bildirgec.org

kitty

11 yıl önce üye olmuş, 31 yazı yazmış. 350 yorum yazmış.

paella&sangria kardeşler…

kitty | 04 November 2003 20:06

barcelona’ya gidiyorum sevgili günlük!! ne istiyorsan alabilirim sana ama kendimi kaybedip geri dönemezsem karışmam..;)

Kaç “level” kaldı gerçeğe?

kitty | 20 September 2003 01:57

ben yazmadım, yazanın kim olduğunu da unuttum departmanından..

Farkına var. Sürekli bir kovalamacadasın. Ya da sürekli bir kovalamacasın. Akışın içinde, hiç vazgeçmeden savaşıyorsun. Koyduğun hedeflerin sadece bir “level” ötedeyken asla vazgeçmeyeceksin. Oysa ki hedeflerin her “level” da değişecek. Labirentin bir yerinde bir sonraki kapıyı açtığında karşına ne çıkacağını bilmiyorsun. Sağdan ya da soldan. Aşağıdan ya da yukarıdan. Hayatın sana getirdikleri ne zaman, nereden çıkacak karşına? Daima hazır ol. Tetikte ol. Tüm “level”ları atladığında seni bir ödül bekliyor. Peki beklediğin ödül bu mu acaba? Bunca uğraşın sunduğu ödül seni mutlu edecek mi? Ne sen, ne de bir başkası bunu şimdiden bilemez… Sadece birkaç canın var. Birini kaybetttiğinde kaldığın yerden yeniden başlatıyorlar. Denemek zorundasın. Vazgeçme şansın yok. Mükemmelleşip, bu oyunu bitirene kadar yeniden hayat bulacaksın. Yorulunca bırakmak isteyeceksin, her yeni hayatın sana sunulmuş bir şans oysa. Zaten bırakamazsın; bir yanın yolun sonunu merak ediyor nasıl olsa. Asırlardır oynanan bir oyun, mükemmel tasarımına hayran olduğun. Ayarları çok önceden yapılmış. Sen sadece oyunun içinde öylece buldun kendini. Bitirene kadar da içinde kalacaksın. Labirentin kendisi süprizlerle dolu, süre yeteri kadar. Bazen zevk veriyor, bazen de “bu kadarı da olmaz!” deyip isyan ediyorsun. Bunca savaşın ortasındayken aklına da düşmüyor değil tuhaf sorular. Hele bir tanesi var ki oyuna o kadar kaptırmışken kendini, cevaplayamıyorsun.. “Sahi başka bir bilgisayar ekranında, bambaşka kovalamacalar da yaşanıyor mu benimkiyle eş zamanlı olarak?” Ya da;

Artık kimseyi sevmek istemiyorum demişti..

kitty | 29 August 2003 02:25

Bütün sevdikleri, onları sevdiğini söylediği anda esrarengiz bir şekilde çekmişlerdi kendilerini geriye. Bazıları beğenmemişti onu, bazıları tanıdıkça bağlandıklarını hissedince bir anda kaybolmuştu, bazıları başkası varken bir de o olsun diye harcamıştı, bazıları ise.. en fazla, daha fazla ne olabilirdi ki?
Herkese ve her şeye yalanlar söyleyerek dakikalarla sınırlı bir birliktelik için, saatlerce yol gitmiş; düşünmüş, düşünmüş.. mutluymuş.. karşısındaki de mutluymuş galiba bu sefer.. zaten o da bununla beraber huzurluymuş.. tek taraflı mutluluklar ona göre değil ki zaten.. tek taraflı mutsuzluklar gibi.. sen ve ben’den vazgeçip “biz”i isterdi o.. uğraşırdı; bazen en fazla 10 saniyede okunan bi mesaj için saatlerce, abartarak günlerce düşünürdü.. ya da sevdiği adam için yine her şeye ve herkese rağmen araştırırdı; en fazla bir sayfayı dolduracak şeyler için koşuştururdu.. bazıları teşekkür bile etmedi, bazılarıysa gözünün önünde yırttı bunları; yapma bana, istemiyorum! diye.. üzüldü, ağladı ama göstermedi, ertesi gün daha bir fazlasıyla çıktı karşısına; yerdeki kağıt parçaları daha fazlaydı artık.. kim ve ne olursa olsun yapmayacağım dedi.. ama hep yaptı.. biliyordu hep yapacaktı da.. yapmayıp da ne yapacaktı?! Ha, artık daha kime ne yapacaktı?! Yeterdi ve artardı bile..
Onu ve sevgisini kaybettikten sonra arayanlardan da nefret ediyordu hiç etmediği kadar.. onu sevmediklerini söylediklerinde, gittiklerinde bile kimseye, kendine bile çaktırmadan hala seviyordu oysaki.. yine kaybetmek istemiyordu, karşısındakinin kaybetmesini istemediği gibi.. çünkü biliyordu; eğer sevgisi biterse, eğer karşısındaki bunu gerçekten tüketirse, bir daha kimse bir şeye dönemezdi.. sadece karşısındakiler dönerdi; onda nefret ve kahrolası soru işaretlerini bırakıp giderlerdi..
Karşılık alamamaktan bıkmıştı.. belki de yalnızlıktan.. karşısına çıkanlarda hep öyle demedi mi?!; ne hikmetse yalnızlıktan nefret ederlerdi, ama kurtulamazlardı da.. azıcık ilgi, azıcık sevgi gördüler mi nereye giderlerdi, söylemezler ki! Acaba hepsi toplaşıp aralarına yenisinin katılmasını mı kutlardı? Bilmezdi ki hiç.. bilemezdi.. Ona olan binlercesine rağmen diğerleri o kadar iyiydi ki!
Bazen nefes alamazdı, sıklaşırdı zaman zaman.. ne yapacağını çok şaşırırdı, hep şaşırtırlardı.. beş kilo dondurma yiyip patlamak istedi bazen, bazen de yüzünde nasıl dağıldıklarını görmek için aynaya parfüm şişelerini fırlatmak istedi.. Kendince sözler verdiğini zannederdi; bugün son diye, hayatı boyunca bunu hiç beceremedi.. beceremeyecekti de..
Oysa o kadar azla yetinirdi ki, ötekiler gibi aldıkça daha fazlasını istemezdi, aldıkça daha fazlasını verirdi.. mutlu olamadı hiç.. ama hep hak ettiğini düşündü.. ama sadece düşündü.. hiç elde edemeden..
Parçalanmıştı, birisinin onu tamamlamasını, yapıştırmasını beklerdi.. acaba bu mu ağır gelirdi.. ama karşısındakilerin daha hastalıklı olduklarını, anlatmayı sevdiklerini görünce kendisinden söz edemezdi.. düzeltmeye çalışırken onları, daha da bir mahvederdi kendini.. sonrası yine yalnızlık.. yine yeni baştan.. aynı filmi farklı oyuncularla defalarca çekmişti.. her birinde de heyecanla başlayıp, gözyaşlarıyla bitirmişti..
En azından biraz daha sabretmeliydi.. yapabilirdi.. evet, şimdiye kadar hiç yapamamıştı ama niye yapamasındı.. yoksa beklediği gün geldiğinde de keşke gelmeseydi mi diyecekti.. oysa ne kadar fedakarlık yapacaktı sevdiği adamın kollarına gidebilmek için.. uykusuzluk, yorgunluk, çaresizlik, yalanlar.. daha da fazlası.. ne için? Muhtemelen yine onu terk edecek biri için.. yine onu yalnız bırakan allahın cezası biri için.. oysa tanıdıklarına hep heyecanla anlatırdı en basit telefon konuşmalarını bile.. gönderdiklerine baksınlar diye telefonu hep göz önündeydi; ah yanlışlıkla biri alsa da baksa da tepki verse de diğerleri okusa da.. çünkü diyeceklerdi ki en sonunda onun da onu seven bir sevgilisi vardı.. o da mutluydu..
Çok fazla rüya görürdü.. her yerde her şeyde sevdikleri çıkardı karşısına; öyle ki bazen sokaktan geçen bir insan, bir satıcı ya da doktor kılığına girerlerdi.. bazen figüran olurlardı bazen de başrolde.. buna bile ne kadar mutlu olurdu; hele de uzun zamandır görmemişse.. zaman uzarsa; kalbi ve vücudundan sonra beyni de kırmızı alarma geçerdi; sadece telefon konuşması, mesaj ve maillerle iletişim kurardı rüyalarında.. ama sahne arkasında bile olsa bir yerde olması rahatlatırdı onu.. sabah kalktığında 5dk öncesine dönmeyi nasıl da çok isterdi; sırf o satıcıdan bir kitap daha almak için, hiç sevmediği hastanelerde doktora bir kez daha gitmek için, sokakta amaçsızca yürümek için..
Ya çok salaktı, ya da çok akıllı.. bazen insanların diğer insanlarla ve olaylarla olan bağlantılarını mucizevi ya da tesadüfi olarak çözerdi.. bazıları hoşlarına giderdi insanların, şaşırtılmayı severlerdi.. bazıları ise gizlerini ortaya çıkardığından huysuzlaşırlardı.. ama kız zararsızdı; sadece kendisine yapılmasını istediklerini başkalarına yapardı; diğerlerinin fazlalık-üstünlük gördüğü aslında eksikliği yüzündendi.. ve bilmezlerdi bu kızın ne kadar saf bir salak olduğunu; sevimsiz bir olayı çözdüğünde sevdiği adama asla yakıştıramazdı, sevdiği ve kendisini sevdiğini düşündüğü bir insanın yalan söylemeyeceğini düşünürdü.. gözünün önündekini, hemde kendi bulduğu bir şeyi sırf o yapmaz diye konduramadığından anlamazdı..
İçmek istemezdi böyle zamanlarda çünkü çok içerdi, duramazdı ve çok sarhoş olurdu, telefon açardı, yarım yamalak mesajlar atardı, karşısındaki daha da bir uzaklaşırdı.. ya da çok sevdiği, en sevdiği şarkılarda yanındakine sarılır hıçkıra hıçkıra ağlar, işte o zaman anlardı aslında kimsenin onu sevmediğini.. belki de sarıldığı, teselli ediyormuş görüntüsündeki insanlar da istemezdi onu.. nereden bilebilirdi ki?! Bir iyi bir kötü davranırlardı; bir gün işte gerçekten arkadaşım dediği olanca uyuz davranır istemez, itelerdi onu.. önce dalgaya vururdu, gülerdi içi kan ağlarken.. ama bakardı ki gerçeklik payı var; çekilirdi köşesine ve ağlardı, ağlardı, ağlardı.. ağlayamayacağı günün gelemeyeceğini zannederdi; isteyince ya da kendisine gerek kalmadan karşısındaki isteyince nasıl da ağlardı.. ağlamak bazısına yakışır; gözyaşları sessiz sakin süzülür, gözleri buğulanır, saf bir görüntü ortaya çıkar.. onlardan asla olamadı; fışkırırcasına gelen gözyaşlarının ardında kıpkırmızı gözler, ses çıkmasın diye kemirdiği şişmiş dudakları olurdu hep.. o yüzden ne birisinin yanında ne de telefonda ağlamak isterdi.. söyleyeceklerinin çoğu hep içinde kalsa da ağlayacağını hissedince ya kalkar gider ya da telefonu hemen kapatırdı.. ağlardı; özlediğini ama sabrettiğini söylerdi, ağlardı; ne kadar istemesine rağmen sevdiğini söyleyemezdi, ağlardı; umursamazmış gibi görünür ama dayanamaz hemen sesini duyardı en azından..
Ama son günlerde fark etmişti ki artık istese de, karşısındakiler istese de ağlayamıyordu.. çok üzgündü karşısındakileri hayalkırıklığına uğrattığı için.. ya umursamıyordu ya da artık yetmişti.. ki muhtemelen ikinci şıktı.. zaman zaman kendisinin diğerlerine ifade ettiği gibi.. farketmeden bir kağıt kalem aldı ve hayatına girmiş herkese gülümseyerek ama buna tezat hiçbir şey hissetmeden bu mektubu yazdı;