Hayat bir şans kapısıdır.her an yeni olaylar çıkar karşına.olaylar içinde ihtimaller; ihtimaller içinde umutlar; ve umutlar içinde eğer varsa şansı görürsün.çoğunlukla sana bağlıdır şansın var ya da yok olması.çünkü şans fırsattan doğar.
fırsatlar hayatın her anındadır; ama şans herkese görünmez -utangaçtır biraz-, emin olmadan teslim etmez kendini kimseye -yani biraz da güven ister-.kullanılıp atılmayacağını, bir işe yarayacağını, birini mutlu edeceğini bilmek ister.
fırsatları değerlendirebilirsen şans güler yüzüne; değerlendiremezsen şanssız günündesin.
aslında yanlış kararlardır fırsatları yok eden.bazen öyle yanlış kararlar verirsin ki aylarca, yıllarca, belki ömür boyu taşırsın izlerini.pişman olursun, ama son pişmanlık fayda etmez.alışmaya çalışırsın olmaz.
karar hakkında tüm yazılar
alexa süper lig
ANDER | 07 February 2011 19:59
süper ligin zirvesi 20.hafta itibari ile birlikte alev alev yanmaya başladı.haftalardır liderliği bırakmayan trabzonspor’un artık bir ortağı var zirvede.geçen sezonun şampiyonu bursaspor, trabzonspor’un puan kaybettiği haftada aldığı 3 puanla zirveye ortak oldu.
zirvenin en yakın takipçilerinden fenerbahçe ve kayserispor’da trabzonspor’un puan kaybetmesiyle zirve ile puan farkını iyice azalttılar.
blogger olmak yada blogger kalmak… işte bütün mesele bu…
firatocal | 12 August 2010 11:14
blogger olmaya karar vermek zor bir seçim zannederdim… meğer blogger olarak kalmaya karar vermek asıl zor olanıymış… onca koşunmaca arasında yazmaya fırsat bulmak inanılmaz derecede güç bir beceri… işi sadece yazmak olanlar çok şanslı… tüm dünya parmaklarının ucunda ve klavyesinin yada kağıdının başına oturduğunda onu oradan söküp alabilecek , yazmaktan vazgeçirebilecek tek dişi kalmış hiç bir canavarı yok…
sadece yazılarımı bloglarıma ve siteme girebilmek için hergün nasıl mücadeleler verdiğimi anlatsam bizimle dalga geçiyor diye kimsecikler beni okumaz ve dinlemez…
okullar açık olduğunda sabahın 7 sinde başlayan eğitmenlik maceramın akşam 5 buçağa kadar beni esir eden koşturmacası yetmiyormuş gibi , evdeki sevgili ailemi memnun etmeye çalışma telaşım üstüne kreması oluyor mücadelemin…
maddi kaygılar sebebiyle her ek gelir getiren vakit öldürücü işlere el atmamı geçtim , hafta sonlarında eşimi ve çocuğumu gezdirme yada yatılı bölge okulunda nöbet tutma veya evde kalıp birazcık internetimle haşır neşir olma arasında seçim yapmak alacağım kararların en zoru oluyor hep…
şimdilerde ise tatil koşunması çıktı başıma… genelde yazılarımı internete girebilme işimi herkesin uyuduğu çok geç saatlerde , yada ne bileyim sevgili bebeciğim Rüzgar ‘ ımın dinlendiği öğle civarı yaratabildiğim huzur anlarında gerçekleştirebiliyorum…
Perdeler Aralanıyorken…
faraza | 01 March 2010 13:48
öyle bir mahkeme var ki yüreğimdeki mezarlığın üstünde kurulu,
temyizimi yitirdiğim davalarıma bakan
aylarca sürdü karar alması
hakim benden yana değil
hakim yasadan yana da değil
lehime kanıtları yok etmiş bir hakim
suçlu bir hakim
davayı uzattıkça uzattı bu sefer
bir başka adam, bir başka hakim sanki
önceki davalarda verdiği hükümler gibi kesin ve net değil
akladığı dava değil de kendisi
düşünüp durdu bu sefer hindi gibi
bir düşüncesi var saklı, zorla aldım dilinden,
kulağıma fısıldadı;
onun yasaları bilmediğini, yasalardan bir şey anlamadığını, masum olduğunu, affedilmesi gerektiğini söyledi…
virgül
astral | 17 February 2010 17:36
Penceremde güneş. Bulutların arasından kendini inşaa eden. inadına -belki-. Devam ediyor dedirten, inadına. Oysa inat yüzünden bu şarkının bu denli koyması ve koyacak olması. Güneşin inadı da ne? Onun inadı başka: Onun ki başka. O devam ediyoruz, ‘Kaldır kafanı ey hat!’ diyenlerden…
Devam ediyorum, planlarla. Gaianın köküne köklerimi gömmek üzere hayallerim/ tasarımlarımla, yürüyorum. Onunla olacaktı tüm bunlar ama olmadı ne yapalım.
Yazılar yazdım, buraya koyamayacağım kadar gerçek, şak diye açan gerçekleri, satırlar: Bende kalacak onlar. Kalsın. Kalan onca şeyden sonra bir yazı/ bin yazı kalmış çok mu?
aşk ve gurur
astral | 09 January 2010 11:49
eric johansson
Kendi kendimle karşı karşıya getirdi bu aşk beni. Kendime ‘Ne yapıyorsun? dediğim bir haldeyim. Neden? Açıklayayım: Onun için gururundan daha büyükdeğil bu aşk. Benim içinse aşkım çoktan gururumu aştı.
O bana hiç güzel söz etmezken -şu günlerde etmiyor- ben çevresinde dolanıyorum, benim için değerini anlatıyorum. Peki ben bu muyum?
Eski sevgililerim şu halimi görse bir yerleriyle, en rahat halleriyle, kendilerini çok keyifli hissederek gülerler. Belki onların beni affetmesini de sağlardı, o da ayrı. Epey adiliklerim olmuştu ya, üstelik hiç de vicdam yapmadığım.
Karmakarışık
linet | 25 December 2009 15:00
Kafamın içinde bir oda var,fransız komedilerindeki gibi bu odaya açılan bir sürü kapı, minik kadınlar ve adamlar kapıları hızla açarak içeri dalıyor ve uzun cümleler kuruyor sonrada diğer kapıyı çarpıp çıkıyorlar sanki, bu öyle çok oluyor ki, artık hangi düşünce nerden geliyor nereye gidiyor takip edemiyorum. Sanki kafam patlayacak öyle bir basınç var. O odada küçülüyorum her cümleden sonra, bir söylenen diğerini bertaraf ediyor, sonra bir diğer cümle de onu yok ediyor.
Düşünmek istemiyorum, kafamdaki bu durmadan konuşan insancıkları yok etsem bile seslerini yok edemiyorum. Hahh tamam karar verdim dediğim bir anda, şu andaki pozisyonumun rahatlığı rehavete kapılmama neden oluyor, kıpırdamak istemiyorum.
Yeni bir iş teklifi karşısında bocalıyorum, yıllardır aynı bina, aynı insanlar diyemeyeceğim değişiyorlar sürekli, bir ben mi sabit kalmışım bazen şaşıyorum. Hayır diyemeyeceğim bir rakam karşısında hala düşünüyorum, ya başarılı olamazsam. Riske atmak istemiyorum kendimi ama paranın sıcak yüzüne de sırtımı dönüp gidemiyorum.
bahanesiz
astral | 21 November 2009 13:16
İçimde küçük bir pırpır. Hayır, küçük değil. Bu pırpır sanki tekamülümle ilgiliymiş gibi geliyor bana. İç sezi ama sadece iç sezi değil. Epey, içucu var. Sen bu gece -benim için- benim şehrime geliyorsun… Pırpırın sebebi. Bu gece uyuyabilmeme imkan yok.
Yüzüm gülüyor, her ne kadar anlamlı- anlamsız olsa da umurumda değil. Sanki umurumuzda olanlardan yüzümüz güldü, şimdiye değin. Epey ‘mantıklı’lardı bir de değil mi?
Hah, artık umurumda değil bildiğim mantık sinsilesi. Mantık sinsilem zaten komple mantıksız olduğunu kanıtlamak istercesine -olay sürecinde- kendini imha etti. Artık yeni mantıklarım var.
kavuşması mümkün olmayan tılsım üzerine bir önceki yüzyıldan buruşmuş mektup…
astral | 17 November 2009 10:46
Küçük renkli bir düş’sün benim için…
Yıllar öncesinden kalan. Bir yanımın temelli unutmak istediği bir yanımınsa unutmaya kıyamadığı ve bunu kendine itiraf edemediği bir düş…
Renkli bir düş. Bazı düşlerin içinde, düş olduğunu bilirsin. Düşün içinde yol almanın kazanç olmadığını bile bile yürürsün yine sıcaklığın çıplak ayaklarına basa basa.
Bir yanın yanar, (bir sessss) ‘Dikkattt eetttt!!!!’ diye fısıldarken bir yandan, sen o sesi göz ardı edip, ‘Aman duymuyorum seni’ deyip; gece yarısı saat 00.05’i gösterirken 630 km gitmek için, ‘O’nun için terminalden el sallayan ellere bakarsın, yukarda ay varken, aklında o varken…
SEN GİDERKEN
chai tea latte | 07 September 2009 13:02
Sen giderken,bir fırtına koptu içimde.sessizliğe bürünmüş halimin altında,mutsuz, umutsuz ve isyankar haykırışlarımla,ardından baka kaldım.Neydi bizi böylesine sert kopartan,acıtan,karamsarlığa iten duygu.Yada yaşlanma kaygısımıydı,her kaybettiklerimizin ardından.İnsan kaybetmeye bu denli alışır mıydı hiç?Mutsuzluğa kapı açarken sonuna kadar, gözyaşları mı yarenlik ederdi,kalbin acısına..
Sen giderken; acılarımla güçlenmeyi öğrendim.Yine baktım,öylece baktım ardından,hemde hiç beklentim olmadan.Gözyaşlarımı içime akıttım ve o gün anladımki;herşey istediğim gibi olmayacaktı bu denli zorlayınca.Akışına bırakmayı öğrendim hayatı…Hep yanlış seçim kurbanı olmuşumda,ölmemişim bir kerede,cancekişmelerimmiş süreyi uzatan…Sen giderken,ben bitirdim içimdeki seni.Geriye kalan ne vardı hatırlamakta zorlandığım, yıpratıcı,yorucu ve kısa vadeli mutlulukları olan bir aşk öyküsü.Adını koyanda, aşkı yaşayanda bendim aslında.Ben giderim, dönmem artık terk ettiğim hiç bir yere.Sen daha giderken döneceğini bildiğin halde…