Kemal-i ceht ve ihtimamla şayan-ı gıbta olacak bir yazı yazmak içün semere-i mesaiye başladım. Günlerden cumartesi günü olması hasebiyle “imkanda, ma-kandan ebda-i yoktur” lafzına istinaden etrafıma bir nazar ettimde gözüme bir adet fesleğen ile bir mangal üstündeki bir ızgara takıldı. Mevki-i mebzuliyete sahip olduğum günler aklıma geldi de; maişa denen kimine göre menfa, kimine göre mesai-i beyhude bu hayat zat-ı şahanemize fevkalade mütehalit eşyalar verdi de, biz oturup iki kelam yazmadık; şimdi kalkmış ızgara ve fesleğenden kelam çıkarmaya çalışıyoruz, derken dimağımda bir cinnet-i şedide zuhur eyledi, hususu mühale talik ettirmek ne kadar vasat sayılsa da fasılaları ve teşbihleri parelemek bir o kadar zor göründü gözüme. Ezcümle; alel-umum yaptığım gibi ab-ı ateşten bir katre almak suretiyle

“Nerdeyim ben? Gözlerimi açtığımda gördüğüm çitlerdeki izlere bakınıyorum. Hava güneşli fakat gölgede olmanın serinliği mevcut. Gölge yapan çitler. Beyaza boyanmış, yer yer boyası sökülmüş çitler. Kafamı sağa çevirince bir ızgara var yerde, ızgaranın benim baktığım açıdan sol tarafında bir hortumdan su akıyor ızgaranın içinde yavaş yavaş; belli ki su yeni kapatılmış. Burnuma fesleğen kokusu geliyor. Sanki yere çakılmışım. En son 3 yıl 19 gündür görmediğim arkadaşımı görmek üzere evden çıkmıştım, onu hatırlıyorum. Kafamı kaldıramıyorum, her tarafım ağrıyor. Bir ayak sesi var. Kahverengi bot giymiş, mavi bir kot var üzerinde. Yüzünü seçemiyorum. Ses çıkarmaya çalışıyorum sanırım sesim çıkmıyor. Çok yaklaştı sadece botlarını görüyorum. Bir ses, silah sesi ve yerde uzanan cesedim.”

bir başlangıç yaptım yazıma. Cesedi yerde uzanmakta olan ve de hayat denen kerhaneden ayrılmış olan adamı nereye yollayacaktım. Yazı güzeran-ı sakinesine bırakılıb mebzul miktarda idrak ve bok ile süslenip -ecnebi tabiriyle arkadaşının hayatına feed back yapıp- şahsı annesinin rahmine yollayıp yazıyı bitirmeli miyim yoksa?

Suret-i ibtidaiyye ve asliyesiyle iktibasat etmek en iyisi; bazen muallakiyet ve muhallakiyet en güzel son. Mütenasib şekli de bu olsa gerek; hakayık-ı dünya…”Ne m’attends pas ce soir car la nuit sera noire et blanche.”Gerard de Nerval