bildirgec.org

aptal hakkında tüm yazılar

Düğün

Kuduz maymun | 17 February 2010 09:19

Hava karardıktan sonra kalkmak aklına geldi. İleride tarlalar uzanıyor. Sağ yanında ayazma, yüksek otlar. Yolun aşağısından, derenin mezarlık yanı tarafından çıngırak sesleri geliyor. Havlamalar. Ezan çoktan okundu. Bir kalkacak oldu, bir kalkmayacak. Bir şey de hazırlamadı daha. Ne desin gidince. Ertesi gün Anafor’un kahvesinde duyulur artık. Gündüz vakti; Şevki’nin oğluyla Yakup’un yanına kıçın kıçın yanaştığı. Yanaştığı değil. Bilmiyorlar onu bilmiyorlar. Korkak değil. Adam aslında adam. Ama gösteremiyor. Selam verdi. Almazlar. Almasınlar. Aldılar ama bu sefer. ‘Aleykümselam Çopur. Gelsene be ne duruyon’ Gitmeyecek. Çağırdılar diye gitmek mi lazım. Babası olmasa daha iyi ya. Babası var. Çok kızıyor. Babası görmese arkadaşlarını. ‘Ben sana gitme demedim mi o deyyusların yanına!’ Turan’ın kahvede yakalandı geçende. Ümmühan’ın torunuyla bakkalın oğlu da var aralarında.

EVRENİN APTAL CANLILARI; MUTLAK SON

aktifparanoya | 22 November 2008 11:07

Bana öyle bir savaş söyleyin ki, kazanıldığında iki tarafta kazansın, kaybedildiğinde de kaybetsin. Biliyorum “bu nasıl bir savaş ?” diyorsunuz. Aslında çok basit….Bir cephede hayatı doyasıya zevklerine adamış insanoğlu, bir cephede var oluşunu korumaya çalışan dünya. Siz adına ister savaş değin ister küresel ısınma bence bir adı var hainlik.

EVET istisnasız hepimiz doğaya, evrene, bizim dışımızda yaşayan tüm canlılara karşı hainiz. Zekaya sahip olmayan ekosistem çarkını mükemmel döndürürken, biz belki evrenin belki dünyanın en zeki canlıları bu mekanizmayı bozmak için seferber olmuşuz. Şuan saatin kadranlarının lehimize işlemediği kesin. Ölümcül sona doğru gözleri bağlı atlar dibi dört nala koşturuyoruz.

uçurumlar

lecteur | 26 October 2008 17:06

bir an=her an, ölümsüzdür. uyanışlar da… rüyası, tanımadık bir parkta yürüyen ve banklardan birine kıvrılıp yatan biri idi (ne eksik ne fazla) ve uyandığında ölümsüzleştiği anda değildi artık. (onunla, bir daha, ebediyen, görüşemeyecek.) yeni doğmuş güneşle terli teninin içinde etrafına baktı. kötü bir rüya görmüş olmalıydı. yada o öyle düşündü . ve şimdi, iki an, iki uyanış olmalı onun için ; ‘ölüm’süzcesine kendisinde kalmış geçmişinde; bir rüyası, bir de gerçeğe uyanış için. ilk hangisi gelmeli?
.bedeninde uyuşukluğu bu yeni dünyanın renklerini canlılandırıyor, ağır ağır. demir örgü çitlerin ardından tek katlı bir bina görünüyor. bir çekirdekçi çiğ sarı taburesinin üstünde iki kalın kara kaştan ibaret, uyukluyor . ayağa kalktı ama devam etmedi : ” “üşüyorum” ” . parkın bitimindeki dev gross market, beyaz cüsseli bir… kapısız penceresiz . kör, hafızasını yitirmiş bir suçlu gibi . araba park yerlerinde dalları kesilmiş yarı ölü ağaç gövdeleri kökleşmiş . sarı çizgilerle sınırlandırılmış zeminde istisnasız herbirinde (..) işareti. . yüzünün sol yarısına buz gibi bir rüzgar çarpıyor . ” “sabah ayazı” ” . tek yaprak dahi kımıldamadı . markete giden yolun caddeyle buluştuğu yerde betondan yontulmuş birkaç ağaç. viyadüklerde üzerlerindeki tozdan duyulmaz olmuş amazon çığlığı anıtları, ağaçlara raptedilmiş pirinç bir ibare : özrün kabahate itildiği uçurum anıtı. onlar doğduğunda bu şehir oradaydı . ve bir zaman sonra şehir, değişmeyen şehirdi onları değiştiren . çünkü şehir onlara, yaptıklarına, anıtlarla veriyordu cevabını; şehrin içinde boğulmamaktı tek amaçları artık, tek becerebildikleriyse buydu . …boğulmak… .

ne zamandan beri yarasalar sütyende yatıyor?

pasacocugu | 09 July 2008 15:18

ingiliz gazetesi telegraph’ın haberine göre 19 yaşındaki abbie hawkins adlı ingiliz otel görevlisi sütyenindeki 5 saattir süren titreşimlerin artması üzerine iç çamaşırında bakmış ve bir yarasanın orada saklandığını görmüş!

hawkins sabah 7.30 gibi üstünü giyinerek çalıştığı otele gitmek için evden çıkmış ve arabasıyla giderken üzerinde titreşen cismin telefen olduğunu zannetmiş, daha sonra otelde bu titreşmelerden sıkılıp sütyenine baktığında bir yarasa yavrusunun orada olduğunu görmüş.
sevgili hawkins artık sütyenini giyemeden kontrol etmeyi ihmal etmeyeceğini söylemiş.

tabi beş saat boyunca üzerindeki titreşimleri cep telefonu zannedip de telefona bakmayı akıl etmemek hangi akla sığar? neyse türk kızları var.

kaynak

İndirim Kartı

pilli pati | 28 February 2008 18:12

Mağazada alışverişimi yaptıktan sonra kasaya geliyorum. Kasa görevlisi bana, bende mağazanın indirim kartı olup olmadığını soruyor. “Yok!” diyorum.

İstersem hemen adıma bir kart çıkartabileceklerini söylüyor. “İstemiyorum!” diyorum.

Bunun üzerine yandaki kasa görevlisi önündeki müşterisi ile ilgilenmeyi bırakıp bana dönüyor ve kart çıkartırsam satın aldığım bir üründen ikinci bir tane daha aldığım takdirde ikinci ürün fiyatı için %50 indirim kazanabileceğimi hatırlatıyor. Bu hatırlatma zaten alışveriş boyunca mağazanın duvarlarında öküz puntolarıyla gözüme gözüme sokulduğundan artık patlayacağımı düşünmeye başlıyorum. Bugün yüzüme aptal ifademi mi takınıp çıkmışım, Allah’ım?

Çöp

Cevval Portakal | 09 October 2007 10:55

Bu ayakkabıları kim çöpe atar ki.

Gerçek bir ganimet bu güzel ayakkabılar. Ve bir güneş gözlüğü, kullanmaktan pek hoşlanmam aslında kendimi çok tuhaf hissediyorum güneş gözlüğü takerken, yinede almamda bir sakınca yok. Dibinde biraz bırakılmış kola şişesi, gazı hala kaçmamış.

İnsanlar çöpe hep pis şeylerin atıldığını düşünürler. Kapağı kapatılarak atılmış bu şişenin içindeki kola nasıl pis olabilir. Özellikle ayakkabılar daha giyilmemiş bile. Belki de kolanın kalanını içen aptala bu ayakkabılar hediye edildi, beğenmedi ve çöpe attı. Dünya aptal insanlarla dolu. Başıma gelebileceğin en kötüsü de, beni en rahatsız eden aptal insan yine pencerede. Halbuki uyanmamış olacağını düşünerek erken gelmiştim bu sokağa. Geri dönsem iyi olur…

Hafif’in e hali

| 05 October 2007 10:46

Nedense kelimelerin içinde “a” ile “e” arasında bir savaş vardır gibi gelir bana. A genelde savaş galibi olur. Şimdi e siz potkal gelecek birilerinin aklına boşverin onu. “E” harfi sanki böyle enerjili, zeki, “A” ise ağır, ağdalı, abla gibi. Şimdi çift tırnak arasına aldım harfleri doğru mu bilmiyorum. Oldum olası soru işaretlerine de uyuzum. Sanki anlaşılmıyor soru sorduğumuzda, dibine işaret ekleyeceğiz. Belki benim kafam basmıyor da aslında çok işe yarar bir şeydir. Noktalama işaretleriyle aram iyi değil. Sanırım bu yaştan sonra da olması zor gibi. Şimdi hefif’ten bahsedecektim, böyle bir giriş yapayım dedim. Dikkatimi çeken mevzu yazılan yazılarla, peşi sıra girilen ahkamların alakasız olması; enteresan vede esrarengiz bir durumda: yazılardan ziyade yazarların ön planda olması. Mesela adamın biri çok uzun yazmış diğeri ahkam yazıyor “çok uzun okuyamadım ama güzel bir yazıya benziyor”; bu ne büyük bir saygısızlık. Ya ben anlamıyorum bu ahkam, okuma işlerinden yada bir terslik var. Şimdi böyle bir yazı yazdım hefif hefif tartışalım. Ben anlamıyorum mümkünse 5 yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatmanızı cümlenizden istirham ediyorum. Birde bilmek isterim bu durumdan muzdarip bir tek ben miyim. Bu arada bana kızabilirsiniz daha dilbilgisi kurallarını bilmeyen bir adam gelmiş yazı yazıyor; olabilir; anlatabildiğim kadarıyla meramımı anlatmaya gayret ediyorum. “E” harfiyle çok eşşeğin olması; “A” harfli aptalların galip olmasını sağlıyor savaşta…