Soğuk…camıma yağmur damlacıkları hızla vuruyor, üşüyorum…Benim de düşlerim yağıyor camıma….Yasa bürünüyor gecem, en zifirisinden…İçime çöken hazanın etkisiyle yazıyorum, birkaç dakika ağlamışlığın ve göz yaşının üzerine..Hayat bu işte,bir varoluşun içinde kaybolmak
Bu yazıyı, X’ den eve geldiğimdeki iç sıkıntım ile yazmaya başladım.. Sabrımı taşıran son nokta, hazır çorba oldu, evet yanlış duymadınız bildiğiniz hazır çorba
X 2 gündür hasta…Soğuk algınlığına bağlı şikayetleri var. Cumartesi beraberdik. keyifsizdi ama, günümüz güzel geçti.Pazar günü bütün gün yattı.yalnız yaşadığı için aklım haliyle onda.mesaj ve konuşmalarımızda “ yedin mi,içtin mi,uyudun mu,öyle yap,bunu et vs” diyerek annevari bir endişe duyuyorum…
Pazartesi günü işten 16.00 civarı çıkıp eve yatmaya gitti…Ben, gene aklım onda kalarak akşamı zor ettim…Saat 18.00 de işten çıktım, hem nasıl olduğunu göreyim hemde bir ihtiyacı varmı, yemek vs yaparım diye evinin yolunu tuttum…19.00 da zile bastığımda elimde bulunan poşet içerisinde, çorba yapılmak üzere tavuk, 2 file portakal, ıhlamur, adaçayı, bilumum soğuk algınlığı ilacı, ve süt vardı…
Kapının kenarına dayanmış açılmasını beklerken, bir taraftan da karşı tarafın beni görmekten duyacağı sevincin hayalini kuruyordum. Kapı açıldı, gülümseyerek ona baktığımda bir çift manasızca bakan göz gördüm..”Neden geldin ki şimdi, üstelik çat kapı” der gibi.. Belli etmesem de bozuldum haliyle…”Sen mi geldin” sorusuna “ Yok babam” dememek için kendimi zor tutup içeri girdim..elimdekilerle mutfağa yol alırken “seni merak ettim ve görmek istedim “ dedim.. sadece “iyi “diyerek cevap verdi X…Salona geçip tv karşısındaki kanapeye yattı. yanına gidip ateşine baktım, gayet normaldi. Burnu epey tıkanmıştı ama, zorlukla nefes alıyordu. Evde burun damlası olmadığından tuzlu su yapıp, burnuna “ ya bırak açılır, istemiyoruuum ” bağırışını kaale almayarak, zorla da olsa damlattım ve mutfağa ıhlamur yapmaya yöneldim..5 dk sonra demlenmesi için altını kapatırken, içerden seslendi Y, bana biraz masaj yapsana ya, her yerim dökülüyo” hemen koştum, kanepenin ucuna iliştim. elim yavaş hareketlerle boynunda ve omuzlarında dolanmaya başladı, bir taraftan da hararetle bu gün işyerinde olan olaylardan bahsediyordum. Başını bana çevirdi, gözlerime baktı. Beni dinlemediğini fark ettim. gözünde muzip ama aynı zamanda da, istediğini yaptırmak için duygu sömürüsüne hazırlanmış çocuk bakışı vardı.elbette anladım altında yatan karın ağrısını…
“Hani çok kötüydün, kıpırdayacak halin yoktu, bu da ne şimdi? Hem zamanım azaldı, ve daha çorba yapacam” diyemedim tabii, X hastaydı…
Gözüm bir an tv ye takıldı, bir yarışma programında içinde miktarı yazan kutular açılıyordu, off o para ne işime yarardı şimdi benim. hayalini kurduğum onlarca şey geldi aklıma. neden sonra başımı çevirdiğimde X’ in hiç kıpırdamadan hala aynı bakışla bana baktığını gördüm.O bakışlara karşı koyabilmem mümkünmüydü…
Gözüm tekrar tv ye takıldığında yarışmanın bitmiş olduğunu gördüm..X sigara yakmış yattığı yerden tv ye bakıyordu.saatime baktım, eyvahh daha çorba yapacaktım. mutfağa koştum, ıhlamur soğumuştu. hemen ısıttım, içine bir dilim de limon attım. fincanı uzatırken söylediği cümle “ nefffret ederim ıhlamurdan” oldu..karşılığında “ama hastasın, içmen gerek, iyi gelir, hatırım için, yarısını iç bari vs vs” diyerek gösterdiğim çaba başarısızlıkla sonuçlandı. Bozularak mutfağa gittim. tavukları yıkayıp çorba yapmak üzere ocağa koydum.Yerdeki poşetten 4-5 portakal alıp sıkmaya başladım…
Portakal suyunu ağzına götürür götürmez yüzünü buruşturdu “ İçinde posaları var, içemem böylee” diye geri uzattı “hasbinallah “ diyerek, mutfağa koştum.. Tel süzgeçten geçirerek tekrar getirdim. 2.yudumda da “ nerden aldın bu ekşi portakalları diye söylenerek, bardağı sehpaya koydu” sinir katsayım yükseliyor ama belli etmemek için yüksek bir çaba sarfediyordum. X hastaydı, hiç cevap vermeden mutfağa yöneldim.
Tavuklar haşlanmıştı, süzüp kemiklerinden ayırdım. diğer tarafta un,yoğurt ve yumurtayı iyice çırparak boza kıvamına getirdim ki, içerden X in sesi duyuldu Y, getirdiğin ilaçtan bir tane ver de içeyim bari” hemen bir bardak su ile yanında bittim.ilacı eline alır almaz,” hımm ama ben bu ilacı sevmemki “ dedi. Mübarek sanki damak tadına uygun yemek arıyor.. Yahu dedim, ilaç işte ilaççç ,ne demek sevmem ki, ilacın sevildiği nerde görülmüş! hem sevsen ne olacak sevmesen ne, 3 saniyede yutup geçecen hepsi bu” benden böyle bir çıkış beklemediği için alıngan bir ifade ile yüzüme baktı, “ iyi tamam, o zaman bir bardak süt getir de onla içeyim bari” dedi. Su dolu bardağı süt ile değiştirdim. Alırken, “ ay biraz da kahve koysaydın içine ne iyi olacaktı ” diye mırıldandı. oO sinirle sesimi kontrol edemedim, “müneccimiz ya biz, bilecez elbet diye söylenerek sütü elinden kapıp mutfağa gittim, kendi kendime sakin ol telkinleri ile “ şeker de istermisin” diye seslendim, istemiyormuş…ilacı ağzına attı, ve bir bardak kahveli sütü soluksuz içti..ayakta durmuş, boşalan bardağı almak için beklerken “ tam önümde durmasana, tv yi göremiyorum sayende ” diye söylendi. Şaşkınlıkla bakakaldım, görüntü kaybı saniyelerle ölçülecek kadar azdı oysa ki. yok yok hissediyordum allah sabrımı sınıyordu benim, bunun başka izahı olamazdı. içimden geçenleri ona söylememek için mutfağa döndüm. Haşlanmış tavuk suyuna, çırptığım malzemeleri ilave ederek karıştırmaya başladım, kaynamaya başlayınca altını kıstım. tavukları etlerini dittim, dolapta bulduğum 2 sap maydonozu yıkayıp ince ince doğradım..Mutfakta geçen bu 15 dk bana terapi gibi geldi, sakinleştim..X hastaydı büyütecek bir şey yoktu…
Çorba nefis kokuyordu. bir kaseye 2 kepçe çorba koyup, üzerine biraz tavuk eti ve maydonoz ekledim. yarım limon ve karabiberi de tepsiye koyup yanına gittim.. Kanapeden isteksizce doğruldu, tepsiyi kucağına koyup yanına oturdum. “ tavuksuyu çorba ha” dedi…”bu cümlede beğeni dolu bir ifade olduğunu düşünüp “ evet dedim klasik ve en leziz hasta çorbası” eline almış olduğu kaşığı geri bırakarak, “şimdi hazırlardan bir mercimek çorbası olacaktı, çabuk çorba yani” dedi.. gözlerimi faltaşı gibi açıp, acaba şuracıkta boğazına yapışsam mı diye düşünürken, ellerimi gayri ihtiyarı boğazına götürdüğümü fark ettim, cinnet anı dedikleri bu muydu yoksa ???
kendimi toplayıp, yakasını düzeltir gibi yaparak tepsiyi önünden aldım.. “tamam, evde varsa hemen yapıyorum” diye cevap verdim…
Mutfağa tepsiyi bıraktım, sesizce ayakkabılarımı ve montumu giyip kapıyı kapatarak çıktım…tv nin sesinden ve ara kapının kapalı olmasından gittiğimi anlamazdı zaten..Asabım bozuk, yol boyunca kendime kızıp söylenerek eve vardım. X’in yaptıklarına çok kızmış, kırılmış, bozulmuştum..Sıkıntımı yazı ile gidermeye karar verdim, oturdum pc başına tam birkaç satır yazmışken telim titremeye başladı, gelen mesaj X’ den di…
“Bütün nazımı ve kaprisimi, hasta ve yalnız bir adam olmamdan dolayı yaptığımı biliyorsun değil mi” başkası için belki çok sıradan gelebilecek bu mesaj bana bir anda o kadar çok şey anlattı ki, kalkıp pc’ yi kapadım ve yatağıma yöneldim..
Devamı, kuvvetle muhtemel tatsız süregidecek bu yazı, gelen mesaj sebebiyle, yukarda yazdığım giriş cümleleri ile sınırlı kaldı anlayacağınız. Gönlüm bu şekilde yarım kalmasını istese de, başka bir zaman diliminde başka bir konuyla devamı gelecektir belki de,Kimbilir……