Az önce Ankara’nın güneşli bir pazar Sabah‘ında, Emre Aköz‘ün bugünkü köşe yazısını okudum. Son günlerin traji-komik konularından ve nafile, bayıcı meselelerinden uzaklaştıracak bir yazı yazdığı için de bu yazı konusunu burda paylaşmayı uygun gördüm. ‘Hakim gündem’in evvelinden bugüne uzanan yazısının konusu ise: “55 Kelimeyi aşmayan kısa hikaye yaz!” Aslında konuya musallat olan yeni başlık o değil ama ben odaklandığı bu noktaya takıldım. Bu kısa hikaye denemelerini burada bizim yapmamızı arzu ediyorum. Çok da eğlenceli olacağını tahmin ediyorum.Yazısını Steve Moss’un The World’s Shortest Stories adlı Audio Kaset formatındaki (yada karton kapak kitap) yayınından hareketle kaleme almış ve buradan birkaç hikaye örneği vermiş:Emre Aköz / Sabah – 16 Mart 2008* YATAKTA…
“Dikkat et tatlım, dolu” dedi adam, tekrar odaya girdiğinde. Yatağa uzanmakta olan kadın sordu: “Karın için mi bu?” “Hayır, öylesi büyük risk olur. Bir profesyonele havale edeceğim işi.” Kadın işveli bir sesle tekrar sordu: “Bana ne dersin?” Adam, ‘amma da espri’ dercesine cevap verdi: “Hangi salak, senin gibi bir hanımefendiyi tetikçi olarak kiralar ki?” Kadın tabancayı adama doğrulturken mırıldandı: “Karın!”* EDEBİ CİNAYETLER…
“Tezgâhtar çok güzel kızmış” dedi dedektif. “Hem de nasıl” diye cevap verdi teğmen. “Sanırım parçaları bir araya getirmeye başlayabiliriz” dedi dedektif. “Evet efendim,” dedi teğmen, “Geçen sefer, cinayet mahallinde ‘ Satıcının Ölümü’ adlı kitabı bulmuştuk. Ardından bu olay geldi.” Dedektif mırıldandı: “Galiba edebiyattan hoşlanan bir seri katil bu… Her neyse, yine kitap var mı?” “Var efendim, ‘ Fransız Teğmenin Karısı’…”* RANDEVU…
Telefonun sesi. Kadın fısıldayarak, “Alo” dedi. “Selam Victoria, bu gece marinaya gelsene…” “Ay doğarken orada olacağım” dedi kadın. “Tatlım, harikasın” dedi adam heyecanla, “Şampanya getirmeyi de unutma.” “Merak etme” dedi kadın, “bu gece seni istiyorum.” “Ah, evet, evet, sabırsızlanıyorum” dedi adam. Ve telefonu kapattı. Derin bir nefes aldı ve gülümserken mırıldandı kadın: “Kimdi acaba?”Şiir, hikaye, roman ve sair “edebi” davranışlar konusunda pek bir yeteneğim yoktur ama 55 kelimelik bir hikaye denemesini sanırım ben bile yapabilirim:
Temel ‘Sorunsal’Gökyüzünde süzülürlerken muhabbete başladı:– 55 kelimeyi aşma dedi adam.Arkadaşı:– Sen de aşma öyleyse.– Zaten aşamam ki..– Öyleyse sorun nedir kuzum?– Neden aşmamam gerektiğini bilmiyorum ama.– Sence bu çok mu önemli?– Evet, hayatımdaki en temel “sorunsal”, nedenlerin cevabını bulabilmektir.Önce Manş denizine baktı ve:– Upsss. Keşke bu prensibini deposu boşalmakta olan bir uçağı neden havalandırdığımız konusunda da gösterseymişsin.(Üç adet “de” ve “ki” bağlaçlarını saymadım, onlar hariç 55 kelime diyor Word. Kelimeden kazanmak için onları birleştirseydim ayıp olacaktı bu kez de.)
———-Yazıdan hareketle ilk denemeyi ben yazayım dedim ve aklıma gelen ilk hikayeyi 10-15 dakika içinde yazdım. Biraz daha vakit ayırıp, odaklanıp çok daha güzel ve orjinal birşeyler yazabilir aslında. Ama, ne kadar vakit, o kadar orcinalite sonuçta, di mi 😉
yorumlar
gözlerini kocaman açmış dehşetle karşısında elindeki cerrahi aletleri metal tepsiye dizen adamı izliyordu. birazdan ikimiz yakınleşırken ölmek isteyeceksin dedi adam. etrafta küf kokusu vardı. bir borudan su sızıyordu. elleri, başı ve ağzı bantlanmıştı. hareket edemiyordu ama ve etrafı çok net göremiyordu burası bir bodrum olmalıydı. Kendisine doğru inmekte olan neşteri gördüğünde çılgınca bir histeriye kapıldı.
Proksima dostum, senin de 55 kelimeni reca edeceğiz. Güzel bir şeyler yazacağına şüphem yok. :)Bu yazıyı aynı zamanda Emre Aköz’e de link olarak gönderdim. Yazısınında güzel hikayeleri köşesinde paylaşacağını söylüyordu. Buradan çıkacak hoş hikayeleri paylaşır diye düşünüyorum.
yalnız tamamen tesadüf sonucu tam ellibeşte kalmış benim sayı.
denizde yüzen kızları nedense çok severim ıslak olduklarından, araba kullanan kızları çok severim hızlı olduklarından , plajda güneşlenen kızları çok severim sereserpe uzandıklarından, sahilde yürüyen kızları çok severim doğaya uyum sağladıklarından, rüzgârda saçları uçuşan kızları çok severim özgür olduklarından, ders çalışan kızları çok severim masum olduklarından, dans eden kızları da severim hayatı sevdiklerinden, hele harajuku kızlarını…
Hara cuku kızları
Al benden hediyen o zaman kop.
Büyücü, sana da çıtır bir simit ve yanında da çay gönderiyorum..Yalapşalap’ın ayrısı gayrısı olmaz zaten Proksima. Bence 55 oldu.
dükkanın önüne attığı sandalyede oturmuş güneşli havanın tadını çıkarıyordu. pantolonunun sol bacağını saran bölümünde ufak bir ip parçası gördü. aldı. ipliği alıp sağ bacağına aynı noktaya koydu. uzanıp aldı. elindeki ipliği yere fırlattı ve elini yerine koyarken sandalyenin kenarına çarptı serçe parmağı. hemen sol elinin serçe parmağını da sandalyeye çarptı. bu hayat böyle geçmez dedi içinden.
Siz genelde siiiedıl mahsülü donut tercih ederdiniz Le le le sorcier.
Elindeki kırmızı kapaklı, kalın kitabı gösterdi genç adam hemen yanında oturan kadına. “Bu kitap, gerçekten sürükleyici, okumanı tavsiye ederim” dedi. “Kaçıncı sayfadasın?” diye sordu kadın umursamaz bir ses tonuyla, sadece bir cevap vermesi gerektiğini düşündüğü için belki de. “55” diye yanıtladı adam. “55 ha! bu sayı…neyse” dedi kadın ve adamın meraklı bakışlarına cevap olarak göz kırptı sadece..
anthro ayol birine simit, birine hatunlar. biz yazıyoruz tın. aloo demek ister deli gönül.
Sana neşter kolleksiyonu göndercem ama eczanende koli koli vardır diye düşündüm Manson.
Parlak, duru, ipeksi bir cildi vardı, dolgun ve hacimli saçları, tertemiz teni, bu ince ve selülitsiz vücutla mükemmel bi uyum sergiliyodu. Üstelik herhangi bir cerrahi müdahale de görmemişti. yüzü, boynu, el ve dekolte gibi bölgelerini rahatlıkla gözler önüne seriyor, kimseden gizlemiyordu. Vücudundaki fazla tüylerden kurtulmak için ne bir lazer epilasyona gitmişti, ne de ağda kullanmıştı
bir hikayenin 55 kelimelik kesiti degil, finalinin de içinde oldugu bir yazıdan bahsedilmiyor mu? sunulan orneklerin cogu farklı..
plastik steril eldivenleri ile kadının bal çanağının derininde duran kobrayı bir estetikçi nezaketiyle yavaşça alır, kobrayı kadının yerde cansız yatan bedeninde bulunan ellerine sürer, böylece gelecek olan federallerin kadının mastır sırasında zehirli ellerinden garajının zehirlendiğini sanmalarına zemin hazırlar, az sonra federaller kapıyı çalar, ağızlarındaki cikletlerden hepsinin amerikalı olduklarını anlayıp arama izinlerini sorar ancak kobrayı elinde tutmaktadır
Dediğin doğru aslında Arrogante. Ben edebiyattan anlamam ama içinde bir giriş-gelişme ve sonuç olması lazım diye biliyorum. Gerçi 55 kelimede girmekle çıkmak bir oluyor ama. Anlatılan konuda müstakil, kendi başına bir olay olması lazım esasında..
hikaye anlattığı süreci sonuçlandırıyor zaten. kopan geniş zamana hitab ettiğinden onunkiler sayılmaz. ayrıca kopan yazmışsa her koşulda olmuştur. ama diğerleri özünde sizin üzerinde düşüneceğiniz birer son bulunduruyor.
bu arada sörsi bacım senin yorumunu görmeden yazmışım resmen tekrara girmişiz telepati melepati vasıtasıyla
tamam tamam, 53, 52, 51 50 49 48 47 46 45 44 43 42 41 40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 35 24 23 22 21 20 19 18 17 16 15 14 13 21 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1
loop a girmişiniz bacılar, kopanla uğraşırsanız böle olursunuz işte
Ben akşam yazacağım.
başlıkla birlikte en az 56 olur kop. sana gösterilen iltiması kullanmışın gene..
hamdi beyin teklifine yokum diyorum
bence yazabilenler hemen yollasın yazamayanlar haber3ü örnek alıp saat bildirsinler.
Sayma yetkisi kopan’a ait. Benim yetkim yok Büyücü. 55 ten geriye doğru sayıyor o.
yokum diyor
bi daha yazarsam ne olayım
motivasyonalitele bak, sörsiye yazmadan ben cevabı yazmışım, telepatizm diye buna denmez de neye denir sorarım ben
Hamdi bey’e yokum demişsin ama kop. Devam etmen gerekiyor.
o zaman zincir oluşturun 20 den geriye doğru sayın
yutupu geri istiyorum. yoksunluk krizindeyim. medet ya elmalı turta.
yutup geri gelene kadar göz çukurlarıma leblebi doldurup öyle gezeceğim protesto halindeyim.
Eskiden okumuşluğum olan bir hikaye kitabı vardı, Cüneyt Suavi, “Hayatın İçinden” diye. Ondan bir örnek:
Kaç kelime bilmiyorum ama kısa hikayelerle çok etkiliyici öyküler anlatıyordu. Örnek olması açısından ekliyorum.
Yine aynı kitaptan:
Bir eylül gecesiydi Şile’de. Fırtına öncesi bir sessizlik hakimdi. Kayıkçı buna aldırış etmeden çıkmıştı yola. Yağını henüz tutmuş palamutları oltasıyla tutup, ertesi gün cebine koyacağı paraları düşünüyordu. Bir sigara içeyim telaşıyla keçeli yeleğinin cebini yokladı. Son sigarasıydı. Fırtına gelmekte gecikmemişti. Buraya kadarmış diye hayıflandı ve geride bıraktığı tek şey “elli beş” yaşına kadar yaşayabilmişliği oldu.
Gecenin karanliginda ekrandan yansiyan isiklar yuzlerine vuruyordu, goz goze gelmenin yuzunde olusturdugu kirmizilik kalp atisinin hiziyla ayni ivmedeydi,kendini savunmaya hazirdi, sadece kahkullerini duzeltecektim cumlesini yuz bin defa icinden gecirdi. Bir wan koi filmine daha konsantre olamamisti. Karsi taraftan gelen soru hizliydi.-ne oldu filmi begenmedin mi?-hiççç…sadece seviyorum seni.Tanrim dedi, ben ne dedim…
ÖzgürlükYağlı urganı boynundan geçirirken endişesizdi gözlerisakince olmuş olanın mahkemesinde kanatlarını yel almş meleklerle konuştuistemezdi aslında olmasını, yaşlıca ölümün onu bulmasınıyasasızlığın yasalarına yansıdığı bu ülkede af gelmişti suçsuzluğuna amacansız bedeni çoktan sallanmaktaydı ipin ucundave bir özür dilemeden celladıgömdü bedenini doğanın koynunahuzur çiçekleriyle soludu bahar havasınısordu:bu muymuş özgürlük?DalgıçÜzerinde deniz varken yukarda olanlar umurunda değildi, çıkmamak için neler vermezdi; bu tuzlu mavilikten… keşke konuşabilseydi… deniz kalemi olurdu o kelamsızlık… çığlık atardı bazen sesi duyulmazdı; bunu da her ayrılık için bahane olarak geliştirmişti yüreği… yosunlar kavradı bileğini, duraksadı yüreği… yardımdı kaçtığı kimseler bedenine… sonrasında, çığlıkları suyun yüzünde oldu; yanılsamalara ve yansımalara yer yoktu buradaYarınSabah masamda çay içecek benimle… gözlerimin içerisine bakarak uykusuzluğunu giderecek sonra kaçıverecek Yarın. Peşinden koşacağım birçoğunun yaptığı gibi, sormak için neden kaçtığını … ama bilirim cevapsız sorulardan bıkmış Yarın … Ve yarın en çok sorgulanmaktan sıkılmış … onu sorgularken yüzündeki çizgilerin sayısını unutur olmuş yargıçları…üç tane oldu =) aklıma gelirse devam ederim böyle bi çok öykü yazabilecekmişim gibi hissediyorum
Evet bende okumuştum o köşe yazısını gerçekten çok hoş geldi özellikle;
gülümse… Anthro hatırlattın tekrar teşekkürler
Ben teşekkür ederim @necronamber :)Ellerinize sağlık bu arada arkadaşlar. Beyninize de. Güzel hikayeler de çıkıyor arada. Ama @aRRoGaNTe’nin yukarda değindiği şeyi tekrar bir hatırlatsam mı diye düşündüm. Bazen hikaye ile hikayeden kesit karışıyor gibi çünkü. Anlatılan bir hikaye olmalı bence. Ve de o hikaye öncesinden ve sonrasından bağımsız olmalı. Kendi içinde müstakil bir olayı anlatmalı. Dediğim gibi basit de olsa bir giriş ardından gelişme ve mümkün olduğunca şaşırtan bir sonuçla finallenmeli diye düşünüyorum. Tabi ben bu köşe yazısında verilen bir kaç örneğe bağımlı olarak düşünüyorum belki de. Ama örnek hikayeler dediğim gibi öncesinden ve sonrasından müstakil ve finalinde eğlenceli bir sonuç barındıran kısa yazılar olmuş. Ve de çok da hoş, kısa hikayeler olmuş.
Duruşma salonunun önünde beklerken, aniden koridorların boşaltıldığını gördü.Heryer bir anda ablukaya alınmıştı..Yedi yıldır, bir an peşi bırakılmadan takip edilen seri katil duruşma salonuna getiriliyordu.Yüzlerce kişi bir anda susmuş, küçük kız olduğu koltukta adeta küçülmüş, yanından geçişini yuvalarından fırlayacak kadar açılmış gözleriyle izlerken, katil bir anda, dönüp ona baktı, ”Korkun, beni cezbediyor” dedi..Ve küçük kız bir daha hiç korkmadı, hep dik durdu..
Ellerine sağlık PBK.Mayın Tarlası nı aşağıya aldım.
Bu tip küçük hikayeler ”Alacakaranlık kuşağı nı” hatırlattı bana..Hollywood a senaryo göndermeyi düşünüyorum..eheheh eheheSen de sağ ol, bu değişikliğini sevdim..Gelecek vaad eden Anthro..
Ne değişikliği ki bu? Kendini bilmezliğim üstümde sanırım. Ben farkedemedim bunu ama.Bir de 14 yaşında olduğumu unuttun galiba. Alacakaranlık kuşağı, Hitchcoch felan da ne. Onu da anlamadım ben yahu..
Şöyle ki, sürekli mim veriyordun, bu yazıyla insanların düşünmesini sağladın..Bu değişiklik ti kastım.Alacakaranlık kuşağı dedim diye korktun mu yoksa, beşi bir yerde, korkuturken düşündüren kısa filmler, aynen senin hikayelerin gibi..
hmm. şimdi anladım. Ama zaten şunun şurasında 10 tane yazı yazmışım sadece. Onların da üçü yazı, yedisi mim. Hem mimlerimin de hakkını yeme lütfen. Onlar da fena düşündürttüren mimlerdi hep. Hatta düşünmekten bitâp düşenleri küfrettiren cinsten.
Anthro, sen kendi mimlerini övme, ben överim:)
Hiç bi gün övmedin diye arsızlık ediyorum 🙂
Bütün içtenliğinle bir deneme yazısı yaz o zaman, ben de dikkatlice inceleyip, övecek bir düşünce bulmaya çalışırım içinde..
Tamam, söz.
55 kelimeden uzun giriş gelişme sonuç olsun..Ben de şimdi gidip kütüphaneme sayfaları arasında uyuyabileceğim bir kitap bulmalıyım..İyi geceler.:)
🙂 İyi geceler. O tatlı cümleni hatırladım bak. Henüz niyetim yok ama birazdan bende yapıyım onu.
Yaş 14 falan ama tatlı diller de yerin de bakıyorum..Boşuna demedim gelecek vaad ediyorsun diye..Trafikte dikkat et kendine..İçimden bunu söylemek geldi, dalgın olma çünkü buraya fazla odaklanmak insanı düşünceye sevkediyor..
Bütün 14 yaşındakiler yalancıdır.Bir Girit atasözü.
Hikayelerle muhabbetler karıştığı için ben de Metis gibi hikayeleri bir araya toplayıp derli toplu olsun istedim. Hem de üçleme tamamlanmış olur böylece. Önce yazıda kullandığım hikaye:——–
1- Temel ‘Sorunsal’Gökyüzünde süzülürlerken muhabbete başladı:– 55 kelimeyi aşma dedi adam.Arkadaşı:+ Sen de aşma öyleyse.– Zaten aşamam ki..+ Öyleyse sorun nedir kuzum?– Neden aşmamam gerektiğini bilmiyorum ama.+ Sence bu çok mu önemli?– Evet, hayatımdaki en temel ‘sorunsal’, ‘neden’lerin cevabını bulabilmektir.Önce Manş denizine baktı ve:+ Upsss! Keşke bu prensibini deposu boşalmakta olan bir uçağı neden havalandırdığımız konusunda da gösterseymişsin.———————————————2- Mayın TarlasıGeniş ve bomboş arazide ilerlemek zorundaydılar. Ah keşke bir de şu mayınlar olmasaydı.- “Kenardan ilerlemeliyiz, buraları bilirim. Çünkü sınır boyları benim hapishanemdir.”diyordu. Gerçekten de arazinin kenarında başlayarak çok da yol aldılar. İlk bölgeyi aştılar.-“Evet, başaracağız.”dedi çakır gözlü çocuk. Az kalmıştı çünkü yolları. Derken.. son taştan ayaklarını çekmemek istediler. Çünkü mouse’un click’inden sonra ekranda “Gameover” yazacaktı.——-Acaba ne yazsam diye düşünürken arka planda dinlediğim Leonard Cohen’in muhteşem şarkısı The Partizan ve öncesinde baktığım şu film haberi bu hikayeye esin kaynağı oldu.———————————————
-3- Sabotaj- / yada kolajSerdar önce duvara baktı ve derin bir nefes alarak:S- “Maksimum 3000 vuruş olacak Engin.” E- “Sıktınız ama ha!” dedi Engin.S- “Tam bir Liberal-demokrat tavır.”E- “Sen nesin hı? Cumhuriyetçi misin, demokrat mı?”S- “Ben, Türküm, doğruyum çalışkanım ve ‘ski’ciyim.”E- “Oğlum, Sen ne devesin ne de kuş, biliyor musun?” dedi ve çıktı.Serdar: “Oğay!” diye bağırdı. Tetikçisi odaya girdi.O- “Sabotaj mı abi?” dedi.S- “Yeap. Engin Ardıç must be killed!”———-Bu da yeni bir hikâye daha yazayım diye düşünürken aklıma Serdar Turgut’un bir ara gazetesinin köşe yazarları ile arasında geçen 3000 vuruş muhabbeti geldi. Mizanpaj düzenlemesi için tıpkı bu 55 kelime gibi bir kısıtlama olayı olmuştu sanırım. Acaba Engin Ardıç’la Serdar Turgut arasında nasıl bir diyalog geçmiştir diye düşündüm ve kendi köşe yazılarından iz sürerek bu diyalogu kurmuş olabileceklerini tahmin ettim. Hiçbir cümleyi ben uydurmadım. Hepsi kendi ağızlarından çıkmış ifadedir.
Haber3, senin hikayeni alamadık.
akşam yazacağım demiş ya, beklesene
Alıntıyı okusana! o iki gün öncenin akşamı idi. Arkası yarın diziler gibi bizi merakta bırakıp gitti haber küp’cüğümüz.
56 kelime oldu, tüh kaçırdık.
Biz kaçak birleştirmelerle tek kelime sayıyoruz Nevdalist. Bakınız:
Liberaldemokrat tek bir kelime oldu.
1 kelime bilem çıkarsa hikayenin anlamı değişir. artık, başka bahara…tek tek gelin. böyle toplu cevaplar bünyeme ağır geliyor.
alıntıyı okusana adamım bu akşam yazcam dememişki , bekle bi akşam yazar yau
Bu ayrıntılı açıklamayı başta yapsaydın ya. Şimdi anlıyorum bu kop’ernik mantığını.
bana bunlarla gelme ant, al şu çeyreği de git bi içki ısmarla kendine
çeyrek çeyrektir diyosun yani, peki tamam
Neyin başının çaresine? Santorini’ye beni de mi götürceksiniz yoksa?
eyvah istatistik demekle iyi etmedin sörsiye,şimdi bulduk papazı, rakamlar, rasyolar, ülkeler bazında durum derken bittiğimiz an olarak görüyorum olayı
7post it kullanıyomuş abi tekila shot bile ısmarlatır ben söyleyeyim. 73,5 %
Çok kötüsünüz, Yunan sahil güvenliği yolda sizi mülteci kaçakçılığı yapıyorsunuz diye vurur umarım.Yok vazgeçtim, siz ikileyin sadece. O yeter bana.
Geri aldıydım ama. Der gibi oldum vazgeçtim.
mübarek günde hemde, çarpılır umarım !
Özür dilerim. Gerçekten. Eşeklik etmişim demek ki….Şimdi götürcek misiniz peki?
Anladım planınızı. Ben oraya gelirken bu kez beni ihbar edeceksiniz Yunan Sahil Güvenliğine. “Kaçak mülteci geliyor, vurun” diye. Çok acımasız bir plan ama ben yine de gelicem. 007 Bond taktiklerim ve Ethan Hunt bozması yöntemlerim iş görür. Bekleyin beni..
Abe 100 yorum olmuş bile ama kaç tane hikaye çıktı o meçhul.Al sana 101.
yarın sabah o lanet olası dosyayı masamda istiyorum
BEN DAHA GENCİMSaat beşten sonra bilgisayara ben oturacağım dediğimde kızım arkadaşlarıyla çetleşiyordu.Bir ara gözüm yazıya kaydı.Dün yoktun yoksa haber teyzemi bilgisayarın başındaydı yazısını ve gülen surat amblemini gördüm.Alçaklar hain bebeler sizin analarınız bilgisayarın b sini bilmiyorlarsa şuç benim mi?43 Ve ler ve başlıkla.Oldumu.
🙂 Hemde çok hoş oldu. Bunu tüm ana babalara okutturucam hem de ben. B.sinden anlamadığı için bilgisayar düşmanı olanlarına. 🙂
“Baba didiii!” dedi küçük çocuk.”Evet, baba işe gitti.” dedi anne.”Baba didii?” dedi çocuk yine, kocaman açtığı gözlerini sorusuna eşlik ederek.”Gitti, ama akşam gelecek.” dedi anne, hafta sonu çalışmak zorunda kalan babanın evdeki boşluğunu dolduramadığı düşüncesini aklından atamayarak.Akşam oldu, baba geldi. Çocuk babasına koştu, elindeki oyuncak arabaya doğru sevinçle atıldı.”Baba didiii!”
ben uğraşmadım ama uğraşan birisinin yazdığı hikayeler bayaa komik, özellikle sonuncusu toplistte 1 numero olabilir.Oyku 1 : Yuz altmis iki sayfa kagit ziyan oldu dedi… Aklinda otuz yil once yasadigi o utanc verici sahne canlandi… Anayasa Hukuku Profosoru sinavda onundeki arkadasindan kopye cekerken hizini alamayip arkadasinin isim ve soyismini de kagidina yazan ogrenci ile dalga geciyordu tum fakultenin onunde. Yuzu gerildi… Sinirle dosyayi cope firlatti ve bilgisayara dikkatlice ismini yazmaya basladi : Abdurrahman…Oyku 2 : Kendi evinde duzenledigi partiye kimse katilmayinca cilgina dondu Mister Kal. Bangir bangir muzik calmasi, birlikte calistigi guvenlik sirketi, partiye insan getirmesi icin girdigi illegal baglantilarin hicbiri ise yaramamisti. Hemen polisi aradi ve komsusunun duzenledigi partiyi sikayet etti. Elleri kelepceli komsusu ile gozgoze geldiler bir sure sonra… “Parti kapatilmasina bende karsiyim ama” dedi, “cok gurultu yapiyordunuz”…Oyku 3 : Koyun yaslisi genc delikanliyi dizinin dibine oturtmus anlatiyordu… Bizim koyun ilk muhtari gitti gideli su gelmez… “Deniz” koyun yaninda durur… Lakin ne kadar icsende susuzlugunu gidermez… “Devlet” bazen gelir yardima bazen gelmez… Eski Coban bilir yerini ama kimselere soylemez… Is sana dustu yigidim, su erisilmez denen dagin ardinda… Bil yeter : Er dogan’a yalcin kaya islemez… kaynak
Anthro, biz kafamızdan hikaye çıkarıyoruz.Sonra bazıları gelip, copy yapıyorlar, nerede yaratıcılık, sorarım size..
Bu da güzeldi 🙂 Demek başkaları da yazıyor bu hikayelerden. Bir google taraması yapalım da bakalım başka neler var.
aman en son google taraması yaptığımızda çok fena şeyler gördük. önce bir düşünüp öyle yapalım bence.
Kopya yapma engeli konulabilir bence. Bunu moderasyon düsünmeli. Webci arkadaslar bunun kodunu cok kolay yapabilirler. Hatta hazir HTML kodlari bile var. Buraya mutlaka konmali diye düsünüyorum. Yani sag tus engeli oluyor kimse bir sey kopyalayamiyor…
nico adamlarına haber ver heklesinler çökertsinler o siteyi
Kedi kendi kendine mırıldanırken, Azrail çıkıp geldi hiç hesapta yokken. “Daha ne istiyorsun” dedi, “bir de insanlara baksana, onların sadece bir tek canı var”. “Hayır” dedi kedi. “insanlardan daha şanslı olduğumu söyleme bana. Onların ölmek için sadece bir kez intihar etmeleri gerekiyor, benimse dokuz defa. Sen bilmez misin hiç dokuz defa ölmek ne denli sıkıcıdır”.
tuttum..
Evde onu bekleyen kötü süprizi bilmeden içeri girdi,odayı aydınlattı.Eterli pamuk burnuna dayanmıştı.Pozları çekildi.Kendine geldiğinde perişandı.Beklemeliydi,düşünüp kurtulup yolu bulmalıydı,bulamadı.Telefon gelmişti.Ya parayı getir ya da kendini netten izle.Kendisi bitirmeliydi,buluşmaya gitti ve tetiği çekti,ağlıyordu,tetiği kendine doğrulttu.46 kelimede işi bitirdim 9 kelime alacaklıyım:)
güzel çalışma olmuş.
55 kelimelik değil, 55 kelimeyi aşmayan demiş,ne alacak var ne verecek bu durumda:))
alacağı olsunda sonrakine eklesin diye kurnazlık yapmış:)
güzel tespit:)
tespiti tespit etmek daha güzel:))
güzel bir uğraşım.
sanırım “p” ile “ş” yer değiştirecek:)bu kadar motivasyondan sonra hala ilgi duyulur mu bilinmez.
bir varmış bir yokmuş. her aşkın kendi daktilosu varmış o zamanlar. tuşlarına ısrarla basıldığında bile 55 kelimeyi aşmayan bir hikaye çıkarmış insanın karşısına.
Sigarasını yaktı. Bu iki kelimeydi sokağın ortasında. Objelere bilinç yansıtmak, bir tavuğun içinde gelişen yumurtanın içinde uyuyan olasılık… deniz kenarına geldi. Biliyordu bu bilinç, sonunun omlet olacağını ve düşündü yansıyarak, çayından bir yudum aldı müthiş bir baş ağrısıyla. Denizden hep korkmuştu şimdiyse fırtına hali vardı dalgalarda. İki adım geriledi. “Bu omletin tuzu eksik lan!” dedi ve atladı.
”pelitas DİYOR Kİ, (01 Ağustos 2009 03:07)bir varmış bir yokmuş. her aşkın kendi daktilosu varmış o zamanlar. tuşlarına ısrarla basıldığında bile 55 kelimeyi aşmayan bir hikaye çıkarmış insanın karşısına.”Çok güzel Pelitas, harikasın..