Türkçe ufak ufak elden gitmeye başladı.
Altmışlı yıllarda Fransa da bu paniğe kapılmış, ünlü düşünür Etiemble’in yazdığı ‘Parlez-vous Franglais?’ (‘Frangilizce bilir misiniz? ‘) adlı kitap Fransız kamuoyunda bomba gibi patlamıştı… Etiemble, şimdi artık klasik olmuş bu ünlü eserinde, örnekler vererek, yeni yeni üretilen Fransızca-İngilizce kırması o piç dili yerden yere vuruyordu (‘le marketing’, ‘le parking’, ‘le job’ gibi birtakım zırtapozluklar)…
Şimdi aynı şey bizim de başımıza geliyor. Bizde de kitaplar yazılıyor, Türkçe-İngilizce piçliği eleştiriliyor, ama bu daha ziyade ‘medya dilinin eleştirisi’ düzeyinde. Oysa bütün bir yeni kuşak anadilini yitirmek üzere. Fazıl Hüsnü’nün ‘ses bayrağı’ artık pıyrım pıyrım…
Sözlerinin arasına yerli yersiz İngilizce kelimeler sıkıştırmak,
eskiden yalnızca Robert College (ya da Arnavutköy Kız Koleji) mezunlarındahoşgörülür bir züppelikti: Şimdi bile okul arkadaşlarım birbirleriyle ‘senin cash flow’un kaç’ falan diye konuşuyorlar da, fesüphanallah çekip geçiyorum…
Derken, ortaya ‘The Marmara’ gibi oteller çıktı. Güya ‘gavurun anlayacağı şekilde’ ve o amaçla yapılan bu kelime oyunları, isimleri de yozlaştırdı.
Arkadan elektronik devrimi ve bilgisayar kültürü geldi bastırdı. Öyle ki, çat pat bile olsa İngilizce çakmayana artık ‘ileri işyerlerinde’, Şık ve seçkin kuruluşlarda ekmek yoktu.
Ve oralarda insanlar, ‘nikneymini’ tıklayıp ‘pesvördünü’ girmeye ve ‘çet’ yapmaya koyuldular…
Bunda, bir yandan İngilizce temel terimleri bilmek zorunluluğu, bir yandan bilgisayar yazım programlarının Türkçe’ye özgü harfleri, yani ö, ü,ç, ş, ğ gibi özellikleri tanımaması etkili oldu. Elli yıllık
Ardıç, elektronik postada ‘ardic’e dönüşüverdi!
(Programları Türkçe’ye çevirmeye kalktık, bu kez de bilgisayarcı oğlanların kıllıkları ve yarım aydınlıkları nedeniyle, ortaya ‘entel’ ve buram buram yapaylık kokan yeni bir piç dil çıktı: ‘Mektup yaz’ diyemiyorlar da ‘ileti oluştur’ diyorlar, ‘oturum’ bitirilmiyor ‘sonlandırılıyor’, bakım sihirbazı da ‘başarım yürütüyor’ başarıyla maşallah!)
Marka tutkusu da gençliği esir alınca, bilir bilmez her zibidi oğlanda ve hoppa kızda cennet sandığı bir Amerika hayranlığı başlayınca, ipin
ucu kaçtı.
Öylesine kaçtı ki, şimdi artık ‘ağız kokusunu delete edin, yani yokedin’ gibi reklamlar yapılabiliyor ve reklamcılar bundan utanmıyorlar da, sıkılmıyorlar da…
Bu fırtınaya hazırlıksız yakalandık. Yani, Amerikan teknoloji diline (ve pazarlama saldırısına) karşı koyacak sağlam bir temel oluşturamamıştık.
Nasıl oluşturalım ki? Bizde daha hala ‘milli’ deyince sağcı, ‘ulusal’ deyince solcu sayılıyordun! Eh, artık ‘neyşınıl’ der, anlaşırsınız!
Öyle bir çorbaya döndük ki, gazetelerimizin ve televizyon kanallarımızın adlarına bakın, yarısı Osmanlıca (Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet), yarısı gavurca (Star, Show)… HBB ‘eyç bi bi’, NTV ‘en ti vi’ şeklinde okunuyor.
Yalnız kelime hazinesi açısından değil, telaffuzda da ciddi sorunlarımız var. Genç kuşaklara örnek olarak gösterilen bazı şabalak mankenler, cahil ve aptal oldukları için peltek peltek konuşunca, bütün genç kızlarımız da onları taklit ettiler ve ortaya, Azerice’de olan ama Batı Türkçesi’nde olmayan bir ‘kalın e’ sesi çıktı. Şimdi bütün genç kızlarımız ‘taencere, paencere’
diyorlar, tıpkı köylü ağzıyla komünistlik yapmaya çalışan bizim eski ‘daevrimci arkadaşlar’ gibi!
(Geçenlerde Okan Bayülgen’in Zaga programını seyrediyordum, Cem Yılmaz konuk… Telefonla arayan bir hanım kızımız ‘Caem Baey’ diyecek oldu, çocuklar hemen cevabı yapıştırdılar: Cem, ‘o benim ağabeyim, benim adım Cem’ dedi, Okan da ‘lutfen sesleri ağzımızdan çıkaralım’ deyiverdi kıza!… Eminim hiç anlamamıştır şabalak…)
İşin kötüsü, bu ‘geri zekalı izlenimi veren’ peltek e sesini yalnız kızlar değil, erkekler de kullanıyorlar ve o zaman da ‘yumuşak’ izlenimi doğuyor (pardon, piç dil kuralları uyarınca ‘gay’ diyecektim)!
Çok çok merak ettiğim bir şey var, yaşayıp görmek ne mümkün ya, acaba yirmi ikinci yüzyılın başlarında, ilelebet payidar kalacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nde nasıl bir dil konuşulur olacak? Sırf bunu duymak için yüz yıl daha yaşamak isterdim…
Herhalde biz dedelerinin yazılarını bile anlayamayacaklar, ‘ne write etmiş, ne mean ediyor bu fellow’ diye soracaklar… Bizim dilimiz, sanırım Osmanlıca gibi, ‘enşınt Törkiş’ kalacak.
Pörfekt valla!
yorumlar
+1 vermiş olmakla birlikte yazı bende faşizm eğilimleri uyandırdı.
yaşam standartlarınız, paranız, teknolojiniz, ekonominiz, politikanız, insanlığınız geri kalırsa diliniz de geri kalır. bu kadar basit.
1- bu yazı engin ardıç’a aittir
2- GS mezunu bu enginar. ingilizceye bok atar ama kendisi fransızca sözcük kullanır
3- gene de haklıdır
4- iş icabı ekonomik jargonu(jargon dedim) illa ingilizce kullananlara kıl oluyorum.
5- ama en çok türkçe piyasa raporu yazarken ingilice yazılmasına sinir oluyorum
6- biz de bu hıyarca batı hayranlığı varken bu iş bitmez. insanlar dil öğrenmeyi çat pat öğrenmek sanıyor. açıklçası mükemmel olmasa da mükemmele yakın kullandığım, iş için kullanabildiğim 3 dilim var. bu dillerde edebi, tekinik yazı okur ve yazarım ama anadilimi konuşurken sokuşturmam
7- haaa bi de özellikle gençliiin aralarında ingilizce konuşmasına ve ada vapurunda fransızca konuşan ihtiyar madamlara uyuz oluyorum.sanki anlamıyoruz.
Biz anlaşabilmek için konuşmuyor muyuz? Nasıl konuştuğumuzun veya hangi dillerin karışımıyla konuştuğumuzun bi önemi var mı? Sonuca bakalım; iletişim kurup, anlaşabiliyor muyuz? Bence evet!
eee? senin takıldığın şey nedir?
Dip Not (şimdi p.s. yazsam kükrer)
* Piç dil kuralları diyorsun, sonra da ulvi dilde ‘gay’ kelimesini ‘yumuşak’ olarak çeviriyorsun. Hödüklük bu, başka bi’şey değil.
yazıyı yazan üstün zeka arkadaşımızın star gazetesi’nde çalışması da ayrı bir ironi olsa gerek.
yazıda anlatılan kaygı doğru bir kaygıdır. yani dilin güzel kullanılması bu toprakların kültürünün varolması açısından mutlaka gereklidir. Ancak sorunu yanlış yerde aramamak gerekmektedir.
Bunun için dışa bağımlı olmayacaksın. Kendi sanayini geliştireceksin. Yani kültür emperyalizmine karşı koyabilmen için öncelikle ekonomik ve siyasal bağımsızlığına kavuşman gerekmektedir… Artık bu ülke yasalarına bağlılık yemininden önce IMF’ye bağımlılık ve AB’yi destekleme yemini etmen gerekiyorken ipin ucunu zaten kaçırmışsınız demektedir… Bu adam böyle sağa sola küfrederek ve aşağılayarak kendi egosunu tatmin etmekte bir nevi masturbasyon yapmakta, ezik yurdum insanı da bundan haz almaktadır. Şöyle biraz yakından bakınca çok konuşup da birşey söylememektedir.
.
Bende katiliyorum…
Dil ve kültürel soykırım konularında ciddi fikirleri olan bir kimya profesörü
Bir ton yazım moderasyonda çürüyor. Küreselleşme, Kaybolan Türkiye. Hocam oturdum araştırdım, yazdım. Daha ne yapayım. Oktay Sinanoğlu’ nun bir lafı da yer alıyor orada. Bir memleketi sömürmek için önce dili sonra parası. Bizim dilimizi de paramızıda bitirdi bu adamlar. Dünya üzerinde konuşulan ,İngiltere hariç, tüm İngiliz dili çat pat ingilizce olarak adlandırılır bu ileri görüşlü yüksek insan tarafından. Bizde buna kıyısından bulaştık. Hatta direkt içine girdik. Ben ne kadar iyi Türkçe konuşuyorum. Orası malumunuz. Ama en azından erimedim. Bir büyüğüm, saygı duyduğum bir insan, kız arkadaşımın babası vs. nin yanında şu an olduğu gibi net bir Türkçe konuşmak için dikkat ediyorum(ediyorm diil*). Bunu başarabiliyorum. Ama gündelik yaşamda konuşturğum Türkçe’ nin pek bununla alakası yok. Her dilin bir gündeliği birde asıl kısmı var elbet. Ancak gündelik kısmın yozlaşması kısa bir süre içerisinde asıl kısımada yansır. İşte o noktada -bizim kisinde olduğu gibi- dil yozlaşması başlar. Küreselleşmenin bir getirisi olan bu sistem A.B.D tarafından dünyaya empoze edilmiştir. İleri de lideri olma hayalini kurduğu küresel dünyanın emirlerini daha rahat anlayıp, daha rahat itaat etmesi için kendi dilini dünyaya empoze eder bu adamlar. Dikkat ediniz. Asıl dilleri ingilizce olmayan üklerde konuşulan ingilizce Elizabeth ingilizcesi değildir. Amerikan ingilizcesidir. Kimse moğr demez more a muur der. İşte olay buradan başlar. Üklemse zaten bu sömürgeci zihniyetin baş hedefi olmuş bir ülke olarak bu gelişmeden haddinden fazla payını almıştır. Dilimize dikkat edelim. Bu dilin değerini bilelim. Vakt-i zamanında Finlandiya’ nın yaptığı gibi kendi dilimizi konuşmak için savaş vermeyelim. Bize ulu önder Atatürk tarafından hediye edilen dilimizi koruyalım. Ancak biz bize hediye edilen neyin değerini bildik ki? O yüzden bu günlerdeyiz. Cumhuriyet hediye. Sıçtık içine, memleket hediye, elden gidecek neredeyse, dil desen ona keza. Bitime yakınız. Ayağınızı denk alın…
Preview ne ola ki. Meğer önizlemeymiş. Bilseydim anlamını yapardım :P. Yapmayınca ne oldu. Ben iki tane yazım yanlışı yakaladım okurken. Özür.
bugüne kadar aklın neredeydi derler adama .. bu süper salak zengin kültürümüze giren yabancı kelimelerden rahatsız olmuş da… bunlara kaleme alarak kurtarıor bizi.. işin asıl korkutucu yanı bir takım insanların bu salakların politikalarına inanacak kadar saf olmaları ve böylece hafif te kendine yer bulabilmeleri…
dilin amaci ileti$mek lafina, daha dogrusu lafin cekildigi yere katilmiyorum. insanin amaci ya$amak, kadar sig bir fikir olup cikiyor. Nasil ya$adiginda da onemli, nasil konu$tugun da.
ben “ruhayliti” ( halet-i ruhiye demeye cali$an Gizem Ozdilli, Zaga ) denilince de ne demek istendigini anliyorum, “ex-boyfriendimi caddede gordum” deyince de. ama soyleyenin ne tur bir insan oldugunu da anlamaya cali$iyorum bunlari duyunca.
ayrica, giderek kendi dilini konu$amayan ( konu$tuklarini sanan diyelim ) insanlar cogaliyorlar. Bunun dogal sonucu olarak, edebiyatimiz ( zaten dil devriminden sonra “eski” edebiyatimiza fransiz kalmi$izdir ) da geriye gidiyor.
kastedildigi manada, ileti$mek ve konu$mak arasinda, yemek yemek ve tikinmak arasindaki kadar, hatta daha da fazla, fark var.
son olarak, bir de kendimden ornek vereyim. ben tani$tigim insanlarin nasil konu$tuklarina dikkat ederim, ilk intiba ( impression mi demeliydim yoksa, nasil olsa herkes anlar ) bende boyle olu$ur. “abi, artik taksimden ööğğğ oldum” diyen bi insana, artik 2 omuz mesafesinden fazla yakla$mamaya gayret gosteririm.
diye birşey yokki. Amerikan emperyalizmi var. Bu kekoların ne yemek kültürü var (herşeye sos döker öyle yerler, yemekleri tatsız olduğu için!). Ne aile kültürü var, nede toplum kültürü. Kendi dilleri bile yok! Elin ingilizinin dilini kullanıyorlar (nede olsa soyları ingiliz göçmenlere dayanıyor)
Tükçeyi neden korumam gereksin ki? Tarih boyunca bin tane dil geldi, yükseldi, milyonlarca kişi tarafından konuşuldu ve fakat sonra o dili yaratan uygarlığın düşüşüne paralel olarak da, düştü, eridi, bitti. Türkçenin de kaderi buysa, ne yapabiliriz ki?
Alpaslan Türkeş’in meşhur “9 Işık” kitabının girişinde şöyle bi şey yazar, hiç unutmam: “Türk olan herşey güzeldir ve herşeyden güzeldir.”
O yüzden mi sahip çıkmalıyız Türkçeye, bir Türk ürünü olduğu için mi..?
Ayrıca bir sürü dili yasaklamış bir ülkenin kendi dili konusunda bu kadar hassas olması da ayrı bir ironi tabi..
sezdim ben bu metinde daha cok. tamam Türkçe’nin ve sorunlarının üzerine gidilmiş ama bir önemli ayak hafifçe unutturulmak istenmiş. Medyanın Türkçenin kirlenmesindeki payı diğer altkültür veya etkenlerin toplamı kadar gibi bir şey. Yani gençliğin, farklı kültürlerin dili yanlış kullanması kötü ama medyanın yanlış kullanması 8 kez daha kötü. Zamanında hazırladığımız bir reklam kampanyasında Medyadaki Türk Dili yanlışlarını eleştirelim dedik, işin içinden zor çıktık. Çünkü medyanın yaptığı yanlışı medyada duyurmanın tek yolu var o da rekabet ortamından yararlanmak ama rekabet ortamı denilen çıkar birliği çözülemeyecek kadar karmaşık bi yapıya sahip. İşin özü medya dile özen göstersin, gerisi daha kolay düzeltilir diye düşünüyorum. Ha bir de dilin kirlenmesi konusunda en temel noktalardan birisi ” teknolojiyi icad edenin onu adlandırması ” mantığı. Bu yüzden yırtınsak da yabancı kelimelerin dile girmesini tamamen ortadan kaldıramayız.
“yazıda bahsedilen kaygı doğru bir kaygıdır” ahkamına “bende katılıyorum” diye cevap verene, biz bir tarafımızla gülmez miyiz,.. şu blog altındaki dört ahkamda imla hatası var (sanırım konu, dikkat edilmesini gerekli kılmış), ancak normalde noktalama işaretlerine, eklere dikkat edenler, etmeyenlerden daha az,..
doğru kullanamadığın dilin içine ingilizce soksan ne olur, sokmasan ne olur? adabıyla kullanırsan gayet de şık oluyor ayrıca,..
daha öncede konuşuldu burada sanırım, birilerinin imla hataları, türkçe karakter kullanmamaları yada benzeri yazım, dilbilgisi hataları yüzüne vuruldu, onun üstüne hata sahibi, açıklamalar yaptı… çevremden (ki hafif çiinde bunun) edindiklerim, bana, dil konusunun, müzik gibi, resim gibi kısacası, sanat gibi, aşk gibi konulardaki çakışmaları barındırdığını söylüyor. dil’in tanımını öğrettiler hepimize, insanların, iletişim kurmak için kullandığı, yaşayan… amacı iletişim kurmak olan dil için, kimileri, “ben anlaşabiliyorsam, istediğim gibi kullanırım” diyorlar, haklı gibi görünmüyor değiller. yukarıda da geçmiş bu, “nasıl yaşadığın…” haklı bir cümle işte. örnekler çoğaltılabilir. “nededn türkçe? ben fransızca dilini yaşatmak istiyorum” diyebilirsin, ancak içerisinde yaşadığın toplum ile iletişim kuracaksan ve bu toplum, kanunları ile türkçe dilini seçmişse, yapacak pek bir şey kalmıyor geriye. deyimlere bakarsanız, dilin doğru kullanımının ne kadar önemli olabildiğini kavramanız kolaylaşır bence. ben türkçe konuşmayı ve kendisini seviyorum açıkçası. girişte bahsettiğim sorun ise, “bunu anlamak için, yaşaman gerek” gibi bir söze sürüklüyor beni. sevmiyorsa anlayamayacaktır, olağan bir şey bu. sevmiyorum bozanları, alışkanlıklarım sonucu, “distorsiyonu kısmalısın” dediğim bir arkadaş ve diğer kalabalık, kahkahalara boğuldu, haklıydılar, “distorsiyon” yanlış kelimeydi, “gürültü” demeliydim, ancak okulda, elektronik derslerinde hep “distorsiyon” olarak geçtiğinen, o şekilde alışmıştım, peki bu kahkaha çocuklar ne dedi, “distorşın olm o, distorsiyon ne?” kısa bir açıklama yapmıştım kendilerine, sonrasında, “delay”, “reverb” ve “echo” arasındaki farkları sorduklarında, sözlük tavsiye etmiştim. çok güzel alışmış gençlik yabancı uyruklu kelimelere, iletişim amaçlı gençlik, ama yalan söylüyorlar, ne dediklerini kendileri anlamazken, karşılarındakilerden bekliyorlar anlamalarını. bir dil seç, doğru kullan. bence bu.
aslında bu konuda yozlaşmamıza yarımcı olan öge medya öncelikle çok sinirimi bozan sho”w”tv ne bu be nerede yaşıyoruz .aslında birazda kendimizden kaynaklanıyor ne bileyim mesala tekstil ürünlerinde yabancı ürünlerin üzerinde yazanların yazıların.bizim tekstilciler
tarafından taklit edilmesi.
Spikerler mi, Muhabirler mi, Redaktörker mi Sorumlu.
Dili, günde defalarca hazirladiklari, geniş haber bültenlerinde halka yansitan çalişanlar grubunun, mesleki isimleri bile yabanci kökenli.
Gelin bu konuya hakim olabilmek için. Size bir tavsiyem olsun.
Emre Kongar Hoca’nın
“Konsantremi Bozma” isimli kitabını bi okuyun, okuyun da görün ne haldeyiz.
okurken, insan şaşırıyor, eylensin mi yoksa üzülsün mü ?
dilbilgisini çok iyi bildiğim halde mesaj yazarken ya da kendimce notlar alırken şu sürekli bahsi geçen “imla ve yazım kuralları” na pek, hatta hiç uymam.. ama bu bilmediğim anlamına gelmez! o yüzden “bazı”larının ısrarla her cümlenin her kelimenin sonunda “bak bu ayrı, şu bitişik, şu şöyle…” gibi uyarılarına dayanamıyorum sanırım.. yazdığınıza, acaba ne cevap verecekten çok; acaba yine hangi yanlışımı seçip söyleyecek diye düşünüyorum.. *türkçe benim yazdığım bir mesajla ya da notla, şununla, bununla bozulmaz ve kurtarılmaz bence.. olayı abartmadan belli çerçeveler içinde değerlendirmek gerek..
+ sürekli her cümlesinin içine yabancı kelime sokan ve “auwwww – ouwwww” tarzı konuşan insanlar bunları yaptıkları için yargılanıyor.. (ki bende sevmem en az neredeyse her kelimesinin başına “şey, hı, ııı ‘yı getiren insanlar kadar itici..)
noktalama ve yazım kurallarına uymadıkları için değil!!
noktalama ve yazim kurallari cok karma$ik bir $ey degil ki, “bilirim ama uygulamam” denilsin. Dahi anlamindaki de’leri ayri yazdin, soru eki mi’yi ayri yazdin mi, bitti gitti. Bu kadar.
$imdiye dek “oraya noktali virgul koyman gerekirdi, noktayla bitirmi$in ama unlem cumlesi o!” tarzi ele$tiriler gormedim.
dikkat edilmeyen bir ayrıntı da esasında neyi konuştuğunun değil nasıl konuştuğunun da bu konuda ufak da olsa bir rolü olduğudur.
yani bir tasarımcının ilgili mevzu hakkında kullandığı ingilizce kelimeler bana dokunmazken, mankenlerin ex-aşkım ya da boyfriend’im gibi konuşmaları sinirime dokunuyor.
neden? üslup farkı. bence önemli olan bu.
Bu bolumdeki yazilar, durumun ne kadar vahim oldugunu gosteriyor. En korkunclari da sunlar:
. Sonuca bakalım; iletişim kurup, anlaşabiliyor muyuz? Bence evet!
. kültür emperyalizmine karşı koyabilmen için öncelikle ekonomik ve siyasal bağımsızlığına kavuşman gerekmektedir.
. Bize ulu önder Atatürk tarafından hediye edilen dilimizi koruyalım.
. Türkçenin de kaderi buysa, ne yapabiliriz ki?
. dilbilgisini çok iyi bildiğim halde mesaj yazarken ya da kendimce notlar alırken şu sürekli bahsi geçen “imla ve yazım kuralları” na pek, hatta hiç uymam
. Dahi anlamindaki de’leri ayri yazdin, soru eki mi’yi ayri yazdin mi, bitti gitti. Bu kadar.
Cumhuriyet donemindeki dil karsi-devriminden beri, kaygan pistte yuvarlana yuvarlana bu gunlere geldik. Bu saatten sonra bizi fasizm bile kurtaramaz.
ben hep malkocoglu’nu ve benzer filmleri seyrettigimde bizans tekfuru ile malkoc agabey hangi dili konusurdu diye merak etmisimdir. havadan sudan da konusmuyorlar yani agir mevzular konusuluyor…
yukarida gozume carpmayan bir eksiklik, kullandigimiz turkce’nin ne kadar yeni bir dil oldugunun vurgulanmamasiydi. seksen yas grubuyla yirmi yas grubu arasinda hicbir toplumda olmayan bir dil ucurumu var.
ne dersek diyelim bu dil yeni, bu dil her zaman bircok etkiye acik olmus, bu dilin buyumesini saglayacak etkenler (bilim, ekonomi, vs) yok, ve bu dil begensek de begenmesek de degismeye mahkum. bundan otuz yil sonra da cince kelimeler yavas yavas “istila etmeye” baslayacak bu dili, ne yazik ki gercek ve dogal olan bu.
elimizdekini ozensiz kullananlara ise kizmamak elde degil. ben sahsen “dahi anlamina gelen” de’yi bitisik yazan bir adamdan sogurum ciddi ciddi.
Oktay Sinanoglu icin de keske sadece kimyaci kalsaydi ve fasist fikirlerini kendine saklasaydi diyorum.
Dilde devrim nasıl olur ki, karşı devrimi nasıl olsun, gibi bir görüş taşıyan kişiyim Baby700. “Dikaaaat! Bundan sonra öztürkçe kullanılacaaak… Kullan”! şeklinde mi olur mesela dilde devrim, nasıl olur? Devrime direnen zümre, kişi ve kuruluşlarla nasıl mücadele edilir? Devam mahiyetinde şöyle sorularım da vardır: Bu halka değnek şart mıdır, benden adam olur mu, dilde devrim yapsak Türkiye’den bir Kore olur mu, dil devrimine karşı çıkanların ve tabii dil devrimini yapanların da bu halkı nasıl soyduğu unutulur mu?
Bana göre bu konu önemli, ama blok, konuya doğru yaklaşmıyor. Yurtdışında yaşayan insanların zaman zaman konuşmalarının arasına İngilizce vb. sözcükler girmesi çok anormal değil. Sürekli yabancı dillerde kitaplar okuduğunuz zaman teknik konuşmalarınızın içine de, yabancı sözcükler girebilir. Bunlar sanırım bu kişilerle iletişimde bulunanları (ayıplar ama)çok da olumsuz etkilemez. Bu tür insanların da Türkçe konuşmak istiyorlarsa biraz daha fazla çaba göstermeleri yeterli olur. Ancak medya ve tüm iletişim araçlarında kullanılan dil genellikle öznesinden yoksun olarak bize sunulduğunda, sorgulamadan ya da şaşırmadan kullanılan yabancı kelimeleri belki de farkında olmadan benimseyebiliyoruz. Özellikle de teknik terimlerde böyle oluyor ve bazen de diyoruz ki bu terimin karşılığı bizde yok. Oysa o terim o dilde belki çok sıradan bir kelime aynı zamanda, ancak herhangi bir disiplin bağlamında belki herkes tarafından benimsenmiş bir tanımı var yalnızca.
Neyse, geçenlerde bir eğitim veriyordum ve katılımcıların dağılmış dikkatlerini toplamak için, bir komik anımı anlatayım dedim. Ve onlara şöyle söyledim; “Şimdi sizlere yaşanmış bir gerçek anlatacağım.” Bir kişinin yanındaki arkadaşıyla “yaşanmış gerçek” lafıyla fısıldayarak dalga geçtiğini duydum. Önce söylediklerimi sahiplendim, sonra da kıvırtmak için çok uğraştım ama kimse yutmadı.
Yurtdışında yaşayanlar belki bana katılır, bazen bakkala “günaydın” diyebilmek bile o kadar önemli ki.
Birçoğumuz bilgisayar sektöründe çalışıyoruz ve iki bilgisayarcı yan yana gelip mesleki mevzulara girince, 3. kişinin olaya nasıl yabancı kaldığını biliyoruzdur. Domain, hosting, server, IP No., html… gibi. Peki ne koyacaksın bunun yerine? Ağ geçidi, ev sahibi, alan adı, bilgisayar kimlik numarası, döner teker mi? Yani bunları ara sokmadan önce yapılması gereken başka şeyler var. İkincisi bir dilin yabancılaşması ile dil bilgisinin ve yazım kurallarının yanlış uygulanması farklı şeylerdir. Birincisi için şu noktada yapacak pek birşey olmamakla birlikte ikincisine dikkat edilmelidir.
Bu imla kuralları,insanlara yazı yazarken işkence olsun diye konmuş değildir.Yazıyı okurken okuyanın anlaması ve yazının akıcı olması için bu kurallara uymak gerekiyor.Eğer buraya yazdıklarımızı ciddi görüyorsak bunlara dikkat etmemiz gerekiyor,bir çok blogu sırf bu imla kurallarının bozukluğu yüzünden okumayıp geçiyorum.Çünkü; hiçbir şey anlamıyorum.Belki adam,”oku baban gibi,eşşek olma sakın” demek istiyor ama ben “oku baban gibi(de) eşşek olma sakın” anlıyorum.Yazıyı okurken eğer paragraf akıcı değilse insanı sıkıyor,akıcı olması için ilk yapılması gereken de imla kurallarına dikkat etmektir.Bu yazılanlar eğer site ahalisinin okuması içinse ve siz imlaya dikkat etmeden düzensiz bir şeyler karalıyorsanız o zaman siz ahkamınızı ciddiye almıyorsunuz,haybeye,laf olsun torba dolsun diye yazıyorsunuz.
Kaptan Bey sorular sormuslar. Iste cevaplar:
1. Dilde devrim olmaz. Bizde yapilan kesme-bicme-koparma fiili devrim olarak addedildigi icin, ben de karsi-devrim diyerek bir VURGU yapmak istedim.
2. Bize değnek sarttir. Bizde ancak zorla guzellik olur.
3. Sizi bilemem, ama bu demokrat havalariniz hic de umit verici diil.
4. Ozturkce diye bisiy olamaz. Osmanlica bildiginiz gibi dilden ziyade bi terkib idi ve anlam- ifade- imla bakimindan ustun bi kapasiteye sahipti. Simdiki turkce ise bir sonekler sikismasilinizininkidir.
5. Turkiye’den G. Kore olmaz; K. Kore olmaz.
6. Bizim ulkedeki durum sanildiginin aksinedir: birileri halki soymaz; halk birilerini soyar.
Bence turklerin konustugu dil.
Eger turkler baska dillerden kelimeler alip kullanirlarsa bu turkce olmuyo mu? Daha once hic fransizcadan, arapcadan, farscadan surdan burdan bi sey almadik mi? Su anda konustugumuz dil ile yuzyil onceki dil ayni mi? Sadece turkce mi ingilizcenin etki alanina girdi? Ingilizce de ayni mi kaliyo? Kultur sadece dil den mi olusuyo? Yuzyil sonra tamamiyle ingilizce mi konusuyo olucaz? Dunyadaki tum insanlarin birbirlerini anlayabilmesi kotu mu? Ben ingilizce hayrani miyim?
Hayir.
salak mısın?
su kitabi okuyun cok ilginc. Ne yazikki ingilizce yazilmis. Neyse diller ve evrimleri ilgili bazi sorulara cevap veriyor.
bu konuyu açmakla. Oktay Sinanoğlu’nun kitabını bende okudum ve hak veriyorum.
Bence sadece anlaşmak yeterli değil bazı değerlerin (Türkçemiz gibi) korunması ve kendi dilimizden kelimelerle dilimizi geliştirip güçlendirmemiz lazım iyiki zamanında computer değilde bilgisayar denmiş bi hocamız vardı derste sürekli kompiter derdi ne Türkçe ne ingilizce değişik bi dil kelime türetirken yeni kelimeler oluşturuluken dediğim gibi türkçe kelime ve kökler kullanmaya özen gösterilmeli bence.
yakında alfabemize q,w,x harfleri girerse ne olacak saf Türkçemiz var bari onu koruyalım.
harfleri Türkçe’ye girsin mi konulu ciddi bir tartışma var zaten.
Ayrıca bir şey söyleyeyim: Öyle, computer’i alıp bilgisayar yapmakla da olmuyor bu işler. Neden? Çünkü “bilgiyi saymak” kavramının, bilgisayar denen naneyle bir ilişkisi bizim toplumsal belleğimizde yok.
Adamlar neden mesela “bilgi makinesi” diil de “bilgisayar” (compute-r) demişler hiç düşündünüz mü? IBM’in bi broşüründen aynen: “IBM Devrimi Amerikan Nüfus İdaresi’nde çalışmakta olan Herman Hollerith’in, sayımı kolaylaştırmak amacıyla açılmış bir yarışmaya sunduğu projenin birinciliği kazanmasıyla başlamıştı.”
Yani bilgisayarın atası, “sayım” işleriyle uğraşan bir makine. Adamlar, o yüzden “yapay beyin” falan diil de “compute-r” diyorlar bu makineye. Biz, computer’i “bilgisayar” yaparken onların kavramsallaştırma mantığını aynen kabul ediyoruz. Uzun şeyin kısası; öyle TDK, MDK’yla olmuyo bu işler; teknoloji üretemedikçe, makinenin ismini değiştirsen bile, onların kavramsallıştırma çerçevesine mahkum kalıyorsun. Örnekte görüldüğü gibi..
Bir de bu Oktay Sinanoğlu var; hayır hiç okumadım kitaplarını, okumam da; kimyager mi, biyolog mu, böyle bir kişi, sosyal konularda nasıl böyle cilt cilt yazabilir kardeşim?
Hadi o yazdı diyelim; Şerif Mardin’in, şunun bunun, Allah uzun ömürler versin halen yaşamakta olan efsane sosyolog kişilerin kim olduğunu bilmeyen, onların ismini duyduğunda “köşedeki bakkalın rahmetli babası mı acaba?” yanıtını veren yurdum insanı, Oktay Sinanoğlu denen bu veteriner kişinin Ztar gazetesi köşe yazısı tadındaki kitaplarında ne bulur bi anlayabilsem..
“ben turkceyi sevicem, sayicam, korucam, degismesine engel olucam, ingilizce kelimeleri araya sokmicam.” diosaniz
poponuzu kaldirinda bi iki ingilizce kavrami herkesin anlayabilecegi sekilde turkcelestirin ve yayginlasmasi icin caba harcayin.
var mi turkcesi bilmiyorum yoksa, ilk adimi “blog” ile atabilirsiniz.
“Dili” konusan insanlar sekillendirir. TDK gelip bi seyler yapmaya calissa ne yazar. Eger siz isin ucundan tutmuyosaniz, yeni turkce kavramlari kullanmayip ingilizceleri tercih ediyosaniz, sonrada “boyle olmasi cok kotu” die, sadece konusup duruyosaniz, korktugunuz basiniza gelicek demektir.
ben mi ?
ben tum dillerdeki bu gelismelerden memnunum. hatta dunya uzerindeki tum insanlarla hala nie ortak bir sekilde anlasamiyoruz die yakiniyorum.
yukarda tavsiye ettigim kitabi okuyun da ogrenin kardesim. Ozeti su, ne kadar ugrasirsaniz ugrasin istediginiz kadar yasak ve kural koyun dilin gelisimini engelliyemezsiniz ve gelisim yonunu de degistiremezsiniz. Ozellikle internetin varolusuyla diger ulkelerden olan insanlarin arasi kisaldi. Teknolojinin dili ingilizce olmus artik. Ama o da bugunun ingilizcesi. Yuz yil once konusulan ingilizceyi ingilizler bile anlamakta gucluk cekiyor. Neden? Bugnun ingilizcesinde de bir cok yabanci kelime var da ondan. Dedigim gibi tavsiye ettigim kitabi (The Mother Tongue, English and How it Got That Way) bir yerden bulun okuyun. Ingilizceniz de gelisir.
bi kaç kelime de siz katın Türkçesini bulun diyonuzda zaten bu işler yapılıyor. İnternete örütbağ web yerine ağ gibi bir sürü kalıp var biz kullanmadıktan sonra yeni kelime üretmişin neye yarar bi çok terimler sözlüğü var bilimsel kelimeleri Türçeye çeviren.
Oktay Sinanoğlu’da böyle bir kitap yapmış zamanında katkıda bulunmuş elimde olsada bende yapabilsem.
Hem insanlar okumadıkları kitaba niye laf atarlar oda başka mesele.
Ben küçükken yazgaç derdik kaleme. Musluğa da akıtgaç mı ne. SOnra kullanılmadı unutuldu onlar galibaç. Selahattin Kara vardı ilkokul öğretmenimiz. O teşvik ederdi böyle kelimeleri kullanmamızı.
demekle çözülüyor mu? Türkçe mi kurtuluyor?
İlla herşey türkçe olsun diye çabayı da ben anlayamıyorum. Türkçe kaynak olmasının, olanın da artması çabalarına destek veriyorum ama; evrensel olan bilimsel olarak da kullanılan kelimelerin, terimlerin illa ki kendi anadilinize çevirme çabalarına hiç gerek yok.
Bilgisayar örnek verilmiş..
İcat Türklere mi ait? Teknolojisi ve her türlü uygulamaları batı kültürüne ait. Bir sorununuz olduğunda orjinal adını bilmeniz size birçok platform da çok fayda sağlayacaktır.
Icadi yapanin orjini, kelimenin Turkce kar$iligini bulmamizi ne yonden etkiliyor, anlayamadim. Elalem bulmu$ diye, ismini degi$tirince elaleme ayip mi olacak?
“oturgacli goturgec” diyen bi insan duydunuz mu bilmiyorum. Efsane olarak kulaginiza calindi sanirim. Tahmin edeceginiz gibi kimse “oturgacli goturgec” diyelim, “gokkonuksal avrat” diyelim demiyor.
Zaten bu dil degi$imi, Turk filmlerindeki kotu fabrikatorlerin toplantilari gibi, 3-4 kalin enseli adamin “arkada$lar, artik televizyona sesligorungec diyelim” demesiyle olmuyor. Biri ortaya atiyor, kitleler tarafindan kabul gorurse kaliyor. Kabul gormezse unutulup gidiyor.
Bugun bilgisayarda kullandigimiz bir cok Turkce terim, artik kulagimiza yabanci gelmiyor. Cogu 80’lerin ba$inda cikan Bili$im Sozlugu’nden alinma. $u an “surucu” denilince ne kastedildigini hemen anliyorsunuz, ama herhalde o zamanlar da “ne surucusu karde$im, dirayvir o bi kere. Surucuymu$. $ofor deseydiniz bari” diyenler cikmi$tir.
Turkce bilgisayar terimleri konusundaki itirazlarin cogu, “Cagatay Turkcesi” kullanan Microsoft cali$anlari yuzunden geliyor. ( benzetme, Engin Ardic )
Orijinal adini bilmemizin saglayacagi faydayi, hatta cok daha fazlasini, Turkce’yi kullanmayip Ingilizce’yi resmi dil olarak kabul etmemiz de saglar. Bu mudur?
Bilgisayarın doğduğu, yayıldığı ve ona ilintili birçok sektörün doğmasına sebeb olan yerin dilinin İngilizce olduğunu söylüyorum. Alman / Fransız da Operasyon/Ofis yazılımlarını kendi diline çeviriyor. Ama kullanıcı orjinalini, ingilizcesini de biliyor. İnternette/yayınlarda yoksa yeni kaynakları nasıl araştırabileceksiniz?
Sorunların aynası olmayın, Türkçe içeriğin artmasında faydalı olun. İsterseniz internette sınır tanımayın, isterseniz yazılı olarak çevrenizde öncü olun.
Bilgisayarın doğduğu, yayıldığı ve ona ilintili birçok sektörün doğmasına sebeb olan yerin dilinin İngilizce olduğunu söylüyorum. Alman / Fransız da Operasyon/Ofis yazılımlarını kendi diline çeviriyor. Ama kullanıcı orjinalini, ingilizcesini de biliyor. İnternette/yayınlarda yoksa yeni kaynakları nasıl araştırabileceksiniz?
Sorunların aynası olmayın, Türkçe içeriğin artmasında faydalı olun. İsterseniz internette sınır tanımayın, isterseniz yazılı olarak çevrenizde öncü olun.
ne mana ihtiva etmektedir? Arkadaşlar, Türkçeyi telef eden Amerikanca değil Osmanlıcadır derim ben. Siz ne dersiniz justine?
başlık yanlış olmuş, orcinali şöle:
kemalistler iyi bilirler bu işleri, domalma filan uzmanlık alanlarıdır.
Bakuyorumda “TahammülSınırınıKoruyamuyorsun”sana tuse ettirilmis zaar ki ! hafife kusmaktan yorulmadin…Yeter be Kemalistler ve TSK icin yazdiklarin . Ne yazarsan yaz kimse kendi fikrinden vaz gecmez .(Aynen senin gecmeyecegin gibi.)Sanirim baska isin yok buraya “Kemalistler” diye baslayan abuk subuk seyler yazmaktan orgazm oluyorsun.Sen ve senin gibi geriler yüzünden vatan bu sekle geldi ,bu kadar okumus her boku bilen anlayan sen bile nerde susacagina nerde konusacagina karar veremiyor, habire salliyorsunHay senin avukatligina binnnnn……… neyse!!!!! gereginden fazla konustum, buraya ne yazsam anlami zaten yok.Sana bir tek bisi diyorum ne gibi bir kinin veya kuyruk acin varsa git mahkemede hallet.internet sovalyeleigi yapma.
sakin ol şampiyon, sadece hafif ve türkiye diil, bütün samanyolu galaksisi senin emrinde. emret yeter. lakin içine ağzında gümüş kaşıkla doğduğun asker-bürokrasi kastının sınıfsal çıkarlarını korumak için daha fazla kasmana gerek yok, patlıcan nerdeyse. keyfimin kel kahyalığı konumunda çalışmak üzere başvurmak istersen cv ni yaz, yolla.ilaveten sana 1-2 şövalye örneği göstereyim, gerçi aynaya bakınca sende görüyorsundur. nede olsa kozmik odadan çıkma sırlar bunlar.kemalist şövalyeulusalcı şövalyelaikçi şövalye
geçen kitapçı da elime “yeşilimsitrak oguzkagan nasıl medenileşir for dummies” isimli nadide bir eser geçti.çok güzel bir kitaptı lâkin tek sayfalık bir eserdi.