocukların katlinin helal kıldığı fetvalar gibi…Elbette Kur’an eninde sonunda bir kitap, bizim et parçaları olduğumuz gibi, ordaki muhimmiyat ihtivasına bakmaktadır, kağıd ve de mürekkebin şekline ne güzel resmedildiğine değil.Lecteur bey burdaki problem, insanların inançlarına saygısızlıkta bulunmak. Pek tabi gibi Hz. Muhammed’e “H.z.” sıfatını eklememeyi saygısızlık adl eder kimisi de benim gibi Hz. Muhammed’e sübyancı iftirası atılmasını saygısızlık adl eder kendisine. Çünkü benim için değerlidir, ben buna inanıyorumdur, kimi dedesini sever nasıl ki o öldüğü halde ona laf dedirtmez; ki sapık demek doğru olmaz…Saygı muhimdir, herkes herkesin özeline saygı göstermelidir, nasıl ki insanlar evleri mahremleridir kimse oraya izinsiz giremez; bu mevzu da o şekilde düşünülmelidir. Elbette insanların hassasiyetleri ile uğraşmak kolay gelebilir. Sonuçta inanmadığın, hatta insanların inanmasını saçma bulduğun bir şeyi eleştirmek veya muhammed sapıktır demek çok basit gelebilir. Fakat bu noktada insan kendi hassasiyetlerinide düşünmeli, insanlara bir şey bir fikir telakki ederken adabını bilmelidir. Yoksa herkesin dini kendinedir, kendi içinde yaşar. Herkes kademesine göre farklı bir tat alır Kur’an-ı Azim’den. İşte tam bu noktada devreye zihniyet giriyor; ya zihniyet sakat ya da cehalet diz boyu. Beşeri münasebetlerin nasıl sağlandığını bilmeyen bir kişi insanlarla konuşmak yerine hayvanat alemiyle hasbihali tercih edebilir. Sonuçta düşünce özgürlüğü başkasının düşüncesine saygısızlık arz ettiği nokta da düşünce özgürlüğü olmaktan çıkar.Açıkçası benim Allah’ıma, kitabıma, peygamberime saygısızlık edenler, kendi ahlaklarının; zekalarının; karakterlerini gözler önüne sermektedir. Hz. Muhammed’e birinin sübyancı diye iftira atması Hz. Muhammed’e zarar vermez. Pek tabi kendisi öyle düşünebilir, google’u klavuz alarak. Asas tabu budur işte, insanların dine karşı olan ön yargıları, husumetleri, yaraları.Dini hususlarda bir şeyleri merak edenler ise eğer gerçekten samimi iseler bildiğim kadarı ile yardım ederim.
Burada önemli olan başka bir nokta var. Bu iddiaya konu olan kişi herhangi biri değil. İddia edilen; bu kişinin her türlü davranışıyla insanlara örnek olarak gönderildiği. Haliyle 9 yaşındaki bir kızla beraber olduğu iddiası her hangi bir kişinin ölmüş dedesine laf söyletmemesinden çok daha farklı değerlendirilmeli. Bence 4 karısı olması bile yeterince garip.
Hz.Muhammed müslümanların klavuzu, sevgilisi, herşeyidir.İşte başka bir noktaya işaret ediyorsun ya o nokta yanlış yere koyulmuş, o nokta buraya geliyor yine senin o insana iftira atmana geliyor.Sen iddia diyorsun, iddia olması için bir mesneti olmalı, mesnetinin sahihliği umumca kati olmalı ki senin yaptığın bir kaziyye bile değil çünki hususla alakalı en ufak bir bilgiye bile sahip değilsin.Ufak bir araştırma ile H.z. Muhammed’in Hz. Aişe ile kaç yaşında evlendiğini bulabilirsin. 4 karısı olmasını garip bulabilirsin çünki bunu anlamak için kapasiteni zorlamıyorsun ki inanmadığına göre bu seni neden bu kadar ırgalıyor. Neden sorguluyorsun, zati hayatı çözmüşsün? Neden başka insanların inancına saldırarak onları kışkırtıyorsun? Şimdi tombibeyoğlum eğer bir iddiada bulunacaksan iddiada bulunduğun “şey” hakkında bir araştırma yaparsın, bir yere dayandırırsın di mi? diğer türlü iftira olur.Şimdi yavrum git iftiralarının altını doldur öyle gel, bana Turan Dursun, ilhan Arselle gelmeyin. Kafası birazcık olsa basan biri gider bir bakar bu adamların deyindiği kaynaklarda nasıl demiş. İlhan Arsele gelince Atatürkle Hz. Muhammed’i mukayese ederek niyetini fevkalade belli eden bir adam. İnsanların islama karşı bu öfkesini, kinini, anlayamıyorum; Ahlak mı problem, aynı ahlak olayından Kant’ta dem vuruyor. Bu noktada bu iftiralarda bulunan şahıslar kendilerini tenkit etsin, insanın kendisini tenkit etmesi kendini fevkalade geliştirir. Daha bir kaziyye sunmak içinde metodoloji ilmini bilmek lazım. Dikkat ederseniz kimsenin inancına lafım yok, herkes birbirinin inançlarına saygılı olsun. Kuranla, insanların inançları ile ilgileneceğinize kendinizle ilgilenin, kavramlara çalışın, bu iş sadece cumhuriyet okuyup, zülfü livaneli dinlemekle olmuyor. Cumhuriyette oku, radikalde oku, taraf da oku, yeni şafakta eğer böyle yaparsan bakış açın genişler. Bir şeye karşı isen karşı olduğun şeyi çok iyi bilmen gerekir yoksa nerden darbe alacağını bilemezsin. İşin üzücü yani belli bir yaşa gelmiş türkiyemin insanlarının bu denli cahil, dar bakışlı, düşünmeyen,sorgulamayan, geri kafalı olabilmesi; birde kalkmışlar başı örtülülere, şalvarlı, sarıklı gezenlere geri kafalı derler (:
hz. muhammed’in ( sav ) eşlerinin sayısı 4’ten çok daha fazladır. garip deyince aklıma geldi. mükemmel iftira için daha çok çalışmanız gerek ama sizi tembel bulup yardımcı olayım dedim.
Anlayamadığım konulardan biri de budur. Neden öyledir?İllaki din bilgini birinden öğrenmeye gerek yoktur dini. Dünyadaki her Müslüman öyle mi yapmıştır, hayır! Gönderilen kitap yeter, yetmelidir. Eğer yetmiyor ise kafa da karışır, inançlar da. Nitekim öyle de oluyor gördüğünüz gibi. Kimsenin inancı beni ilgilendirmez daha önce de demiştim. Bebeklikten buyana hiç ayrılmadığım kız arkadaşım bu güne kadar gördüğüm en bağlı Müslüman’dır. Bu konuları çok tartıştık, ama bir gün olsun ne ben onun inancına laf ettim, ne de o benim inancıma laf etti. Bana göre mantıksızdı, saçmaydı, ona göre inanmak için yazılmış olanlara ihtiyaç vardı. Burada yazılanlar da bir bakıma o kapıya çıkıyor, artık daha iyi anlıyorum Kur’an’ı Kerim’i; Hz. Muhammed’e inanmayan Müslüman değildir! Bana göre ise Yaradan ile Yaradılan arasına Peygamber bile giremez.Dünyaya gelmemizin bir anlamı olmalı, ama bana göre bu anlam din değildir. her şeye her güne bir anlam vermeyi çok severiz ya; Kimi Müslüman olduğu için anlamlı görür kendini Yaradan katında, kim de Hıristiyan olduğu için. Araya aracı koymadan Yaradan’a inanan daha da bir gururlanır, kayıtsız-şartsız-aracısız inandığı için.Herkese fikirleri için çok teşekkür ederim.
Niye olduğunu anlayabilmeniz için Kur’an-ı Kerime iman etmiş olmanız gerekiyor. İman etmedikçe ben ne kadar anlatsamda bunu anlamanız fevkalade zor. Peygamber İslamiyetin nasıl yaşanması gerektiği konusunda bir kaynaktır, bize örnektir. Hz. Muhammed’in bu denli sevilmesinin nedenleri saymakla bitmez;islamı yaymaya çalışırken çektiği eza-ü cefalar, kendisini taşlayıp zarar verenlere dahi beddua etmeyen bir peygamber olması, ümmetini kendisinden daha önemli görmesi ve sürekli ümmeti için dua etmesidir, bizi göz etmesi ve düşünmesi v.b. çoğaltılabilir.İslamiyette de “kul” ile “Allah” arasında bir aracı yoktur. Sen namaz kılarken tek başına Allah’ın karşısına çıkıp, şükrünü dile getirirsin. H.z. Muhammed ve Kur’an bizim yardımcılarımızdır. Yaşamı kolaylaştırma rehberleridir. Özgür olmaktır müslüman olmak.
Şimdi birkaç noktaya cevap vermek ‘farz’ oldu. Hz. Muhammed’in Müslümanların kılavuzu sevgilisi olması sadece konunun öznel olmasıyla açıklanabilir. Hangi bilginin geçerli olduğu veya hangi görüşün kabul edilebilir olduğuna karar verme tekeli sadece inananlarda mıdır? Bu durumda kendisini Müslüman olarak tanımlayan birinden Hz. Muhammed’in dört karısı olmasını sorgulamasını bekleyemeyecek miyiz?Bir erkeğin dört karısı olmasındaki eşitsizliği görmek için çok da muazzam bir kapasiteye gerek yok. Eşitlik ilkesinin bir parçası da karşılıklılık olmalı. Bu da bir erkeğe dört karı hikâyesinde mevcut değil. Bu yüzden sizin için Hz. Muhammed sevgililerin sevgilisiyse de, dört karısı olması meşru ve adil değil. Aynı hak kadınlarına tanınmış mıdır? Mesela kendisi öldükten karısı 4 erkekle evlenme hakkına sahip midir? Hiç sanmıyorum…Niyet meselesine gelince, sosyal bilimlerle biraz haşır neşir olan birisi davranışların kişilerin niyeti ile değil, yaptıklarının sonuçlarıyla değerlendirileceğini bilir. Bunun bir sebebi de kişilerinin niyetlerinin kesin olarak bilinemeyeceğindendir. Niyetler sadece tahmin edildiği ölçüde değerlendirmeye dâhil edilebilir. Burada İslami değerleri sorgulayan ve eleştiren kimsenin niyetinin basitçe “iftira atmak” olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı bile bunu ispatlamanız imkânsız.İnsanların kasıtlarının bilinemeyecek olmasına ilaveten insanların hangi gazetelerle sınırlı kaldıklarını veya eğitim düzeylerinin de yanlış tahmin edildiğini düşünüyorum. Metodolojiden bahsetmeden önce ayrı yazılan –de’nin kullanımı ile ilgili ilkokula geri dönüp biraz eğitim almak gerek bence. Ezici çoğunluğun Müslüman olduğu Türkiye’de, bu konuları sorgulayabilen bireylerin “düşünmeyen, sorgulamayan, geri kafalı” olarak adlandırılması da gerçeklikten uzaktır.Pekala neyin ne olduğunu objektif olarak görebilmek için Kur’an-ı Kerim’e imandan ziyade, Kuran’ın yarattığı paradigma (değerler dizisi) dışından analiz gerektiği de iddia edilebilir. Koşulsuz, sorgusuz sualsiz iman etme koşuluna uyduktan sonra yapılan Kuran’ı sorgulama ne kadar gerçekçi olabilir? Bu yüzden bu tüm insanlığı etkileyen din olgusunun tartışılması sadece dindarların tekelinde değildir. Pekâlâ, inanmayan birisi de peygamberin hayatını, tercihlerini ve yaptıklarının sonuçlarını tartışabilir ve eleştirebilir. Kendini sorgulanması yasaklanmış olarak tanımlanan değerlere ‘teslim’ etmemiş biri de pekâlâ dinin ve peygamberin davranışlarının sosyal hayata etkisini sorgulayabilir, hatta belki de daha objektif şekilde.
(: tombibeyoğlum ilkokul terk olduğumdan mütevellit “-de, -da” ekleri hususunda hata yapabiliyorum haklısın. Fakat anlamadığım senin “-de, -da” eklerini doğru kullanabilme yetisine sahip olduğun halde anlattıklarımı üzerinde oturduğun yerden anlaman. Ben sana Kuran-ı eleştirme demiyorum ki, senin herşeyi eleştirme hakkın var fakat saygı çerçevesini aşmaman gerekiyor. İşin latif tarafı, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir konuyu tenkit etmeye kalkman ve bunu becerememen, her ilmin bir terminolojisi vardır, bunu daha evvelde belirttim. Verdiğim örnekler de(ayrı mıydı acaba(: ) aşikar diye düşünüyorum. Yaptığın basit mantık çıkarsamaları “objektifliğini(!)” fevkalade belli ediyor. . Git araştır gel, konuşalım senin elinde ve dimağında bir şey olsun. haa unutmadan objektif olma namına da hususu sadece “antitez”lerden değilde, konun menşeindende incele(: İftira attığını söyledim çünkü gerçek olmayan bir şeyi dile getirdin ve bunu anlamayacak bir şey yok. Sosyal bilimlerle biraz haşır neşir olan biri de “iftira” ile “iddia” ayrımını bilebilir diye düşünüyorum.
Pekala neyin ne olduğunu objektif olarak görebilmek için Kur’an-ı Kerim’e imandan ziyade, Kuran’ın yarattığı paradigma (değerler dizisi) dışından analiz gerektiği de iddia edilebilir. Koşulsuz, sorgusuz sualsiz iman etme koşuluna uyduktan sonra yapılan Kuran’ı sorgulama ne kadar gerçekçi olabilir?
İman iki kısma ayrılır, taklid-i iman ve tahkiki iman olarak. Tombibeyoğlum senin bahsettiğiniz taklidi imandır. İman etmek, içinde “Akıl”la birlikte “Emin”lik bulunduran ve pek çok artısı olan; birileri gibi birilerinin etkisi altında kalıp kendini at gözlüğü perspektifinde yalan yanlış şeylere inandırıp, başkalarını da inandırmaya çalışan ve bunu kendince rasyonalist (!) bir bakış açısıyla sunan kara cahillikten başka bir şey değildir( pek tabi kara cahilliği kara ütopyalarla karıştırmamak lazım (: )
Ben sizin gibi düşünmüyorum. Benim mantığım ve vicdanım davranışlarıyla insanlığa örnek olduğu söylenen birinin 4 karısı olmasını, temsilcisi olduğu kitapta da kadınların şahitliğinin erkeğinkinden daha az geçerli olmasını, mirastan kadının erkeğe göre daha az pay almasını, dini yaymak için şiddete başvurulmasını, kan dökerek bayram kutlamayı ve kendisine günde 5 vakit tapılmasını isteyecek kadar kompleksli bir tanrıyı kabul etmiyor.
Doğru diyorsun tombi, katılıyorum. Ancak yukarıda yorum yapan bazı arkadaşlar, bu işin aklı, mantığı, vicdanı yok, “okuduğunu anlama yetisine sahip olmak gerekir” diyor. Yani senin benim gibi düşünenlerin okuduğunu anlama yetisi yok, Allah bizi kahretsin!
(: Söylediklerimi üzerinde oturduğunuz organdan değil de, kafanızın içinde bulunan organla anlamaya çalışırsanız problem kalmayacak. Bu iş “akıl”, “mantık” işidir; yani sizin gibi bir konuda hiç bir bilgisi olmadan sağdan soldan duyduğu şeylerle aynı konuyu tenkit etme teşebbüsünde bulunmaya kendini yeterli gören “cahil” işi değildir. Sonuçta “avam”ın her konuyu araştırıp anlamasını beklemek yanlıştır, o yüzden avam kendi iligi alanlarıyla(* Kolektivizm ve ahlak kavramımız* Bülent Ersoy, Askerlik ve 318. Madde* Kanla boyanan bayrak promosyonu* Emine Erdoğan Başını Açsın!* 2007 Seçimlerinin demografik analizi* Dedikodunun faydaları !* Şenay Düdek Tekken Oyununda !* Avrupa Birliği’nin Doğuşu* Fuhuş Milletvekilliği Adaylığına Engel Mi?* Eski Sevgiliyi Unutma Kürü !* Safiye Spears !) ilgilenip, bilgisi olmayan konularda sessiz kalmayı tercih etmesi cehaletinin ortaya çıkıp, egosunun incinmemesi açısından daha faydalıdır.Okuduğunuzu anlayamama gelince; nedeni takmış olduğunuz 3. sınıf at gözlükleriyle alakalı, hiç olmazsa Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi 1. sınıf at gözlüğü kullansanızda itibar görseniz, 3. sınıf at gözlüğü takanlar içerisinde. Zati “Akıl” , “vicdan”, “mantık” emareleri kısmen bile mevcut bulunsa okuduğunu anlamakta sorun çekmeyecek. Yani tezahüren; bakınız bende akıl, mantık ve vicdan var diye yazmak yerine, fikir telakki edişinizle “akıl” ve “mantık” sahibi olduğunuzu zaten belli edersiniz.
Okuduğunuzu anlayamama gelince; nedeni takmış olduğunuz 3. sınıf at gözlükleriyle alakalı, hiç olmazsa Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi 1. sınıf at gözlüğü kullansanızda itibar görseniz, 3. sınıf at gözlüğü takanlar içerisinde. Zati “Akıl” , “vicdan”, “mantık” emareleri kısmen bile mevcut bulunsa okuduğunu anlamakta sorun çekmeyecek. Yani tezahüren; bakınız bende akıl, mantık ve vicdan var diye yazmak yerine, fikir telakki edişinizle “akıl” ve “mantık” sahibi olduğunuzu zaten belli edersiniz.
Çok kırıldım kendi adıma. saygıda kusur etmeden, bu sayfada ve çok çok önce Turan Dursun ve İlhan Arsel söz konusu bile değilken fikrimi söylemiş idim. Tek bir cümle bile gelmedi kimseden. “Öyle olusa ne olur? fikrinizi söyleyin? demeye getirdiğim bir çok cümlem vardır yukarıda.Okuduğumu çok iyi anlıyorum efenim ben. Ancak sizin anlamlarınıza değer vermiyorum. hangi anlama değer veriyorsam Allah beni yine kahretsin.
fevkül beysaygıya değinmişsiniz… üslup insanlıktan çıkınca ruhun ifrazatı içeriğe yada dile zerk olunur. insan o vakit hangi aklıselime sorsanız,onu tasvip etmeyecek şeyler söyleyebilir. bir peygambere sapkın, sübyancı yada yalancı demek kanaatimce konudışı, komik ve saçma magazin kültürünün ürünüdür. bu türlü bir diyalog, ya bir tarafın diğerini öldürmesi yada aynı lakırdıya devam edilmesinden başka bir sonuca ulaşmaz. bu iki sonucun hangisinin gerçekleşeceği de diyaloğun hangi topraklarda geçtiğiyle belirleniyor. yani üslup, aklı değil sinirleri yorar. asıl konu bence sizin “Esas tabu budur işte, insanların dine karşı olan ön yargıları, husumetleri, yaraları.” cümlenizden hareketle bunun nedenine inmektir. le başlayan ve”inanmayanın inanma inancının üstünde kurduğu din, gene inanmaya olan inancı eliyle yerle bir edilmiştir.”temalı uzuuun bir ahkam kesmiştim ama mühim olanın kimseye empoze etme mevkiinde olmadığım düşüncelerimi kendim için toparlama sınırında tutmak olduğunu düşünerek buraya da yapıştırmaktan vazgeçtim.ancak o ahkamdan tek bir paragrafı soru olarak sormak isterim:bir sürü adam, allah’ın yolunda verildiği söylenen bir savaşta şehit olup cennete gitmiştir. ancak o savaş gibi savaşların, gelecekte, o günden diyelim ki iki yüz yıl sonra yaşanacak dünyaya, o adamların çocuklarının çocuklarını ve onların çocuklarını cennet’e gidebilecekleri kadar dahi iyi’liğin kalmadığı bir hayatla malolacaksa o adamların cenneti, hayatı, varlığı, dini, imanı veyahut düşüncesi ne kadar mânâlı olabilir?tabii çok kopuk oldu böyle, olsun varsın.dinin zaman-uzamsal mevcudiyet bağlarının ileriye uzanıp gözden kaybolması…dinin, islamın böyle basit böyle cahilce sorulmuş bir soruya bir cevabı var mıdır?bir de şunu ekleyeyim. islamın öngörüğü içtimai model ataerkildir. ne var ki islamın hedef kitlesi tüm insanlıktır. bu arada dinde mantık aramama olayını da buna dahil ederek,,,biri der ki: bir erkeğe dört kadın için dünya nüfusunun buna nispetlenerek şekillenmesi gerekir. yani ortalama olarak doğanlar-ölenler = nüfus dörde bir xx çoğunluğunda olmalı. morfolojik olarak topal bir adam’ı andıran xy ise doğada var olan dinamikler gereği fiziksel, oradan politik ve sosyal olarak kendini kadından üstün saymaktadır. tanrının fikri şu olabilir. dünya nasılsa bu ademoğlunun muktedirliğinde dönmekte ve dönecektir. devleti kuracak, korumak için savaşacak kudretiyle böbürlenip duracak bu zavallımdır. çok baside indirilmiş mantıkla dönem koşullarında doğanın ondan esirgediğini dört beş on kadınla evlenmesine bişey demeyip bir tür telafi, garibi sevindirelim olayı…:) tabii olarak o devirde buna karşı çıkacak dünya nufusu endişelileri yok. dünyayı dinle sarmalama niyetindeki tanrının erkeğin bu sosyal konumunu vasıta olarak kullanmasını yayılıma hızlandırıcı etki yapacağını düşünebiliriz. örneğin cihat edin dendiğinde kadın erkekten çok daha karmaşık ve üstün duygusal yapısıyla insan öldürme fikrine karşı durabileceği vs… de düşünülebilir. kendime göre ciddi ahkamın yerine gayrıciddi bu şeyi yazdım.
Fevkulbeser evet yazılarımdan bazıları magazinsel konularda fakat bazı yazılarımı da okuduğunuzda iddia ettiğiniz gibi cahil olmadığımı görebilirsiniz. Acaba başlıkta “Bülent Ersoy” kelimesi geçmesi o konuyu avam yapmaya yeterli midir? Hepsini geçtim, tüm yazılarım magazinsel konularda bile olsa sevgili peygamberinize yapılan saldırılara (!) bu şekilde mi yanıt verebiliyorsunuz? Kendimi ispat etme gibi bir çabam yok ama ben burada kimseye cahil, akılsız, mantıksız dediğimi hatırlamıyorum. Bu tartışmaları kişiselleştirdiğimi de hatırlamıyorum. ‘Fikir telakki‘ ederken tartışmanın konusuna bağlı kalmayı, kişilere yazdıklarına bakarak “sen cahilsin sen öylesin, sen böylesin, niyetin kötü” demeye tercih ediyorum. Eminim ki sizin yazdıklarınızla da hakkınızda basit ve karalamaya yönelik çıkarımlar yapılabilir. Fakat ben kişisel olarak saldırmamayı ve konu dahilinde kalmayı daha uygun buluyorum.Eğer mantıktan akıldan bahsediyorsak, benim beklentim İslamı eleştirdiğim konularda, konuyla ilgili doğrudan cevap almaktır. Neden peygamberin 4 karısı varken aynı hakkın karılarına tanınmadığıdır. Neden bir kadının şahitliğinin erkeğinkine göre daha az belirleyici olduğudur. Neden kadının miras hakkının daha az olduğudur. Bugün terörizme temel oluşturabilecek şiddet içerikli ayetlerdir. Veya tanrının antroposentrik acizlikleridir. Bu tartışmanın çok uzadığının farkındayım fakat dini savunanlar bunu kuyruklarına basılmışca, saldırganlaşarak ve olayı kişiselleştirerek yapmaya çalıştıkları sürece asıl tartışılması gereken konular es geçilecek. Belki de bu işlerine daha çok geliyor…
Tüm sorularınızın cevabı bu sitede mevcut tombibeyoğlum, burdan tetkik edersin, hiç olmaz ise kendi içindeki mantığı belki anlarsın. Demek ki neymiş tombibey oğlum bütünden bir parça ortaya serip/bir şeyleri şekliyle ihtivasını bilmeden yargılamak doğru değilmiş di mi tombibey oğlum? Nasıl anlatabildim mi şimdi? Fakat eşşeğin sırtına yüzlerce kitap koysanda eşşek yine eşşektir ne yaparsın.Lecteur bey pek latif gördüm sizi, yazınızı mütebessim bir şekilde okudum (: Savaş hususuna gelince o dönem yapılan savaşlar savunma savaşlarıdır. İslam savaşa karşıdır ve beşeriyetin huzuru için vardır. Bu da ayetlerle sabittir. Dinin zaman-uzamsal mevcudiyet bağlarının ileriye doğru yok olması gibi bir durum söz konusu değildir, Kur’an-ı Kerim tüm zamanlara ışık tutan ve güncelliğini hiç bir zaman kaybetmeyen bir kitaptır, pek tabi görebilene.Expresyon hanım kırılmanıza gerek yoktu, bende burda iki kelamı hiç bir şey bilmeden karşıma geçen insanlara anlatmaya çalışırken kırılıyorum, size göre bir aracıya nasıl gerek yok, benim inancıma görede bir aracıya gerek yoktur. Siz dine inanmazsınız, ben inanırım; bu kadar basit, vermiş olduğum site size ve sizin gibi okumaya/araştırmaya üşenen insanlar için bir nevi faideli olacaktır. Okurken gözlükleri çıkarmanızı tavsiye ederim, hatta Mark Osborne’nun (1998) yapımı “More” adlı kısa metraj filmi izlerseniz gözlükleri çıkarmanız zannımca daha kolay olacaktır.
Tamam tamam, anladım ben sizi sayın fevkulbeser. bana yakıştırdıklarınızı bırakın da birazda kendiniz araştırın dininizi. Konu hakkında bir iki kelime edip, paragraf paragraf insanları eleştirmeniz sizi haklı çıkarmıyor ne yazık ki. Kimseyi haklı çıkarmaz, bu her konuda böyledir. İllaki her konuda anlaşacak değil ya insanlar. Müslümanlığa ya da İslam’a hakaret ettiğimi de hatırlamıyorum. Neden bu kadar büyüttünüz anlamadım. Sayfanın başından beri saygımı koruyorum, şimdi de bozmayacağım. Ancak söylemeliyim ki; din konusunda herkesten link beklerdim de, sizden beklemezdim…
ancak o ibadeti yaparken okunan dualar da peygamberin adının geçmesi aslında çok da allah ile kul arasında bir ibadet olmadıgını göstermektedir.
Hz Muhammed ve Hz İbrahimin adı gecer,ama unutma Kuranda Allah O kullarımı da an der,namazın amacı Yaratana yakınlasmaksa,Ona yakın kulları anmak gayet mantıklıdır:))namazda bizi salih kullarının yoluna ilet dersin,fatiha suresinde
H.z. Muhammed ve Kur’an bizim yardımcılarımızdır. Yaşamı kolaylaştırma rehberleridir. Özgür olmaktır müslüman olmak.
fevkulbeser beyfendiciğim düştün elime. umudun tükendiği yerde insanoğlu özgürleşir. din ise sadece umut verir, tıpkı ideolojiler gibi. bu yüzden özgür olmaktır müslüman olmak önermesi doğru değil, özgür falan değiliz. elbetteki yaşamı kolaylaştırma rehberi olacaktır. yoksa insanoğlunun ona itibar göstermesi mümkün mü?kutsaliyetler sadece türkiye’de değil dünyada da tartışılmaz. bir ortodoksa kolaysa meryem nasıl böyle hamile kalır deyin bakalım; ya da kolye niyetine taktıkları haçı sorgulayın bakalım neler oluyor? ama nedense biz islamiyeti hep tartışıyoruz. yani genel olarak din vs olgularını değil; ısrarla detaya bakıyoruz. bir yerlerde eklenen süreleri gördüm daha komik geldi. inanmak veya inanmamak durum bu kadar basittir. hal böyleyken inanan birine yok şunlar yazar yok şöyle yanlıştır demek mantıksız bir önermedir. birey kendi tabularını istiyorsa eğer yıkar, gerisi boştur. korkulardan bahsedilmiş, hiç o konuya girmiyorum. eskiden bütün bu islamiyetteki kavgaları vs’yi korkuya bağlıyordur. herkes birbirinden korkuyor gibi bir önermem vardı. artık buna inanmıyorum. dediğim gibi kimse kutsal kabul ettiği şeylere dokundurtmaz. bunun adı ister din, ister sevgiliye yapılan eleştiri, isterse başka bir şey olsun. o yüzden thing eklediğin bu mimleri saçma bulduğumu yazmadan geçemeyeceğim.internet cafee’nin bir yazısında bayağı tartışmıştık, inancı. eklemek zor geldi, bulanlar okusun. insanların ulu, yüce vs şeylere ya da yumuşatırsak maneviyata ihtiyacı vardır. hal böyleyken mitolojiler, efsaneler türemiştir. şimdi ben yaratılışa x’e inanmıyorum diye bir başkasına neden inanıyorsun, bu kitap yanlış şunlar hatalı demek bana nedense komik geliyor. herkes kendi yolunu ve doğrusunu bulacaktır. okuduğum dinler içinde bence budizm en iyisi. en azından buda’yı yaşayan bir insan olarak kabul ediyorlar. eşitlik var, adalet var; olağanüstülük, korku vb. kavramlar yok. islamiyet ise kabul etmesi zor gelse bile bizi mahveden şeydir. kapitalizm ve din olgusunu belki araştırmak gerek.velhasıl konuyla alakasız ama okuduğum bir cümle çok hoşuma gitti, yazmadan duramayacağım:vicdanı çok temiz, çünkü onu hiç kullanmadı.
bu kadar sürüyü bir arada barındırması da hafif.org camiasının ayrı bir şefkati gibi sanki.okulların açılmasını ve kreş ekibinin dağılma senasını izlemeyi zevkle beklemiyor değilim.
sürü mü? ne ayıp thing insan arkadaşlarına sürü dermi hiç:)dağılma konusuna gelince..hevesin kursağında kalacak diye endişe ediyorum:)
Dincilerin ve dindarların sarıldıkları bir argüman da Kuran’ın bir bütün olarak ele alınması gerektiği. Kuran tek seferde toptan mı indi? Veya tüm ayetler indirildikten sonra mı uygulamaya geçildi? Hayır. Kuran pekala parça parça indirildi ve indirilen parçaları uygulanmaya başlandı.Bir ara zamanım olunca dinci ve dindarların klasikleşmiş argümanlarını sıralayacağım buraya 🙂
İnkar edenler dediler ki: “Kur’an Ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?” Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.furkan suresi 32. ayet cevabınız vermiş ama siz yine de dincilerin argümanlarını sayın.
en azından şu hususta mutabık olalım istiyorum sayın fevkül. bahsettiğim 1 olgu olarak savaştı. ne huneyn ne uhut ne de muadilleri…”karşımızda binlerce müşrik, silahlı ve saldırmaya hazır!” tabiyatıyla, “eğer saldırırlarsa onlara islamın ne kadar insan sevgisiyle dolu olduğunu göstermek için onlara sarılıp onları sevdiğimizi söyleyelim!, insan sevgisi her belayı her ifriti yener” demekten ziyade “gazamız mübarek olsun arkadaşlar! haydiii alah allah allah….” diyerek inancı, inancın kök saldığı toprağı saireyi ‘savunmak’ dediğimiz zaman inkar edemeyeceğimiz raddede dinde savaş olgusunun varlığını kabul etmiş olmaz mıyız? islam savaş karşıtıdır demek, dini idealaştırmaktan öteye gitmez gibi görmekteyim konuyu. inanmayanların dilinde perseng, islam şiddet dinidir argumanının islamı yaralamak niyetiyle kullanılmasını anlamsız buluyorum. demek istediğim, dinde savaşın olmasından daha doğal bir şey olamaz. benim asıl eleştirim, bunun kutsallaştırılmasındadır. tevbe suresine baktığımda, müsrikleri gördüğünüz yerde öldürün’ü okuduğumda bu ben gibi inanmayan bir cahile dahi ne gaddarca ne de insanlık dışı bir ayet gibi görünüyor. benim gördüğüm kutsallıktan uzak bir cümle. o zaman kuran-ı kerim’de işi ne? diyorum. sorduğum soru bu değildi tabii, ne var ki çocukça sorulmuş diğer sorunun yanıtı yok.
Lecteur bey aynı ayetin bulunduğu süreyi okuduğunuzda, ve de tefsirinden baktığınızda ordaki durumu anlayacağınızı düşünüyorum. Sizin için linkini koyayım.Nevdalist hanım elinize düştüm demek, sizi bu blogda görmek ne güzel şeref(: “Özgür olmaktır müslüman olmak”tan kasıt Allah’tan başka kimseye kul olmanın, boyun eğmenin gerekmemesidir.Expresyon hanım ben size dine küfr ettiniz demedim. Dininizi araştırın demişsiniz (: hiç bir zeman öğrendikleriyle yetinmeyen biri olmuşumdur ve de öğrenmenim ölene kadar devam ettiğini düşünen biri olarak dinimi, pozitif bilimleri ve aklıma takılan her hususu zaten araştırmakta ve hergün yeni şeyler öğrenmeye devam etmekteyim. Din konusunda link verme sebebim ise sizin okuyup, araştırmaya kafanızdaki sualleri aramaya üşenmenizden mütevellit biraz fikir sahibi olabilmeniz açısından. Direkt kaynaklar konusunda da öneride bulunabilirim fakat koskoca islam tarihini, Kuran-ı Kerimin hulasasını burda anlatamam, anlatmam mümkün değil ki buna da zemanım yok. Siz iyi niyetli biri olabilirsiniz, ben bilmeden konuşanlara laf dedim, olaylara sadece tek taraftan bakanlara laf dedim, eğer kendinizi bu katogoriye sokuyorsanız yapacak bir şeyim yok.
Bende Pj. Harvey in Nick Cave amca ile düetine hastayımdır. Bu arada Portishead’in son albümü fena değil ilgilenenlere duyurulur, nerden geldiyse aklıma (:
hennrry lee güzeldir. bir de rip i thom yorktan dinlemek var. nerden geldiyse aklıma. 🙂 yalnız konudan saptık böyle, şöyle diyeyim de tekrardan girilmiş gibi olsun, sizin şu link, teşekkür ederim ben arayınca bulamıyorum böyle sayfaları 🙂
insanlarla anlaşabilmek için kendi inandıklarına herkesin inanması gerektiğini düşünenleri görmek te iğreti oluyormuş
o zaman kendi inandıklarının propogandasını yapmak için neden biyerlerini yırtıyon Thing’cim. Herkes kendi bildiği gibi inanıyordu burda.Bu bloga bayadır bakmıyorum, okumaya değer de görmüyorum çoğu yazılanları ama neden toplumu irşad etmek için yırtınan bir mürşit rolündesin. Mesih mi olduğunu açıklayacaksın az sonra, yoksa seküler bir peygamber misin? Bize ne idi ki kendi görüşlerinden.Bize bişi ise ve kendi inancını başkalarına bulaştırmaktan çekinmiyorsan böyle bir cümleyi de kurma. Tenakuza düşüyosun.
Sen salak mısın Thing.Bence embesil falan değilsin. Olmamalısın. Her tartışmanın da bir şekilde ikna etme ihtiva ettiğini idrak etmelisin. Sen insanların yerleşik inançlarına, eskimiş argümanlarla “tabu yıkmış” edasıyla tartışma açtığında bunun sonucunda kimse kendi görüşünde değişiklik yaşamasın maksatını mı güdüyorsun. Bir tez neden ileri sürülür, yerleşik değer yargılarını alt-üst edip değiştirmek için değil mi?Bu istek elbette normaldir. Senin tezinin çürük olduğunu kanıtlamaları da aynı şekilde normaldir. Bunu tuhaf karşılaman tuhaf asıl.
Yazıları okumuyacam dedim ama yukarı doğru iki yazıya baktım dayanamayıp. Sen saçma bir soru yöneltmişin. Öncelikle şurayı incele. Gördüğün gibi tabiatta kadın erkek popülasyonu doğumda hemen hemen eşittir. Şayet bir din durduk yere 1 erkeğe 4 kadın evlenir derse bu durumda erkeklerin bir kısmı kadınsız kalacaktır (mesela 50 kadına 50 erkek varsa erkeklerden sadece 10 tanesi polijini uygulayacak olursa 40 kadın cukka demektir. geriye 10 kadın tek eşli evlenir ve 30 erkek açıkta kalır) Demek oluyor ki bu popülasyon dengesi ile ilgili problem sonucunda çıkmalıdır. Çünkü İslam dini en başta evliliği teşvik eder. Durduk yere bu durum ortaya çıkamaz. İslamın ilk dönemlerinde kabile kavgaları ve islama karşı açılan savaşlar sonucunda ihtiyaç olunan ve “sınırlandırılan” durumdur bu. Tartıştığın konuyu bilmeden, tahlil etmeden yorum yazıp eleştiri yapıyorsan bizim izanımıza en ufak katkı da sağlayamıyorsun demektir. Önce eleştirdiğin dönemi tarihi yada antropolojik olarak incele, sonra hükümde bulun.Küçük kızların evlendirilme mevzusu da burada defalarca tartışıldı. Çok uzun mevzu, bulabilirsem linkler veririm ama icap ederse yeniden de yazarız. Bunu tartışan İngiliz hayranı clicia’ya, sadece 5-6 yy. önceki rastgele seçtiğim İngiliz Kraliçelerinin, o devrin değer yargıları ile 7-8 yaşında evlendiklerini (hatta bir tanesinin Papa tarafından 1 yaşında evlendirildiğini) gösterdiğimde hezeyan etmekten başka cevap verememişti..OK mi sayın kitapsız mücahit!
Peygamber efendimiz doğduğu dönemde kız bebekler diri diri toprağa gömülüyordu bu kimseyi ırgalamıyorda O’unun eşleri falanmı dert oluyor? Ya da küçük yaşta evlendirilenler deniliyor batıda nasıldı?ya da hala nasıl evlendirmiyorlarda başka işler yapıyorlar ortaokulda hala bakire olanları aşagılıyorlar, kimin pipisi kimin şeyinde belli degil. Sadece İslam dinimi kaka anlamadım. Ortada tarihte yazılmış ve hafızlar yoluyla kişiden kişiyede yıllardır geçen ve bu yüzden asla değiştirilmesi,kaybolması mümkün olmayan harika bir kitap var.Bunu her dine mensup kişiler bile kabul eder millet tutmuş müslümanların pipisiyle oynuyor.30 cüzden,yüzlerce sayfadan tek anlaşılan o mu?Yüce Kur’an ve içindekiler ne olursa olsun biz savunuruz ,kabul ederiz.Sözü tutulmaya en layık varlık Allahtır.Okuduktan sonra ne deriz:sadakallahulaziym (Allah doğruyu söyledi)
İslamcıların bahsedilen konulara cevap verme acizliğinden ötürü İslam’ın getirdiği iyileştirmelere dikkat çekmeleri önemli bir bulgu aslında. Duygusal öğelerle bezenmiş içi boş İslam’a saygı çağrıları da buna dahil.İslam Arap yarımadasındaki toplum yaşamına iyi etkide bulunmuştur muhakkak. Hz. Muhammed’den önce çok çok kötü olan kadın hakları görece iyileşmiş ve bugünün standartlarına göre en fazla kötü olarak kalmıştır. Yine de bir iyileşme olduğu iddia edilebilir.Fakat Muhammed’in dikkat çekici cinsel afiyetini batıdaki toplumlarla karşılaştırmak, en iyi ihtimalle aptalca. Batı’daki toplum yapısı incelenebilir fakat Hz. Muhammed peygamber olduğu iddiasında ise onun hatasız olması beklenir. Her yönüyle insanlığa örnek olması beklenir. 9 yaşındaki bir kızla beraber olmak sadece ahlaksızca değil ayrıca aşağılıkca bir davranış bence.Gelelim Batı’dan verilen örneklere. Bu konuya değinmem Hz. Muhammed’in yaşantısıyla Batı’daki (o Batı denen yer her neresiyse?) toplumların yaşantısının karşılaştırmasını mantıklı bulduğum anlamına gelmiyor. Fakat Batı’dan verilen örnekler, tek örnek bazında da geçerli değil. Başka işler denen şeyden kasıt cinsel ilişki mi? Pekala özgür bir birey olarak bir kız bir erkekle cinsel ilişkiye girebilir. “Kimin pipisi kimin şeyinde” değilden kasıt çokeşlilikse bu da sadece bireyleri ilgilendirir. Bana kişinin hür iradesiyle girdiği cinsel aktiviteler, yaşlı sayılabilecek bir adamın 9 yaşındaki kızı alıkoyup yatağa atmasından daha ahlaklı geliyor.Hepsini geçtim, benim ya da senin bunu ahlaksız bulmamız birşey ifade etmez. Bu kişinin kendi özel hayatıdır. Altını çiziyorum: Peygamberlik iddiasında bulunmayan iki birey. Ahmet ile Ayşe de olabilir bu iki kişi.Fakat sözü geçen kişi bir peygamberse, ve bugün için ahlaksızca görülebilecek davranışlar sergilemişse bu daha büyük bir tartışmayı gerektirir. Bu tartışmanın içinde o kişinin gerçekten peygamber olup olmadığı, yazdığı şeylerin gerçek olup olmadığı ve insanlara örnek olup olamayacağı da mevcuttur.Haliyle “herkes üstümüze geliyor dinimize saygı göstermiyorlar hep bizi suçlu göstermeye çalışıyorlar” çırpınışlarınız, peygamberin hayatındaki çarpıklıkların tartışılmasını engellemeye yetmiyor bu dönemde… İslamcı arkadaşlara selamlarımla…
Allah’n habibim diye hitap ettiği tek kişi olan Peygamber efendimizin yaşam tarzından çok O’na gönderilen Yüce Kitabın içindeki şeyler ilgilendirir beni. Yanı başımızdaki komşumuzun hayatıyla alakadar olmazken Peygamber sorgulamak kimin haddine, açın kitabı bakın bakalım O begenmediğiniz Peygamber nelerin indirilmesine vesile olmuş gönderilen mesaj ne? çalın mı?, çırpın mı? namussuzluk mu yapın? uyuşturucu mu için? vesaire. Ortada iyi şeyler yapılması, kötülükten kaçılması, yalan söylenmemesi, dedikodu bile yapılmaması gibi insan hayatında çok önemli olan şeylerden bahsedilen bazı başka dinlerce dahi tartışmasız en büyük eser kabul edilen bir Kitap var ötesi ne? Peygamber efendimizin hayatını yada yüce Kitabımızı sorgulayana kadar bizi yaradana şükretmek gerekir. Bu benim kendi görüşüm .
aahh ah, herşeyin sorgulanmasını savunan lakin sadece dini mevzuları sorgulayıp geri kalan bütün konularda 3 maymunu oynayan kavuklu lavuklar, zati kafanız çalışsa inanmadığınız bi dine ve mensuplarına sorgulama ayağına çamur atıp durmakla meşgul olucaanıza kısacık hayatınızın tadını çıkarmakla iştigal ederdiniz, lakin o kadarcık bile basmayan kafanıza o bilgileride biz sokucaz herhalde. birazda kendi dandikliğinizi sorgulasanıza kardeşim, herşeyi devletten beklemesenize.dostlar, romalılar, vatandaşlar, beni dinleyin:* peygamberimiz hz. aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. çünkü araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. bu durumda hz. aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek, “akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu” demektir. o devirde ortalama bir kız 12- 13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre hz. aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur.* aişe validemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında müslüman olmuştur. bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık mekke hayatıyla en az yedi aylık medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, allah resulü ile evlendiği gün -risaletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.* mekke günleriyle ilgili olarak aişe validemiz, “ben mekke’de oyun oynayan bir kız iken hazreti muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’ e, ‘doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!” (kamer sûresi, 46) ayeti nâzil oldu.” bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. şöyle ki: söz konusu ayet, kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün halinde nâzil olan bu sûrenin, ibn erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614), sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. özellikle ay’ın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı alimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki bu tarih esas alındığında hz. aişe vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da, söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risaletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır. kamer suresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, aişe validemiz’in risaletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. bu ise, evlendiği zaman onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. surenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün aişe vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risaletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder. bütün bu bilgileri yan yana getirdiğimizde, aişe validemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.dostlar, romalılar, vatandaşlar, hukukçu ilhan arsel dedenin kuyuya atıp sizleri buldurmaya çalıştığı yalanlarla uğraşıp boş kafanızla sorgulama yapmaya çalışacağınıza merak ettiğiniz konuyu araştırıp bilgi sahibi olmanız daha iyi olur. gerçi biz sizin gibilerin herhangi bi ibilgiye filan ulaşmaya çalışmadığını, sadece iftira et, çamur at, tutmazsa izi kalır mantığı güttüğünüzü zati biliyoruz. azıcık kafanız çalışsa 50 küsur yaşına gelmiş bir insanın siz sapıklar gibi hareket etmeyeceğini anlamanız mümkün ama dediğim gibi, kafanız boş.neyse, madem boş kafanızı azıcıkta olsa zorlayıp çabalayıp sorgulamaya çabalıyosunuz, buyrun size bi kaç sorgu kalemi:
1-İlhan Arsel, İslamiyet için getirdiği tezlerinin tümünü yalan hadislere dayandırıyor.2-Hz. Muhammed’i şiddetli bir seks tutkunu göstermek ve onun gerçekleştirdiği işleri halkın kafasında halen egemen olan seks karşıtı feodal şartlanmadan yararlanarak kötülemeyi amaçlıyor. Bu tür bir psikolojik tuzağın bir tür psikolojik avcılık olduğunu bilen bilir.3-Hz. Muhammed’i sadece Arap Peygamberi diye tanımlıyor ve İslamiyet’i Yahudilik gibi kabile dini haline getirmeye çalışıyor.4-Zaman ve zemini karıştırıyor. 1400 yıl öncesini bugünün psikolojik yapılanması ve değer yargıları ile yargılamaya kalkışıyor. O kadar tek taraflı ve kasıtlı davranıyor ki, İslamiyet hakkında koskoca kitapta tek satır olumlu bir şey bulamıyoruz.( Rıza Zelyut, öz Kaynaklarına Göre Alevilik, Shf. 98-99, Anadolu Kültürü Yayınları, 5. Baskı, Mayıs 1991, İstanbul.)
Bende su hipoteze bitigim zati ” 9 yas,pedofili fln” Sorulayacaksin tabe ki bicok seyi,yanliz atin da yardirmadan atin.Benim aklima ;her 2-3 satirda okudugum pedofil,9 yasinda olayi bitiverirken aklima ilk gelen nasil bu kadar emin konusmalar gecmesi. ‘Basinimi tuttun da biliyorsun’bu derece emin soylevler iceriyor, destegi nedir???Bu arada blog yazari bu konuyu acmis sonra gecmis kosesine kestane pisiriyor soba ustunde anlasilan.Bu tip rolatif konular sorgulaman-masi gereken icin saglam temel (akademik+islami)gerektirir ki blog sahibinin zerre haberi yok ekledigi yorumlara bakilinca. Kahve Muhabbeti yapmis
Kuran’ı ve Peygamberi sorgulamak yargılamak kimseye düşmez . Elhamdülillah Kitabımızı da biliyoruz, Peygamberimizi de, dinimizi de eski köye yeni adet getirilmesin. Yüzyıllardır böyle şeyler yoktu şimdi mi çıktı. Peygamber hanımı Aişe validemizin yaşı şuymuş buymuş yani ortaokulda ellenmemiş yeri kalmayan kızları, berdel diye ergen olmamış kızları dedeleri yaşında porsumuş heriflere verenleri cartı curtu bırakıp İslam Peygamberinin uçkuruna takmışlar kafayı. İslamiyet sadece Araplara degil tüm dünyaya gönderilmiş bir dindir. Peygamber efendimiz veda hutbesinde :^Mü’minler!Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlarımı burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler.^Diye söylememiş midir? Demekki dini yalnızca araplara degil herkese getirmiştir.Yüce Peygamber ne güzel şeyler öğütlüyor sizin derdinize bak sadece uçkur.
milyar kere açıkladık anlatamadık.dedik ki ne biz ne siz ispat edebilirsiniz.özetleyecek olursam;hz peyamber (sav) 9 yaşında bir kızı hanım olarak almış olsa idi bile bunda bir hikmet arar sorgulamazdım.imdii sen sabahtan akşama kadar otur sorgula ciğerim. benim sorgulamamamı da yobazlığıma cahilliğime ver. böylece yaşayalım gitsin.O, her şeyi bilendir(En-am Suresi/ 101)
mansoncuğumuma ilk defa katılıyorum. Eger sorgulayacak olsak neden namaz kılıyoruz? Neden kötülükler var? Neden şöyle neden böyle diye elli kere sormamız gerekiyordu. İş Peygamber efendimizin hanımlarına gelmeden binlerce soru olmalıydı amma velakin Allah herşeyi bilir ve bize onun emir, yasak veya Peygamberleri hakkında soru işareti aramak yerine bizi yarattıgı ve ana rahminden çıktıgımız saniyeden itibaren sonsuz nimetlerle bizi ödüllendiği için sonsuz şükür etmek düşer.Kuran en büyük mucizedir ondan sual olmaz.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Birisi Thing’in sosyal problemleri ile ilgilensin Allah, Kuran rızası için.Toplum olarak iterseniz o da son taktik olarak bu şekilde önemsenmeyi seçiyor. Hafif insanları olarak şefkat gösterin ve hayattan dışlanmış gibi davranmayın lütfen. Bir insanı topluma kazandırmakta birşeydir. Denizyıldızı hikayesi misali..
“kel” moderasyon, size diyom huuu! paraları istiflemesenize kardeşim, bi pisipiskolog istihdam edin yaw. her önüne gelenle hasta ruhluyla biz uğraşcaksak işimiz var demektir yane:) bu seferlik sevabına yapıyom, önümüz ramazan diye. bundan sonrakiler için fatura yollarım ona göre!
“ Ben sağ oldukça kuran’ın kölesi bendesiyim, ben Muhammed Muhtar’ın yolunun tozuyum “Hz.Mevlana….
“a wearisome confused jumble, crude, incondite; endless iterations, long-windedness,entanglement; most crude, inconditeinsupportable stupidity, in short.” (Thomas Carlyle in “On Heroes, Hero-Worship and the Heroic in History“)
anthrö gel ben sana şevkat göstericem yavrum.-bence herşeyi irdelediğimiz gibi kur’anı da incelemeli ve varsa çelişkileri konuşmalıyız. hiç birşey irdelenemez yada sorgulanamaz olmamalıdır.-demokrasi ve düşünce özgürlüğünü sadece işimize gelince savunmayalım.
kuranı sizin deyiminizle çelişkisiyle hatta belki olası gelecek deyimlerinizle yanlışlarıyla kabul ediyoruz. ben ve benim gibi düşünenler adına söylüyorum.benim inancım allah’ın (cc) herşeyi doğru bildiğine ve yerli yerince yaptığınadır. allah ve peygamberini (sav) incitecek laf söyleyenin şiddetle cezalandırılacağına inanıyorum.allah (cc) tüm inananları şüpheyle gelecek iman ve ibadet eksikliğinden sakınsın dilerim.
amin!-şimdi sıra kur’an meallerinde;-sitede şu bölümü okuyunca http://www.ilhan-arsel.org/KurElestri/28.html-biraz araştırdım.-ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR’ın tevsirinden 9-TEVBE 5 ve 12. bölümleri okuyunca insan baya kan gövdeyi götürmüş o zamanlar diyor…
kur’anın sadece araplara mahsus bir kitap olduğunu ifade eden yine kur’anı HZ.MUHAMMED’İN kendi eseri kendi ifadesi ve felsefesi olarak gösteren niceleri gelip geçmiştir.elfaz-ı küfür hakkında yazaılan bazı kitaplar,bu lafızları kullanan kişilerin niyetleri dikkate alınmadan şekilci bir yaklaşımla tehlikeli sonuçlar doğurabileceği hükmüne varmışlardır.Alimler elfaz-ı küfrün kişiyi küfre sokması için bazı şartlar ileri sürdüler;Bunlardan birincisi ve en önemlisi, kişinin bunları bilmerek ya da cehaletinden söylemiş olması gibi.
@kelebeklerozgurdur, mevlana’ nın o sözünü buraya yazarkenki amacınızı öğrenebilir miyim acaba? ne demek istediniz, konuya ne katmak niyetiyle yazdınız?
iyilik de kötülük de bakan gözdedir. sen en güzele bile kötülemek adına bakarsan kusur bulur en çirkine bile övmek maksadıyla bakarsan bir güsel yan bulursun.tevbe 7. bölümde tefsircilere göre huzeyme ve müdlic oğullarından bahsedildiği rivayet edilir ki anlaşmayı bozdukları için müslümanların harekete geçip mekkeyi fethettiği savunulur. bunlar dışındaki kavimlere dokunulmamaıştır.yine tevbe 6. bölümde senden aman dileyeni allah’ın kelamını kabul edeni güvende olacağı bir yere ulaştır denir. bu insanlar cahildir o yüzden islamı duyup öğrenip de kabul edeni yüzüstü bırakma anlamında sözler sarfedilir.tevbe 11. bölümde namaz kılan zekat veren artık sizin din kardeşinizdir der.haddim ve ehliyetim olmadan kişisel yorumumu yazıyorum. yoksa kuranı yorumlamak için gerekli altyapıya kesinlikle sahip değilim.burada bir savaş hali sözkonusu. herhalde karşılıklı pembe balonlar atılıp konfeti serpilmesi beklenmemelidir.kısacası bu yazıların altında yorum bitmez. hepimiz kendi bakış açımızdan değerlendiriyoruz.ancak ben siz saygı duymasınız bile saygı duyanların incinebileceğini düşünerek yorum yapmanızdan daha memnun olurum demekten alamayacağım kendimi. bana ne derseniz de ayvallah der geçerim.
atatürk nasıl eleştirilemezse, kuran-ı kerimde eleştirilemez sayın kayvenk…
atatürk neden eleştirilemesin? herkes herşey eleştirilebilir ve uzerine tartışılınabilir. onemli olan bunu yaparken kullandıgınız usluptur.
@kelebeklerozgurdur, aradaki bağlantıyı çözemedim. atatürk eleştirilemez mi bu arada bunu da şimdi öğrendim. bu durumda buraya atatürk’ ü ve atatürkçüleri eleştirmek adına “biz kaç davarız” içerikli seçkin edebiyat eserlerini gönderen, “atatürk heykelleri neden bu ülkede var, başka yerlerde böyle şeyler yok” diyen, “atatürk gelse onu da mı almayacaadınız” diyen, “nutuk’ u kim yazmış ola ki” diyen adamlar ne yapıyorlardı şimdiye kadar ? burada bile eleştiren bu kadar adam var. bunlar eleştirilirken demokrat(!), özgürlük savaşcısı olan iki ayaklılar konu kendilerine özgü bir değer olunca ne reaksiyonlar veriyorlar iki gündür görüyorum.bütün bunlar ayrı da ben sana çok basit bir soru sormuştum. bu sözün bu konuyla ne ilgisi var???benim anladığım kadarıyla birileri tartışmaya çalışıyor, birileri de sırf safını belli etmek adına alakasız da olsa buraya ordan burdan duyduklarını kopyala yapıştır yapıyor. eğer aksi bir durum varsa açıklayın da anlayayım kelebeklerozgurdur. size mevlana’ nın bu sözünün bu konuyla ne ilgisi var diye soruyorum siz ise “eleştiremezsiniz, yassah hemşerim” diyorsunuz.dam üstünde saksağan vur beline kazmayı misali.
Tenkit etmek tefekkürü gerektirir, tenkit edilen hususa vakıf olunmalıdır. Münekkitin en önemli özelliklerinden biri de dürüst olması gerektiğidir. Bir çok kelimeler, her ilimde başka manayla kullanılır. Bu yüzden bir ilime aid bir kitabı okuyup anlayabilmek için, önce kelimelerin bu ilimdeki hususi manalarını bilmek gerekir. Akıl yoluyla anlamak içinde ulum-i akliyyeyi öğrenmek lazımdır. Misal verecek olursa ab-ı ateş, edebiyatta aşk olarak anlaşılırken, mana olarak şaraba da tekabül edebilmektedir. Veya sarsak bildiğiniz mana ile aptal şapşal manasında iken sanayide başka manada kullanılmaktadır.
bu konuda kimin iyi niyetli olup olmadığını kim belirleyecek :)-öldürün kelimesi kaç ilimde kaç manada kullanılır?
İlim belirleyicidir.
Bu şahıs prof. olmuş ama adam olalamış. Kuran ile ölmüş gitmiş bir insanın sözünü karşılaştırmış. Burdan çıkan ise şu; Atatürk’ü kullanarak kendi fosilleşmiş fikirlerini TÜrk halkına empoze etmek. Oysaki atatürk’ün verdiği Cuma vaazlarını ve diğer anlatımlarını görmemiştir bile.
Bloğun başlığına istinaden konu hakkındaki düşüncemi mevlana’nın cümlesi ile belirttim kayvenk..Yani, bence kuran-ı kerim eleştirilemez demek istedim.Devletin de kutsal tuttuğu bazı kavramlar /kişiler için “neden eleştirip tartışamayız” tarzında bir soruya cevap bulmak mümkün değildir…Benim için kuran-ı kerim ve atatürk, eleştirilip polemiğe girilmeyecek kadar önemli 2 kavramdır. ha siz ve diğerleri için tam aksi olabilir ben bunun için size neden/niçin demem ve düşüncelerimi içeren cümlelerim için de açıklama yapmaya gerek görmem, üzerime gelindiği müddetçe de bunda kasıt ararım…Dikkat ettiyseniz bu içerikli bloglarda adım geçmez, ve bu saatten sonra da gereksiz polemiklerle geçmeyecektir…
siz gördünüz sanırım.
kelebek’ cim,başlangıç olarak, senin de belirttiğin gibi bu tip başlıklar altında sana cidden çık rastlamayız, hatta kendimi de bu tespit içinde saysam iyi olur:) Bende çok hoşnut değilim böyle ağdalı tartışmalardan…Uzayıp gittiği gibi, elin yapış yapış oluyorda bir türlü sonuca varılamıyor.Yalnız; bahsetmiş olduğun bir duruma katılamayacağım…Kur’ an – Kerim’ in tartışılmaz olması gerekliliği ve bu paralelde Atatürk’ ün de tartışılmamasını salık vermek hemen ilave ederek, çok doğru değil…Çünkü ben canım Atatürk’ ümü çok çok ama çok sevdiğim halde, kendisinin tüm hayatının öyle ya da böyle analiz ediliyor olmasında hiç rahatsız olmuyorum, gerçek Atatürkçülerin de olduklarını sanmıyorum. Belki bizlerin kızdığı tahammül gösteremediği anlar, Atatürk hakkında tarihi yanıltıcı yönlendirmeler, oy hezeyanı dolayısıyla fütursuzca yapılan yanıltmalardır…Ama bir masa başında, tar-tış-ma üslubu ile yapılan her türlü döküman üzeri tartışma ve bunu kamuoyu önünde canlı yayınla yapılmasına, izlemeye hatta bilmediğimi öğrenme gayretine varım, açığım.Bundan hareketle; dinlerin, kitapların ve peygamberlerin de rahatlıkla üzerinde konuşulabilen unsurlar olması kanaatindeyim. Örnekse; Yaşar Nuri Öztürk gibi seviyesini ve dine, teolojiye, felsefeye olan saygısını kaybetmeden konuşabilen bir insandan yıllarca yanlış bildiğim bir çok konunun doğrusunu öğrenmişimdir, böyle araştırmalardan haberim olsun isterim.
kelebeklerözgürdür, ben soruyu kuran-ı kerim’ in tartışılması veya atatürk ile ilgili olarak sormadım.basit bir soru sordum. mevlana’ nın kendisiyle ilgili yazdığı bu görüşü bu konuya yeni bir boyut kazandırmak için mi yazdınız ya da ne demek istediniz diye basit ve kolay bir soru. bunu da anlamadığım için sormuştum. açıklar mısın demiştim.neden ısrarla atatürk filan bu konunun içine çekiliyor 🙂 hakketen tuhaf yahu.
ben şunu da merak ediyorum h.z. muhammed neden 30’lu yaşlarının sonlarında dağa çıkıp mağaraya girip kendini toplumdan arındırmayı adet ediniyor.-benim aklıma tek şey geliyor. h.z. muhammed o zamanlar budist miydi ve mağarada da konsantrasyon mu oluyordu?-o zamanlar arapların pagan inanışların etkisi altında olduğu biliniyor. hepimizin alışık olduğu tesbih de keşişlerin hayli kullandığı bir araçtır.-budizm her ne kadar putperest brahmanlar yüzünden sadece putlara tapınmak diye bilinse de öğretileri ve değerleri islam diniyle çok yakındır.
gerçi burada atatürk’ ü konu içine çekenlere de bişey diyemiyorum. çünkü yazıyı yazan “ilhan arsel” kişisi de yazının girizgahında “atatürk versus kuran-ı kerim” yapmaya çalışmış. buna bir anlam veremiyorum. bu konuda bir eleştiri yapıyorsan neden bir insanın söylediğini ilahi kabul edilen bir söylemle kıyaslıyorsun. amaç ne..bilgi birikimiyle saygıyı fazlasıyla hak eden fevkulbeser‘ in konuya yaklaşımından çağrışımla ahmet haşim’ in münekkit isimli yazısı geldi akıllara. ahmet haşim de münekkit ile ilgili onun insanlığa hizmet eden etkilerini anlatır. her türlü fikir ortamında “eleştiren” olmasından ötürü sevilmeyen, oysa insanlığın aslında eleştiri ve değişim ile olabileceğini söyler ve sonunda ise yazısını gelişmek için insani marifetlerde tekamülün(evrim-değişim) şart olduğunu söylerek bitirir.her müslüman da kuran-ı kerim’ in beşeri bir marifet olmadığını kabul ederek başlar. dini konularda tekamülü ise ancak ve ancak (tekamül denilebilirse) tasavvuf’ un yaptığı kadar yapılabilir. bu da islamın özünü anlamayı gerektirir onu bozamaz. yani bir müslümana göre kur’ an eleştiriye kendini en başından kapatmıştır. münekkıt giremez tabelasını da kapıya asmıştır, asmalıdır.bunun dışındaki tenkitler ise her dönem yapılmıştır. yapılacağı kur’an ayetlerinde zaten belirtilmiştir.benim görüşüm ise; insan gerçekten merak ediyorsa ve arapça bilmiyorsa ayetle ilgili yazılan tefsirleri okumalıdır. yine de tatmin olmayıp çelişki bulduysa elbette inanmamak tercihidir. ancak müslüman birine “şu yüzden inanmadım, hatta araştırdım yine de bu bana mantıksız geldi. sence de öyle değil mi?” dediğinde müslüman kişi “bunları düşünme sadece iman et, kabul et.” diye cevap verecektir. inanmayan kişi ise “anlamadan inanmak bana mantıksız geliyor” diyebilir. ya da “haklısın” deyip inanabilir.(zayıf bir ihtimalle) tarihin her döneminde böyle olmuştur. dolayısıyla ne eleştirene “sen insan değilsin” demeli ne de eleştirmeyene “koyun gibisin her duyduğuna inanıyorsun” denmemelidir. her iki görüş de kendilerini “ak” ve “kara” gibi zaten tanımlamıştır.yani bu tartışmalarda karşı tarafa fikrini empoze etmeye çalışmak beyhudedir.
guzel..
Sevgili makaleci,,Kuran-ı kerimin uzmanlarca ciddiyetle incelenmesi, körü körüne savunulmaması adına açıklamalar yapılması elbette gerekli. aksi halde kuran da yazılmış her satırın tutarlılığı ya da doğruluğu başka nasıl ortaya koyulacaktır.”eleştirilemezden” kastım ise, kuran’la ilgili desteksiz yorumlar yapmak, eleştiri değil, laf atmak ve zarar vermeye çalışmaktır…kişi dini, kuran’ı sorgulayabilir ve bu sorgulama sonucunda kendi yolunu (doğru ya da yanlış) kendisi seçer saldırmadan, hakarete vardırmadan…
burada neyin hakaret olarak algılandığı yada neyin hakaret olmadığı da çok önemli.-kuran’ı okuyan biri bu gerçek değildir sonucuna varması sizce hakaret midir?-yada atatürk’e ölmüş gitmiş bir adam demek?-bunu düşünerek peygamber için de biri ölmüş gitmiş adamın söylediklerini yada yaptıklarını niye ciddiye alıyorsunuz derse hakaret etmiş olur mu?-birileri muhakka kuran’ın ciddiye alınmaması gerektiği sonucuna varacaktır. ama bunu söylemek kişiyi bağlar bence hakaret sayılmaz.-o kişinin inancı ve düşüncesidir.
vayy incil ve tevrattan eklemeler yaparak günümüze kadar gelmiştir,(incil ya da tevratı okuyup araştırdıysan s.ks.nler beni) kopya çeken öğrencinin yazılı kağıdı ancak bu kadar oluyor tabi, kahretsin tüm müslümanları köşeye sıkıştırıyorsunuz, nasıl da inançlar sarsılıyor, hafifte her dönem bu muhabbetler olmuştur, şimdi yapılmak istenen şudur, bir kaç ateist müslümanları tahrik eden bir şeyler yollayacak , müslümanlar bunlara küfredecek ortalık karışacak ve ateistler diyecekki bakın bakın işte bunlar böyle, birbirinden nefret eden tarafların kavga öncesi kibar konuşma olayı vardır,yapmacık sığ bir tavırdır, “arkadaşım o elini indirir misin diye başlar” olum birbirinizden nefret ediyorsunuz, o zaman hoşgörüden, demokrasiden, fikir özgürlüğünden ne bahsediyorsun, ateistlerin her saldırı sonrası yedikleri dayaktan sonra müslümanları suçlaması yok mu o da ayrı bir komedi, inançsız insanlar fikirlerini savunmalıymış, olum siz ateist bile değilsiniz, allahsızlığı dinleştirmiş mallarsınız, sözde tabu yıkarken dindarlardan daha fazla tabuları kendinize norm edinmiş papağanlarsınız.Koduğumun bilgisiz mal ateistleri, elinize kuran tercümesi alıp eleştirisini bile yapamazsınız, en fazla ilhan arsel turan dursun takılırsınız, mesela ben de shakespeare eleştirisi yapabilirim, alırım bir tercüme kitabını, otur yaz bir şeyler, ha manav osmanın shakespeare eleştirisi ha bu malların kuran eleştirisi…Bilmediğiniz şey, daha bundan yüzyıllar önce Kur’an-ın eleştirileri olduğudur, sizin aklınıza hayalinize gelmeyecek konularda islam bilginleri kendi aralarında eleştiriler yapıp cevaplarını bulmuşlardır ya da inanmayanlar için söyliyeyim bulmaya çalışmışlardır, kelam ilmi bu yüzden çıkmıştır, bir şeyi yapacaksanız bilgisiz şekilde yapmayın , oturun okuyun anasını satim, sen eleştirmiyorsunki adamın inancına saldırıyorsun bir de 1400 senedir kimsenin cesaret edemediği konularda cesurca konuşuyormuş gibi don kişotluk yapıyorsun.ben de çıkayım piyasaya bir gram ne latince ne italyanca bilmeden, Dante’nin ilahi komedyasının eleştirisini yapayım, demezler mi adama kimsin olum sen, ne kadar anladın ne kadar vakıfsın olaya?kim takar beni? hayır bana inanan mal bulurum da ilmi olarak ne değeri olur?Bu eleştiri değilki provakasyon, böyle eleştiri yapılmaz. Kavga çıkar dayak yersiniz. Bırak sorgulatmayı adamları daha da kemikleştirir fanatikliğe itersiniz. ki; bu ülkede müslüman fanatiklerin olmasının temel sebebi ateistlerin islam düşmanlığıdır. Sonra neden yaktılar bizi diye ağlayın, az bile yapıyor adamlar size, ben olsam ebenize atlarım.
haşşöle yaw, dökün içinizdekileri rahatlayın, boşuna kendinizi kandırmayın. sizin (varsa) peygamberinizin kitabı değiştirilmiş olabilir lakin kuranı kerim indirildiği tarihten bu yana değiştirilmemiştir. o kadarki en savunmasız olduğu zannedilen dönemlerde bile içine turizm, sanayi, işçilerin hakları gibi sureler eklenmek istendiği halde becerilememiştir zira allahın koruması altındadır. ne 300 küsur kitaptan 4 taneye indirilmeye çalışılan konseyler olmuştur, nede ilmini para, şöhret, makam karşılığında satan sözde alimlerin uhdesinde kalıp içine heva ve heveslerin kelimeleri eklenmiştir. 1400 küsur yıldan beri ortadadır ve hiçbir kafir, münafık veya kuranı kerimi beğenmeyen kişi kendisine meydan okunduğu halde ne kurana bi karşılık verebilmiştir nede içinden bırakın sureyi, ayeti tek bir noktanın dahi yanlış veya ekleme olduğunu ispatlayabilmiştir. yapabildikleri tek şey oltanın ucuna iftiralarını takıp saf balıkları beklemek olmuştur:)her haltı bilen sözde alimler nassı kabak gibi dökülüyolar ortaya, hiçbir itiraz olmuyomuş, püffff! ben itiraz ediyorum, buyrun 1 (yazıyla bir) tane örnek verinde görelim iddianızın sağlamlığını. gerçi bunu sizlerden katbekat şedit ve bilgili kafirler ve münafıklar aradan geçen 1400 küsur seneye rağmen yapamamış, siz ne yapabilirsinizki?onuda ben söliyim, anca temiz bi nefes oksijen çekersiniz:)
evet abi bu dine 18 yaşından küçükler ve üye olmayanlar da giremiyor, başvuruları direk ben alıyorum kafamda sarık matrix cübbem elde satır böyle dolaşıyorum, bu seneki tarzım böyle. Yeni moda baltaların üretimini bekliyorum, çükünüzü kesicez hepinizin, zorla hemide…(eskiden avrupa da hristiyan köylüler çocuklarını böyle korkuturlarmış, müslümanlar gelip sizi kaçırıp çükünüzü baltayla keserler)
atatürk ölmüş gitmiş bir adamdır hatta cesedini böcükler yemiştir. bu gerçekliği hazreti muhammede (sav) ölmüş adam dersem hakaret olmaz mı diyerek değiştiremeyiz her ölümlü gibi başımıza gelecek bellidir. peygamber efendimiz (sav) de bir insan olarak bundan nasibini almış ve ölmüştür. burada kızgınlık ve bazıları için tahammülsüzlük yaratan ölmüş demek değil yaptıklarını niye ciddiye alıyorsunuz demektir. atatürkün yaptıkları dini bir sürecin parçası mıdır ki karşılaştırma yapalım? jfk yahut hitlerle hz. isayı karşılaştıran bir grup var mı yav?lahavle vela kuvvete…
neden zorla müslüman yapsınlarki, fethettikleri ülkelerden gayri müslim oldukları için cizye almak varken müslüman olduklarında, zekatını, hazineden hakkını, infakını vermek neden cazip gelsin?Büyüyen genişleyen bir devletiniz var ve kitleler müslüman olunca hazineden onlara zekat ve paylarını vermek zorundasınız, bu durumda bir devlet neden kılıçla insanları müslümanlaştırsın?Başlı başına bu teori saçmalık.
Kur’an da inançsızların anlatıldığı ve onların doğru yolu bulması adına gönderilen pek çok ayet olduğu için, tefeülünde bu ayetlerden biri çıkan kararsız insanların ümitsizliğe kapılıp; hafif yorum panellerine ayet yapıştırması normaldir. ilk etapta kimsenin desteği alınmadan tamamen okunup idrak edilmelidir diye düşünüyorum. yok okumak benim ilgimi çekmiyor diyenler de fal açmaya devam edebilir…
ben bunun birebir aynısını yaşadım yıllar önce. sadece bir değil birçok kişiyle paylaştım ama aynı cevabı aldım. sadece oku ne yazılıyorsa onu yap diyenler çok. “neden ama anlamsız” diyorum “aman ha çarpılırsın” diyorlar.-ben anlayamadım ya biraz saçma gibi sanki mantıksız…-sen anlayamazsın.-yahu siz ne anladınız onu anlatın o zaman!-olmaaz… Kim Kur’an’ı şahsi görüşüne göre tefsir ederse kâfir olur! kuran tecvit edilir tefsir edilemez!-ee o zaman hangi görüşe göre tefsir edilir?-islami görüşe göre tefsir edilir.-islami görüşü kim tefsir eder?-Kur’an’ı Kerim-…..?-…..(!)-aman Allahım kafir olacağım!hala Kur’an’ı Kerim’i okuyup, mantığını anlatan olmadı. çünkü; “Kur’an’ı Kerim sadece okunur”.buradaki gibi sürekli ayetlerle cevap veriliyor, ama verilen ayetlerin mantığı anlatılmıyor.ilk defa (Kur’an’ı Kerim’e karşı bir görüş sergilese de) ayetlerin akılcı bir şekilde yorumlandığını görüyorum. kimin neye inandığı zerre kadar ilgilendirmiyor beni, -benim neye inandığım kimseyi ilgilendirmediği gibi- sadece kendi sorularıma cevap arıyorum.mimde açıklanan bazı ayetleri buradaki inanan insanların da açıklamasını istiyorum (rica ediyorum). çünkü benim (ki ben bu konuda uzman olmadığım halde) mantıksız bulduğum birşeyi, mantıklı bulan birinden dinlemek istiyorum. lütfen, inanaların bu ayetlerle ilgili yapacağı açıklama benim için çok önemli, bildiklerinizi yazın tartışalım… bilmediklerimiz vardır belki, öğrenelim.
(birkaç ayet daha var bulamadım şimdi. bulunca yazarım.)
Benim anlayamadığım şey şu, bu kitap Allah’ın insanlara mesajıysa neden bir aracıya ihtiyaç duyuyoruz? Din alimlerinin de yorumları birbirlerinkinden farklı. Bu da konunun subjektif olduğunu ortada tek bir doğru olmadığını ve dolayısıyla inandığımız yorumun da aslında subjektif olduğunu göstermez mi?
Ogukagan41 sen gerçekten seiyesiz ve terbiyesiz bir adamsın. Seviyesizsin çünkü burada meseleyi kişiselleştirmek gibi bir acizliğe kimse düşmemişken sen tartışılan konuya değil konuyu tartışanlara sözlerinle saldırıyorsun. Dahası İslam’a gelen eleştirilere tarihte zulum etmiş Hristiyanlarla cevap vermeye çalışıyorsun. Bu yazıda kimse Hristiyanların sütten çıkmış ak kaşık olduğunu iddia etmedi. Yanlış bir dikotomiyle algılıyorsun herşeyi. Bunu yazdığım için beni de Ergenekoncu olarak adlandıracksın muhtemelen. Terbiyesizsin çünkü yorumların küfür dolu. Başkalarının Türklüğünü sorgularken, tartışmada küfreden birisi olarak kendi inancını neden sorgulamıyorsun? Küfretmek İslam’a göre yasak değil mi?
daha evvel hiç tefsir okumadınız mı? eğer okumadığınızdan soruyorsanız; elmalılı hamdi yazır’ın tefsirini tavsiye edebilirim. internet üzerinde mevzu bahis tefsire umarım bir yanlışlık yok ise bu adresten erişebilirsiniz. hatta çok güzel yapmışlar. merak ettiğiniz sure’ye ulaşabiliyorsunuz.benzer birçok tefsir vardır elbette. mesela yazdığınız hakka suresine de getirilen sözün allahtan olduğunun kastedildiği parantez içinde belirtilmiş.
hafif.orf sitesi bugün dökülüyor resmen. ha bire hata veriyor 504 gateway, 503 hedehödö…moderasyon buna bişey yapması lazım.
kayvenk;evet tam da dediğiniz şahsın tefsirini okumuştum. ona rağmen mantıksız geldi. benim derdim sureyi arayıp bulamamak değil; aklı, mantığı olan bir insanın bu sureleri nasıl anladığı. örneğin, yukarıda özellikle vurguladığım surelere nasıl bir mantık yürütebilyorsunuz?(sadece bilgilenmek istiyorum. yanlış anlaşılmasın)
arkadaşım hepimiz köprü inşa edebiliyor muyuz yahut açık kalp ameliyatı yapabiliyor muyuz, ne bileyim semer yapabilir misiniz, ya da çamaşır makinesi tamiri.islamı inceleyen bilim insanları var zaten. hepimizin burada ayetlere yorum getirmeye çalışmamız aslında çok akıllıca değil.bu bağlamda expresyon senin başvuracağın kaynak belli.defalarca söyledim yine söylüyorum aklı mantığı olan bir insan sorusuna istinaden; ben her şeyin her sözün altında allah’ın (cc) bir bildiği olduğuna gelen hayırın ve şerrin O’ndan olduğuna inanıyorum. iman ve ibadet etmek için kuranı kerimi ayet ayet, sure sure yorumlamaya gerek yok.bu bir seçim meselesi.
hayır doğru düşünüyorsun. sen anlamış fakat anlatmaktan acizsen bu da benim dediklerimi doğrular. yani sadece okuyun, ne anlarsanız anlayın, ama anlatmayın. e o zaman ben de anladığım mantıksızlıkla kalıp kendi dünyamda yaşayıp gideyim, hep olduğu gibi.
dünya üzerindeki bütün dinlerin artık hiçte öyle saf temiz kirlenmemiş bir yanı yoktur…haçlı seferleriyle binler ölmüştür..hz muhammette savaşmıştır.atatürkte demokrasi ve cağdaşlığı getireceğim diye, onlarca kimseyi astırmıştır istiklal mahkemelerinde..osmanlı desen ona keza, kardeşini bile öldürmek hakkındır..dünya üzerinde birden fazla din olmasını isteyen ve bunları birbirininin karşıtı olduğuna, yan yana duramayacağına inandıran bir kesim var dünya üzerinde…ve kim ne derse desin biz bu dengelerin asla dışına çıkamayız..oğuzkağan, hindu olsaydı bir ineğin göğüslerinden gelen süte hayran olacaktı haberi yok:)aslolan şu ki, savaşmak için nedenlere ihtiyacımız var.mevzu sadece bu.
majorian aynı anda aynı şeyi yazmışız.
dini anlatmak için de belli bir ehliyete sahip olmak gerekir. yalan yanlış bildiğimi ben nasıl sana aktarayım ki bildiklerim hemen hiç. çünkü ben bu işin uzmanı değilim. sana kendi dilim döndüğünce anlattıklarım da çok büyük ihtimalle seni tatmin etmeyecektir.şey gibi; bir şiir yazarsın acayip hevesle ve hissederek, duygularını dökersin aa okuyan bişey anlamaz. o hissiyattır o şiiri güzel kılan. senin hissettiklern.
@expresyon,bahsettiğiniz ayetlerle ilgili elmalılı’ nın tefsirinde “gelen sözün allahtan” olduğunu parantez içinde belirterek kendi yorumunu katmıştır zaten. bunu yukarıdaki yorumumda da söylemiştim. ayrıca tefsir çalışması ciddi bir iştir. elmalılı hamdi yazır’ ın herhangi bir sure ile ilgili yaptığı tefsirde birden çok kaynaktan faydalandığı görülür. sonradan da bunu kendine göre yorumlar. anlatılmak isteneni anlatmaya çalışır. kıt bilgilerle kuran’ın türkçesi üzerinden yorum yapınca birileri başka ayetlerden veya arapçasının aslında geldiği manadan bir sonuç gösterip yorum yapan kişiyi yamultabilir. bunlar yaşanmış şeyler.yani bizim yapabileceğimiz bir şey değildir. çünkü arapça bilmek, konuyla ilgili birden çok kaynağı, ilgili ayet üzerine yorumları okumak, vakıf olmak, objektif ve dürüst olmak gerekir.ayet yorumları üzerine değildi benim ilk yorumumda bahsettiğim anlayamama hali. daha metafizik konulardaydı. örneğin yaratılış konusunda neden bu böyledir dendiğinde allah’ ın en doğrusunu bildiğinden şüphe etmememiz gerektiği söylenir. burada “niye ama niye” diye devam ettiğinizde sizi tatmin etmeyen cevaplar alırsınız. çünkü işin aslını kimse bilmez, allah da sadece bu kadarını söylemiştir çünkü. benim kast ettiğim bu gibi konulardı. kuran-ı kerim’ in çelişkileri olduğunu kast etmemiştim.
bugüne kadar kendi hislerime inandım. böyle deyip kapatayım mı konuyu o zaman. sizde kitap kitap deyip durmayın. müslümanlıktan bahsetmeyin. belki müslüman olmak istiyorum, ama onun için de “islamı inceleyen bilim insanı” olmam gerekiyor. yoksa “ayetlere akıllıca yorum yapmak çok zor” .aklıma sığmayan ve doğru yorumlayamadığım bir dinin mensubu nasıl olabilirim ki başka? olanlar nasıl oldu? onu anlatın bari…yazmıştım zaten; inanan insanların açıklama yapmalarını rica etmiştim, ama aramızda müslüman biri yokmuş. sağlık olsun.
mesela cat stevens yusuf suresini okuduktan sonra musluman olmustur, tabi mealini,ama ondan once sanırım bogulma tehlikesi anlatmıs, bir ara dogu dinlerine ilgi duymus ve onlara kafa yormus filan,adını da bu yuzden yusuf diye degistirmis,
evet kayvenk işin aslını kimse bilmez.şöyle bir test yapalım. yeni domuş bir çocuğa ergenlik dönemine kadar din ile ilgi hiç bir şey anlatmasak, ne tanrı’dan ne de yaradılıştan söz etmesek, bu çocuk aklı erdiğinde; aslında bizi bir yaratan var. biz onun sayesinde nefes almaktayız. demeyecek midir? bu hem hissidir, hem de akıllıcadır. örneğin hiçbir ataist yaradan yoktur demez.öyle ise neden bir aracı olsun? neden insan ile tanrı arasına peygamber girsin? neden tanrı o peygambere, kendi yarattığına salat etsin? (“Bir hakikattir ki Allah ve melekleri, o Yüce Nebî Muhammed’e salât ederler. Ey mü’minler, siz de hep ona salât ediniz ve hulûs ile selâm veriniz” (K. 33 Ahzâb sûresi, âyet 56)
ataist=ateist olacak
atheistin kelime manası hicbir seye tapmayandır,ben yaratana inanıyorum diyen kisi atheist degil theistir,ama yaratana inandıgı halde kendine atheist diyen cok kisi var:))ABD de yapılan washington postta yayınlanan ankette atheistlerin sanırım yuzde 22si yaratana inanır:))yani ABDki atheistlerin yuzde 22 si aslında atheist degildir:)))
evet ama benim demek istediğim, yaradanın yok ve ya var olduğunun kanıtlanmadığına inandıkları için olaya agnostizmle yaklaşırlar. yok demezler, var da demezler. demek istediğim buydu.
evet anladım ,ama agnoistler atheist degildir,bunlar tamamen farklı seyler,atheistte kesin red edis vardır
tamam, ben de anladım :)kesin red olması için yaradanın yok olduğunu kanıtlamaları gerekiyor. o sebepten dedim. bilim adamlarının son araştırmalarını dikkatle takip ederler ayrıca. bu benim söylediklerim sözlük anlamları değil, o konuda katılıyorum sana. ama geneli böyledir.
atheistler de acınacak durumda:))daha etiketleri bile tartısmalı:))herkes karıstırıyor:))bu soylediklerini atheistler duymasın:))”geneli boyledir” :)))))
hay maaşallah.
benim takıldıgım bir nokta da şu. soyleniyor ya hep herkes yapamaz bu tefsir/acıklama işini. herkesin ayrı işi var. biri muhendis, biri oduncu (yaparım), efenim biri aşçı falan deyü. bu işin alimleri var. ama kuranda “herkes anlayabilsin, ögüt alabilsin diye kolay kılınmıştır” denmesine ragmen bu nedir peki..?
helal arro, budur, imzamı çakarım bu yorumun altına,
ben kafa atarım bi de imzadan soraa
gercekten samimi bir sekilde bir seyleri anlamak isteyen, cevapları bulmak isteyenlere karsı tutunulan bu sacma tutum, takınılan bu tavır kimseye yardım etmez..
“tutunulan sacma tutum” ne ya..arama sonuçları : **yok boyle bir şey**
bu tutumu tutmasak şu tutumu tutsak olmaz mı sayın arro
arrogante anacım sen okuduğunu anlama yetisine sahipsen tabii ki anlarsın bu anladıklarına uygun olarak yaşamını da düzenlersin ancak tefsir dediğin olay bambaşka.bir örnekle açıklayalım;senbi resime bakıp o resmi yorumlayabilirsin ama yaptığın bir sanat eleştirisi olmaz. anlatmaya çalıştığımız bu.
herkesin tuttuğu kendine…
ayrıca bu tutumu tumturaklasakta mı saklasak tumturaklamasakta mı saklasak.
ben hepsini tutmak istiyorum sed,onu bunu şunu hatta buınları onları ve şunları da
olmaz mı kop, olur tabi. zaten bir tutanbilir, bir de tutankamon.
kuran da ayet tefsiri yapılırken, paeygamberin o ayetle ilgili sozlerine ve uygulamasına ve o gunun olaylarına bakılır bu basından beri boyledir, gunun kosullarına gore kuran tefsiri yoktur,kusura bakmayın ama bunu soylemek bile basbaya cahilliktir:))
biz ne diyoruz sen ne diyorsun, hey gidi..
bu dedigin incilde oldu:)incilin asıl orjinali ibranicedir, ama suan orjinal incil olarak kullanılan kitaplar yunancadır, bu yuzden tamamen yoruma acıktır:)) yani hristiyanların pek tefsir yapma durumları yok gibi:)
anlaşılıyor, lakin okuduğumda, bir tarih kitabı niteliğinde..dönemin özellikleri yansıyor içeriğinde..kaldı ki değiştirilmediğini nasıl bileceğiz..satır satır değişmesede algılanma biçimlerinin çok farklı olduğu açık.arap ülkeleriyle aynı şeye mi inanıyorum diye sorgulama ihtiyacı duyuyor insan kendini..arap oldukları için değil asla, yaşam biçimleriyle…şu son birkaç yıl içinde ise, baş örtüsü islamın şartı gibi algılanmaya başlandı bile.yakında tesvirlere ilave olunur..elmalı hamdi ne çevirdiyse onu okuyacağız yani bizler, ya da başka bir isim. ee bunun denetleme kurumları var kızım öyle ha babam çevirilmiyor diyeceksiniz de, bu kurumlar ne kadar tarafsız ve özgür çalışıyor…
abs, dunyada ki tum orjinal kuranlar aynıdır, yalnızca mealler degisir, bunu sen de biliyorsun zaten, bas ortusunu farz gibi gorenler olabilir,ben de bunu boyle goruyorum ,ama oyle gormeyen muslumanlarda olabilir, herkes istedi gibi kitabı anlayabilir,baskasının nasıl algıladıgı baskalarına zarar vermedigi surece onemli degildir,sen neden herkesin aynı seylere inanması gerektigini dusunuyorsun?peygamberin kendi sozu vardır, 73 bolume ayrılacak muslumanlar ama yalnızca biri dogru yolda olacak.Allahın kuranda buyurdugu gibi “ben isteseydim hata yapmayan toplum yaratırdım”,bırak herkes istedigi gibi inansın,bir de muslumanların zamanında endulus gibi bir medeniyet olusturdugunu unutma,daha once de dedigim gibi insanların onune en mukemmel ogreti bile koysan yine insanlar onu egip buker:) ben muslumanıp deyip fatiha suresinin anlamını bile bilmeyen bir suru musluman var ki her namazda okunur fatiha.
her rekatta
Türk ulusu, hukukçunun Kur’an eleştirisiyle aydınlanacaksa vay geldi başımıza.Türk aydını İslamla kavga etmekten bi başını kaldırsa çok daha iyi yerlerde olacağız ama bakalım ne zamana kısmet olur bu iş.İslamcılarla mücadelede etmek için İslama çamur atmak kadar iğrenç bişey olamaz. Bu saçma süreçte asıl zarar gören dindarlar, rantiyesini katlayanlar ise İslamcılar, dinciler. Acık gözünüzü açın…Ama olacak heralde ümidimi koruyorum…
“Zalimler için yaşasın cehennem!“İncil değil bu, Kur’an-ı Kerim. Günümüze göre entegre ha…2400’lü yıllarda uzaya gitmeyin abdestiniz bozulur falan mı denecek. Şimdiden yorumlamaya başlansın bakalım. Zekeriye Beyaz mısın?”Rabbim sana sığınır, senden af ve mağfiret dilenirim.” Bir de olmayan kişilere biraz “mantık”..Amin!
Tevbe, ayet 5 i zabbadanak yapıştırıvermişsin. Eee önünde arkasında başka bişey yok mu bu ayetin?Mesela:6.Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.7. Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.8. Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.İşinize gelmediği zaman, İslamı şiddet dini olarak lanse ettirmeyi göze aldığınız zaman nasıl da tek tek ayetleri kullanıyorsunuz! Evveli-ahiri nedir? Bu cümleler niye dile getirilmiş? İki dakka okuyup, düşünmeden; İslam şiddete dayalı bir dindir! Oldu gözlerim doldu, siz dediniz ya! Dinciler kadar sizin gibi yobazlar da Allahla aldatanların oyuncaklarısınız, cehaletinizle.Bir de hep kafama takılır bu soru: Eşitlik yanlıları neden “kısasa-kısas”a karşı çıkarlar da suçlunun ıslahını savunurlar? Tabi bu ayrı bir konu aklıma gelmişken soruvereyim dedim.
Sevgili arkadaslar,Benim dedem Kurra hafizdi. Yani kur’an’in tümünü ezbere bilirdi. Bunu bir övünc meselesi olsun diye yazmiyorum. Bazi arkadaslar, Kur’anin degistirildiginden bahsedince, bunu yazmak, neyin ne oldugunu anlatmak hasil oldu. Kur’an hic bir zaman, tek bir kelimesi, tek bir harfi bile degismemis, degistirilemistir. Resulullah (sav) Incil ve Tevrat’in degistirildigini bildigi icin, Kur’an’in ilk ayetlerinden baslayarak Ashabina ezberletmis, ve bu döngü takamül ederek günümüze kadar gelmistir. Yani her devirde Hafizlar Kur’ani hifz (ezberleme) etmislerdir. Günümüzde dahi yüzbinlerce hafiz vardir. Kur’an’i degistirmeye kimsenin gücü yetmez. Düsünelim ki” dünya da hic bir Kur’an birakilmadan yakilsin. Bu durumda dahi, Kur’an hafizlar tarafindan hic bir ayeti, hic bir kelimesi degismeden bir günde yazila bilir. Her bir hafiz bir ayet yazsa, günümüz teknolojisi ile bu belki bir gün bile sürmez…Semavi kitaplar insanliga nazil olmustur. Tevrat’in, Incil’in, Kur’an’nin baska baska diller de nazil olmasi bunu degistirmez. Ancak Tevrat, ve Incil Kur’an gibi ezberlenmedigi icin zamanla insanlar tarafindan tahrip edilmis, degistirilmistir. (Günümüzde dahi Bir cok kisinin görüsüne göre yazdigi Inciller mevcuttur. Bu konulari iyi etüd edebilmek, ve anlamak icin Pr. Hamidullah’in iki cilt halinde insanliga sundugu Islam pegamberi eserini mutlaka okuyunuz.) Kur’an gelmeden önce insanlar tamamen azmis sapmis, kendi (kiz) cocuklarini dahi diri diri mezara gömer hale gelmistir. Kur’an’in nazil olma devresini iyi bilmeden, Yaratan’in gönderdigi ayetleri elestirmeyiniz. O ayetler sadece ve sadece Allah (cc) a aittir. Kelimesi kelimesine, harfi harfine ona aittir. 2 milyari askin dünya müslümanlarinin elinde tek bir cesit Kur’an vardir. Eger sizin düsündügünüz gibi olsaydi onlarca cesit Kur’an olmaliydi. Kur’an’in tek bir harfi dahi degismemis, bazi arkadaslarin iddia ettigi gibi kesinlikle günümüz sartlarina da uyarlanmamistir. Kur’an yaratan Mevla’nin eseridir. Bunun icin de her zamana göre Allah (cc) tarafindan uyarlanmistir. Bunda sasilacak bir sey yoktur. Cünkü Allah (cc) süphesiz gecmisi de gelecegi de bilir…Vakit SIKINTISINDAN verilen linki okuyamadim. Bu yorumu sizlerin yorumlarina bir cevap niteliginde yaziyorum…Resulullah’in (sav) zamaninda ki tüm savaslarda 600 küsür insan ölmüstür. Bunun yarisi müslüman (sehit) diger yarisi ise müsriktir. Günümüz de bu kadar insani, tüm insanligin gözü önünde ABD Irakta bir günde öldürmektedir…Resulullah’in (sav) 23 yil peygamberligi zamaninda 600 küsür insan ölürken, ABD 4 yilda Irak’ta bir milyonu askin coluk cocuk demeden Müslümanin kanina girmistir…Islam Peygamberini kimse savasci olarak gösteremez. Müslümanlar sirf müslüman olduklari icin, insanlik disi ezalara maruz birakilmislar, sonunda kendi öz topraklari olan Mekke’den ayrilmak, Medine’ye yerlesmek zorunda birakilmislardir. Tüm bunlara Resulullah (sav) ve ashabi sabir göstermisler, tek bir karsilik dahi vermemislerdir. Müslümanlar Medine’ye yerlestikten sonra bunu firsat bilen müsrikler, müslümanlarin tüm mallarini bölüsmeye, tahrip etmeye baslamislardir. Buna ramen Resulullah (sav) onlarla savasin emrini vermemis, Rahmandan gelecek emirleri beklemistir. Sonunda sizlerin de üzerinde durdugunuz, o meshur ayet nazil olmustur. “Sizlere karsi savasanlarla siz de savasin” Yukarda da bahsettigim gibi tüm bu savaslarda sadece 600 insan ölmüstür. Resulullah (sav) bu konuda da cok titiz davranmis, cocuklara, yaslilara, agaclara, ve diger canlilara dokunulmamasi emrini vermistir. Ashabina, “sadece size karsi savasanlara karsi savasin emrini vermistir.”Insanlarin icinde süphe olmasini yadirgamiyorum. Ama bu niye böyle, su niye söyle denecegine, ve derin süphelere gark olunacagina, bu konulari kapsamli arastirmak lazimdir. Günümüz teknolojisi bu imkani bizlere sunmaktadir. Iste Internet önünüzdedir. Tüm konulari burdan da ögrene biliriz. Ögrenemediklerimizi kitaplardan ögrenir, icimizde ki süpheyi gideririz…Aslinda bu konularda hic tartismaya girmek istemiyorum. Bu gibi seylerin maksatli yapildigini da biliyorum. Bu sadece bu gün degil, asirlarca yapildi. Buna ramen Islamin gelismesi engellenemedi. Kur’an’in Yaratan’dan oldugu süphesizdir. Tevrat’in, Incil’in Yaratan tarafindan nazil oldugu süphesizdir. Bu kitaplarin bir birine benzemesi de kacinilmazdir. Cünkü hepsi de ayni kaynaktan nazil olmustur. Tevrat Incil’den önce nazil olmustur. Incil’i okudugunuzda bir cok Tevrat ayeti bulursunuz. Kur’an’i da okuyunca bazi ayetlerin benzedigini görürsünüz. Ne Tevrat’dan Incil yazilmistir, ne de Tevrat Incil’den Kur’an kopyalanmistir. Kur’an yaratan tarafindan tayin edilen hic bir Peygamberi reddetmez. Nasil ede bilir ki” Onu yollayan kendisi. Tüm semavi dinler aslinda bir tek dindir. Isimleri ne olursa olsun hepsi de hanifdir. Son tamamlayicisi ise Kur’an’dir, Islamdir. En kalbi sevgilerimle. Ismail
abi mükemmel ve bilgilendirici bir yorum olmuş..Allah razı olsun sizden
Nasıl İslamın gelişmesi engellenemedi? İslam arabileştirildikçe arabileştirildi. İslama, söylediklerine değil insanlar yıllarca arap harflerine saygı gösterdi. Sarıklı ayyaşlara hoca, şalvarlı sapıklara imam muamelesi yapılarak elleri etekli öpüldü cehaletten.Taştan, ağaçtan, bir çanak sudan medet umar hale getirildi insanlar…Asıl bu tartışmaları çıkaranlar yüzünden halk her Allah diyenin peşinden koştuğundan İslamı Kurana değil de Allah diyenlere bağladı asırlarca.Hz Muhammed sonrasında hilafet kavgaları vs. Safevi-Selçuklu, Akkoyunlu-Osmanlı kavgaları, Bağdat- Mısır hilafeti çatışması hep bu islamcılık yüzünden olmadı mı?Bu tür şeyler elbette ki maksatlı ve bu zamana kadar İslama, özellikle de İslamı yaşamak isteyen insanlara büyük zarar verdi ve hala daha yıkıma, zarar devam etmekte.GÖZÜNÜZÜ SEVEYİM SİZLER YAPMAYIN BARİ
dedelerden kalma dinsizlik bilgileri ile çamur atmaya çalışmak değildir iftiracılık, azıcık kafada gerektirir. aynı mim incil veya tevrat için açılamaz çünkü herkes bilirki bu kitaplar değiştirileli 1000lerce yıl olmuş, işte herkes bunda hemfikir:) kendi kendine yaptığı yoruma hemfikir olanlar islam bilimcileri ve araştırmacılarından hangisinin aksini sölemeyerek iftirasına ortak olduğunu söylese daha spesifik olur lakin öle bişi yok! aptalca sayıklamalar gibi bişi ise kesinlikle var, hemfikirim:)hinduların selamı var, yeşil otun ağızdan girip, litrelerce kan, bok ve sidiğin arasından geçerek memelerden süt olarak çıkmasına hayran olmayanları tapınaklarına davet ediyolamış. nasıl ayran gönüllü olunacağını uygulamalı olarak göstereceklermiş:)
Etmesin işte. Eleştirinin de bir adabı var. Akılcı kritik edilen ortamda edilirse ne ala. Şu Tombalak kişisi gibi saygısız ve tahrik etme maksatlı yapılan kritik sadece sivas olaylarının yada başörtüsüne kindar kişilerin varlık sebebi oluyor.
Güzel eleştiri Arrogante. Ama “herkes” ne kadar mutlak bir ifadedir. Herşeyden önce ‘herkes’in zeka ve algı seviyesi, eğitimi ve bilgi düzeyi aynı olamaz ki “herkes” aynı şekilde anlayabilsin. Ama şöyle birşey var ki herkes kabiliyeti nisbetinde bişeyler alır. Fakat bu yetersiz olur. Zaten sosyal yaşamda profesyonelleşme de o yüzden ihtiyaç olmuştur. Bir ağaç düşün ki, üzerinde farklı yüksekliklerde farklı lezzet ve vitaminde değişik meyveleri var. Boyun kısa ise sen sadece alttaki belli meyvelerin tadına bakıp o vitaminlerden nasiplenirsin. İhtiyacın olan diğer besinleri ve vitaminleri alamadığın gibi belli vitaminleri aşırı alman da bünyende arızaya neden olur. Uzun boylu olan yada merdiven gibi aparatı olan daen alttakinden en üsttekine tüm meyveleri toplama şansına sahip olur. En mantıklısı herkesin profesyonel olduğu sahada üretim yapması. Boyun kısa ise hiç kasmayacaksın, sen kendi en iyi yaptığın işi yapacaksın. Besin ihtiyacını da bu konuda donanımlı olan ve üretimine güvendiğin kişilerden sağlayacaksın.Taş devrindeki insanlar hayatını idame için her bi haltı yaparlardı. Modern çağda profesyonel alanının bile profesyonel alt disiplini ve uzmanlıkları vardır. Anlayan sana profesyonelce üretsin yada boşver sen kendi tefsirini kendin yap, evinin mobilyalarını kendin üret, evini kendin inşa et, kendine vasıta yap, suyunu kendin çıkar vesaire..
Sevgili Nebilim, söylediklerinizde sizinle hemfikirim. Ben o sözlerimle baska seylere isaret etmistim…Sevgili Thing,Kur’an hic bir zaman taslar üzerine yazilmamistir. Kaldi ki buna gerekte yoktur. O zamanlar deriler üzerine yazilir, ve muntazaman muhafaza edilirdi. Kitaplastirma Hz. Osman zamaninda oldu. Ama tüm sahabiler Kur’an’in tamamini ezberlemislerdi. Tüm ayetler beyinlerde idi. Senin anladigin, ya da anlatmaya calistigin seylerin hic biri olmamistir. Biraz islam tarihini karistirirsan bunlari daha iyi anlayacaksin.
Anthro, kimin saygısız, kimin tahrik etme maksatlı eleştiri yaptığına veya kimin akılcı kritik etme yetisine sahip olduğuna karar verecek kişi sen değilsin. Sivas olaylarına veya başörtüsüne özel bir ilgim yok. Sadece muhammed’in veya kuran’ın benim için özel bir değeri yok. Kuran’ın inanmayanlar için yemek veya masal kitabından farkı olmasını beklemeyin. Adam misafirlerden bunalınca bir anda “misafirler erken gitsin paşamızı rahatsız etmesinler” diye ayet iniyor. Ha bu senin yorumun böyle yorumlanamaz dersen açıp tefsire bakabilirsin. Tabi ki orada muhammed sıkıldığı için götünden böyle uydurmuş yazmıyor ama bu surenin sebebi gerçekten de muhammedin misafirlerden sıkılması. Dindarı dinsizi herkesin hayatına etki eden din olgusunu tartışmak bazı kişilerin tekelinde olmamalı, hele hele de bu mesajın tek aracısı tek elçisi peygamberse.
ben böyle desteksiz bir atış görmedim.
Ha bir de şu var, bu da baya güzel. Artık buna da güzel bir tefsir bekliyoruz. Nasıl yorumlanabilir merak ediyorum…”Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah’ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür.” (Nisa:34) (E.Hamdi Yazır-Tercüme)
pilli pati peki nedir sen soyle?
pilli pati,dikkatli oku ve “boyle bir desteksiz atıs gormedim” bu sozunden oturu artık bir ozur hak ettik:)”In early Ancient Greek, the adjective atheos (ἄθεος, from the privative ἀ- + θεός “god”) meant “godless”. The word began to indicate more-intentional, active godlessness in the 5th century BCE, acquiring definitions of “severing relations with the gods” or “denying the gods, ungodly” instead of the earlier meaning of ἀσεβής (asebēs) or “impious”. Modern translations of classical texts sometimes render atheos as “atheistic”. As an abstract noun, there was also ἀθεότης (atheotēs), “atheism”. Cicero transliterated the Greek word into the Latin atheos. The term found frequent use in the debate between early Christians and Hellenists, with each side attributing it, in the pejorative sense, to the other.[11]In English, the term atheism was derived from the French athéisme in about 1587.[13] The term atheist (from Fr. athée), in the sense of “one who denies or disbelieves the existence of God”,[14] predates atheism in English, being first attested in about 1571.[15] Atheist as a label of practical godlessness was used at least as early as 1577.[16] Related words emerged later: deist in 1621,[17] theist in 1662;[18] theism in 1678;[19] and deism in 1682.[20] Deism and theism changed meanings slightly around 1700, due to the influence of atheism; deism was originally used as a synonym for today’s theism, but came to denote a separate philosophical doctrine.[21]”
@yıldo,ate=tanrıtanımazhiçbirşeye inanmamak ise nihilizmi çağrıştırır ki; ikisi çok farklı cihetler. istersen kavramları buraya aktarırken, buradan birşeyler öğrenme çabasında olanların kafasını karıştırmamak için biraz kaynaklı çalış.
Photonnn birşey sormak istiyorum, ateizmin tanrı tanımamazlık olduğunu ve teizmden farklı olduğunu biliyorum. Ama bahsettiğin durum sence bir ateiste tanrının olmadığını ispat etme yükümlülüğü getiriyor mu? Hatta daha basitçe birşeyin olmadığını ispat etme yükümlülüğü diyeyim. (Retorik bir soru değil gerçekten merak ediyorum ne düşündüğünü)
hicbir seye tapmamak, demek tanrı tanımaz demek degil mi?atheistlerin bir seye taptıgına bana ornek ver lutfen???
ifadeyi tekrar yazalım ki, neyi tartıştığımız gözönünden kaçıp, biryerlerde kaynamasın.
pilli pati ben hicbir seye inanmıyorlar demedim,hicbir seye tapmıyorlar dedim, tapmak farklı bir kavram,tapmakta ibadet vardır,bana ibadet eden atheist gosterebilir misin?
ibadet yoksa tapma da yoktur,sonuc olarak atheistler hicbir seye tapmayandır,cunku ibadet etmezler ,ne inege ,ne puta ne de tanrıya
peki tersini düşünelim: sen Allah’a tapıyor musun yoksa inanıyor musun?
pilli pati,bu demagoji oluyor ama,olay cok acık, tapmak demek ibadet etmek demektir, ya puta ya da herhangi bir varlıga,eger ibadet yoksa ,eger biri hicbir seye ibadet edilmemesi gerektigini dusunuyorsa ,hicbir seye tapmıyor demektir,ve bu tam olarak atheistlerin tarifidir, hic bir seye tapmazlar, hic bir seye ibadet etmezler,senin sorunun bence konuyla ilgisi yok ama cevap verelim, tabiki onun varlıgına inanıyor ve ona tapıyorum, tapmakla inanmak ap ayrı seylerdir,sen bir dusunceye ya da ideolojiyede inanabilirsin,ama tapma ap ayrı bir seydir,tapma kulluk gerektirir,sanırım yeterince acık her sey
pilli pati,sanırım sen inanmakla tapmayı birbirine karıstırmıssın,ama sanırım simdi hersey acık oldu,sanırım kucuk bir ozru hak ettim, postaneden de olabilir:)
alıntı içinde bir sürü alıntı olmuş. nereye basmışım da böyle olmuş anlamadım…
tombi,washington postta on faith baslıgı altında atheistlerle ilgili bir soru uzerine yazılan guzel yazılar var ,sanırım orada yazan biri yazısında bahsediyordu senin sorundan,aha linkte bu,artık yazarı sen bul:http://newsweek.washingtonpost.com/onfaith/2008/07/what_atheists_believe/
expresyon,Allaha inanmak tapmayı gerektirir,Allaha inanan biri tapar,ama ideolojiye yada bir fikre inanan kisi tapmak zorunda degil
islam’ı bir meslek gibi gösteriyorsunuz. Gibisi fazla, direkt iddia ediyorsunuz. Verdiğiniz örnekler o kadar komik ki, o örneklere karşı şöyle sorayım o zaman size; Hani nerede o zaman ‘Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktur.’ Diyerek övünmeleriniz? Hani islamda tanrı ile kul arasına kimse giremezdi?soru işareti olan hiçbir cümleme cevap gelmemiş. yaptığınız eleştiriler merakımı gideremedi, cevap veremiyorsanız ya ahkam yazmayın, ya da sırf yazmış olmak istiyorsanız bilmiyorum deyip bırakın. Gerçi benim sorduklarıma cevap olarak bilmiyorum demek, “müslümanım ama Müslümanlığın ne demek olduğunu bilmiyorum” anlamına geliyor. Yerinizde olsam susardım.Ayrıca;
senden önce ben de böyle demiştim, itiraz ettin… şimdi ne oldu photonnn?
ben allah, tanrı, rab vs demedim, “yaradan” dedim. bunlar yaradana verilen isimlerdir. ateistler isim kullanmaz.
Photonnn gönderdiğin link için teşekkür ederim. Sayfadaki yazarlardan Steinsaltz’a göre ateizm mutlak bir red ve tanrının olmadığını ispat çabasını da içeriyor.Ama felsefik olarak bana olmayan birşeyin ispatı zor geliyor.(Olmayan birşey derken peşinen objenin yokluğunu iddia etmiyorum, ateizm paradigması içindeki “olmayan”dan bahsediyorum)Yani şu anda masamda duran, herşeyi bilen ve gören zöbük adındanki yüce varlığın olmadığını ispat edemem. Masamda duran su ısıtıcısının veya masa lambasının varlığını ispat edebilirim. Ama olmayan “zöbük”ün olmadığını ispat edemem gibi geliyor. Öyle değil mi?Yani yazarın bahsettiği “an element of emotion” kısmı zaten ateist düşünceyle çelişkili ve problematik geliyor bana.
expresyon sen boyle demissin, atheist yaratan yok der,cunku var derse tapmak zorundadır,atheist hicbir seye tapmayandır.atheist ideolojilere ya da fikirlere inanabilir,ama senin de hak verecegin uzere bunlara tapılmaz,ya bir puta taparsın ya da her hangi bir varlıga,ve ben yaratana inanıyorum diyen kisi ona tapar da ,sanırım karısıklık buradan kaynaklanıyor:)sanırım simdi anlastık,
tombi, valla emim degilim ama,biz matematikte kok ikinin rasyonel olmadıgınıformal sekilde kanıtlıyorduk,ya da limit yoksa bunu da kanıtlıyorduk formal sekilde, ve bayagıda kasıyordu:))limit kanıtı yaparken if and only if ler thenler havada ucusuyordu,
bir varlıgın olmadıgını kanıtlamak tabi daha farklı bir olgu
ama evrimi kanıtlarsan, yaratılısı yaratanı isin icine katmadan anlatabilirsen ve bunu kanıtlayabilirsen neden olması
Kök ikinin rasyonel olmadığını diğer rasyonel aygıtlarla kanıtlıyorduk. Tam hatırlamıyorum ama birşeylerin önce karesi alınıyordu en sonda da karekökü alındığında eşitliğin doğru olmadığını görüyorduk. Sonuç olarak elimizde ölçülebilir araçlar vardı. Kök ikinin olmadığını da yanlış bir eşitlikle görebiliyorduk.Bu modeli tanrıya uygularsak kuranda yer alan tanrıyla günümüzde varolan olayların birbirini tutmadığı ispat kabul edilebilir. Kuran’daki bilimsel çelişkiler olabilir mesela. Bunlar az çok ölçülebilir olmalı.Tabi arada ölçülebilirlik sorun çıkaran bir koşul oluyor, tanrının kendinden menkul (sui generis demek istiyorum Türkçesinden emin değilim) tanımıdan dolayı. Kök 2’nin olmadığının kanıtı, radyo dalgalarını göremesek de ölçebilmemize ama tanrıyı hiçbir şekilde kuantitatif olarak ölçememize benzeyebilir ancak. Ama tanrı zaten (bana göre) bizim algılayamayacağımız şekilde “yaratıldığı” için kök ikinin olmadığının ispatı gibi bir konu değil. (Yaratıldı kelimesini tırnak içerisine almam benim yaratıldığına inandığımdandır, mutlak doğru olduğu iddiasında değilim…)Yaratılışı yaratanı işin içine katmadan anlatma durumu da yine sui generis tanrı konseptine benziyor. Zira tanrı da kendisini yaratan işin içine katılmadan tanımlanmış.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre, eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada bırakan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığıdır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta. incilde tevratta, dahası semavilerden önceki asya dinlerinde tanrının kitaplaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bir anlamda kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyayı, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri ile alakalıdır . yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına da mucize denmez de ne denir. ada kadim bir bilginin fire vere vere ilerleyişi… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam olarak insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır? (milliyetçi-dinci karışımı bir anlayışla ezanın arapça olması; özünün korunması…bu durumda sakınılan, aynı mantıkla daha baştan, membasından dökülürken meydana gelmiş olmaz mı?) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığı…, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, bunun dışında kadınların ikinci sınıf olması adaletsizliği ki o da doğadaki bir diğer kanundan equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki ayrı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden.ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.bu durumda put da elenir.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben gibi cahilin bu kadar çok şey yazmasına mucize denmez de ne denir.
tepkiye yol açan yada korkulan nedir? biri bir şekilde ortaya çıkacak ve kutsal, aşkın bilinen ne varsa yıkıp ‘yerle bir’ edecek diye midir? bu öncelikle dinin ve içeriğinin özüne aykırı. çünkü inancın (burada kitaba inanç) yıkılmazlığı köksüzlüğündedir. korktuğu şeyde algıladığı asli anlamsızlıktır onu havada asılı tutan. köksüz olan inançtır. bu dünyada kökü olmamaklığındandır yıkılamayışı. yani burada bahsi geçen bir bütün olarak kuran-ı kerim yıkılamaz çürütülemez. amaç buysa hayaldir.denir ki kıtab ı mukaddes eskisi yenisi tekmili birden tahrife uğramıştır. diskursif yolla: tahrife uğradığı içindir ki linkteki kitaba göre eleştrilebilmiş, yani o kutsal mertebeden yere inerken uğradığı bozulmayla savunmasız kalmış ve bu zamane düşüncenin skolastik prangalarını kırıp aydınlanmaya kadar varmıştır. gerçi tek neden bu değildir ya, aydınlanmanın parıltısının birazı da sömürgeciliğin getirisi altınlardan yansımakta.incilde tevratta, belki semavilerden önceki pagan devirlerde tanrının sayfalaşmış sözlerinin bozunuma uğrayışı… tanrı, sözünü söylemiş yada saklı levhaya işlemiş her neyse, sonunda hep yutkunmuş hep yutkunmuş…zaman üzerinde oynanan 1 kulaktan kulağa oyunu gibi: cennet annellerin ayakları altındadır… taşlayın kahpeyi…neyse, okuduğum kadarıyla bu eleştirinin eleştirisi…anlamaya çalıştığım bu tepkinin nedeni.kuran eninde sonunda bir kitap. ister araplar için ister tüm insanlık için olsun içinde beyaz zemine kara harfler, bu haliyle alelade kitaplardan farkı yok. (işte şurda masanın üstünde var bir tane türkçe kopyası.) evet içeriği tanrı kelamı, aşkın bir mevkiden dökülen sözler vs. ancak sonuçta bu dünyada gelmiş geçmiş tüm kitaplar gibi son makam için insan-biçimsel olmak zorunda. yani burada bir dil sorunu var. tanrının kelamı dense de ilk özünde muhayyile ötesi sesten arapçaya ( hintçeye, sümerceye, ibraniceye hasılı insancaya) çevrilirken, misaldir ki havanın, yerçekiminin, maddenin içinde hayat bulup peygamberin orta kulağına ulaşırken kaybettiği kutsallık ne nisbette nazara alınmalıdır?(teşbih) bu noktada kuran, eleştirilebilir bir mecraya çekilebilir olur. yanızca kitap olarak, kutsallığının, içindeki cihadı ki insan zaten toprak (özgürlük), mülkiyet, aidiyet, iktidar, varolmak vs insani duygular komutasında ezeli ve ebedi bir savaş içindedir, (tanrı kadar zeki olmasanız bile bir dini yaymanın insanın fıtratında halihazırda işli öz-elliklerinden faydalanmayı daha mantıklı bulmaz mıydınız? yani kılıçla din yaymak olgusundaki kılıç zaten vardır ve kullanılmaktadır. ) varolan misaldir ki kadınların ikinci sınıf olması ki o da doğadaki bir diğer kanundan, equilibriumdan yada homeostasis’ten ve tanrı bilir daha neler nelerden gelen yaşama olan katkısı nisbetinde fiziksel konumunun şekillenmesi konusudur… (sınıflandırma, anlağın bir ürünü) hasılın hasılı kuran’da bir kitap olarak öyle aşkın kutsal yada ulvi, bu dünyada rastlanmayan tek bir şey yok. ne kadar içeriği semavi olsa da yaşadığı nefes aldığı yer teknik olarak biyosferdir. bu kadar bizden, dünyadan, buralı bir kutsallığın, dünyaya bakıldığında ilk etapta görülen savaşların, acıların, zulümlerin sairenin devası olamaması, hatta bazı bazı bizatihi kaynağı olması, kuran’ın veya muadillerinin kutsallığından şüpheye, ve giderek eleştiriye ve sonunda tanrıtanımazlığa erişmesi kaçınılmaz sonuçlardır. (hani soruluyor ya siz neden inanmıyorsunuz diye. cevap bu olabilir mi? kutsal addedilenin dahi materyalle bu derece içiçe olma zorunluluğu…)bu iki gözle baktığımızda gördüğümüz dünya ile, ilkesel olarak kuran’ın (en mükemmel iddiası dolayısıyla kuran) bize gör dediği dünya bambaşka iki dünyadır. ne var ki bizim için tek bir zaman ve tek bir mekan var.işte bu tek-iki kargaşasından çıkıyor gürültü. herkes tek bir dünya görse de, biri (-her şeyi-) kuran’ın ona gösterdiği dünya’dan, diğeri a priori aczinin bilinciyle bedenini tasarladığı dünyadan, duyumladığı dünya’dan bakıyor. kim belirliyor kim nereden bakacak? kim suçlayabilir bir brahmanı suudi arabistanda doğmadı diye? halbuki kalübela var. değil mi? kader mi acep cevap?bakan gözler dahil bu iki kitap biri bu prof’un yazdığı diğeri kutsal kuran da iki farklı dünyanın ürünüdür. bu durumda eleştriye konu olan aslen tek hücreli peygamberle prokaryot berberlerin geyikleri. 0 yani sonuç yok yine çıkamadım işin içinden. şu berber, allah’a küfrettiği söylentisi idamına varacaktı. salman rushdie… özgür düşünce ütopyasını bir kenara bıraktım da bu adamları ‘biri allah’a küfretti diye katli vaciptir’ güdüsüyle kontrol eden düşünce sistemi nasıl işler?… bu yorumların yüzü geçmesinde aynı saikin ne derece rolü vardır? asla anlayamayacağım nedeni. anladığım tek şey süreç.tanrım neden gönderdiğin üç dinin kutsal şehrini aynı çölün ortasına kondurdun? kutsal şehir ne demek tanrım? aklına gelmedi mi orada hristiyanın yahudini müslimanın kendi gibi olmayanı kesip duracağı? dünya yılda yüzde iki ile insanla dolmakta halâ, tanrım? amaç ne ki? cehennemde “arkalara doğru ilerleyelim beyler arka hâlâ boşşş!’ nidaları…ateisti ne tanrı ne din tanır bilirim.deistler tanrı vardır ancak bizimle konuşmaya tenezzül etmez der evrime meylederler.agnostikler, ben bilmem kardeşim kafa yormam nasılsa cevap yok köktenciliğindedirler.nihilistler, inanç mevzuunu aşmak isteyenlerdir. bu durumda nihilizm bir çabadır. üst-insana doğru olması muhtemel.ben ben gibi cahilin…
Dün mesaj atmak mümkün olmadığı için şimdi atmayı deniyorum bakalım gidecek mi?Hatırladığım kadarıyla kök ikinin rasyonel olmadığını kanıtlamak için birşeylerin karesi alınıyordu sonra karekökü alındığında eşitliğin doğru olmadığı görülüyordu. Tam hatırlamıyorum ben de ama hatırladığım kadarıyla bu ispatın yapıldığı araçlar da rasyoneldi. Yani elimizde ölçülebilir araçlar vardı.Tanrı’nın olup olmadığının ispatına gelince benim yaratılmış olarak adlandırdığım tanrı konseptinin peşinen insanların göremeyeceği duyamayacağı birşey olduğu söylenmiş.Yani ölçüm yapabileceğimiz araçlar (mesela duyularımız) din paradigması içindeki tanımı itibariyle geçersiz kılınıyor. Bu yüzden sui generis tanımlanmış tanrının olmadığının ispatı da dindar olan birisi için anlamsız kalıyor.Belki yukarıdaki örneğe benzer tanrının anlatılan özellikleri ve yapması gereken şeylerle bugünkü yaşadıklarımızın karşılaştırması veya kurandaki çelişkiler olaran gösterilebilir.(Bu konuda yazılmış yazılar var şu an net örnek veremiyorum- versem bile genetik bilimci olmadığım için yine başkasının örneği olacaktı.)Son söylediğine gelecek olursak da “yaratılışı yaratanı işin içine katmadan” anlatım kendi içinde çelişkili ama yüzyıllardır insanlar kimin yarattığı belli olmayan bir tanrı için bunu sorun etmedilerse, yaratılışın yaratan içine katılmadan açıklanması da sorun olmaz diye düşünüyorum. Bu yaradılışın başlangıcını reddetmez, sadece şu anda bilmediğimizi gösterir.Kimse katılmak zorunda değil ama şahsen benim için nasıl yaratıldığımızı bilmememiz beni allah cevabına götürmüyor.
Lecteur bey yazınızı mükerrer defa okudum biraz başım dönmüş olsada(tekrarlar yüzünden) üstüne bir iki kelam etmeyi düşündüm.Elbette kutsalı yıkabilecek kimse çıkamayacak çünki gerekirse görünmez duvara çarpacak gerek seçici geçirgen hücre zarından geçip gidecek duvara çarpacağını sanırken.Kur’an-ı Büşra dünyanın bir kaç ülkesinde bulunan orjinal deri üzerine yazılmış kısımları ile mukayese edildiğinde tahrif edilmediği görülebilir. Pek tabi hz. Osman cezmleri, üstünleri kullanmadan yazarken şu an ötre, üstün vesairelerin kullanılması okunuşunda bir farklılık yaratmıyor.Dinlerin hiç biri savaşa neden olmaz, onu işine geldiği gibi kullanan insanlar zulume sebebiyet verir. Bakınız yahudi hahamların filistinli çocukların katlinin helal kıldığı fetvalar gibi…Elbette Kur’an eninde sonunda bir kitap, bizim et parçaları olduğumuz gibi, ordaki muhimmiyat ihtivasına bakmaktadır, kağıd ve de mürekkebin şekline ne güzel resmedildiğine değil.Lecteur bey burdaki problem, insanların inançlarına saygısızlıkta bulunmak. Pek tabi gibi Hz. Muhammed’e “H.z.” sıfatını eklememeyi saygısızlık adl eder kimisi de benim gibi Hz. Muhammed’e sübyancı iftirası atılmasını saygısızlık adl eder kendisine. Çünkü benim için değerlidir, ben buna inanıyorumdur, kimi dedesini sever nasıl ki o öldüğü halde ona laf dedirtmez; ki sapık demek doğru olmaz…Saygı muhimdir, herkes herkesin özeline saygı göstermelidir, nasıl ki insanlar evleri mahremleridir kimse oraya izinsiz giremez; bu mevzu da o şekilde düşünülmelidir. Elbette insanların hassasiyetleri ile uğraşmak kolay gelebilir. Sonuçta inanmadığın, hatta insanların inanmasını saçma bulduğun bir şeyi eleştirmek veya muhammed sapıktır demek çok basit gelebilir. Fakat bu noktada insan kendi hassasiyetlerinide düşünmeli, insanlara bir şey bir fikir telakki ederken adabını bilmelidir. Yoksa herkesin dini kendinedir, kendi içinde yaşar. Herkes kademesine göre farklı bir tat alır Kur’an-ı Azim’den. İşte tam bu noktada devreye zihniyet giriyor; ya zihniyet sakat ya da cehalet diz boyu. Beşeri münasebetlerin nasıl sağlandığını bilmeyen bir kişi insanlarla konuşmak yerine hayvanat alemiyle hasbihali tercih edebilir. Sonuçta düşünce özgürlüğü başkasının düşüncesine saygısızlık arz ettiği nokta da düşünce özgürlüğü olmaktan çıkar.Açıkçası benim Allah’ıma, kitabıma, peygamberime saygısızlık edenler, kendi ahlaklarının; zekalarının; karakterlerini gözler önüne sermektedir. Hz. Muhammed’e birinin sübyancı diye iftira atması Hz. Muhammed’e zarar vermez. Pek tabi kendisi öyle düşünebilir, google’u klavuz alarak. Asas tabu budur işte, insanların dine karşı olan ön yargıları, husumetleri, yaraları.Dini hususlarda bir şeyleri merak edenler ise eğer gerçekten samimi iseler bildiğim kadarı ile yardım ederim.
Hızlıca yazdığımdan ve de çok yorgun olduğumdan mütevellit pek çok yazım hatası ve anlatım bozukluğu mevcut. mazur görün.
Burada önemli olan başka bir nokta var. Bu iddiaya konu olan kişi herhangi biri değil. İddia edilen; bu kişinin her türlü davranışıyla insanlara örnek olarak gönderildiği. Haliyle 9 yaşındaki bir kızla beraber olduğu iddiası her hangi bir kişinin ölmüş dedesine laf söyletmemesinden çok daha farklı değerlendirilmeli. Bence 4 karısı olması bile yeterince garip.
Hz.Muhammed müslümanların klavuzu, sevgilisi, herşeyidir.İşte başka bir noktaya işaret ediyorsun ya o nokta yanlış yere koyulmuş, o nokta buraya geliyor yine senin o insana iftira atmana geliyor.Sen iddia diyorsun, iddia olması için bir mesneti olmalı, mesnetinin sahihliği umumca kati olmalı ki senin yaptığın bir kaziyye bile değil çünki hususla alakalı en ufak bir bilgiye bile sahip değilsin.Ufak bir araştırma ile H.z. Muhammed’in Hz. Aişe ile kaç yaşında evlendiğini bulabilirsin. 4 karısı olmasını garip bulabilirsin çünki bunu anlamak için kapasiteni zorlamıyorsun ki inanmadığına göre bu seni neden bu kadar ırgalıyor. Neden sorguluyorsun, zati hayatı çözmüşsün? Neden başka insanların inancına saldırarak onları kışkırtıyorsun? Şimdi tombibeyoğlum eğer bir iddiada bulunacaksan iddiada bulunduğun “şey” hakkında bir araştırma yaparsın, bir yere dayandırırsın di mi? diğer türlü iftira olur.Şimdi yavrum git iftiralarının altını doldur öyle gel, bana Turan Dursun, ilhan Arselle gelmeyin. Kafası birazcık olsa basan biri gider bir bakar bu adamların deyindiği kaynaklarda nasıl demiş. İlhan Arsele gelince Atatürkle Hz. Muhammed’i mukayese ederek niyetini fevkalade belli eden bir adam. İnsanların islama karşı bu öfkesini, kinini, anlayamıyorum; Ahlak mı problem, aynı ahlak olayından Kant’ta dem vuruyor. Bu noktada bu iftiralarda bulunan şahıslar kendilerini tenkit etsin, insanın kendisini tenkit etmesi kendini fevkalade geliştirir. Daha bir kaziyye sunmak içinde metodoloji ilmini bilmek lazım. Dikkat ederseniz kimsenin inancına lafım yok, herkes birbirinin inançlarına saygılı olsun. Kuranla, insanların inançları ile ilgileneceğinize kendinizle ilgilenin, kavramlara çalışın, bu iş sadece cumhuriyet okuyup, zülfü livaneli dinlemekle olmuyor. Cumhuriyette oku, radikalde oku, taraf da oku, yeni şafakta eğer böyle yaparsan bakış açın genişler. Bir şeye karşı isen karşı olduğun şeyi çok iyi bilmen gerekir yoksa nerden darbe alacağını bilemezsin. İşin üzücü yani belli bir yaşa gelmiş türkiyemin insanlarının bu denli cahil, dar bakışlı, düşünmeyen,sorgulamayan, geri kafalı olabilmesi; birde kalkmışlar başı örtülülere, şalvarlı, sarıklı gezenlere geri kafalı derler (:
Thing’in mesaisi de pek uzun sürdü yazık günah.
hz. muhammed’in ( sav ) eşlerinin sayısı 4’ten çok daha fazladır. garip deyince aklıma geldi. mükemmel iftira için daha çok çalışmanız gerek ama sizi tembel bulup yardımcı olayım dedim.
Anlayamadığım konulardan biri de budur. Neden öyledir?İllaki din bilgini birinden öğrenmeye gerek yoktur dini. Dünyadaki her Müslüman öyle mi yapmıştır, hayır! Gönderilen kitap yeter, yetmelidir. Eğer yetmiyor ise kafa da karışır, inançlar da. Nitekim öyle de oluyor gördüğünüz gibi. Kimsenin inancı beni ilgilendirmez daha önce de demiştim. Bebeklikten buyana hiç ayrılmadığım kız arkadaşım bu güne kadar gördüğüm en bağlı Müslüman’dır. Bu konuları çok tartıştık, ama bir gün olsun ne ben onun inancına laf ettim, ne de o benim inancıma laf etti. Bana göre mantıksızdı, saçmaydı, ona göre inanmak için yazılmış olanlara ihtiyaç vardı. Burada yazılanlar da bir bakıma o kapıya çıkıyor, artık daha iyi anlıyorum Kur’an’ı Kerim’i; Hz. Muhammed’e inanmayan Müslüman değildir! Bana göre ise Yaradan ile Yaradılan arasına Peygamber bile giremez.Dünyaya gelmemizin bir anlamı olmalı, ama bana göre bu anlam din değildir. her şeye her güne bir anlam vermeyi çok severiz ya; Kimi Müslüman olduğu için anlamlı görür kendini Yaradan katında, kim de Hıristiyan olduğu için. Araya aracı koymadan Yaradan’a inanan daha da bir gururlanır, kayıtsız-şartsız-aracısız inandığı için.Herkese fikirleri için çok teşekkür ederim.
Niye olduğunu anlayabilmeniz için Kur’an-ı Kerime iman etmiş olmanız gerekiyor. İman etmedikçe ben ne kadar anlatsamda bunu anlamanız fevkalade zor. Peygamber İslamiyetin nasıl yaşanması gerektiği konusunda bir kaynaktır, bize örnektir. Hz. Muhammed’in bu denli sevilmesinin nedenleri saymakla bitmez;islamı yaymaya çalışırken çektiği eza-ü cefalar, kendisini taşlayıp zarar verenlere dahi beddua etmeyen bir peygamber olması, ümmetini kendisinden daha önemli görmesi ve sürekli ümmeti için dua etmesidir, bizi göz etmesi ve düşünmesi v.b. çoğaltılabilir.İslamiyette de “kul” ile “Allah” arasında bir aracı yoktur. Sen namaz kılarken tek başına Allah’ın karşısına çıkıp, şükrünü dile getirirsin. H.z. Muhammed ve Kur’an bizim yardımcılarımızdır. Yaşamı kolaylaştırma rehberleridir. Özgür olmaktır müslüman olmak.
Şimdi birkaç noktaya cevap vermek ‘farz’ oldu. Hz. Muhammed’in Müslümanların kılavuzu sevgilisi olması sadece konunun öznel olmasıyla açıklanabilir. Hangi bilginin geçerli olduğu veya hangi görüşün kabul edilebilir olduğuna karar verme tekeli sadece inananlarda mıdır? Bu durumda kendisini Müslüman olarak tanımlayan birinden Hz. Muhammed’in dört karısı olmasını sorgulamasını bekleyemeyecek miyiz?Bir erkeğin dört karısı olmasındaki eşitsizliği görmek için çok da muazzam bir kapasiteye gerek yok. Eşitlik ilkesinin bir parçası da karşılıklılık olmalı. Bu da bir erkeğe dört karı hikâyesinde mevcut değil. Bu yüzden sizin için Hz. Muhammed sevgililerin sevgilisiyse de, dört karısı olması meşru ve adil değil. Aynı hak kadınlarına tanınmış mıdır? Mesela kendisi öldükten karısı 4 erkekle evlenme hakkına sahip midir? Hiç sanmıyorum…Niyet meselesine gelince, sosyal bilimlerle biraz haşır neşir olan birisi davranışların kişilerin niyeti ile değil, yaptıklarının sonuçlarıyla değerlendirileceğini bilir. Bunun bir sebebi de kişilerinin niyetlerinin kesin olarak bilinemeyeceğindendir. Niyetler sadece tahmin edildiği ölçüde değerlendirmeye dâhil edilebilir. Burada İslami değerleri sorgulayan ve eleştiren kimsenin niyetinin basitçe “iftira atmak” olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı bile bunu ispatlamanız imkânsız.İnsanların kasıtlarının bilinemeyecek olmasına ilaveten insanların hangi gazetelerle sınırlı kaldıklarını veya eğitim düzeylerinin de yanlış tahmin edildiğini düşünüyorum. Metodolojiden bahsetmeden önce ayrı yazılan –de’nin kullanımı ile ilgili ilkokula geri dönüp biraz eğitim almak gerek bence. Ezici çoğunluğun Müslüman olduğu Türkiye’de, bu konuları sorgulayabilen bireylerin “düşünmeyen, sorgulamayan, geri kafalı” olarak adlandırılması da gerçeklikten uzaktır.Pekala neyin ne olduğunu objektif olarak görebilmek için Kur’an-ı Kerim’e imandan ziyade, Kuran’ın yarattığı paradigma (değerler dizisi) dışından analiz gerektiği de iddia edilebilir. Koşulsuz, sorgusuz sualsiz iman etme koşuluna uyduktan sonra yapılan Kuran’ı sorgulama ne kadar gerçekçi olabilir? Bu yüzden bu tüm insanlığı etkileyen din olgusunun tartışılması sadece dindarların tekelinde değildir. Pekâlâ, inanmayan birisi de peygamberin hayatını, tercihlerini ve yaptıklarının sonuçlarını tartışabilir ve eleştirebilir. Kendini sorgulanması yasaklanmış olarak tanımlanan değerlere ‘teslim’ etmemiş biri de pekâlâ dinin ve peygamberin davranışlarının sosyal hayata etkisini sorgulayabilir, hatta belki de daha objektif şekilde.
(: tombibeyoğlum ilkokul terk olduğumdan mütevellit “-de, -da” ekleri hususunda hata yapabiliyorum haklısın. Fakat anlamadığım senin “-de, -da” eklerini doğru kullanabilme yetisine sahip olduğun halde anlattıklarımı üzerinde oturduğun yerden anlaman. Ben sana Kuran-ı eleştirme demiyorum ki, senin herşeyi eleştirme hakkın var fakat saygı çerçevesini aşmaman gerekiyor. İşin latif tarafı, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir konuyu tenkit etmeye kalkman ve bunu becerememen, her ilmin bir terminolojisi vardır, bunu daha evvelde belirttim. Verdiğim örnekler de(ayrı mıydı acaba(: ) aşikar diye düşünüyorum. Yaptığın basit mantık çıkarsamaları “objektifliğini(!)” fevkalade belli ediyor. . Git araştır gel, konuşalım senin elinde ve dimağında bir şey olsun. haa unutmadan objektif olma namına da hususu sadece “antitez”lerden değilde, konun menşeindende incele(: İftira attığını söyledim çünkü gerçek olmayan bir şeyi dile getirdin ve bunu anlamayacak bir şey yok. Sosyal bilimlerle biraz haşır neşir olan biri de “iftira” ile “iddia” ayrımını bilebilir diye düşünüyorum.
İman iki kısma ayrılır, taklid-i iman ve tahkiki iman olarak. Tombibeyoğlum senin bahsettiğiniz taklidi imandır. İman etmek, içinde “Akıl”la birlikte “Emin”lik bulunduran ve pek çok artısı olan; birileri gibi birilerinin etkisi altında kalıp kendini at gözlüğü perspektifinde yalan yanlış şeylere inandırıp, başkalarını da inandırmaya çalışan ve bunu kendince rasyonalist (!) bir bakış açısıyla sunan kara cahillikten başka bir şey değildir( pek tabi kara cahilliği kara ütopyalarla karıştırmamak lazım (: )
“senin” yerinde sizin olacak son paragraf (:
Ben sizin gibi düşünmüyorum. Benim mantığım ve vicdanım davranışlarıyla insanlığa örnek olduğu söylenen birinin 4 karısı olmasını, temsilcisi olduğu kitapta da kadınların şahitliğinin erkeğinkinden daha az geçerli olmasını, mirastan kadının erkeğe göre daha az pay almasını, dini yaymak için şiddete başvurulmasını, kan dökerek bayram kutlamayı ve kendisine günde 5 vakit tapılmasını isteyecek kadar kompleksli bir tanrıyı kabul etmiyor.
Doğru diyorsun tombi, katılıyorum. Ancak yukarıda yorum yapan bazı arkadaşlar, bu işin aklı, mantığı, vicdanı yok, “okuduğunu anlama yetisine sahip olmak gerekir” diyor. Yani senin benim gibi düşünenlerin okuduğunu anlama yetisi yok, Allah bizi kahretsin!
(: Söylediklerimi üzerinde oturduğunuz organdan değil de, kafanızın içinde bulunan organla anlamaya çalışırsanız problem kalmayacak. Bu iş “akıl”, “mantık” işidir; yani sizin gibi bir konuda hiç bir bilgisi olmadan sağdan soldan duyduğu şeylerle aynı konuyu tenkit etme teşebbüsünde bulunmaya kendini yeterli gören “cahil” işi değildir. Sonuçta “avam”ın her konuyu araştırıp anlamasını beklemek yanlıştır, o yüzden avam kendi iligi alanlarıyla(* Kolektivizm ve ahlak kavramımız* Bülent Ersoy, Askerlik ve 318. Madde* Kanla boyanan bayrak promosyonu* Emine Erdoğan Başını Açsın!* 2007 Seçimlerinin demografik analizi* Dedikodunun faydaları !* Şenay Düdek Tekken Oyununda !* Avrupa Birliği’nin Doğuşu* Fuhuş Milletvekilliği Adaylığına Engel Mi?* Eski Sevgiliyi Unutma Kürü !* Safiye Spears !) ilgilenip, bilgisi olmayan konularda sessiz kalmayı tercih etmesi cehaletinin ortaya çıkıp, egosunun incinmemesi açısından daha faydalıdır.Okuduğunuzu anlayamama gelince; nedeni takmış olduğunuz 3. sınıf at gözlükleriyle alakalı, hiç olmazsa Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi 1. sınıf at gözlüğü kullansanızda itibar görseniz, 3. sınıf at gözlüğü takanlar içerisinde. Zati “Akıl” , “vicdan”, “mantık” emareleri kısmen bile mevcut bulunsa okuduğunu anlamakta sorun çekmeyecek. Yani tezahüren; bakınız bende akıl, mantık ve vicdan var diye yazmak yerine, fikir telakki edişinizle “akıl” ve “mantık” sahibi olduğunuzu zaten belli edersiniz.
Yine son paragrafta bir eksiklik (: anlayamama kelimesinin sonuna “ya” eklenecek (:
Sayın fevkulbeser;
Çok kırıldım kendi adıma. saygıda kusur etmeden, bu sayfada ve çok çok önce Turan Dursun ve İlhan Arsel söz konusu bile değilken fikrimi söylemiş idim. Tek bir cümle bile gelmedi kimseden. “Öyle olusa ne olur? fikrinizi söyleyin? demeye getirdiğim bir çok cümlem vardır yukarıda.Okuduğumu çok iyi anlıyorum efenim ben. Ancak sizin anlamlarınıza değer vermiyorum. hangi anlama değer veriyorsam Allah beni yine kahretsin.
fevkül beysaygıya değinmişsiniz… üslup insanlıktan çıkınca ruhun ifrazatı içeriğe yada dile zerk olunur. insan o vakit hangi aklıselime sorsanız,onu tasvip etmeyecek şeyler söyleyebilir. bir peygambere sapkın, sübyancı yada yalancı demek kanaatimce konudışı, komik ve saçma magazin kültürünün ürünüdür. bu türlü bir diyalog, ya bir tarafın diğerini öldürmesi yada aynı lakırdıya devam edilmesinden başka bir sonuca ulaşmaz. bu iki sonucun hangisinin gerçekleşeceği de diyaloğun hangi topraklarda geçtiğiyle belirleniyor. yani üslup, aklı değil sinirleri yorar. asıl konu bence sizin “Esas tabu budur işte, insanların dine karşı olan ön yargıları, husumetleri, yaraları.” cümlenizden hareketle bunun nedenine inmektir. le başlayan ve”inanmayanın inanma inancının üstünde kurduğu din, gene inanmaya olan inancı eliyle yerle bir edilmiştir.”temalı uzuuun bir ahkam kesmiştim ama mühim olanın kimseye empoze etme mevkiinde olmadığım düşüncelerimi kendim için toparlama sınırında tutmak olduğunu düşünerek buraya da yapıştırmaktan vazgeçtim.ancak o ahkamdan tek bir paragrafı soru olarak sormak isterim:bir sürü adam, allah’ın yolunda verildiği söylenen bir savaşta şehit olup cennete gitmiştir. ancak o savaş gibi savaşların, gelecekte, o günden diyelim ki iki yüz yıl sonra yaşanacak dünyaya, o adamların çocuklarının çocuklarını ve onların çocuklarını cennet’e gidebilecekleri kadar dahi iyi’liğin kalmadığı bir hayatla malolacaksa o adamların cenneti, hayatı, varlığı, dini, imanı veyahut düşüncesi ne kadar mânâlı olabilir?tabii çok kopuk oldu böyle, olsun varsın.dinin zaman-uzamsal mevcudiyet bağlarının ileriye uzanıp gözden kaybolması…dinin, islamın böyle basit böyle cahilce sorulmuş bir soruya bir cevabı var mıdır?bir de şunu ekleyeyim. islamın öngörüğü içtimai model ataerkildir. ne var ki islamın hedef kitlesi tüm insanlıktır. bu arada dinde mantık aramama olayını da buna dahil ederek,,,biri der ki: bir erkeğe dört kadın için dünya nüfusunun buna nispetlenerek şekillenmesi gerekir. yani ortalama olarak doğanlar-ölenler = nüfus dörde bir xx çoğunluğunda olmalı. morfolojik olarak topal bir adam’ı andıran xy ise doğada var olan dinamikler gereği fiziksel, oradan politik ve sosyal olarak kendini kadından üstün saymaktadır. tanrının fikri şu olabilir. dünya nasılsa bu ademoğlunun muktedirliğinde dönmekte ve dönecektir. devleti kuracak, korumak için savaşacak kudretiyle böbürlenip duracak bu zavallımdır. çok baside indirilmiş mantıkla dönem koşullarında doğanın ondan esirgediğini dört beş on kadınla evlenmesine bişey demeyip bir tür telafi, garibi sevindirelim olayı…:) tabii olarak o devirde buna karşı çıkacak dünya nufusu endişelileri yok. dünyayı dinle sarmalama niyetindeki tanrının erkeğin bu sosyal konumunu vasıta olarak kullanmasını yayılıma hızlandırıcı etki yapacağını düşünebiliriz. örneğin cihat edin dendiğinde kadın erkekten çok daha karmaşık ve üstün duygusal yapısıyla insan öldürme fikrine karşı durabileceği vs… de düşünülebilir. kendime göre ciddi ahkamın yerine gayrıciddi bu şeyi yazdım.
Fevkulbeser evet yazılarımdan bazıları magazinsel konularda fakat bazı yazılarımı da okuduğunuzda iddia ettiğiniz gibi cahil olmadığımı görebilirsiniz. Acaba başlıkta “Bülent Ersoy” kelimesi geçmesi o konuyu avam yapmaya yeterli midir? Hepsini geçtim, tüm yazılarım magazinsel konularda bile olsa sevgili peygamberinize yapılan saldırılara (!) bu şekilde mi yanıt verebiliyorsunuz? Kendimi ispat etme gibi bir çabam yok ama ben burada kimseye cahil, akılsız, mantıksız dediğimi hatırlamıyorum. Bu tartışmaları kişiselleştirdiğimi de hatırlamıyorum. ‘Fikir telakki‘ ederken tartışmanın konusuna bağlı kalmayı, kişilere yazdıklarına bakarak “sen cahilsin sen öylesin, sen böylesin, niyetin kötü” demeye tercih ediyorum. Eminim ki sizin yazdıklarınızla da hakkınızda basit ve karalamaya yönelik çıkarımlar yapılabilir. Fakat ben kişisel olarak saldırmamayı ve konu dahilinde kalmayı daha uygun buluyorum.Eğer mantıktan akıldan bahsediyorsak, benim beklentim İslamı eleştirdiğim konularda, konuyla ilgili doğrudan cevap almaktır. Neden peygamberin 4 karısı varken aynı hakkın karılarına tanınmadığıdır. Neden bir kadının şahitliğinin erkeğinkine göre daha az belirleyici olduğudur. Neden kadının miras hakkının daha az olduğudur. Bugün terörizme temel oluşturabilecek şiddet içerikli ayetlerdir. Veya tanrının antroposentrik acizlikleridir. Bu tartışmanın çok uzadığının farkındayım fakat dini savunanlar bunu kuyruklarına basılmışca, saldırganlaşarak ve olayı kişiselleştirerek yapmaya çalıştıkları sürece asıl tartışılması gereken konular es geçilecek. Belki de bu işlerine daha çok geliyor…
“ruhun ifrazatı” ne demek lan bre allah’sız lecteur!!
Tüm sorularınızın cevabı bu sitede mevcut tombibeyoğlum, burdan tetkik edersin, hiç olmaz ise kendi içindeki mantığı belki anlarsın. Demek ki neymiş tombibey oğlum bütünden bir parça ortaya serip/bir şeyleri şekliyle ihtivasını bilmeden yargılamak doğru değilmiş di mi tombibey oğlum? Nasıl anlatabildim mi şimdi? Fakat eşşeğin sırtına yüzlerce kitap koysanda eşşek yine eşşektir ne yaparsın.Lecteur bey pek latif gördüm sizi, yazınızı mütebessim bir şekilde okudum (: Savaş hususuna gelince o dönem yapılan savaşlar savunma savaşlarıdır. İslam savaşa karşıdır ve beşeriyetin huzuru için vardır. Bu da ayetlerle sabittir. Dinin zaman-uzamsal mevcudiyet bağlarının ileriye doğru yok olması gibi bir durum söz konusu değildir, Kur’an-ı Kerim tüm zamanlara ışık tutan ve güncelliğini hiç bir zaman kaybetmeyen bir kitaptır, pek tabi görebilene.Expresyon hanım kırılmanıza gerek yoktu, bende burda iki kelamı hiç bir şey bilmeden karşıma geçen insanlara anlatmaya çalışırken kırılıyorum, size göre bir aracıya nasıl gerek yok, benim inancıma görede bir aracıya gerek yoktur. Siz dine inanmazsınız, ben inanırım; bu kadar basit, vermiş olduğum site size ve sizin gibi okumaya/araştırmaya üşenen insanlar için bir nevi faideli olacaktır. Okurken gözlükleri çıkarmanızı tavsiye ederim, hatta Mark Osborne’nun (1998) yapımı “More” adlı kısa metraj filmi izlerseniz gözlükleri çıkarmanız zannımca daha kolay olacaktır.
İlk paragrafta bilerek anlatım bozukluğu yapılmıştır; tersten de okunabilsin diye (:
Tamam tamam, anladım ben sizi sayın fevkulbeser. bana yakıştırdıklarınızı bırakın da birazda kendiniz araştırın dininizi. Konu hakkında bir iki kelime edip, paragraf paragraf insanları eleştirmeniz sizi haklı çıkarmıyor ne yazık ki. Kimseyi haklı çıkarmaz, bu her konuda böyledir. İllaki her konuda anlaşacak değil ya insanlar. Müslümanlığa ya da İslam’a hakaret ettiğimi de hatırlamıyorum. Neden bu kadar büyüttünüz anlamadım. Sayfanın başından beri saygımı koruyorum, şimdi de bozmayacağım. Ancak söylemeliyim ki; din konusunda herkesten link beklerdim de, sizden beklemezdim…
Bir yorumda yanlış hatırlamıyorsam işlerimden ötürü bakamıyorum demiştiniz. Epeydir de kendi bloğunuzda göremeyince..
Hz Muhammed ve Hz İbrahimin adı gecer,ama unutma Kuranda Allah O kullarımı da an der,namazın amacı Yaratana yakınlasmaksa,Ona yakın kulları anmak gayet mantıklıdır:))namazda bizi salih kullarının yoluna ilet dersin,fatiha suresinde
fevkulbeser beyfendiciğim düştün elime. umudun tükendiği yerde insanoğlu özgürleşir. din ise sadece umut verir, tıpkı ideolojiler gibi. bu yüzden özgür olmaktır müslüman olmak önermesi doğru değil, özgür falan değiliz. elbetteki yaşamı kolaylaştırma rehberi olacaktır. yoksa insanoğlunun ona itibar göstermesi mümkün mü?kutsaliyetler sadece türkiye’de değil dünyada da tartışılmaz. bir ortodoksa kolaysa meryem nasıl böyle hamile kalır deyin bakalım; ya da kolye niyetine taktıkları haçı sorgulayın bakalım neler oluyor? ama nedense biz islamiyeti hep tartışıyoruz. yani genel olarak din vs olgularını değil; ısrarla detaya bakıyoruz. bir yerlerde eklenen süreleri gördüm daha komik geldi. inanmak veya inanmamak durum bu kadar basittir. hal böyleyken inanan birine yok şunlar yazar yok şöyle yanlıştır demek mantıksız bir önermedir. birey kendi tabularını istiyorsa eğer yıkar, gerisi boştur. korkulardan bahsedilmiş, hiç o konuya girmiyorum. eskiden bütün bu islamiyetteki kavgaları vs’yi korkuya bağlıyordur. herkes birbirinden korkuyor gibi bir önermem vardı. artık buna inanmıyorum. dediğim gibi kimse kutsal kabul ettiği şeylere dokundurtmaz. bunun adı ister din, ister sevgiliye yapılan eleştiri, isterse başka bir şey olsun. o yüzden thing eklediğin bu mimleri saçma bulduğumu yazmadan geçemeyeceğim.internet cafee’nin bir yazısında bayağı tartışmıştık, inancı. eklemek zor geldi, bulanlar okusun. insanların ulu, yüce vs şeylere ya da yumuşatırsak maneviyata ihtiyacı vardır. hal böyleyken mitolojiler, efsaneler türemiştir. şimdi ben yaratılışa x’e inanmıyorum diye bir başkasına neden inanıyorsun, bu kitap yanlış şunlar hatalı demek bana nedense komik geliyor. herkes kendi yolunu ve doğrusunu bulacaktır. okuduğum dinler içinde bence budizm en iyisi. en azından buda’yı yaşayan bir insan olarak kabul ediyorlar. eşitlik var, adalet var; olağanüstülük, korku vb. kavramlar yok. islamiyet ise kabul etmesi zor gelse bile bizi mahveden şeydir. kapitalizm ve din olgusunu belki araştırmak gerek.velhasıl konuyla alakasız ama okuduğum bir cümle çok hoşuma gitti, yazmadan duramayacağım:vicdanı çok temiz, çünkü onu hiç kullanmadı.
sürü mü? ne ayıp thing insan arkadaşlarına sürü dermi hiç:)dağılma konusuna gelince..hevesin kursağında kalacak diye endişe ediyorum:)
Dincilerin ve dindarların sarıldıkları bir argüman da Kuran’ın bir bütün olarak ele alınması gerektiği. Kuran tek seferde toptan mı indi? Veya tüm ayetler indirildikten sonra mı uygulamaya geçildi? Hayır. Kuran pekala parça parça indirildi ve indirilen parçaları uygulanmaya başlandı.Bir ara zamanım olunca dinci ve dindarların klasikleşmiş argümanlarını sıralayacağım buraya 🙂
İnkar edenler dediler ki: “Kur’an Ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?” Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.furkan suresi 32. ayet cevabınız vermiş ama siz yine de dincilerin argümanlarını sayın.
3 blog yetmedi 4. ye mi atladınız tombi…çok dağılmayın toplu halde bi yerde durun takip etmekde güçlük çekiyoruz
en azından şu hususta mutabık olalım istiyorum sayın fevkül. bahsettiğim 1 olgu olarak savaştı. ne huneyn ne uhut ne de muadilleri…”karşımızda binlerce müşrik, silahlı ve saldırmaya hazır!” tabiyatıyla, “eğer saldırırlarsa onlara islamın ne kadar insan sevgisiyle dolu olduğunu göstermek için onlara sarılıp onları sevdiğimizi söyleyelim!, insan sevgisi her belayı her ifriti yener” demekten ziyade “gazamız mübarek olsun arkadaşlar! haydiii alah allah allah….” diyerek inancı, inancın kök saldığı toprağı saireyi ‘savunmak’ dediğimiz zaman inkar edemeyeceğimiz raddede dinde savaş olgusunun varlığını kabul etmiş olmaz mıyız? islam savaş karşıtıdır demek, dini idealaştırmaktan öteye gitmez gibi görmekteyim konuyu. inanmayanların dilinde perseng, islam şiddet dinidir argumanının islamı yaralamak niyetiyle kullanılmasını anlamsız buluyorum. demek istediğim, dinde savaşın olmasından daha doğal bir şey olamaz. benim asıl eleştirim, bunun kutsallaştırılmasındadır. tevbe suresine baktığımda, müsrikleri gördüğünüz yerde öldürün’ü okuduğumda bu ben gibi inanmayan bir cahile dahi ne gaddarca ne de insanlık dışı bir ayet gibi görünüyor. benim gördüğüm kutsallıktan uzak bir cümle. o zaman kuran-ı kerim’de işi ne? diyorum. sorduğum soru bu değildi tabii, ne var ki çocukça sorulmuş diğer sorunun yanıtı yok.
iki üstteki video ile ilgili aklıma gelen bir şey , manidar…
iki üstteki video ile ilgili aklıma gelen bir şey…
500 işbaşında gene… her şey biribirine girdi!.. asıl linklemek istediğim şey oh be 🙂
Lecteur bey aynı ayetin bulunduğu süreyi okuduğunuzda, ve de tefsirinden baktığınızda ordaki durumu anlayacağınızı düşünüyorum. Sizin için linkini koyayım.Nevdalist hanım elinize düştüm demek, sizi bu blogda görmek ne güzel şeref(: “Özgür olmaktır müslüman olmak”tan kasıt Allah’tan başka kimseye kul olmanın, boyun eğmenin gerekmemesidir.Expresyon hanım ben size dine küfr ettiniz demedim. Dininizi araştırın demişsiniz (: hiç bir zeman öğrendikleriyle yetinmeyen biri olmuşumdur ve de öğrenmenim ölene kadar devam ettiğini düşünen biri olarak dinimi, pozitif bilimleri ve aklıma takılan her hususu zaten araştırmakta ve hergün yeni şeyler öğrenmeye devam etmekteyim. Din konusunda link verme sebebim ise sizin okuyup, araştırmaya kafanızdaki sualleri aramaya üşenmenizden mütevellit biraz fikir sahibi olabilmeniz açısından. Direkt kaynaklar konusunda da öneride bulunabilirim fakat koskoca islam tarihini, Kuran-ı Kerimin hulasasını burda anlatamam, anlatmam mümkün değil ki buna da zemanım yok. Siz iyi niyetli biri olabilirsiniz, ben bilmeden konuşanlara laf dedim, olaylara sadece tek taraftan bakanlara laf dedim, eğer kendinizi bu katogoriye sokuyorsanız yapacak bir şeyim yok.
and yeah, yeahGod is great!
……
(:
Bu daha manidar (:
:))) piss on your grave şarkısı da güzel. 🙂 then i went to god i went to number one…:)
tabii ‘sayenizde’ diyerekten şükranlarımı sunmayı da bir borç bilirim.
Bende Pj. Harvey in Nick Cave amca ile düetine hastayımdır. Bu arada Portishead’in son albümü fena değil ilgilenenlere duyurulur, nerden geldiyse aklıma (:
hennrry lee güzeldir. bir de rip i thom yorktan dinlemek var. nerden geldiyse aklıma. 🙂 yalnız konudan saptık böyle, şöyle diyeyim de tekrardan girilmiş gibi olsun, sizin şu link, teşekkür ederim ben arayınca bulamıyorum böyle sayfaları 🙂
Götünüzden din uydurmayın.
Evet, götünden uydurdun, yazmışsın zaten.
Götün çok büyük Thing. Habire bişiler üretmiş.
o zaman kendi inandıklarının propogandasını yapmak için neden biyerlerini yırtıyon Thing’cim. Herkes kendi bildiği gibi inanıyordu burda.Bu bloga bayadır bakmıyorum, okumaya değer de görmüyorum çoğu yazılanları ama neden toplumu irşad etmek için yırtınan bir mürşit rolündesin. Mesih mi olduğunu açıklayacaksın az sonra, yoksa seküler bir peygamber misin? Bize ne idi ki kendi görüşlerinden.Bize bişi ise ve kendi inancını başkalarına bulaştırmaktan çekinmiyorsan böyle bir cümleyi de kurma. Tenakuza düşüyosun.
Sen salak mısın Thing.Bence embesil falan değilsin. Olmamalısın. Her tartışmanın da bir şekilde ikna etme ihtiva ettiğini idrak etmelisin. Sen insanların yerleşik inançlarına, eskimiş argümanlarla “tabu yıkmış” edasıyla tartışma açtığında bunun sonucunda kimse kendi görüşünde değişiklik yaşamasın maksatını mı güdüyorsun. Bir tez neden ileri sürülür, yerleşik değer yargılarını alt-üst edip değiştirmek için değil mi?Bu istek elbette normaldir. Senin tezinin çürük olduğunu kanıtlamaları da aynı şekilde normaldir. Bunu tuhaf karşılaman tuhaf asıl.
Yazıları okumuyacam dedim ama yukarı doğru iki yazıya baktım dayanamayıp. Sen saçma bir soru yöneltmişin. Öncelikle şurayı incele. Gördüğün gibi tabiatta kadın erkek popülasyonu doğumda hemen hemen eşittir. Şayet bir din durduk yere 1 erkeğe 4 kadın evlenir derse bu durumda erkeklerin bir kısmı kadınsız kalacaktır (mesela 50 kadına 50 erkek varsa erkeklerden sadece 10 tanesi polijini uygulayacak olursa 40 kadın cukka demektir. geriye 10 kadın tek eşli evlenir ve 30 erkek açıkta kalır) Demek oluyor ki bu popülasyon dengesi ile ilgili problem sonucunda çıkmalıdır. Çünkü İslam dini en başta evliliği teşvik eder. Durduk yere bu durum ortaya çıkamaz. İslamın ilk dönemlerinde kabile kavgaları ve islama karşı açılan savaşlar sonucunda ihtiyaç olunan ve “sınırlandırılan” durumdur bu. Tartıştığın konuyu bilmeden, tahlil etmeden yorum yazıp eleştiri yapıyorsan bizim izanımıza en ufak katkı da sağlayamıyorsun demektir. Önce eleştirdiğin dönemi tarihi yada antropolojik olarak incele, sonra hükümde bulun.Küçük kızların evlendirilme mevzusu da burada defalarca tartışıldı. Çok uzun mevzu, bulabilirsem linkler veririm ama icap ederse yeniden de yazarız. Bunu tartışan İngiliz hayranı clicia’ya, sadece 5-6 yy. önceki rastgele seçtiğim İngiliz Kraliçelerinin, o devrin değer yargıları ile 7-8 yaşında evlendiklerini (hatta bir tanesinin Papa tarafından 1 yaşında evlendirildiğini) gösterdiğimde hezeyan etmekten başka cevap verememişti..OK mi sayın kitapsız mücahit!
Peygamber efendimiz doğduğu dönemde kız bebekler diri diri toprağa gömülüyordu bu kimseyi ırgalamıyorda O’unun eşleri falanmı dert oluyor? Ya da küçük yaşta evlendirilenler deniliyor batıda nasıldı?ya da hala nasıl evlendirmiyorlarda başka işler yapıyorlar ortaokulda hala bakire olanları aşagılıyorlar, kimin pipisi kimin şeyinde belli degil. Sadece İslam dinimi kaka anlamadım. Ortada tarihte yazılmış ve hafızlar yoluyla kişiden kişiyede yıllardır geçen ve bu yüzden asla değiştirilmesi,kaybolması mümkün olmayan harika bir kitap var.Bunu her dine mensup kişiler bile kabul eder millet tutmuş müslümanların pipisiyle oynuyor.30 cüzden,yüzlerce sayfadan tek anlaşılan o mu?Yüce Kur’an ve içindekiler ne olursa olsun biz savunuruz ,kabul ederiz.Sözü tutulmaya en layık varlık Allahtır.Okuduktan sonra ne deriz:sadakallahulaziym (Allah doğruyu söyledi)
İslamcıların bahsedilen konulara cevap verme acizliğinden ötürü İslam’ın getirdiği iyileştirmelere dikkat çekmeleri önemli bir bulgu aslında. Duygusal öğelerle bezenmiş içi boş İslam’a saygı çağrıları da buna dahil.İslam Arap yarımadasındaki toplum yaşamına iyi etkide bulunmuştur muhakkak. Hz. Muhammed’den önce çok çok kötü olan kadın hakları görece iyileşmiş ve bugünün standartlarına göre en fazla kötü olarak kalmıştır. Yine de bir iyileşme olduğu iddia edilebilir.Fakat Muhammed’in dikkat çekici cinsel afiyetini batıdaki toplumlarla karşılaştırmak, en iyi ihtimalle aptalca. Batı’daki toplum yapısı incelenebilir fakat Hz. Muhammed peygamber olduğu iddiasında ise onun hatasız olması beklenir. Her yönüyle insanlığa örnek olması beklenir. 9 yaşındaki bir kızla beraber olmak sadece ahlaksızca değil ayrıca aşağılıkca bir davranış bence.Gelelim Batı’dan verilen örneklere. Bu konuya değinmem Hz. Muhammed’in yaşantısıyla Batı’daki (o Batı denen yer her neresiyse?) toplumların yaşantısının karşılaştırmasını mantıklı bulduğum anlamına gelmiyor. Fakat Batı’dan verilen örnekler, tek örnek bazında da geçerli değil. Başka işler denen şeyden kasıt cinsel ilişki mi? Pekala özgür bir birey olarak bir kız bir erkekle cinsel ilişkiye girebilir. “Kimin pipisi kimin şeyinde” değilden kasıt çokeşlilikse bu da sadece bireyleri ilgilendirir. Bana kişinin hür iradesiyle girdiği cinsel aktiviteler, yaşlı sayılabilecek bir adamın 9 yaşındaki kızı alıkoyup yatağa atmasından daha ahlaklı geliyor.Hepsini geçtim, benim ya da senin bunu ahlaksız bulmamız birşey ifade etmez. Bu kişinin kendi özel hayatıdır. Altını çiziyorum: Peygamberlik iddiasında bulunmayan iki birey. Ahmet ile Ayşe de olabilir bu iki kişi.Fakat sözü geçen kişi bir peygamberse, ve bugün için ahlaksızca görülebilecek davranışlar sergilemişse bu daha büyük bir tartışmayı gerektirir. Bu tartışmanın içinde o kişinin gerçekten peygamber olup olmadığı, yazdığı şeylerin gerçek olup olmadığı ve insanlara örnek olup olamayacağı da mevcuttur.Haliyle “herkes üstümüze geliyor dinimize saygı göstermiyorlar hep bizi suçlu göstermeye çalışıyorlar” çırpınışlarınız, peygamberin hayatındaki çarpıklıkların tartışılmasını engellemeye yetmiyor bu dönemde… İslamcı arkadaşlara selamlarımla…
Allah’n habibim diye hitap ettiği tek kişi olan Peygamber efendimizin yaşam tarzından çok O’na gönderilen Yüce Kitabın içindeki şeyler ilgilendirir beni. Yanı başımızdaki komşumuzun hayatıyla alakadar olmazken Peygamber sorgulamak kimin haddine, açın kitabı bakın bakalım O begenmediğiniz Peygamber nelerin indirilmesine vesile olmuş gönderilen mesaj ne? çalın mı?, çırpın mı? namussuzluk mu yapın? uyuşturucu mu için? vesaire. Ortada iyi şeyler yapılması, kötülükten kaçılması, yalan söylenmemesi, dedikodu bile yapılmaması gibi insan hayatında çok önemli olan şeylerden bahsedilen bazı başka dinlerce dahi tartışmasız en büyük eser kabul edilen bir Kitap var ötesi ne? Peygamber efendimizin hayatını yada yüce Kitabımızı sorgulayana kadar bizi yaradana şükretmek gerekir. Bu benim kendi görüşüm .
aahh ah, herşeyin sorgulanmasını savunan lakin sadece dini mevzuları sorgulayıp geri kalan bütün konularda 3 maymunu oynayan kavuklu lavuklar, zati kafanız çalışsa inanmadığınız bi dine ve mensuplarına sorgulama ayağına çamur atıp durmakla meşgul olucaanıza kısacık hayatınızın tadını çıkarmakla iştigal ederdiniz, lakin o kadarcık bile basmayan kafanıza o bilgileride biz sokucaz herhalde. birazda kendi dandikliğinizi sorgulasanıza kardeşim, herşeyi devletten beklemesenize.dostlar, romalılar, vatandaşlar, beni dinleyin:* peygamberimiz hz. aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. çünkü araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. bu durumda hz. aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek, “akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu” demektir. o devirde ortalama bir kız 12- 13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre hz. aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur.* aişe validemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında müslüman olmuştur. bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık mekke hayatıyla en az yedi aylık medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, allah resulü ile evlendiği gün -risaletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.* mekke günleriyle ilgili olarak aişe validemiz, “ben mekke’de oyun oynayan bir kız iken hazreti muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’ e, ‘doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!” (kamer sûresi, 46) ayeti nâzil oldu.” bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. şöyle ki: söz konusu ayet, kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün halinde nâzil olan bu sûrenin, ibn erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614), sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. özellikle ay’ın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı alimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki bu tarih esas alındığında hz. aişe vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da, söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risaletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır. kamer suresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, aişe validemiz’in risaletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. bu ise, evlendiği zaman onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. surenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün aişe vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risaletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder. bütün bu bilgileri yan yana getirdiğimizde, aişe validemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.dostlar, romalılar, vatandaşlar, hukukçu ilhan arsel dedenin kuyuya atıp sizleri buldurmaya çalıştığı yalanlarla uğraşıp boş kafanızla sorgulama yapmaya çalışacağınıza merak ettiğiniz konuyu araştırıp bilgi sahibi olmanız daha iyi olur. gerçi biz sizin gibilerin herhangi bi ibilgiye filan ulaşmaya çalışmadığını, sadece iftira et, çamur at, tutmazsa izi kalır mantığı güttüğünüzü zati biliyoruz. azıcık kafanız çalışsa 50 küsur yaşına gelmiş bir insanın siz sapıklar gibi hareket etmeyeceğini anlamanız mümkün ama dediğim gibi, kafanız boş.neyse, madem boş kafanızı azıcıkta olsa zorlayıp çabalayıp sorgulamaya çabalıyosunuz, buyrun size bi kaç sorgu kalemi:
Bende su hipoteze bitigim zati ” 9 yas,pedofili fln” Sorulayacaksin tabe ki bicok seyi,yanliz atin da yardirmadan atin.Benim aklima ;her 2-3 satirda okudugum pedofil,9 yasinda olayi bitiverirken aklima ilk gelen nasil bu kadar emin konusmalar gecmesi. ‘Basinimi tuttun da biliyorsun’bu derece emin soylevler iceriyor, destegi nedir???Bu arada blog yazari bu konuyu acmis sonra gecmis kosesine kestane pisiriyor soba ustunde anlasilan.Bu tip rolatif konular sorgulaman-masi gereken icin saglam temel (akademik+islami)gerektirir ki blog sahibinin zerre haberi yok ekledigi yorumlara bakilinca. Kahve Muhabbeti yapmis
Kuran’ı ve Peygamberi sorgulamak yargılamak kimseye düşmez . Elhamdülillah Kitabımızı da biliyoruz, Peygamberimizi de, dinimizi de eski köye yeni adet getirilmesin. Yüzyıllardır böyle şeyler yoktu şimdi mi çıktı. Peygamber hanımı Aişe validemizin yaşı şuymuş buymuş yani ortaokulda ellenmemiş yeri kalmayan kızları, berdel diye ergen olmamış kızları dedeleri yaşında porsumuş heriflere verenleri cartı curtu bırakıp İslam Peygamberinin uçkuruna takmışlar kafayı. İslamiyet sadece Araplara degil tüm dünyaya gönderilmiş bir dindir. Peygamber efendimiz veda hutbesinde :^Mü’minler!Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlarımı burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler.^Diye söylememiş midir? Demekki dini yalnızca araplara degil herkese getirmiştir.Yüce Peygamber ne güzel şeyler öğütlüyor sizin derdinize bak sadece uçkur.
milyar kere açıkladık anlatamadık.dedik ki ne biz ne siz ispat edebilirsiniz.özetleyecek olursam;hz peyamber (sav) 9 yaşında bir kızı hanım olarak almış olsa idi bile bunda bir hikmet arar sorgulamazdım.imdii sen sabahtan akşama kadar otur sorgula ciğerim. benim sorgulamamamı da yobazlığıma cahilliğime ver. böylece yaşayalım gitsin.O, her şeyi bilendir(En-am Suresi/ 101)
mansoncuğumuma ilk defa katılıyorum. Eger sorgulayacak olsak neden namaz kılıyoruz? Neden kötülükler var? Neden şöyle neden böyle diye elli kere sormamız gerekiyordu. İş Peygamber efendimizin hanımlarına gelmeden binlerce soru olmalıydı amma velakin Allah herşeyi bilir ve bize onun emir, yasak veya Peygamberleri hakkında soru işareti aramak yerine bizi yarattıgı ve ana rahminden çıktıgımız saniyeden itibaren sonsuz nimetlerle bizi ödüllendiği için sonsuz şükür etmek düşer.Kuran en büyük mucizedir ondan sual olmaz.