Bu satırları kaleme alma kararını uzundur düşünüyorum. Şehir ve mimari üzerine düşüncelerimde yer alan alt konulardan bir tanesidir bu. Bir şehir nasıl bir düzenlemeyle el değiştirmelidir? Eskiye dönüş normal bir süreç midir, yoksa yapılması gereken tam olarak nedir? Bu soruların cevapları çeşitli.Vefa’yı gezenler mutlaka (…) restore edilen binaları da görmüşlerdir, çökmek üzere olan diğer bir çok çürümüş Osmanlı ahşap binasını da. Bir de aralara serpişen betonarmeler vardır tabii. Üçünün de yer aldığı bu Osmanlı’nın sosyete semti, şimdilerde doğudan gelen alt gelir seviyesine sahip göçmenlerin bir şekilde yerleşip yaşadığı yer.Burayı biraz gezdiğinizde gözünüze en çok betonarme binalar batacaktır. Gerçekten dokudan kesilip atılması gereken kanserli hücreler gibidirler. Fakat benim korkum şu. Ya bu kanserli hücreler kesilip atıldığında ne olacak? Siz buaları restore dahi etseniz, içinde yaşayanların vizyonu çok daha farklı olduğunda kurdun eline kuzu teslim etmiş oluyorsunuz malesef.Kaldı ki restore edilen yerlerin de o eski havasından yapıyı apayrı ve kadim olmayan bir havaya büründürdüğü apaçık bir gerçek. Kimi zaman o eski binaları o çürümeye yüz tutmuş halleriyle bırakmanın onlar için daha iyi olabileceğini dahi düşünüyorum bu yüzden. Restore ederken yok ediyoruz aslında zira.Belki de zamanın kendi içinde değiştirip dönüştürdüğü şeylere bu kadar fazla müdahelede bulunmak baştan yanlış. Haksız mıyım?