Düğümlerin bittiği yerdeyim. Yolun sonunda bir resmin başlangıcındayım. Bir papaz dua okuyor kapı önünde, kuyruğuna yanlışlıkla basılan beyaz yavru kedi çığlık atarak uzaklaşıyor. Sokakta tek tük oynayan küçük çocuklar. Erkek çocuklar misket oynamaktan yorulmuyor asırlar geçse de.Yorulan bir kadın pencere kenarında elini çenesine dayamış, ayıkladığı fasulyeleri bir yana iteklemiş -kendince mola verip- dışarıyı seyrediyor, hülyaya dalıyor, bunca gençken gençliğini yaşayabileceği başka bir hayat düşünüyor bulutlara bakıp, bakıp…Bir kadın sabah işe yolladığı kocasının yolunu bekliyor. Oysa akşama çok var, ona gün geçmiyor; sevmek böyle bir şey olsa gerek. Kadının canı iş miş istemiyor. Gün boğazını tıkamış, gün akmıyor… Çok sevdiği Zehra’nın kapısını çalıyor. Derdi laflamak bir de fal baktırmak. Aslında her şey olağan akışında devam ediyor ama yine de onun içi içine sığmıyor ki…Zehra’nın ufak sevimli bir kızı var… Yoksul hayata uymayan bir gelişmişlik göstergesi sergiliyor afacan. Zeki, duyarlı, yetenekli bir kız Elif. Fal bakılırken dinliyor annesini. Annesi ‘Hadi sen git oyna dese de gitmiyor, Elif.’ Zehra kaynanasına sesleniyor, ‘Anne Elif’e söyle gelsin yanına, hem bizi rahat bırakmadığı gibi hem de sürekli, o…spu Hülya Teyze! diyor’ Kaynana Hava Anne, eline terliği kaptığı gibi Elif’in omzuna isabet ettiriyor. Elif, ‘Demedim demedim!’ diye kaçışıyor ama nafile, Hava anne inanmıyor. Zehra’nın tüm hüneri üzerinde fincana bakıp döktürmeye devam ediyor…Akşam olup yemek masası kurulduğunda Elif babasına isyan ediyor, ‘baba o..spu demedim!’ ‘Sus yemeğini ye.’ diyor baba, inanılmaması Elif’e yemek yedirtmiyor…Her şey olağan akışında devam ediyor. Hayat gayet normal. Zehra normal, Zehra’nın kocası Hasan normal. Kapıcı dairesinde oturdukları evde asgari ücretle geçindiren Hasan erkek berberi. Evinin erkeği Hasan’ın dünyası ailesi.Zehra her şeyi normal karşılıyor, yaşam akıyor ama hayata kaçırmamaya da kararlı bir kadın. Kaynanaya hizmet ediyor yıllardır. Ev kadının hayatı ne kadar renkli olabilir ki? Ev işi, yemek ve biraz komşu sohbeti ve biraz dedikodu, biraz kahve… Zehra’nın hayattan tek zevki yan apartmandaki Ali’yle kısa zamanları değerlendirmesi desek yalan olmaz. Alış verişe, komşuya vb gidiyorum diye çıkılan saatlerde ufak kaçamaklarla hayatının unutulmaz anlarını yaşıyor Zehra. Bir cesur kadın. Azıcık deli desek yeri. Bir de Ali’nin sarılışını, onu sarmasını unutamadığı gibi bir de fal sonrası komşusu Deniz’e anlatıyor, anlatıyor…Zehra apartmandan çıkarken elbisesinin önünü çekiştirip düzeltiyor, çıkarken biri gördü mü diye etrafa bir bakış atıp üzerinde hala Ali’nin kokusu, dışarıda bahar; adımını sokağa atıyor, evine yol alıyor. Türkü söyleyerek içeri giriyor Zehra, bebeğiyle oynayan kızını kucağına alıp yanağına kocaman bir öpücük konduruyor. Elif fırsat kollarmış gibi hemen, ‘O..spu demedim!’ diyor. Zehra bir kahkaha kopartıyor, ‘Tamam bebeğim, demedin, tatlı kızımsın benim.’ diyor; mutfağa yemek yapmaya koyuluyor…Dışarıda bahar yağmuru başlıyor, yerde toprağın kokusu… açık pencereden içeri ıslak toprak kokusu yayılıyor. Yıldırım çakıyor Zehra’nın sokağına bir öğle sonrası. Kadın kocasına yemek hazırlıyor, aklında yan apartmanın kapıcısı Ali’nin sarılması… Soğan gözlerini yaşartıyor, Zehra ardından hıçkırıklarla ağlamaya başlıyor, fırlatıyor bıçağı da soğanı da; kapatıyor yüzünü bacaklarına, kapanıyor yere… Yüzünden akan yaşlar boynuna, elbisesine ulaşıyor. dışarıda yağmurun gürültülü sesi. Pencere çarpıyor, bir kedi miyavlayıp kaçıyor… Elif, annesinin ağladığını duyunca elindeki çok sevdiği bebeği elinden kayıp düşüyor; Elif mutfağa koşup annesine sarılıyor, her şeyi bilir gibi; ‘üzülme ben varım.’ diyor sessizce…Yaşam tüm normalliğiyle devam ediyor, sokakta bir kamyonun gürültülü durmasıyla Elif’in başı pencereye çevriliyor… Karşı daireye birileri taşınıyor, birçok müzik eşyasından müzisyen oldukları belli olan kalabalık aile o sokakta yeni bir hayata başlamak için kuzeye bakan eve doğru yol alıyor. Zehra bir iç çekiyor, işinin başına dönüyor. Dünya dönüyor. Dünya ne Zehra’yı ne Ali’yi dinliyor…