Zulawski
Zulawski

-İnsan benliğinin travmayla karşılaştığı anlarda, iç dünyanın kutupları görünür hale gelir. Yaşamda karşılaştığımız aşikar görünen olayların trajik yönleri ruhsal dünyanın derinliklerine açılan kapılardır. Dostoyevski, psikolojinin diyalektiğini kavrayarak aktarabilen bir dehadır.-Böylesine derinlikli bir kavrayışı sinemaya aktarabilmek için geleneksel yöntemleri bir kenara atmak zorunluluktur. İnsanın kendini anlatmaya sıvanmış sanat ürünlerini Dostoyevski‘den yola çıkarak oluşturmak, iyi bir kapının keşfidir. Zulawski, birçok filmini yazarın farklı romanlarından yola çıkarak gerçekleştirmiştir. Hareketli kamerasını ruhsal dünyanın derinliklerinde dolaştıran yönetmenin bir filmi de; “Possiession“.-Tutkuların baskısının kişiliği parçaladığı, en derindeki yaşantıların su yüzüne çıktığı, başı ve sonu trajik bir deneyimdir; aşk. İnsanı yıkıma götürür, aşkın hem nesnesini hem de öznesini parçalar, kişiliği böler. Bölünme aynı zamanda insanın ruhunun özgürleşmesidir.Zulawski filminde aşk, onun bu yapısı aracılığıyla, insanın doğasının bütünlüğünü yitirmesi anlamında kullanılır. Kendi kötülüğünün yaratıcısı insan özgürlüğünü kolayca yozlaştırabilecek bir yapıya sahiptir. Ancak Dostoyevski gibi Zulawski de özgürlüğün zorunluluğunu kabul eder.

Dostoyevski
Dostoyevski

-Yönetmen ruhsal dünyanın dehlizlerini perdeye ve izleyiciye aktarabilmek için, kökleri Gratowski‘ye kadar uzanan, izleyicinin sanat ürünlerine yaklaşırken kullandığı klişeleri aşmasını amaçlayan, zaman zaman grotesk simgelere başvuran, neredeyse psikotik bir dil kullanır bu filmde.-Dostoyevski romanlarında sık rastlanılan bir özellik, karakterlerin bilinç altlarında, baş kişilerin iç dünyalarının etkisi altında kalmalarıdır. Bu olgufilmde geniş bir aktarım alanı bulur ve anlatımın temel öğelerinden birini oluşturur. Oyuncu kendisine verilen rolü oynamaz, onunla hesaplaşır. Geleneksel rol ve oyun biçimlerinin dışında, psikolojik derinliği çok farklı bir açıdan yakalayan ve izleyiciyi kahramanlarla özdeşleşmekten alıkoyan bir biçim oluşturulur. İzleyici yolculuğunu hep perdenin önünde olduğunu hissederek sürdürür.
Dostoyevski yapıtlarındaki tüm çağlara ait insan özelliklerinin yanında kullanılan kültürel ve toplumsal dinamiklere ait motifler, Zulawski filminde de çağa uyarlanarak aktarılır. Toplumsal ilişkiler ve üstyapının psikotik bir diller aktarımı Zulawski‘nin Batı kültürüne olan inançsızlığının ve öfkesinin bir dışa vurumudur. Algılanan dış gerçeklik “interior”ün süzgecinden geçirilerek ulaşır perdeye. Zıtlıklar ve çelişkilerle dolu bir görünüm kazanarak sadece bir mesaj olma eğilimini kaybeder. Gerçek üstü öğeler izleyicinin iç dünyasını sarsacak derecede kullanılmaya özen gösterilir. Ama ilk bakışta en marjinal görünen simgeler bile gerçekle bağlantısını koparmamış göstergelerdir. Yönetmen zaten irdelediği temaların nitelikleriyle gerçeğe ne denli bağlı olduğunu göstermiştir.
-Tüm sanat yapıtları ve bütün bilimsel uğraşlar sonuçta hep insanın kendi gizemini çözme çabalarının uzantılarıdır. En avant-garde’ından en popülerine kadar tüm anlatım biçimlerinin yabancılaştığı ve benzeştiği trajik çağımızda, Zulawski filmleri ciddi karşı çıkışlar içerir, insanın tarihini ve kaderini alternatif biçimlerde yeniden yorumlamaya çabalar. Tüm bunları ‘ciddi ve entellektüel’ olduğu söylenen sinema festivallerinde ‘yarışma bölümüne alınmama’ pahasına yapar ve yine yapar.Evet, çağımızda da hala kahramanlar bulunmaktadır ve yenilgi, böylesi kahramanlar için aslında bir zaferdir.