bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

asi, güzel ve deli: Frances Farmer

nazokiraze | 12 July 2010 11:05

Frances Farmer kendisine ödül kazandıran yapıtı God Dies’ı (Tanrı Öldü) yazdığında o kadar tepki almıştır ki, Amerikan Gizli Servisi O’nun hayatını zindana çevirecek kadar tepkisini ortaya koymuştur. Din düşmanı olarak tanınmasını sağlayan bu denemeyi yazdığında Farmer henüz 17 yaşındaydı.

Frances Farmer’in aykırı tutumları ve feministliğinin annesinden geldiği söylenebilirdi, toplumsal olaylarla ilgilenen annesi Lillian Farmer avukattı ve pek çok eylemlere katılırdı ancak kızının görüşlerinin tehlikeli olduğunu düşününce milliyetçi kimliğe bürünerek kızını komunistler tarafından kışkırtıldığını söylemiştir.

Restorasyonun Ucubeliği

majesty s infinity | 12 July 2010 09:59

Bu satırları kaleme alma kararını uzundur düşünüyorum. Şehir ve mimari üzerine düşüncelerimde yer alan alt konulardan bir tanesidir bu. Bir şehir nasıl bir düzenlemeyle el değiştirmelidir? Eskiye dönüş normal bir süreç midir, yoksa yapılması gereken tam olarak nedir? Bu soruların cevapları çeşitli.

Vefa’yı gezenler mutlaka (…)

Fesleğen Sefası

firatocal | 12 July 2010 09:47

İnsanı en çok şaşırtan şeylerden biride , o güne kadar farkına varmadığınız özel bir duygunun , hiç bekle medi ğiniz bir anda dönüp dolaşıp sizi bulma sıdır..
Az önce burnumun bu güne kadar kokladığı en güzel , en etkili çiçek kokularından biriyle karşılaştım.. – 38 yıldır burnun ve aklın neredeydi diye sormazlar mı adama – deseniz de , söyledim ya , once güzel ve özel kokunun arasında , belki benim ruhsal halimden , belki de çiçeğin o zamanki keyfinden , hiçbir fesleğini bugüne değin o kadar hoş bulmamıştım..

beni cezbeden karizmatik kokulu fesleğen
beni cezbeden karizmatik kokulu fesleğen

Köyümüzdeki evin avluya bakan balkonunda dertsiz tasasız , avare avare otururken , gözüme ilişiverdi , pencerenin önündeki o cilveli kokusuyla fesleğen çiçeği…
Her zamankinden pek farklı gözüktü gözüme.. Biraz sıkıntı biraz keder sarmışken insanı , tutunacak lezzetli , keyifli dallar arıyoruz sanırım… Benim dalım da o yalın , mütevazi görünümlü fesleğen çiçeği oldu.. Kalkıp da size bilmem o yararından , yok şu hastalığa iyi gelmesinden , aman efendim edebiyat tarihinde bub bu efsanelere konu olmasından bahsedecek değilim… Evren ve kainat için her ne değeri bulunursa bulunsun , sadece ruhumu alevlendiren o eşsiz aromatik kokusudur şu yazının konusu..
Öyle bir koku ki beni yaşadığıma şükrettiren , iyi ki varsın ve yanımdasın dedirten..
Eğer şu an imkanınız varsa , her neyle ilgileniyorsanız işi gücü bırakıp en yakınınızdaki benzersiz çiçek fesleğeninizin tadını çıkartın…
Hatta bir ocak bir de çaydanlığınız varsa , kopartın az az , ya tek başına kaynatıp çayını yapın , yada sıcacık bir çay demleyip üzarine aroma olarak fesleğenlerinizi katın ve tadına varın…O misler misi kokulu çayınızı yudumlarken hayat katığı fesleğeninizi öpüp koklamayı ve ciğerlerinize bayram yaşatmayı unutmayın.. Sevgi ve Saygılarımla.. FIRAT ÖÇAL

Yüksel’in Sırrı-8

ozanTi | 12 July 2010 08:29

Merhaba hafif.org ailesi… Bir hafif-yaz klasiği olan Yüksel’in Sırrı ile yeniden karşınızdayım… Pek çok arkadaş önceki 7 bölüm boyunca ısrar ettiler ama ben biraz daha devam etmek istedim. Bir yıllık bir aradan sonra devam etme fikri nereden çıktı diyebilirsiniz. Hemen cevaplayım, yazma isteği gelip giden bir şey, bu isteğim tekrar kabarınca ben de oturdum bilgisayar başına.
Önceki 7 bölümün linklerini de vereyim, orta yerinden girince hikayeye anlamayabilirsiniz.
Yüksel’in Sırrı-1
Yüksel’in Sırrı-2
Yüksel’in Sırrı-3
Yüksel’in Sırrı-4
Yüksel’in Sırrı-5
Yüksel’in Sırrı-6
Yüksel’in Sırrı-7
Bu arada inatla beğenmediklerini söyleyip, hakaret vari yorum yazan veya yazacak olan arkadaşlara peşinen söyleyim kendinizi tatmin edeceğiniz yer benim yazılarım değil, o yer aynanın karşısı…
Bir de bu beğenmeyen arkadaşlar rahat etsinler, son 3 yahut 4 bölüm kaldı. Ama bu bölüm beğenilirse biraz daha uzatabilirim. Hadi vira bismillah diyelim ve başlayalım 🙂

Biz artık cenneteyiz:))))

| 11 July 2010 16:35

İstanbulu terkedeli tam bir ay oluyor bizim için… Uzun ayrılıkları kaldırdık hayatımızdan, Bargilya dayız bundan böyle, yalnız ben ve koca serserim… İstanbulu terketmek düşüncesi kolay olamadı, bilhassa benim pozisyonumdan dolayı. Konser mevsimi, şu bu provalar bizleri epii hırpaladı. Ama martılar nasıl sevdikleri denizden ayrılamazlar ben de herşeyi bir kenara fırlatarak sevdiğimin yanına koştum…
Onda nasıl büyülendim ve öylece kaldımsa milas da beni büyüledi ve ömrümün sonuna kadar burda kalmaya yemin ettim…
Buraya yerleşme fikrime bizimkiler pek sıcak bakmadılar ama ilk fırsatta cennet evimizin kapılarını sevdiklerimize açacağız.. Ne kadar şanslıyız görsünler bakalım…
Milastaki minik yuvamıza, mazı çayı köprüsünü geçtikten, yaklaşık 5 km sonunda ulaşılıyor..Burası eski adıyla, Bargilya yeni adıyla Boğaziçi köyü… Komşularımız şahaser kimseler, 300 kadar kuş çeşidinin yaşadığını söylüyorlar…Witiparka da çok yakınız…
Cennet köşemizde birlikte olduğumuz ilk gecemizde trança balığımızı yerken ……………..bizim için söylenen hoşgeldiniz şarkısını gözlerimiz dolu dolu dinledik..

AKHİSAR ‘ DA BİR VAHA: ŞEHİR GAZİNOSU

firatocal | 11 July 2010 14:17

Ferah atmosferiyle Şehir Gazinosu
Ferah atmosferiyle Şehir Gazinosu

Akhisar gezimin ilerleyen günlerinde şehrin merkezini de alıcı gözlerle dolaşma fırsatı buldum.. Her şehrin karakteristik özelliklerinin yansımasını kentin merkezinden izleyebilirsiniz.. Akhisar ‘ da da kentin ortasında çöldeki vaha misali insanların soluklanmasını sağlayan , kalabalık , binalar ve trafik içinde nefes almalarına yardımcı olan , el değmemiş ormanları andıran gür ve sık ağaçlarla kaplı Şehir Gazinosu dikkatimi çekti..

YILDIZLI PEKİYİ

super hero | 11 July 2010 12:35

Fena derecede yorgunum. Uyumam lazım. Hayır, dayanıp bu işi bitirmem lazım. Gözlerim kapanıyor. Harfler harflere, rakamlar rakamlara karışıyor. Bilgisayarın ışığı gözlerimi acıtıyor. Birazdan sabah olacak. Temizlikçi teyze gelmeden bitireyim şu işi de belki iki dakika kestiririm bir köşede.

Az kaldı. Dayan. En zoru da en son kısmı değil midir zaten? Yap yap bitmez bir türlü. Şikayet etme. Kurbağayı hatırla. Bu kadar yaptın, bundan sonrasını da yaparsın. Çok yorgunum. Ne kurbağası?

Ne kurbağası olacak, ofis kurbağası. Demin zıplayarak önünden geçen. Uydurma, demin uyukluyordun resmen sen. Uydurmuyorum. Herkes biliyor kurbağayı. Onun başına gelenlerden ders al.

Ahtapot kutuya girerse

koskun | 10 July 2010 15:24

Son günlerde,bütün dünyada,ortak ilgi konusu,dünya kupaları olsa gerek. İş yerlerinde bile,maçları seyretmek için patrondan izin bile alan yok. Nasıl olsa milletin aklı orada.

Dünya kupası finali geldi çattı.Yarın oynanacak. (ben bu yazıyı yazarken tarih 10 temmuz 2010 idi ). Yalnız,kupayla birlikte,başka bir şey daha meşhur oldu. Kahramanımız ahtapot Paul. İçine girdiği kutu hangi ülkeye ait ise,o ülke maçı kazanmış.

Bu ahtapotumuz,bankaların,bahis firmalarının,maçlara kafa yorup analizini yapan bütün insanların tahminlerini alt-üst etti. Son yaptığı tahminlerle ise,bahis oranlarını bile değiştirdi. Buraya kadar her şey normal diyelim,aslında normal değil de,ben başka bir şeyden daha bahsetmek için normal dedim.