Hava karardıktan sonra kalkmak aklına geldi. İleride tarlalar uzanıyor. Sağ yanında ayazma, yüksek otlar. Yolun aşağısından, derenin mezarlık yanı tarafından çıngırak sesleri geliyor. Havlamalar. Ezan çoktan okundu. Bir kalkacak oldu, bir kalkmayacak. Bir şey de hazırlamadı daha. Ne desin gidince. Ertesi gün Anafor’un kahvesinde duyulur artık. Gündüz vakti; Şevki’nin oğluyla Yakup’un yanına kıçın kıçın yanaştığı. Yanaştığı değil. Bilmiyorlar onu bilmiyorlar. Korkak değil. Adam aslında adam. Ama gösteremiyor. Selam verdi. Almazlar. Almasınlar. Aldılar ama bu sefer. ‘Aleykümselam Çopur. Gelsene be ne duruyon’ Gitmeyecek. Çağırdılar diye gitmek mi lazım. Babası olmasa daha iyi ya. Babası var. Çok kızıyor. Babası görmese arkadaşlarını. ‘Ben sana gitme demedim mi o deyyusların yanına!’ Turan’ın kahvede yakalandı geçende. Ümmühan’ın torunuyla bakkalın oğlu da var aralarında. Sessizce girip kapıya yakın oturdu. Bırakmazlar hiç. Severler onu. Severler ya. Evlenmemiş. Bulamıyor kız. Nereden bulunur kız? Bakkalın oğlu bulacaktı. ‘Kaçıralım mı lan Fethiye’yi sana?!’ Olur… Ne oldu acaba. Hani bulacaktı bakkalın oğlu? Bu gece giderler belki. Az kasılıp dikleşti farketsinler diye. Oyuna kaptırmışlar, aldıran yok. Yan gözle süzüyor. Olmadı. Yavaştan kalkıp yaklaştı masaya. Abdullah’ın yanı tamam. Babası veresiyeyi geçen sene kesmişti ama bu yıl güz vakti açtı defteri yine. Sigara da verir bazı bazı. Abdullah… ‘Hıı! Ne var lan’ Durup oyunu izledi. Hesaba aklı ermiyor. Şeytan işi. ‘Batırır kumar, karıyı sattırır adama. Görmeyeyim!’ Oynamaz ki zaten. Öğrense de parasıyla oynamaz ki. Öğretmezler. Abdullah… ‘Tamam! Bu gece alırız kızı dedik ya. Kim? Tamam işte dedik. Fethiye. Mürsel’le Vedat da gelir tamam. Sen burada beklersin. Ne? Baban bir şey demez lan! Sevinir. Gelin getiriyoruz işte. Düğün? Ne düğünü be. Tamam tamam. Getirirsin kahveye Fethiye’yi, oynatırız. Düğün işte.’ O da gülüverdi herkese uyup. Seviniyor. (…)