bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

KÜME (KÖME)

akoni | 23 December 2009 12:58

Küme, köme veya sucuk sadece isimleri faklı Karadeniz’e özgü kışın yenilebilen bir yiyecek. Karadenizli olup da kümeyi bilmeyen olmaz. Karadeniz’e has siyah kokulu üzümlerin olgunlaşması ile başlar küme hazırlıkları. Fındıklar ve cevizler kırılır. Kırılan fındık veya ceviz iğne yardımı ile yorgan ipliğine istediğiniz sıklık ve istediğiniz uzunlukta dizilir. Üzümler toplanır, toplanan üzümlerin suyu sıkılır, birkaç gün dinlenmeye bırakılır. Günü geldiğinde küme yapımı için kollar sıvanır.. Küme tek başına yapabileceğiniz bir çalışma değildir.. İmece usulü, grup çalışmasıdır. Ben mesela komşumuz Saniye teyzenin yaptığı kümeye bayılırım.. tam istediğim gibi, damak tadıma uygun.. çok şekerli olmayan, hafiften üzümün ekşiliğini damağınızda hissedebileceğiniz lezzettedir..Küme yapımı

bir veda..

lagos | 23 December 2009 11:40

unutmak mı daha zor, unutmuş gibi yapmak mı?

unutmanın zor olduğunu unutamadığınızda anlarsınız. unutmuş gibi yapmak, o karşınızdayken hiçbir şey yokmuş ya da olmamışçasına hareket etmek zorunda bırakır sizi. “söylesem faydası yok, sussam gönül razı değil” iğrenç bir ikilemde, berbat hayatınızın değersiz paradokslarından birini daha yaşıyorsunuz.

ikiside farkındaydı oysa.
3 saatlik tren yolculuğu için sabahın altı buçuğunda kalkıp, bilmediğin bir şehre gitmen; bilmediğin bir adresi bulup -başaramasan da- ona sürpriz yapmaya çalışman, sebepsiz değildir elbet. biliyordur özlediğini; ona dokunmayı, koklamayı.. onun da özlediğine inanmak istiyorsundur, emin olamasan da..
ama biliyordu ki, sebepsiz çıkagelişlerin anlamı bir arkadaşı ziyaret edip, gönül almak değildir. açıklamak güç. kulp bulmak güç. geçerken uğradım‘larla geçiştirilir. fark da yapmaz aslında ne söylediğin, çünkü bilinir ama dile gelmez, gelemez gerçekler..

Pop Müziğin Kraliçesi: MADONNA

queennothing | 23 December 2009 11:04

Madonna Louise Ciccone, Sylvio ‘Tony’ve Madonna Fortin’in kızları olarak 16 Ağustos 1958 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri‘nin sakinlik abidelerinden biri olan Michigan, Bay City’de dünyaya geldi. Baba tarafından gelen İtalyan kökeni ve anne tarafından gelen Fransız kökeniyle, ailenin ‘Nonnie’si Madonna, henüz okula başlamadan balerin olmaya karar verdi ve yazıldığı Katolik Okulu’nda balenin yanında ses ve piyano eğitimi de aldı. Madonna‘yı gerçek bir Katolik olarak yetiştirmeyi amaçlayan baba Tony, 1963 senesinin Aralık başında karısını göğüs kanserinden kaybetmesi üzerine, ev işleriyle ilgilenip, çocuklara bakması için Joan Gustafson’u işe aldı. Madonna 14 yaşına geldiğinde babası, yardımcıları Gustafson ile evleneceğini bildirdi ve genç kadın, 1972 senesinde resmen ‘annesi’ oldu. Ergenlik çağlarına denk gelen bu evlilik, babasına olan sevgisini sorgulamasına sebep olmaktaydı ve evdeki yabancı kadın akarşı hiç bir yakınlık hissetmeyen Madonna, babasının dikkatini tekrar çekebilmek için tüm aileyi şaşırtan tavırlar sergilemekteydi. Liseyi Rochester’de bitiren Madonna, okulun amigo kızlar takımındaydı ve o sıralarda aklındaki tek düşünce, dünya çapında ünlü bir dansçı olmaktı.

BEYAZ KEMİKTEN TOKA

astral | 23 December 2009 10:33

Dört kuşak devam eden bir hikaye ve beyaz kemik bir toka…

İlk bölüm:

KÜÇÜK KADIN, Anjelika…

On yaşında, Müslüman bir Yunanlının bacadan kaçırılma öyküsü… Yüzünde çilleri, sevimli, masum bakışlı, beyaz tenli, kızıl saçlı bir kızdı kaçırıldığında. Üzerinde aldan bir entari çiçekli, özenli bir kumaşla dikilmiş belli ve saçında küçük bir kemik beyaz tokası vardı, o kadar…

Osmanlı henüz yıkılmamıştır. Selanik’te sıradan bir ılık bir akşam. Türklerle Yunanlılar mübadele edilmiş. Bir aile düşünün, Yunanlıdır ve Hıristiyandır. Zaman içinde mübadele sonucunda, Müslümanlığı tercih ederler. Buralarda epey yaygındır. Muacir de denilir şimdilerde hatta. Yunan yemekleriyle meşhurlardır aramızda, açık tenli ve yüz yapıları farklıdır. ‘Balkan göçmeni misiniz? diye an gelir soru verirsiniz kesin.

‘Şimdi zaman bir kuru yalan…’

astral | 23 December 2009 09:45

Gabor Dvornik, Macaristan
Gabor Dvornik, Macaristan

Asılı, yükleniyor hayat girdaplarına.
Bir dönüyor, bir duruyor, baş aşağı dünyaya Leyla Leyla bakarken. Çoktan göz yaşları akmışken, kurumuşken; ruhu kurumuş bir okyanusken…

Hala onu bekliyor, istiyor, söylemiyor; söylemeyecek; kendine dahi. (!)
Son nefesini ruhundan evrene üflerken, ‘Şimdi zaman bir kuru yalan.’ diye tekrarlayıp duruyordu, terler içinde kalmışken; kendinden geçmişçesine, gözlerini bir noktaya dikmiş, burada değilmiş ve gördüğü başka bir evrenmiş gibi söylendi söylendi durdu, zaman tersine akarken…

ateşli bir gece macerası

nazokiraze | 23 December 2009 09:19

Başlığı görüp ne beklediniz bilmiyorum ama dün gece gerçekten başlığa çok uygun bir gece geçirdim, paylaşayım dedim, faydalı bilgilerle pekiştirirsek işe yarar belki.

Dün gece saat 23:00 civarı uyuyan oğlumu gidip öptüğümde biraz sıcak oldugunu hissettim , hemen derece ile başına üşüşünce onun uyku sersemi bagırtısıyla karşılaştık, dalsın etsin ,öyle ölçelim derken ne zaman içeri girsek karanlıkta bizi kollayan bir çift göz gördük. Neden sonra ilk defa kullanacagı yeni dereceye heves etmiş olacak,(derecesini geçen gün kızımın mp3 çalarının kulaklık deligine sokarak kırmıştı ve yenisini almıştık) bir çığırtı, neymiş ateşini ölçmemize izin veriyormuş.(Çocuklarda Ateş Ölçme Yöntemleri)

Teflon Tavada Yaşamak

belesh | 22 December 2009 17:37

“Hayat durmadan ruhuma tecavüz ediyor.” Odaya girdiğinde, kadının dudaklarından dökülen bu kelimeler karşıladı adamı.

– Git hadi, geç kalacaksın.
– Seni bu halde bırakıp gidemem.
– Ben yarın da aynı halde olacağım. Hiçbir şey fark etmeyecek, anlamıyor musun?
– Biliyorum. Ama bu gece gitmek istemiyorum.
– Git hadi. Ağlarım, bağırır, çağırır, anti depresan alır, uyurum. Merak etme.
– İyi olacağına, normale döneceğine söz ver.
– (Yapmacık bir kahkaha atar) İyi olmak mı?

Ne kadar saçma bir cümle olduğunu adam da fark etmişti. Tam bir geri zekalı cümlesi. Ne güzel bir gündü halbuki. Beraber geçirdikleri muhteşem günlerden biri.

Sinemanın Don Kişot’u: Zulawski (Dostoyevski’yi kıskanan adam)

uuuucar | 22 December 2009 11:32

Zulawski
Zulawski

-İnsan benliğinin travmayla karşılaştığı anlarda, iç dünyanın kutupları görünür hale gelir. Yaşamda karşılaştığımız aşikar görünen olayların trajik yönleri ruhsal dünyanın derinliklerine açılan kapılardır. Dostoyevski, psikolojinin diyalektiğini kavrayarak aktarabilen bir dehadır.

-Böylesine derinlikli bir kavrayışı sinemaya aktarabilmek için geleneksel yöntemleri bir kenara atmak zorunluluktur. İnsanın kendini anlatmaya sıvanmış sanat ürünlerini Dostoyevski‘den yola çıkarak oluşturmak, iyi bir kapının keşfidir. Zulawski, birçok filmini yazarın farklı romanlarından yola çıkarak gerçekleştirmiştir. Hareketli kamerasını ruhsal dünyanın derinliklerinde dolaştıran yönetmenin bir filmi de; “Possiession“.

her yerde aşk var

astral | 22 December 2009 10:43

Yoktan bir günaha batan kederin habercisiyim. Çokçalarına göre gereksiz bir sızıyı taşıyan yüklenici… Herkes sevgiden, aşktan bahsediyor, televizyonda, şarkılarda, posterde dahi aşk; her yerde aşk var:

Metroda kıskandıran aşıklar, mağazalarda sarmaş ıslak vıcıklıkta aşkcıklık, arabalarda 130’la giderken yapılanlar haberlere düşecek kadar konu oluyor, iş yerlerinde yakalananlar, aldatanlar aldatamayanlar, aldatmayı düşünüp de beceremeyenler, ‘Ben hiç aldatmam’ deyip de direk terk edenler, kıskananlar, üçüncü sayfa cinayetleri, anlaşamayanlar, ayrılsak da beraberiz diyenler, ‘Ben de kalır o artık’ diyenler…