Tarihimizin çoğu döneminde; kadın, nüfus olarak ülkemizin neredeyse yarısından fazlasını (savaşlarda erkek nüfus kaybı nedeniyle) oluşturmasına rağmen çoğu zaman hiç yokmuş gibi muamele görmüştür. Atatürk’ün toplumsal reform çerçevesi içerisinde kadınlara birtakım haklar vermesiyle birlikte toplumda kadınlarda vardı ya! sesleri yükselmeye başladı. Fakat Atatürk’ün ardından bir arpa boyu dahi yol alamadığımızın farkındasınızdır umarım. Biz Türkler geçmişten getirdiğimiz yapımızın bir yansıması mıdır? bilinmez ama şu bir gerçek ki, erkek egemen bir toplumuz. Kadınların çoğunun da bu durumdan pek rahatsız olduğunu düşünmüyorum doğrusu. Hala kadınlarla ilgili konularda erkekler, ahkam kesiyor ve kadınlar adına karar veriyor, hatta lütuf da bile bulunabiliyorlar. Örneğin; Türkiye’nin uzunca bir süre gündemini meşgul eden “türban” konusunda bile bir tane kadın çıkıp konuşmadı. Çünkü mecliste konuşacak kadın yok! Kadınların bu konuda ne düşündüğü pek de umurunda olmayan siyasilerimiz komisyonlar kurdular (içinde bir tane kadın yok!), karar verdiler. Böylece bizim sadece başı türbanlı değil de, beyinleri de türbanlı olan kadınlarımız yine erkeklerin ego tatminine araç olmaktan öteye geçemedi.
Peki bu konuda hep erkekler mi suçlu? Bence hayır. Kadınların suçunun daha çok olduğunu düşünüyorum. Kadınların apolitik ve asosyal olarak yetiştirildiği doğru ama bunu aşmakta kadının elinde. Kadın kendini yetiştirmeli bence. Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmeli, siyaset ve bilimle ilgili düşünmeli, okumalı, düşündüğünü söylemeli ve yazmalıdır.Hak edinmemin yada hakları korumanın hep tepeden inme olarak sunulması beklenmemelidir. Avrupa’daki bir çok ülkede -özellikle Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Fransa gibi ülkelerde- kadınlar haklarını, kanıyla canıyla kazanmışlardır. Oysaki; ülkemizde Atatürk, kadına ve kadın haklarına kadınlardan daha çok sahip çıkarak, bir çok alanda kadının topluma kazandırılması adına adımlar atmıştır. Atatürk’ün açtığı bu yolu devam ettiremeyen, hatta üstüne üstlük daha da kötüsünü yapan -kadının yeri evidir, en az üç çocuk sloganıyla pervasızca konuşan- siyasilerden beklemek yerine, birlikte hareketle ve örgütlenmeyle başlanmalıdır. Herkesin küçük de olsa yapacağı bir şeyler olmalı. Kadının sadece cinsel meta, siyasette vitrin ve konu mankeni olma durumundan kurtarmanın zamanı geldi de geçiyor bence. Sizce de öyle değil mi?