Adam asmaca oynuyoruz kayıtsızlığına gülerek hayatın. Ağzımızdan çıkan her harfle biraz daha boğuluyoruz, kendi kurduğumuz dar ağacında. Ağzının kıvrımında eskiden kalma bir dudak izi. Ruj gibi yapışıp kalan anıların tenindeki bellek yitimi. Sen hatırlamıyorsun ilk söylediğin harfi, ben unutmuyorum. Bulamadıkça cevabı olmayan soruları biraz daha bulanıyoruz şüphelere un gibi…Eskicilere satıyoruz hafızamızda biriktirip, özenle sakladığımız geceleri. Kimse istemiyor, kimse üstüne almıyor, kimse görmüyor bu cinneti. Arka bahçemizde ölü aşklar her gece hortlamaya meyyal.Ben sana sarılıyorum, sen beyaz bir çarşaf oluyorsun geçmişe belenmiş bir suretle. Yakamozları kırpıyoruz denizde el ele, oysa çok ay vardı kuyudan çıkarılacak.Sermayesine sevda deyip durduğumuz hafî kanlı elleriyle boğazımda her gece. Hafakanlı sırdaşlıklar yarattık göz göze. Sen başka bir yüze baktın belki, ben dokunurken başka bir tene. Belleğinin kıvrımlarında pusuya yatan anılar sinsice doğrulmadı mı ve doğrultmadı mı namlusunu kalbine?Her gün biraz daha akıyoruz kan gibi…Radyoda kayıp ilanları: sevdayı kaybettik hükümsüzdür! Biz bulduk diye fingirdiyoruz, haklı ve adilane. Kadehimize dolduruyoruz ölü sevdaların kanını..hadi fondip bir nefeste! Dudağımızdan taşan alyuvarlar kadar bütünlüklüyüz ne güzel.Sürüp kendimizi sevdaya kopup gelmedik başka kıyılara. Sakin ve dingin gülümsüyoruz.Eksik bir şey yok der gibi kandırararak birbirimizi.Vahşi bir kaplanın süt dökmüş kediye dönüşüm teorisi.Hançerlerimizi kendi bağrımıza batırıp adına sevişmek diyoruz yasadışı eylemlerimizin. Kaç sevgili ağladı ardından, kaç ah yapıştı yakana.?Kaç kez vurup çıktın kapıyı ya da açmadın sen diye yanana.Adam asmaca oynuyoruz kayıtsızlığına gülerek kalbimizin.Her geçmiş aşk asılıyor bir bir sevinçle. Sana aitim yalanını en güzel hangimiz söylüyoruz, hangimiz usta yalancı? Ustura ağzında kurumuş kan lekesi gibi duruyor cinayete kurban giden sevdalar. Berber makası şenliğinde kesip atıyoruz içimizde ne varsa. Kökü bizde yine çıkar nasılsa… Kökünü kuruttuğumuz yeşiller kadar uzuyoruz içimizde ve sığmıyor içimiz artık içimize. Bedeli ödenmemiş ama elbet ödenecek bir hesap pusulası. Nekes dostlar gibi bakıyoruz birbirimize. Ben öderim, hayır ben öderim yalanlarınca küçülüyoruz nokta gibi….Ağulu bir çay tadı gibi sukuta yenileyen kahvaltılarda kaç papatya tarlası talan ettik kimbilir. Kaç kır çiçeği ezdik, kaç bağı bozduk vaktinden önce.tarumar olmuş hayatların bedelini soramadı bizden kimse. Çünkü hepsini astık az önce.Yaşamak neden?Neden her dakika erimek?Neden yılanların dolaştığıİnce uzun yollardadurmaksızın sürünmek?M.H