Tanrı seni çoktan terk etti bu diyarda. Temelli, belki baştan. Daha hiçken, daha yeniyken, daha bilincin oluşmamışken; daha akmamışken, daha görmemişken, daha onu görmemişken…Hep hiç’tir. Hiç her’dir. Ben hep hiç kalmak istedim. Bilirim ki, ancak o zaman her olabilirim.Azalmak kutsallık. Arınmak ve karışmamak.

Az kalmak çok olmaya çaba sarf etmeden içteki hiç’i bırakmak, açığa çıkarmak.

Ben çocuk masalları yazarım

dedi adam giderken, birden bire. Gülümseyerek. Gözlerinde ilk defa onun da büyümemiş bir tarafı olduğunu fark ettim, ilk defa…İlk kez söylüyordu bana bunları. Oysa kaç kelime geçti aramızda dört yılda, kaç hece, kaç cümle, kaç sonuç, kaç analiz…Sandım ki ruhsuz, duygusuz, düz…Dedi ki,

ben de duygu yoktur. Ben de şaşırıyorum kendime.

Gerçektir, olabilir

dedim, öyle de görünüyordu zaten. Ta ki, an gelip de, benim ilk defa kıkır kıkır güldüğümde ve onunla çok mutlu olduğumda ve hiç de görev değil, deli gibi özlemek olduğunda; birden döküldü ondan kelimeler.Şaşkın olduğumu hiç belli etmemeye çalıştım anlatsın diye. Adamın ardında başka bir adam varmış. Adam asıl görünmeyenmiş. Geceleri çocuk masalları ve şiirler yazarmış.Oysa hep rakam dökülürdü o ciddi dudaklardan ve kendinden emin,

‘Strateji geliştiririm ben.’

diyen kendinden emin olgun gözlerden. İşte tam da o an, ilk defa, ilk; hiç de duymadığım kelimeler duydum.Gülümsedi ciddi ve karizmatik adam.

Sana birşeyler okuyayım dün gece yazdım

dedi.

‘Gerçekten mi?’

diyebildim sadece…

Ben çocuk masalları yazarım. Masallarda özgürsündür. Kurallar yoktur. Çocuklar masallara inanır. Saçma demez. Bu olmaz demez. Saçma sapan karalayabilirsin. Seri masallarım var benim. Bazen çocuk masalları yazarım, çocuklara… Saçmalamak için.

Bu kadar ciddi bir adamın bu kadar saçma –bulduğu- bir eylemini; (dan diye, durup dururken; yıllardan başka bir yıl, başka bir gezegen, biz başka insanlar ve ilk defa başka bir mekandaymışız ve başka türlü tanışıp da başka türlü başlamışız gibi) sigarasını kalın, etli dudaklarına dayayıp, yeni aldığı açık mavi atkısını aynı seçkinlikle boynuna kendi tarzında dolayıp, bir film karesinde ünlü bir aktörün sıradan bir karesini canlandırır gibi doğal;

‘Çocuk masalları yazarım ben bazen, gece yarısı, kimse bilmez. Karalarım. Saklamam da. Temize de çekmem. Öylesine yazarım, çocuklara. İnanırlar ya, ondan; uçabilirsin çünkü masallarda.’

İşte o an, ilk defa karizmatik ve hep, hep hep iş konuşan işkolik adamın ağzından hiç’e dair, ona dair, her olmaya dair ve elbette herin hiçden geçtiğine dair kelimeler döküldü halıya; o giderken.Paltosunu giymişken, elinde çantası yine bir akşam yemeğine koştururken ve yine rakam konuşacaklarken ve bu güne kadar biz de hep rakam konuşmuşken; ‘o rakam adam’ derken;

tabii ki,

deyip onaylamaya dahi lüzüm bulmayıp, hiçte herini çoktan onay halini yaşam olarak kabul etmişken; birden bire, durdu…
Tam da kapıdan çıkarken, gözlerinde farklı bir ışık gördüm.Sanki, tüm evrende tüm işlerin arasında, aslında onu arıyormuş veo yüzden özgür olduğu o masalları yazmış dediğim o hali uyandıran yep yeni ona ve içine ait, ilk defa hiç olan bölgeden çıkmış bir ışıkla, sigarası elinde, biliyor musun;

‘ben masallar yazarım, gece yarısı… Kendim inanmak için. Saçma masallar. Masallar yazarım. Çünkü masallar saçma olursa saçma olmaz. Yazabilirsin.

Anladım ki, hiç olan adamın hiç tarafından çıkmış –fırlamış- kelimeler ilk defa onu anlattı. Işığa baktı, aslında o ilk defa o an ışıktı, gözleri ilk defa bu kadar içten, bu kadar ona ait parlıyordu.Anladım ki, inanmak istediği masallar var. Masallara hiç inanmadığı için sadece yazıyor. İlk lafı aşka inanmam olmuştu dört yıl önce bir sokakta, şarap içmeden az önce ve birbirimizi epey düşündükten sonra… ‘Aşka inanmam.’
Anladım ki, inanmadığı masalları, masallarda yazan adamdı. Gece vakti, karanlıkta, saçma bulduğu masallarını bir tek kendine saklayandı.

Biliyor musun?

dedi, indirdi sigarasını gülümseyerek, ilk defa içten bir coşkuyla ve hiç de çalışmaya gitmiyormuş gibi eğlenerek çıktı kapıdan, anladım; bu sefer epey farklıydı.Hiç her’i dile döktü. Tekrar hiç olduk, here bulandık. Hiç onu, beni heyecanlandırdı, herde kaybettik kendimizi ve baktık ki; bir masalız belki de hiç gerçek olmadık. Gece yarısı, temize çekilmeyen, o an yazılan bir masal.Hiç olduk, aslında herdik. Sigarasını indirdi dudaklarından etli dudakları dudaklarıma yapışırken, gözlerimi kapattım tükürüğünü biraz daha hissedebilmek için, hiç olduğunda kendini bulan adam kapıya yöneldi. Arkaya bakmayan eliyle, Hoşça kal dedi, sigarası sokağa, karanlığa dağıldı.Adam herde kendini savurmak ve gece yarısı belki bir zaman, küçük zamanlarda, karanlılarda, saçma yazma nöbetlerinde, – o ciddi adam- herin içinde hiçe dair kendine ışıklı bir zaman, ışıklı bir masal, ışıklı bir nöbet yaratmak için; unutmak iş konuşmaya gitti. Hiçi kapattı, here karıştı.