bildirgec.org

endişe hakkında tüm yazılar

Fobi listesi

bithikotsis | 04 April 2011 21:56

fobiler
fobiler

Korkularımız, yüzleşemediklerimiz, cesaret edemediklerimiz…Hepsi değişik olsa da hepsiyle yüzleşmek isteriz. Tabii ki öncelikle hangisinin ne olduğunu öğrenmekte fayda var.

kelimeler !!!

sptkburhan | 09 April 2010 09:29

Bazen sessizlikte nefes almak gibidir. Kimine göre anlamsızlık, kimine göre sükûnet. Her ne olursa olsun hayatımızın çok önemli bir yerinde soluk alıyor. Onsuz aslında çok da anlamlı sayılmayız.Kelimler; karmakarışık bir hayatın, tümevarım yolu olsa gerek. Aslında korkusuz olana yakışır onlar. Konuşmasını bilmeyene n hacet… Mesela ben. Hiç kullanamam onları. Hep bana kızmışlardır herhal. “Baksana bizi ne hale soktu” diye. Ne dünümde onları bir kenara bıraktım, ne de bugün onları aklımdan bir kenara fırlattım. Belki çoğu defa koskoca bir çığlıkta sessiz kaldım, onlar haykırmayı beklerken. Çoğu defa onlarda bana hak vermekten kendilerini alıkoyamadılar.Aşk, sevgi, korku, endişe, heyecan, anlam, anlamsızlık… Belki daha yüzlerce sayılabilir. Hayatımızın nefes alan kısmı…

Korkuyorum sessizliktenSonra nefes almaya başlıyorumAdım adım sen oluyorum, ürküyorumAnlatmanın ötesinde bir yerdeBir su gibiYoksula bir ekmek gibiBana aşk gibiDoymayana daha fazlası gibiDeliye tanrı gibi
Aslında sen her yerde bir ben gibisin..

KADINLARDAKİ HUZURSUZLUĞUN KAYNAKLARI

keremx | 05 November 2008 09:50

KADINLAR NEDEN HUZURSUZ?

Kadınlar yaratılışları gereği her konuda daha hassaslar. Gözyaşı onlarda, duygu onlarda, romantizm onlarda, estetik onlarda, dert ve stres onlarda…

İncelik ve kırılmışlığa dair her ne varsa, çeşit çeşit taşıyorlar ruhlarında ve bedenlerinde…

Yapılan araştırmalara göre kadınlar, erkeklerden iki kat daha fazla endişe ve heyecan duygusuna sahiplermiş. Kadınlar; gelecekleri, çocukları, ailesi, eşi ve işi için sık sık endişe duyuyorlar. Yapılan araştırmalara göre kadınların hormonal yapıları ve sosyal beklentileri endişelerini tetikliyor. Sahip oldukları tiroid bezi yapısı da bu durumu besliyor.

Korkuları yenme

| 25 April 2008 02:39

Aslında başka bir konu hakkında yazmayı düşünüyordum ancak “korku” isimli yazımdan sonra bu yazının daha manidar olacağını anladım. Üstelik yazıyı okuyan ve yorumlayan insanlara da bazı tekniklerden bahsedeceğim sözünü vermiştim. O yazının hemen arkasından olmayacaktı da, ne zaman olacaktı öyle değil mi?

Fobi ve kaygı denilen korkuların nasıl oluştuğundan bahsetmiştim. Aslında daha önce bilmediğiniz bir konu olduğu için korkudan bile korkuyordunuz. Şimdi nasıl oluştuğunu öğrendiniz. İnsan bilmediği şeyden de korkar. Bu yüzden korkunun nasıl bilinçte yer ettiğini öğrendikten sonra kendi bilincinizi/bilinçaltınızı gözlem altına aldınız. Artık bir fobiniz varsa bile, size gerçekten sıkıntı verici düzeyde olmadığını da zaman geçtikçe anlayacaksınız.

Ancak fobiler ve kaygılar için bir şey yapmazsanız, kendi başlarına geçmezler, hayatınızın sonuna kadar devam eder bu sıkıntı. Özellikle yaptığınız işle ilgili veya her zaman karşılaşma riski olan fobiler sizi çok rahatsız eder.

Korku

| 15 April 2008 08:01

Korku, beynin yarattığı bir illüzyondur. Kişisel gelişim konularında örneğin NLP de uzmanlaşmak isteyen biri korkunun kaynağını bilir. Kaynağı bilinen bir davranışın üstesinden gelmek ise oldukça kolaydır.

Korku illüzyonu
Korku illuzyonu

Bütün davranışların temeli, beynin çalışma prensiplerine dayanır. Korkunun da bir prensibi vardır. Eğer bunu davranışlarımızda gözlemleme alışkanlığına kavuşturursak, sahip olduğumuz ya da olacağımız her türlü korku ve kaygının da üstesinden gelmiş oluruz. Bu alışkanlığa biz “farkındalık” ta diyebiliyoruz. Farkındalık, benim tabirimle duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır.
Eğer farkındalık konusunda az çok bilgi sahibi iseniz, kendinizi tanıma konusunda, hiçbir zaman tam anlamıyla kendinizi tanıyamayacak olmanızın gerçekten ürkütücü olduğunu da anlamışsınızdır. Bu kendini bilme-tanıma-öğrenme ya da farkındalık denilen şey, siz ölene kadar devam eder.

hasta ve yalnız bir adam ……

kelebeklerozgurdur | 18 December 2007 15:19

Soğuk…camıma yağmur damlacıkları hızla vuruyor, üşüyorum…Benim de düşlerim yağıyor camıma….Yasa bürünüyor gecem, en zifirisinden…İçime çöken hazanın etkisiyle yazıyorum, birkaç dakika ağlamışlığın ve göz yaşının üzerine..Hayat bu işte,bir varoluşun içinde kaybolmak

Bu yazıyı, X’ den eve geldiğimdeki iç sıkıntım ile yazmaya başladım.. Sabrımı taşıran son nokta, hazır çorba oldu, evet yanlış duymadınız bildiğiniz hazır çorba

X 2 gündür hasta…Soğuk algınlığına bağlı şikayetleri var. Cumartesi beraberdik. keyifsizdi ama, günümüz güzel geçti.Pazar günü bütün gün yattı.yalnız yaşadığı için aklım haliyle onda.mesaj ve konuşmalarımızda “ yedin mi,içtin mi,uyudun mu,öyle yap,bunu et vs” diyerek annevari bir endişe duyuyorum…

İKİLEMLERİ YAŞATIR BİZE ŞEHR-İ İSTANBUL

darjeeling | 14 September 2007 11:22

Kiminin vazgeçemeyip ömür tükettiği, kiminin 2-3 aydan fazla dayanamayıp kaçtığı şehirdir İstanbul. O da her şehir gibidir aslında. Kolayı ve zoru barındırır içinde.
Bir iyi bir kötü düşündürtür insana. Bir sevdirir bir nefret ettirir bu şehir kendinden. .
Her kozmopolit şehir gibi trafiğinden bıktırır. ‘Yarın bu arabayı satacağım’ dedirtir adama, sattırmaz.. Adaletsiz gelir dağılımlarını düşündürtür insana, korkutur insanı. Çoğu kez ‘bu şehir yutacak beni’ diye düşünür, dalar insan uzaklara..
Ama bazen de denizin dibinde olmanın verdiği tatlı huzuru yaşatır sıkıntılı bir iş gününden sonra. Hatta deniz barındıran şehirlerden göç edenlerin ilk tercihidir İstanbul. Kıyıya vurur Beşiktaş’ta, Kadıköy’de dalgalar. Ve siz sıkılsıklam olmuş çayınızın bir yenisini istetirsiniz yüzünüzde bir tebessüm. Dalgalar bu kez sizi seçmiştir oyun oynamak için..
Elektrik, su faturalarını ödemek için ek işler yapmak ister, orta direkliğin dayanılmaz hafifiğinde kendinizi bu işlerin ortasında bulursunuz. Kimi insan mısır , su satar, kimi lokantada garsonluk yapar.. Ama işgücü bu şehirde hiç durmaz. Birileri uyurken birileri mutlaka çalışıyordur.
Sonra yine sıkıntıları bir kenara koymak istersiniz, bir bakmışsınız İstanbul’daki derin tarihe dalıp gitmişsiniz.. Sahafları, camileri, sarayları gezerken bulursunuz kendinizi.. ‘Bu boğaz hiç bir yerde yok’ dersiniz, yanınıza yanaşan ve peşinizi bir türlü rahat bırakmayan çiçekçi çocuklara rağmen. Buranın farklı kültürlerin buluştuğu bir nokta olması sizi içten içe mutlu eder. ‘Farklı bir şehirde yaşıyorum’ dersiniz, farklılığın sizi mutlu etmesine izin verirsiniz.
Hava kararır, yanınızdan tinerci çocuklar geçer. Korkup uzaklaşmanız mı gerek, cesaretle yanlarından mı yürümeniz gerek bilemezsiniz. Tam o anda size de uzatır tinerini, ‘abla alsana’ der, başkası anlatsa inanmazsınız, bilirim.. Hızlıca yürür geçersiniz..
Şükredersiniz çoğu kez halinize çünkü aslında hayatınızı geçindirebilecek kadar bir geliriniz, etrafınızda az ya da çok sevdikleriniz, ve sağlığınız vardır. Yaşanabilecek şehirlerden biridir İstanbul. Sizin seçiminizdir nihayetinde. Batsanız da çıksanızda şuan buradasınızdır ve gidene kadar sabretmeye söz verirsiniz kendinize. Neye mi? İkilemlere….

Yalnız Bir Kadın Olmak…

hypatia | 09 May 2007 09:40

Bu gece, kulağımda ki “Camdan Kalp” şarkısının hüznüne, mail kutuma gelen Sayın Ahmet Altan’ın yazısından bir alıntının, kalbime verdiği sızı eşlik ediyor.

Gözler, tüm gerçekleri söyleyen ve baktığınızda acı ve mutluluğu görebileceğiniz, duyguların saklanmasının en zor olduğu yerdir. Hele ki bir kadının gözlerinde…
Zihnimin kabul ettiği tek gerçektir, mutlu ve mutsuz kadını gözlerindeki ışığın ele verdiği. Mümkün değildir ki sevgiye doymuş bir kadının gözlerinin içinin parlamaması, şevk ve heyecan dolu olmaması, enerjisi ve kahkahası ile gururla gezinmemesi. Ne acıdır ki, sevgiye hasret bir kadının gözlerinin feri sönmüştür. Bakışları donuk ve hissiz olabilecek kadar tepkisizdir. Tüm heyecan ve isteklerini yitirmiş, ertelemiş ve hatta unutmuştur. Amaçları da, kendi ben’i gibi kaybolmuştur. Sadece ve sadece yaşamın gereklerini yerine getirmek için hareket etmeye başlamıştır. Kırgın ve kırılgandır. Artık yıkılmış umutlarını bile hatırlamamaktadır.