alt=”” border=”0″ />

Küçüğüm;
Gönlüm katlanmıyor, bu oyunda daha çok yenisin. Tek yapabildiğim yazmak olduğundan, yine yazıyorum işte. Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen. Mesela o kara gözlerinden akmak için tutunmuştum. Oysa o kocaman kara gözlerinin hatırına.Bilmezler benim seni ne kadar sevdiğimi. Bilmesinler de zaten, boş ver. Eğer bilirlerse onu da tüketirler. Sana da, bana da hiç bir şey kalmaz. Çünkü bizler her şeyi tüketerek gösteririz. Sevgilerimizi bile, kendimizi bitirerek.Yoksa dayanamıyor bu yürek seni bırakıp gitmeye, gönlüm katlanmıyor ki. Ne olur bakma bana öyle. Bak dönüşümde gözlerinden o sonbahar hüznünü alıp, yerine ilkbaharı müjdeleyeceğim sana. Ama ne olur akmasın gözünden o sinsi yağmurlar. Islatmasın yüreğimi. Yoksa nasıl bırakıp giderim ki seni. Sana söz veriyorum. Gidişimle bütün güz yağmurlarını götüreceğim yanımda. Aslında sensiz gidemiyorum ki hiçbir yere. Bakma, bakma ne olur öyle…Ben ne kadar gerçeksem, o kadar da yalanım aslında. Anlamayacaksın bunu biliyorum. Burada yalanla gerçek birbirine karışır. Sende çözemeyeceksin benim gibi. Sonra sende şaşıracaksın, doğrunun bu kadar can acıtıcı oluşuna. Anlamsızlığını göreceksin. Canını vermeye hazır olacaksın, ama onlar sırtından hançerleyecekler seni. Anlamayacaklar seni.Ben, artık gidiyorum, sımsıkı sarılmak istediğim senden. Bana da öğrettiler ya seni görmeden yaşamaya. Artık sende herkes gibi biri, yâda hiç kimse olacaksın. Ve sende öğreneceksin hayatın imkânsızlıklarla yaşanılacağına…