bildirgec.org

adam hakkında tüm yazılar

Çalınmış Ruh

mavilikler | 10 February 2011 09:13

Nekahat devresinde bir hastaydı o şimdi. Kapıdan çıktığında yüzüne çarpan esinti savurabilirdi onu yere. Bedensel bir hastalık geçirmemiş de olsa, rüzgara karşı duramıyordu birtürlü. Ruhu çekip gitmişti bir yerlere. İçi boş bir beden bırakmıştı geride.

O kadın giderken, ruhunu da götürmüştü yanında. Kapıya koşmuş, arkasından bağırmıştı “Geri ver!” diye. Ama bir kez olsun dönüp bakmamıştı kadın arkasına. Ruhsuz bedenine yeni bir ruh bulmanın sevinciyle daha da sıklaştırmıştı adımlarını.

“Nasıl fark edemedim?” diye sordu adam kendine, yüzlerce kez sorduğu gibi. “O’nun sadece bir beden olduğunu anlamam için ruhumu mu kaybetmem gerekiyordu ille de?”

Mutluluğu Ürkütmemek

mavilikler | 30 January 2011 14:28

Mutluluğa da aynen böyle yapacağım. Güvercinlere ekmek verirken yaptığım gibi…

Ürkütmemek için hiç igilenmiyormuş görüneceğim. Yoksa o da uçup gider onlar gibi.

Bugün bu kararıma uyarak hemen harekete geçtim ve dışarıya çıkmadan önce, ilk kez kendime sormadım nasıl bir gün olacağını. Şu köşeyi dönünce her şeyle karşılaşmaya hazırdım.

Beklenti olmayınca, inanılmaz bir uyum baş gösteriyor içinle çevren arasında. Zihnindeki resimle kıyaslayıp durmuyorsun gördüklerini. Bu yüzden de hayal kırıklığı denen şey bir anda çıkıp gidiyor yaşamından.

“K”dan adam

witamin | 12 September 2010 15:55

Kanı : bu gördüğüm bir düştü,
Kandığım ne varsa sandığımmış meğer,
Kanıksanmış bir adam ,
Kan çanağı gözler,
Kansere dönüşmüş bir “yar”a,
Kanat çırpmak mümkün olsa,
Kanardım,kanmadım…

Kara düşlerden biriydi,
Kabus diyemeyeceğim kadar saygı duymuşum meğer,
Kapalı bir kapı,
Kaçak bir kadın,
Kaçı gösterdiği bilinmeyen bir saat…
Kadın olduğumu unutturmasaydın,
Kalırdım,kalamadım…

Kirli bir çift el idi,
Kimlere ait olduğu bu kadar önemliymiş meğer,
Kenetlenen parmaklar,
Kavuşan avuçlar,
Kendiliğinden düşen elim.
Kisvesine bürünmüş olmasaydı bir kalbin,
Kıyamazdım,kıydım…

GÜLEN ADAM

karuma76 | 30 July 2010 16:32

Güzel bir gündü benim için. Aslında herşey aynıydı ama bugün daha güzeldi. Sonra onu gördüm. Uzun zamandır merak ettiğim ama bir türlü rastlayamadığım kişiyi. Okul binasının dördüncü katından aşağıya doğru bakarken birden zemindeki kapıdan onu çıkarken gördüm. Bir-iki adım ilerleyip, binaya doğru döndü. İşte Gülen Adam dı o. Ama şu an yüzü gülmüyordu. Tedirgin gözlerle binaya bakıyordu. Sanki uzaklara gitmek için hazırlanıyordu. Siyah bir arabaya bindi ve hızla okuldan uzaklaştı.
Sonra sordum etrafımdakilere. “Neden geldi buraya?” diye. Ama cevap veren olmadı. Sadece bir tanesi “O hep gelir ki!” deyiverdi. Hemen sordum. “Peki neden ben görmüyorum?” Bu soruma da cevabı hazırdı.
“O gece gelir ve gece gider…”
Bir daha da bu kadar yaından göremedim onu. Ama hep hissediyordum yakınlarda olduğunu. Bazen bahsederlerdi arkadaşlarım ondan. Kulak kabartırdım hemen. Ama susarlardı… Ben varken de bir daha konuşmadılar. Neden bu kadar gizemliydi bu Gülen Adam? Zannederim herkes tanıyordu ama kimse birşey anlatmıyordu.
Birgün televizyonda gördüm onu. Birşeyler anlatıyordu durmadan. Ama benim Gülen Adam olarak bildiğim , şimdi bir anlatıyor, bir ağlıyordu. Sanki kendinden geçmişti. Kendisi hariç herkesi düşünüyor, onlara hoşgörü dağıtıyor, onlara iyi dilekler, temenniler ve dualarda bulunuyordu. Sanki kendisini sadece bu işe adamıştı. Duyduklarıma göre etrafında onu seven, dinleyen, onunla birlikte iyilik dağıtan binlerce insan vardı. İnsanlar onu dinliyor ve etraflarına hoşgörü dağıtıyorlardı. Sonra insanlara iyilik etmekte yarışıyorlardı. Hatta değişik yerlere okul açtıklarını da duydum. Peki neden hiç gülerken göremedim onu. Oysa benim okul yıllarım boyunca merak ettiğim Gülen Adam dı o.
Hayatını doğruları anlatmaya adamış, sevap işlemekte yarışan insanlarla gönül bağı kurmuş, etrafa ışık, hoşgörü, iyilik saçan Gülen Adam…

SON SİGARAM

metezade | 03 July 2010 16:46

Üşüyorum… Parmaklarımın soğuğa boyun eyip sızlamaları çileden çıkartıyor beni. Etrafta sokak köpeklerinden başka kimseyi göremiyorum. Otobüs bir buçuk saat önce gelmiş olmalıydı oysaki. Beklemek işkenceye dönüşüyor yavaş yavaş. Sigara paketime bakıyorum içinden benim gibi yalnız ve yorgun son sigaramı çıkartıyorum. Önce hafifce koklayıp tütün kokusunu içime çekiyorum, sonra sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip yakıyorum. Derin bir nefes…

Ayaklarımın sızlamasına aldırmadan yürüyorum son sigaramı da ömür misali yakıp bitirdikten sonra… Yola koyulma vakti geldi artık hayatımın son otobüsünü de kaçırdım farkında olmadan. Hatıralar geliyor gözümün önüne annemim yabancılığı, akrabalarımın sahte ama bir o kadar da inandırıcı yakınlıkları, insanların bana bakarken suratlarındaki acımsı ifade…Kar yağmaya başladı. bembeyaz pamuk pamuk… Rüzgarla dans edermişcesine dönerek yer yüzüne inen kar taneleri… İşte bu son yolculuğum…Hayatım bir gemi seyahati ve artık son limandayım yanımda sadece kaptan. Kaptanı bırakmak zor gelse de gitmem gerek, bu son vedam. Hoşçakal büyük adam. Dilimin ucuna gelen milyonlarca kelimeyi yutup devam etme vakti şimdi söylemek istediklerim çok ama vakit yok. Öyleyse bütün kelimelerin boynunu vursun cellatlar hoşçakal vefalı adam…Birkaç saat sonra bembeyaz karlar üzerinde siyah paltolu bir adam. Elinde son sigarasının izmariti… Veda edercesine kapamış gözlerini hayata yüzünde ufak bir tebessüm…

KIRMIZI DENİZ

oyuncuhandan | 25 June 2010 14:51

“Kendimi kendim gibi hissetmiyorum artık” dedi kadın.
“Çünkü sen sen olmaktan çıktın” dedi adam.

Kadın, gözlerindeki hüznü kalbine gömerek adama baktı, gülümsedi. Sonra denize daldırdı içini. Yunuslarla kaçıp gitmek istedi. Güneşin akşam ışıkları vururken denize ölmek istedi. Yapabilirdi, basitti. Kendi kendine kazanılmış birşey olmadığı için ömür, vazgeçmek kolaydı. Yapmadı. Göz pınarlarından akmayı bekleyen yaşları, içindeki hançerle kesip damarlarını, durdurdu.

“Duymak istediğim bu değildi” dedi adama.
“Ama gerçek bu” dedi adam.

adam asmaca:)

haytaazrail | 01 March 2010 10:56

Adam asmaca oynuyoruz kayıtsızlığına gülerek hayatın. Ağzımızdan çıkan her harfle biraz daha boğuluyoruz, kendi kurduğumuz dar ağacında. Ağzının kıvrımında eskiden kalma bir dudak izi. Ruj gibi yapışıp kalan anıların tenindeki bellek yitimi. Sen hatırlamıyorsun ilk söylediğin harfi, ben unutmuyorum. Bulamadıkça cevabı olmayan soruları biraz daha bulanıyoruz şüphelere un gibi…

Eskicilere satıyoruz hafızamızda biriktirip, özenle sakladığımız geceleri. Kimse istemiyor, kimse üstüne almıyor, kimse görmüyor bu cinneti. Arka bahçemizde ölü aşklar her gece hortlamaya meyyal.Ben sana sarılıyorum, sen beyaz bir çarşaf oluyorsun geçmişe belenmiş bir suretle. Yakamozları kırpıyoruz denizde el ele, oysa çok ay vardı kuyudan çıkarılacak.

DÜŞLERİMDEN DÜŞ(E)MEYEN ADAM

admin | 14 February 2010 11:25

İzin versem canımı acıtacağından adım gibi emindim!Bakışlarından anlıyordum,tavırlarından.tanıdık geliyor bu durum,ilgilenmiyorum…

Kahvaltı yapıyoruz,diğer iş arkadaşlarımızda var.Çayımı karıştırmaya yelteniyor,sinirleniyorum.Sakın!!!
Biryerlerden anımsıyorum çay kaşığının o halini.Elinden gelse boynunu bükecek gibi,dillenip dokunmasın diyecek…bir kez yeterdi,fazla bile geldi,o eskidendi!
Kaşık ile aramızdaki tirajı komik bakışmalarımıza hemen son veriyorum.
Kalabalık bir ortam,kırmak istemesemde sert bir tepki veriyorum.Sakın!!!
Hemen sonra toparlıyorum.O gün ağzı kulaklarında bir polyannayı oynuyorum.Hayırdır Ela hanım diyorlar,bilmem inşALLAH diyorum…

gün sakin geçiyor,akşam da.Acaip birşey bu sükuneti bozacak gibi.
Ve saat 00:00
Gelip yanıma oturuyor.
-çayını O mu karıştırırdı?
Soğuk kanlıyım.
-Bazen.
-Onu hala seviyor musun?
-Seni ilgilendirmez.

Onu hala seviyor musun? Ne bu şimdi? Soru mu?
Kafamda aynı cümlelerden oluşan bir soru yumağı…
Onu hala seviyor musun?

Mavi bi adadayım.Düşleri maviye boyalı bir adamda.O adam hep yanıbaşımda.Dokunabiliyorum düşlerimde O’na..!Kumral saçlarına ve bakabiliyorum tebessümlerinin ardına.bir med cezir olmalı bu.3 yıl öncesi ve şu zaman arasında mekik dokuyorum.
Mavi adada,düşleri maviye boyalı adamdan çekip alıyor ventilatör sesleri.Hayat devam ediyor diyen ritimler gözüme çarpıyor az ötemde.
İyimisin diye soruyor şu zamandaki ve onu hala seviyor musun diye soran adam.
A…Evet…İyiyim.
Yüzüme bakıyor.Tanıdık bir bakış.neden bu kadar benzetiyorum mavide bıraktığım adama?İşte Onun bakışları…Onun saçları…Onun sakalları…Gerçekten benziyor mu?Benzemesinimi istiyorum? Ama izin versem canımı acıtacak biliyorum.
Sen uyu ben devam ederim diyor önlüğünün cebinden çıkardığı minik beyaz hapı uzatarak…
-Ona ihtiyacım yok
(Gülümsüyor)
-14 şubatta ne yapıyorsun?
(yuhh diyorum içimden)
-Çalışıyorum
-Çok güzel.Peki akşam yemeğini nerde yemeyi düşünüyorsun?

3000 Yaşına Kadar Yaşayan Adam

mtkocak | 18 December 2009 14:05

Gel mantıklı bir şekilde düşünelim.

Bir bilgisayar ağındaki her paket bloğunun alında TTL adı verilen bir yaşama süresi var. Bu süre olmasaydı, her düğüm, bir sonraki düğüme veri paketini gönderecek, kaynaklar gereksiz yere kullanılacak, her geçtiği yerde verinin bozulma riski oranı daha da artacaktı. Bu aslına bir çember içinde oynanan kulaktan kulağa oyununa benzetilebilir. Hani o aradaki fırlamanın birisi, kelimeyi saçmalatır da, Haber diye başlayan şey Biçerdöver haline gelir ya, işte onun gibi birşey.

HİÇ

astral | 16 December 2009 10:59

Tanrı seni çoktan terk etti bu diyarda. Temelli, belki baştan. Daha hiçken, daha yeniyken, daha bilincin oluşmamışken; daha akmamışken, daha görmemişken, daha onu görmemişken…

Hep hiç’tir. Hiç her’dir. Ben hep hiç kalmak istedim. Bilirim ki, ancak o zaman her olabilirim.
Azalmak kutsallık. Arınmak ve karışmamak.

Az kalmak çok olmaya çaba sarf etmeden içteki hiç’i bırakmak, açığa çıkarmak.

Ben çocuk masalları yazarım

dedi adam giderken, birden bire. Gülümseyerek. Gözlerinde ilk defa onun da büyümemiş bir tarafı olduğunu fark ettim, ilk defa…