İçimde küçük bir pırpır. Hayır, küçük değil. Bu pırpır sanki tekamülümle ilgiliymiş gibi geliyor bana. İç sezi ama sadece iç sezi değil. Epey, içucu var. Sen bu gece -benim için- benim şehrime geliyorsun… Pırpırın sebebi. Bu gece uyuyabilmeme imkan yok.Yüzüm gülüyor, her ne kadar anlamlı- anlamsız olsa da umurumda değil. Sanki umurumuzda olanlardan yüzümüz güldü, şimdiye değin. Epey ‘mantıklı’lardı bir de değil mi?Hah, artık umurumda değil bildiğim mantık sinsilesi. Mantık sinsilem zaten komple mantıksız olduğunu kanıtlamak istercesine -olay sürecinde- kendini imha etti. Artık yeni mantıklarım var.
Dinlemiyorum ne mantık ne değil, ya da ne doğru ya da ne değil?Sahi, şimdiye değin ne çok doğrularımız vardı, değil mi? Elimizde patlayan saatli bir bomba olması -tüm bu doğrularımızın- çok eğlendirici… Mantıklarımı çöpe attım, doğrularımı da.

Ne çok engellerimiz var bizim, ah! Ne çok bahanemiz var anı, aşkı ve hayatı yakalamak için ne çok!!!Umurumda değil artık bahaneler. Kusacağım bahanelerin üzerine, bahaneye verilmiş en güzel yanıt olacak.
Ömrüm gidiyor, ne bahanesi; ne zamanı, ne sorgusu; hangi uygun zamanı bekliyorsun, hey!!!
Gelir o uygun zaman bekle. Gelir, ömrün geçmiş olacak ve sen herşeyi, her fırsatı -nasıl olsa uygun zamanların, uygun olan herşeyin bol olur diye- es geç, ertele ya da en güzel, cafcaflı bahanelerinden ve o en parlak herkesin söylediği bilindik ezberlenmiş cümleleri ilk kez kullanıyormuşcasına; üstelik karşındaki ‘saf’ta buna inanacakmış gibi söyle; tüm coşkunla ve sana göre tüm doğallığınla…
Kapılar senin yollar senin. Ezip geçtin yollarımı… Ellerinde ezilen aşkım vardı, görmedin ve görmek de istemedin.Şimdi benim ertelemediğim anlarım var. Doğrularım, mantığım yalnız ve yalnız bana ait…Bahanesiz aşklara yelken açıyorum. Seni tüm yalanlarında kendi mahzeninde tek ediyorum.