bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

SONSUZLUKTA BİRKAÇ SANİYE

mavilikler | 02 April 2010 12:56

Çocuğun elleri simsiyah… Kire pasa bulanmış baştan ayağa. O’nun birkaç adım ötesindeki diğer çocuksa, tertemiz giysileriyle pırıl pırıl parlıyor yanımda. “Benim çocuğum!..” diyorum içimden. “O’nu kire bulamadım ben. Bu çocuğun annesi gibi bir başına bırakıp salmadım ortalığa.”

Annesini düşünüyorum sonra. Üstü başı perişan, genç bir kadın beliriyor zihnimdeki boşlukta. Ne yapıyor, diye baktığımda sadece bakıyor olduğunu görüyorum. Yaptığı iş, öylece durup gözlerime bakmak yalnızca. Belki de bu şekilde gerçekten de birşeyler yapıyor kendince. Ya da… bana birşeyler anlatıyor.

Sobe..

pillibebekkuyuda | 02 April 2010 11:37

Sabah çıktı, uzun yollarda ilerliyordu süzülerek..Beğendiği herşeyin üzerinde duruyor, sımsıkı sarıp bırakıyordu..Uçuculuğunun farkında olmasının inanılmaz hazzını yaşardı her gün.

Harika birşey gördü, hemen boynuna dolandı, içine girdi aralıktan, tüm bedeni kapladı, burada kaldı biraz. Ama gereken ilgiyi görmedi, tüm gücüyle saran kollar yine onundu. Bunu çok kez yaşadı, her defasında azalıyordu. Bitmekten korktu.
Bazılarının dondurucu soğukları vardı. Ne kadar sıkı sarılsa da ona yönelmeyen bedende üşümek canını acıtırdı.

ANT İÇERİM

lavinya76 | 02 April 2010 10:54

bu ben değilim:)
bu ben değilim:)

İlkokul günlerini herkes hatırlar. Beyaz yakalıklar, cebinize üçgen biçimde katlanıp konulmuş mendil, özellikle pazartesi gününe mahsus tırnak kontrolleri, istiklal marşı ve saygı duruşu sonra bahçede sıra olurken kolların tren biçiminde öndeki arkadaşın omzuna değecek biçimde uzatmalar… Her gün yeniden iki belik şeklinde örülen saçlar.

Her sabah neye yemin ettiğinizi bilmeden hep bir ağızdan okunan andımıza eşlik etmeler ve aceleci bir koşuşturmayla hapsolduğunuz sınıflar. Beyaz tebeşirin kara tahtada çıkardığı o acayip ve tüylerimi hala diken diken eden o ses. Tahta silme yarışında tavşan sıçrayışları. Çöp kutusu kenarında kurşun kalem açma sevdalıları…

Çay Bardağında Düşünceler

absynthe | 02 April 2010 09:38

İnsanların önyargıları…
Başkaları için mi yaşıyorum?

Çayını yudumlarken bu iki sözü tekrarlayıp duruyordu. Saatlerce konuşmanın ardından aklında kalan iki şey buydu. Ne kadar özlemişti konuşmayı, konuştukça derdinin farkına varmıştı, çok da iyi olmuştu bu. Konuşmaya, konuşamazsa bile dinlemeye ne kadar ihtiyacı olduğunu fark etti. Çayından bir yudum daha aldı; eline kalemi aldı ve yazmaya başladı:

İnsanların önyargıları…
Kimin için yaşıyorum, başkaları için mi?

iyi geceler

taha3045 | 02 April 2010 09:12

İyi geceler herkese, bir kaç saat sonra çoğumuz sevdiğimiz dizinin bitmesinden, bir kaç fincan çayın üzerine belki de kahve yudumladıktan sonra uyumak üzere yataklarımıza çekileceğiz.

Bir bar köşesinde sızdıktan, sabaha kadar seviştikten, nöbet tuttuktan sonra da er geç gidilecek yer uykunun kollarıdır. Uyku belkş de hayattaki en gerekli ve tatlı şeylerden. (uyku bozuklukları)

Yaşamımızın üçte birinin uykuda geçtiğini, uyurken gün içinde öğrenilenlerin ayıklandığını, altmış saat uykusuzluğun ellerde titremeye,sendelemeye , doksan saat süren uyumamanın ise hayal görmeye yol açtığını uzmanlar açıkladı.(ayrıntılı bilgi)

TEBEŞİR KOKUSU

lavinya76 | 01 April 2010 12:57

İlkokul birinci sınıftaydık. İkinci dönemin başıydı ve artık iyiden iyiye okuyup yazmaya başlamıştık. Sıra arkadaşım Muhsin adında sarımtırak bir oğlandı. Hareli yeşil gözleri güldüğünde kısılıyor, gözleri kısıldıkça yüzündeki çiller daha bir dikkatimi çekiyordu. İkimizde çok yaramaz sayılmazdık en azından boş derslerde sınıf başkanının yaramazlık yapanları tahtaya yazdığı isimler arasında olmadık hiç.

Babası bir apartmanın kapıcısıydı. Annesi de zaman zaman babasına yardım ederdi. Apartman bahçesine ektikleri güllerden sık sık öğretmene getirir ve kocaman bir teşekkürü alır gururla otururdu yerine. Bizim apartmanın bahçesinde değil gül ot bile yoktu. Hatta bahçe denebilecek bir alan bile yoktu. Bu yüzden tüm uysallığına rağmen içten içe kızardım ona ve kıskanırdım çiçeklerini.

ELİMDEKİ GÜNEŞ

mavilikler | 01 April 2010 10:13

Sıcak bir günde, pırıl pırıl bir gökyüzünün altında yapılan balkon keyfi… Güneş kollarımı ve yüzümü ısıtıyor, sıcacık yapıyor herşeyi. Ve başta da içimi… Sanki tenimin içine sızarak içeridekileri de ısıtıyor. Sadece ısıtmakla da kalmıyor, okşuyor usul usul. Şefkatli bir anne gibi…

Dizlerimin üzerinde bir kitap… Duygularım üzerine yaptığım tahlil son bulduğunda, “Şimdi ne yapacağım?!” sorusuna yol açacak o boşluk anını onunla geçiştirebilirim istersem. Ama şu an bu soru hiç de korkutucu görünmüyor. Yapabilecek o kadar çok şey var ki! Gidecek o kadar çok yer…