Sıcak bir günde, pırıl pırıl bir gökyüzünün altında yapılan balkon keyfi… Güneş kollarımı ve yüzümü ısıtıyor, sıcacık yapıyor herşeyi. Ve başta da içimi… Sanki tenimin içine sızarak içeridekileri de ısıtıyor. Sadece ısıtmakla da kalmıyor, okşuyor usul usul. Şefkatli bir anne gibi…Dizlerimin üzerinde bir kitap… Duygularım üzerine yaptığım tahlil son bulduğunda, “Şimdi ne yapacağım?!” sorusuna yol açacak o boşluk anını onunla geçiştirebilirim istersem. Ama şu an bu soru hiç de korkutucu görünmüyor. Yapabilecek o kadar çok şey var ki! Gidecek o kadar çok yer…Ama oralara bu güneşi götürebilir miyim? Bu sorunun cevabını bulabilmek, dayanılmaz bir ihtiyaç halini alıyor bir anda… Ve birkaç dakika geçmeden de kendimi dışarıda buluyorum. Balkonumla sınırlı kalmamalı az önce yaşadıklarım.Karşıdan gelen şu küçük kız da benimle aynı nedenden mi gülümsüyor böyle? Sadece O değil, gerisindeki yaşlı kadın, daha geridekiler, herkes… gülümsüyor. Güneş onların da saçlarını okşuyor usul usul, şefkatini sunuyor tüm cömertliğiyle.Cep telefonum çalıyor. Kimbilir kaçıncı çalışı!.. Arayan, aramasına hazır olmadığım biri… Dün büyük bir tartışma geçti aramızda. Gözlerini ilk kez öyle gördüm. “Seni kaybetmeyi göze alıyorum.” diyorlardı. Böyle bir meydan okumaya hazırlıklı değildim. Kişiliğinin o zamana kadar gösterdiği yönlerinde, bu tepkinin ipuçlarını vermemişti. Bu yüzden öfke duyuyorum O’na. Beni aldattığını düşünüyorum.”Buluşabilir miyiz?”Reddetmeye hazırlanıyorum.”Lütfen! Sadece yarım saat… Konuşmalıyız!””Hayır!” diyecektim ki, O’nu bu kadar kolay reddedebildiğime göre, kaybetmeyi göze alanın esas kendim olduğunu düşünerek “Tamam.” dedim.Gerçekten O’nu görmek istiyor muyum? Yoksa sadece biraz önce aklıma gelen o düşünce yüzünden mi kabul ettim teklifini?.. Bilmiyorum. Ama güneş hala benimle. Asla üşümeme izin vermeyecek, biliyorum.Gülümseyen insanların arasından geçiyorum. Yarım saat sonra ulaşıyorum buluşma yerine. Masalarda hiç tanımadığım insanlar… Aralarında bir yerde de O… Onlar kadar yabancı görünüyor. Önündeki çay fincanına bakıyor. Birşey, geldiğimin farkında olduğunu söylüyor bana. Gözlerini hiç hareket ettirmiyor. Saatine bakmıyor.”Merhaba.” diyorum.Gözlerini fincandan kaldırıyor. Ama gözlerime bakmamakta kararlı…”Hoşgeldin!” diyor.Beni kaybettiğine ne kadar emin! Bu yüzden gözlerini böyle kaçırıyor benden. Onlara yükleyeceği hiçbir ifadenin bu durumu değiştirmeyeceğini biliyor.Buraya gelirken bunu ben de biliyordum. Ama

O’nun bildiğini düşünmemiştim hiç. İşte bu yüzden şimdi bu kadar şaşkınım.Masamız pencere yanı… Güneş yüzümüze vuruyor. Yoldan geçen insanlara bakıyorum. Hepsinin yüzünde gülümseme… Ama O hiç gülmüyor. Sanki güneş bir tek O’ndan esirgiyor sıcaklığını.Birden elimi uzatıyorum, masanın üzerinde duran elini tutuyorum sımsıkı… Ve kaybettiğini sandığı şeyi veriyorum O’na: Güneşini…