Fena derecede yorgunum. Uyumam lazım. Hayır, dayanıp bu işi bitirmem lazım. Gözlerim kapanıyor. Harfler harflere, rakamlar rakamlara karışıyor. Bilgisayarın ışığı gözlerimi acıtıyor. Birazdan sabah olacak. Temizlikçi teyze gelmeden bitireyim şu işi de belki iki dakika kestiririm bir köşede.Az kaldı. Dayan. En zoru da en son kısmı değil midir zaten? Yap yap bitmez bir türlü. Şikayet etme. Kurbağayı hatırla. Bu kadar yaptın, bundan sonrasını da yaparsın. Çok yorgunum. Ne kurbağası?

Ne kurbağası olacak, ofis kurbağası. Demin zıplayarak önünden geçen. Uydurma, demin uyukluyordun resmen sen. Uydurmuyorum. Herkes biliyor kurbağayı. Onun başına gelenlerden ders al.Evet, az kaldı ama ben de iyice tükendim. Bu bittikten sonra rahat edeceğimi bilsem, neyse. Yarın sabah beni bekleyen başka bir proje daha var. Bunun bitmesi lazım bir an önce. Biter. Oyalanmayı bırakıp işini yaparsan biter. Sen yapmazsan kendi kendine bitmez çünkü. Belki kurbağa gelip yapar.Kurbağadan uzak dur. Yokmuş gibi davran. Onunla muhatap olma. Söylediklerini ciddiye alma. Zaten bir şey söylediği de yok. Vıraklıyor sadece. Bana her dediği birbirinin aynısıymış gibi geliyor o yüzden.Hah işite, sabah ezanı da okundu. Ne güzel, birazdan gün doğacak demek ki. Güzel değil. Sabah yeni bir projeye başlamam lazım. Yoksa ne diye sabahlayayım ki zaten? Sabahlıyorsun da ne oluyor? Hani, işin bitti mi var? Ezan da bitti sen hâlâ aynı yerdesin. Temizlikçi teyze de kalkmıştır şimdi. En fazla bir saat sonra burada olur. O gelmeden bitirmeliyim şu işi. Neden? O gelse ne olur ki? Aslında hiçbir şey olmaz. Zaten gelecek. Sen de hâlâ aynı işin başında olacaksın. Yeter, bitir artık şunu. En zoru da son kısmı. Bir türlü bitmek bilmez çünkü.

http://astroluc.deviantart.com/art/iNTeR-OfFicE-RomAnCE-96740783?q=boost%3Apopular+office+frog&qo=14

Patron görecek bu raporu. Sonra da madalya verecek. Madalya vermese bile bir aferin verir herhalde. Yıldızlı pekiyi. İşimizi çok iyi yapmalıyız. İşimizi çok iyi yapmak için öncelikle işimizi çok sevmeli ve severek yapmalıyız. İşimizi severek yaparsak patronumuz bizi beğenir ve bize severek yamamız için daha çok iş verir. Kurbağayı unutma. Sakın onu dinleme. Dinlenecek bir şey söylediği yok zaten. Sadece vıraklıyor. O yüzden, her dediği aynıymış gibi geliyor bana.Az kaldı. Şunu vakitlice bitirebilsem de birazcık kestirsem bir köşede. Gözlerin kapanıyor artık. Bilgisayara bakamıyorum bile. Resmen gözlerim acıyor. Ama az kaldı. Şu kısmı da bitirirsem gerisi kopyala-yapıştır sadece. Vakit alır ama kolay hiç değilse.Eskiden çok çalışken bir eleman varmış. İşini zevkle ve en iyi şekilde yaparmış. Herkese karşı çok saygılıymış. Patronun gözdesiymiş. Patron bütün zor işleri bu elemana yaptırırmış. Eleman da, patrondan yıldızlı pekiyi alacak olmanın heyecanıyla, büyük bir şevkle yaparmış işini. Gel gör ki, zaman içinde, eleman bu işte bir yanlışlık olduğunu düşünmeye başlamış. Kendisi harıl harıl çalışırken aynı işyerini paylaştığı arkadaşları hep gırgırda, hep şamatadaymış. Mesai saati dolar dolmaz çıkar gidermiş hepsi. Bir tek bu kalırmış. Zamanla tabii, bu haksızlık iyice ağırına gitmeye başlamış elemanın. Sonunda dayanamayıp, patrona durumu şikayet etmiş.O güne kadar elemanı çok seven, güvenen, çok sevip güvendiği için de bütün zor işleri emanet eden patron, elemanın bu küstahlığına çok sinirlenmiş. Onu diğerlerinden ayrı tutmakla ne büyük bir hata ettiğini anlamış. O kadar sinirlenmiş ki, ceza olsun diye elemanı kurbağaya dönüştürmüş.O gündür bugündür masaların tepesinde zıplayıp duruyormuş kurbağa. Bazen ağzını açıp bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş ama çıkarabildiği tek ses “vırak” olduğu için hiç kimse dediklerinden bir şey anlamıyormuş.