Bir gece yarısı.

‘Çalmayan telefon ya da açılmayan telefon ne olurmuş?’

hissettiğin anlar… Zamanın durmadığı zamanlar. Zamanın seni kaile almadığı zamanlar…
Dünyanın sesinin seni kaile almamasından, yok olmaktan çok daha fazla korktuğun zamanlar… (ki, yok olmaktan korkmuyorum, içimde birçok şey yok olduğunda yok olma korkusu da kalmadı.)Zaman akıyor, o deli zaman. Beni deli etmek için ve akıl sağlığım ne kadar bende kalırdiye beni test eden, test eden ve deli eden zaman…
Dünyanın üzerime geldiği bu zamanlarda, tüm dünyadan korkuyorum. Evet, ne olacağını bilmiyorum çünkü. ‘Ne olursa olsun banane’diyemiyorum.

‘Kendini olabilecek zorluklara hazırla ve tam ol, her ne kadar olabilirse…’

diyorum sadece kendime ve zaman akmaya devam ediyor, benden yana mı yoksa kimin lehine işliyor bir türlü anlayamadığım, o zaman; akmaya devam ediyor…Sessizliğin içinde sadece dua edebiliyorum ve sessizliğin içinde sadece beni buluyorum…
Ah zaman, görülmeyen ve bilinmeyen zaman… Kahin olmayı hayal ettirecek kadar insanı bezdiren bir o kadar da yorduran, yoğuran; zaman…
Sujen ben, buradayım. Devam eden yolcu. ‘Sabah nasıl olur?’ bilmeyen ben…

‘Yarın bir fırtına kopar mı, ben ne tarafa savrulurum ya da savrulur muyum ya da fırtına kopar mı, daha sonra mı kopar yoksa fırtına öncesi sessizlik mi olur? Güç dengeleri değişir mi yoksa hiçkimse birşey anlamamış mıdır, ben hiçbir iz bulamaz ve hiç birşey anlamaz mıyım?’

bilmiyorum…Tek bildiğim, ola ki; bir fırtına sezildi, güçlü bir gemi, olabilecek en az zararı alacaktır. Hele ki, savrulacak lüksü yoksa hayatta; iyi bir kaptan, iyi bir mürettebat, iyi bir gemiye ve Tanrının yardımına ihtiyacı var…
Sabaha hazırlanan ve ne olacağını bilmeyen yolcuğum. Bazen bilmek, görmek, anlamak, fark etmek de iyi değilmiş.
Lakin zaman öyle ayarlanırmış ki, anahtar açamazmış kapıyı ve içeride birilerinin olduğunu anlarmışsın ve o an aklından şu geçermiş: (Donup kaldığın o an) ‘İçerideki bir hırsız olsa tüm bilgisayarlar ve tüm verilerimiz gitse ama şu an kapıyı açamıyor ve içeride sandığım durumlar olmasa…’

Neden sadece yüz yıkama jelini almak için hiç olamayacak bir zamanda -normalde uğramayacağın bir zamanda- o gün hiç gitmeyeceğin hatta aklında bile olmayan bir mekana neden illa ki uğrayıverirsin ki; neden…???

Zamanın bir oyunu mu? Şimdi zaman yeni bilinmezleri lakin zaten hiç bilmek -öğrenmek istemeyeceklerimi- bana taşımak için hareket ediyor, sabaha doğru yol alıyoruz.Zaman işini bilen bir yönetmen ben sadece durumdan nasıl yara almadan sıyrılabilirim diyen suje…İşte, sadece eğlenmek ve seyretmek adına kurduğu bu düzende zaman; suje ilan ettiği beni izliyor, ben de onu…Zaman akıyor… Bilmek iyi değil, hiç değil. Anlıyorum ki, zamanın önünde oyuncağız sadece…İzlenen bir oyuncak. Bize düşen tekamülse, ‘doğru’ kararlar vermek. Böylece kendimizi bulacakmışız.Düzen devam eder, zaman akar…