Auschwitz
Herkes soykırımın son kalesi olarak Auschwitz’i (yazılışı beni öldürecek, çok zor) bilir. Oysa ondan 3 km ileride kurulmuş olan başka bir kamp vardır. Bu kamp Auschwitz’den daha büyük ve sadece ölüm kampı olarak kullanıldı. Tren rayları burada son buluyordu ve ismi Birkenau’ydu. Son soykırım kalesi. Bundan 3 ay önce Polonya’ya gittim ve son kaleyi gördüm. Yani hem biraz keşiflik, biraz gezilik bir yazı olacak. Şimdiden duyurayım, sonra ne iş demeyin.1. Dünya Savaşında yenilen Almanya Versay Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı. 1920’li yıllara gelindiğinde Almanya’da ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başladı. Savaştan yenik çıkmış bir ülke, işsizlik, enflasyon, üretim düşüklüğü gibi sorunlarla boğuşuyordu. O esnada bir isim yavaş yavaş ön plana çıkmaya başlamıştı. Adolf Hitler’di, bu adam. Versay Antlaşmasına karşı; milliyetçi, Almanya’nın dünyadaki en önemli ulus olduğuna inan Hitler….1933 yılında partisi Nazilerle birlikte iktidara geldiğinde kimse dünyayı değiştirecek adam olduğunu bilmiyordu. Ancak milyonlarca kişinin ölümünden sorumlu bir katil olarak tarih sayfalarında yerini aldı. İlk işi ekonomiyi düzeltmek oldu. Daha sonraysa Versay Antlaşması ile Almanya’dan alınan toprakları geri istemek.2. Dünya Savaşı’nın Almanya’nın Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül 1939’da başladığı kabul edilir. Oysa Hitler ilk olarak Avusturya’yı işgal eder. Çekoslavakya’da Sudet Bölgesine göz koyar. Bu bölgede Almanlar yaşamaktadır. Münih Antlaşmasıyla ilk önce Sudet’i; daha sonraysa bütün Çekoslavakya’yı topraklarına katar.Almanya 1936’lı yıllara gelinildiğinde ekonomik problemlerini büyük oranda çözmüş, dünyaya baş kaldıracak bir durumdaydı. Çünkü Hitler ülkesine sürekli en üstün ırkın Almanlar olduğu ideolojisini pompalıyordu.1936 yılında ise Milletler Cemiyeti ile aralarında olan anlaşmaya karşı çıkarak, İspanya’nın iç savaşına müdahil oldu. Franconun saflarında savaşması için binlerce asker gönderdi. İtalya’da onu takip etti. O sıralarda Japonya’da Çin’e savaş açtı ve kutsal ittifak oluşturuldu. Tarih 1939 yılına gösterdiğinde İtalya’da iktidarda meşhur Mussolini vardı. Faşist politikaları yüzünden Avrupa’da sorun teşkil eden Mussolini Roma İmparatorluğu gibi bir İtalya hayali kuruyordu.Resmi olarak ise 2. Dünya Savaşı Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla başladı. Polonya 1. Dünya Savaşından sonra bağımsız bir devlet olarak kurulmuştu. 1 Eylülde Polonya’ya giren Hitler karşısında İngiltere ve Fransa’yı buldu. Savaş başlamıştı. Polonya’nın cephelerini 1 hafta gibi çok kısa bir sürede geçen Alman askerleri, müttefik kuvvetler yardıma gelemeden 27 eylülde Polonya’yı ele geçiriir. 2. Dünya Savaşı ayrı bir başlık olarak incelenecek kadar önemlidir.Adolf Hitler 1 Eylül 1939 Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Savaşı’nı başlattı. BM 1964 yılında bu tarihi günü Dünya Barış günü olarak ilan etti. Dünyanın her tarafında Eylül; yani savaşın başladığı tarih, barış günü olarak kutlanıyor.Konuya kısa bir ara verip; o dönem iktidarda olan, tarih sayfalarında kanlı bir lider olarak yer bulan Adolf Hitler’e bir göz atalım.Adolf Hitler
20 Nisan 1889 yılında Yukarı Avusturya’nın Braunau kasabasında doğan Hitler, 30 nisan 1945 yılında Berlin’de intihar ederek hayatına son vermiştir. Almanya’nın Führer’i; Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (NSAİP) lideriydi. Halkı onu çok sevdi. Hep destekledi. Çünkü Alman halkına çok güzlü olduğu, herkesten daha üstün oldukları duygunsu empoze etmişti. Savaştan yenik çıkmış halk, mağduriyetini gidermenin yolunu bulmuştu. NSAİP’nin ideolojisi ırkçılığa ve katı çalışma koşullarına bağlıydı. Hatta alman ırkının dünyadaki en üstün ırk olduğuna inanıyorlardı. Acı olan halkı da buna inandırmışlardı. Yayılmacı, saldırgan, savaşçı bir politika izlediler. Özel askeri birliklerine SS (Schutzstaffel ) adı verilmişti. SS Almanca koruma takımı anlamına geliyor. Bu yüzden binlerce insanı fırınlarda yakarken hiç tereddüt etmediler. Alman ulusunu koruduklarına inanıyorlardı. İnanç ise; hep üstünde durduğum gibi böyle bir şeydir. Katıksız olarak bağlılığı gerektirir. Naziler yenildikleri 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yani 1945 yılına kadar iktidarda kaldılar.Hitler’in doğduğu kasaba, Braunau Alman sınırına çok yakın bir kasabaydı. Gümrük memurluğu yapan Alois Hitler ile ev hanımı Klara Pölzl’in 3. çocuklarıydı. Babasını 3. evliliğiydi ve 2. evliliğinden gayri meşru çocukları vardı. Aile çocuklarına Almanca asil kurt anlamına gelen Adolf adını verdiler. Hitler; babasının devlet memurluğu dolayısıyla bir sürü kent değiştirmek zorunda kaldı. Başarılı bir öğrenciydi. Babası devlet memuru olmasını istiyor, oysa o ressam olmak istiyordu. Hitler’in 2000 den fazla yaptığı resim ve kara kalem çalışmaları olduğunu eklemden geçmeyeyim.Asıl, yaşamını değiştiren olaysa babasının 1903 yılında ölmesi ve Hitler’in liseyi bırakmak zorunda kalarak yetim çocuklar pansiyonuna yerleşmesiydi. Katı kurallardan kurtulmuş ve bohem bir hayat yaşamaya başlamıştı. Bilinen başka bir olayı da Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne başvurması ve kabul edilmemesidir. Okul onu resim okuması için kabul etmemiş, bunun yerine mimarlık okumasını önermişti. 1907 yılında ise annesini göğüs kanserinden kaybedecekti; artık tekti. Onu destekleyen annesi de yoktu. Tekrar Akademi’ye başvurdu ve tekrar ret cevabı aldı. Belki bu akademiye kabul edilse tarihin seyri de farklı olacaktı, kimbilir. Cevaplarını bilemediğimiz sorulardan biri daha…..1909 yılına gelindiğinde halasının yardımıyla zor geçinen beş parası, bohem bir hayat süren bir Hitler vardır, karşımızda. Evsizler yurdunda yaşayan, sattığı resimlerle ayakta kalmaya çalışan biri. Viyana’dayken yavaş yavaş anti- semitist düşünceler oluşmaya başladı. Dönemin ünlü isimlerinden etkileniyordu. Bunlardan birincisi Lanz Von Liebenfens, diğeri Karl Lueger’di. Lueger Hristiyan Sosyal Partisi’nin kurucusuydu. Bolca okuyordu. Sosyalizm, Bolşevizm, Marksizim gibi akımları öğrenmişti. Ari Irk’ına inanıyordu ve Yahudilerin doğal düşmanları olduğuna inanıyordu. Antisemitisti. Mutsuzluklarının, yenilgilerinin sorumluları bulunmuştu, Yahudiler. Yine burada küçük bir ayrıntı olarak; Hitler’in hitabet açısından çok iyi olduğunu, kitleleri ve özellikle kadınları çok etkilediğini vurgulayayım. Partisinin iktidara gelmesinde en çok kadınlar çalışmıştır.Eşi Eva Braun’da onunla birlikte intihar etmiştir.Hitler’in kafasının en karışık olduğu dönemler. Asker kaçağı. Avusturya’da yakalanınca pişmanlık savunması ve sağlık problemleri yüzünden serbest bırakıldı. Buna rağmen ansızın Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’na girmesiyle gönüllü olarak Bavyera ordusuna katıldı. Savaşta haberci olarak çalıştı ve iki askeri nişan aldı. Savaşta yaralandı; buna rağmen cepheye geri döndü. Gazi nişanı aldı; yine de rütbesi yükseltilmedi; çünkü Alman vatandaşı değildi. 1918 yılında Almanya’nın teslim olması; Versay Antlaşması’nı imzalaması hayatındaki ikinci dönüm noktası olacaktır. Partisini iktidara taşıyan en önemli etken ise Versay Antlaşmasıydı. Bütün politikasını bunun üzerine kurmuştu. Alman halkını “hükümet yenilgiyi kabul etti” diye kışkırtıyordu.1920 yılına geldiğimizde yine onu etkileyen iki önemli isim vardır. Birincisi Anton Drexler; ikincisi Dietrich Eckart’tır. Drexler milliyetçi, Yahudi karşıtı, faşistin önde gideniydi. Eckart ise akıl hocam dediği bir kişiydi. Alman İşçi Partisi’ne Eckart ile birlikte üye oldu. Kısa zamanda yükselişe geçti. Partinin adını Nasyonel Sosyalist Alma İşçi Partisi olarak değiştirdi. Meydanlarda binlerce kişinin katıldığı konuşmalar yapıyor, halkı coşturuyordu. Yahudilerin ve diğer halkların düşman olduğunu, Almanya’nın bu halde olmasının sorumlularının onlar olduğunu söylüyordu. O dönemki alman halkı üzerinde umut ışığı olmaya başlamıştı. Taraftarları Almanca yol gösteren, lider anlamına gelen Führer ismini ona taktılar. O artık Almanya’nın gönüllerdeki lideriydi.
Adolf Hitler
Gönüllerdeki lider olmak elbetteki Hitler için de yeterli değildi. 1924 yılında Birahane darbesi’ni gerçekleştirdi. Amacı Münih’teki hükümeti devirmekti. Başarılı olamayınca tutuklandı ve cezaevindeyken Kavgam kitabını yazdı. 10 aylık tutukluluktan sonra serbest bırakıldı. Partisi 3 defa seçimlere girdi. 3. de nihayet en yüksek oyu aldı. Ancak bu oy % 34’lerdeydi ve tek başına iktidara gelemiyordu. Cumhurbaşkanı Hindenburg koalisyonla birlikte hükümeti kurması için başbakan olarak atadı. Ancak Hitler; seçimlerde ikinci gelen Katolik Merkez Partisi’yle anlaşamayınca tekrar seçime gidildi. 5 Mart 1933 yılı tarih sayfalarına tekrar altı çizili olarak not düşüldü. Bu tarih seçimin yapıldığı tarihti ve Hitler yüzde 44 oy alarak; tek başına iktidara geldi. Almanya’da yeni bir dönem başlıyordu. İktidarı döneminde yaptığı bir iki şeyi anlatırsak:1-Sendikaları kapatmıştır ve tüm çalışanlar İşçi Birliği çatısı altında toplanmıştır.2- İşçi aidiyatları yani sigorta primleri genel bütçeye aktarılmıştır.3- İş gücü maliyeti düşürülmüştür.4- Teknolojik gelişmeler ve askeri alanda yatırımlar yapılmıştır.5- Asker sayısı hızlı bir biçimde artırılmıştır.6- İşsizler askere alınmıştır.7- Büyük otobanlar yapılmış, Almanya’nın çehresini değiştirmeye çalışmıştır.
geride kalan ayakkabılar
Hitler Kavgam kitabında da yazdığı gibi Almanca konuşan bütün insanları aynı çatı altına toplamak istiyordu. Bu yüzden öncelik olarak komşuları olan Avusturya, Polonya ve Çekoslovakya’dan işe başladı. Yahudiler başta olmak üzere Romanlar, homoseksüeller gibi düşman ilan ettiklerini öldürmeye başlamıştı. Ari ırkının bozulmasını, bir şekilde diğer uluslarla karışmasını istemiyordu. Bu yüzden onları yok etmeyi tercih etti.Savaş döneminde kurulmuş olan iki büyük kamp vardı. Birincisi Auschwitz, diğeri ise Birkenau’ydu. Bu iki kamp, (bence Polonya’nın en güzel şehri olan) Krakov’a 1 saat uzaklıkta. Bu kampların en önemli özelliği coğrafi konum olarak Avrupa’nın tam ortasında yer alması, tren raylarının uzunluğu yani ulaşım koşulları. Bu sebepten dolayı da Avrupa’da toplanılan herkes bu kamplara getirildi. Tren rayları Birkenau’da son buluyor. Daha ilerisine yol yok ve etraf bataklık. Etrafı filmlerde gördüğümüz üzere, elektrik telleriyle çevrili. Auschwitz aynı zamanda çalışma kampı olmasına rağmen, Birkenau direkt fırınların, gaz odalarının olduğu bir yer. Auschwitz şu an müze olarak kullanılıyor. O döneme ait fotoğraflar, yakılan insanların ayakkabıları, fırınlar- ki fırın derken bile trajikomik bir durum ortaya çıkıyor. Ama evet, kocaman insanların yakıldığı fırınlar, gaz odaları var. Auschwitz’de bir tane gaz odası, iki tane fırın var. Diğerleri yıkılmış. Birkenau’da ise bir sürü gaz odası var. Sıralanmış hallerini görünce insanın inanası gelmiyor.Bu kamplarda yaklaşık olarak 1,5 milyona yakın insanın öldüğü kabul ediliyor. Bu sayılabilen kısmı. Sayılamayanların ise kaç kişi olduğu meçhul.
Birkenau
Kampları kuran kişi Rudolf Höb. Höb’ten (soy adı almanca farklı bir B. Klavye probleminden dolayı böyle yazıyorum) Rus askerleri için bir çalışma kampı kurması istenir. Aynı zamanda bütün kampların yönetimi de bu merkezden yapılacaktır. Kamp ilk başlarda tutukluların zor koşullarda çalıştığı bir yerdi. Atölyelerin olduğu, herkesin yeteneğine göre çalıştırıldığı bir alan. Bir süre sonra Zyklon B isminde bir gaz denemeye başlanır. Gazın etkili olduğu görülünce imha işlemleri başlar. Gaz odaları ve fırınlarla birlikte kurşuna dizme duvarı olduğunu da belirteyim. Bu duvar esirlerden ziyade SS’lerin kendi içindeki askerler için kullanılmış.Dünyanın bir çok yerinden toplana esirler trenlerle kampa getiriliyor. Hasta, zayıf ve çalışmayacak durumda olanlar ise ayrılmaya başlanılıyor. Bu işlemi yapan ise kampın doktoru Josef Mengele’ydi. Şeytanın cellatlığını yapan Mengele.Kamp; Hayat Güzeldir filminden de hatırlayacağınız gibi General Pawel Kurotschkin yönetimindeki 60. Ukrayna Cephesi Birlikleri’nin 27 Ocak 1945 yılında girişiyle kapanır. SS subayları çoktan kaçmış, geride yakılan insanların ayakkabıları, giysileri ve hatta gözlerimde gördüm saçları kalmıştır.
yorumlar
Masum insanları öldürmenin utancını kapatacak kadar büyük bayrak bulunamaz.
Harikasın. Ellerine, kalbine sağlık.Arthur Koestler yazdığı Onüçüncü Kabile adlı kitapta, doğu avrupa yahudileri olan Eşkenazilerin çoğunluğunun sekizinci yüzyılda museviliği seçen hazarlar olduğunu iddia etmişti. işte iddiaya göre hitler’in kazanlara doldurup yaktığı bu masum insanlar, musa’nın soyundan değil, orta asya bozkırlarından gelmişler. önce ateş edip, sonra düşünen silahşörlere göre bir iş. bir de, alman ordusu, yugoslavya’yı işgal etmeye başladığında, hırvatlar ve slovenler neşe ile sevinç içinde bu gücü karşılarken, belgrad’da sırplar ağlıyordu. işte bu işgal, tarih sahnesine başka bir kahraman çıkardı: Josip Broz Tito
sayenizde “mein kampf” en çok aranan kitaplar listesine girdi…
İnsanlar görmek istediğini görür. Sayemde 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün anlamını da öğrendiler.Her yazdığım yazıda, çok eksikler varmış gibi hissediyorum.Eline sağlık; İnternet Cafe eklemeler güzel olmuş.Eckart; Hitler’in yaşamında çok önemli bir isim. Bütün Nasyonel Sosyalizm düşüncesini bu adam oluşturuyor. Eckart gazateci ve yaratıcı yazım teknikleri üzerine eğitim almış. Hitler’in konuşmalarını vs. herhalde o hazırlıyordur.Ayrıca yine Nürnberg Mahkemelerinden, bahsetmeye fırsat olmadı.
nev,eline sağlık, insanlık ayıbı meselesi yine…ve ben hayat güzeldir filminden çok etkilenmiştim, tüm olup bitenlerden çok etkilendim okuyunca zaten..eline sağlık, hatırlanması gereken gerçekleri yazdığın, topladığın için..
Almanya gibi çok eğitimsiz olmayan bir halk Hitler gibi bir denyonun arkasına nasıl takılır anlamakta zorlanıyorum, Allah aşkına şu iki buçuk dakikalık youtube’deki bir belgesel’den yapılan alıntıyı izleyin , izlerken esas dumur birinci dakikadan sonra başlıyor.şu faşizm, aşırı millyetçilik, ırkçılık, ne kadar çıldırtıcı, kitleleri delirten, nasıl tatlı bir duygudur hala anlayabilmiş değilim zaten !yahudi soykırımı gerçektende “soykırım” kelimesini dolu dolu hakediyor, be kardeşim bu iş bu kadar nasıl profosyonelce yapılılabilir, be pess yani!
Hitlerin ilginc isleyen bir dehasaliga sahip oldugunu kabul etmek gerekir. buna ragmen almanya’da nasyonal sosyalizmin tek nedeninin adolf hitler oldugunu dusunmek de safliktir.tek kelimeyle dünyaya gelmis en büyük hipnozcudur kendileri….hakinda cok okuyup cok arastirdigim…zaman zaman dahi bir diktatörün kendi inandigi hayali nasil 20 yil boyunca milyonlara bu kadar sistemli sundugunuda sartlarin sistemin akilli kullanildigina baglamaktan baska bir sonuc bulamadim…ve bazen diyorumki ..galiba tanri o dönemlerde insanlara küsmüstü…cok arkadasim vardir..o dönemde büyüklerini bu kamplarda kaybetmis..hatta o kamplarda yasamis insanlardan bir kaciyla bizzat tanistigim anlar oldu…o insanlar o korkuyu asla ve asla hayatlarindan cikartamadilar..onun icin bu gün israil ve yahudiler yemin ederler ..dogumda,dügünde,askere giderken vs vs ettikleri yemin sudur..birdaha hic kimse bizi yok etmeyi deneyemeyecek..hitler acimasizligi ile 6 küsür milyon yahuduyi o yillarda yok etti ama..belkide su andaki yahudinin gücü ..bulundugu tüm ortamlardaki ekonomiküstünlügü ve yahudi lobilerinin durusu … o dönemin acilarinin üstüne kururlu….1945 de ikinci dünya savasini bitiren ve 1 eylülü dünya barsi günü ilan eden amerika(sözde baris ) ise iki ucu boklu deynektir…hem baris günü kutlar hem de irakta bebeleri öldürür…silah sanayi ile dünyada söz sahibi..her boku kendi kontrol ettigini sanan(!!) amerika asil soykirimin ana kalesidir.
hımmmm
Efenim her zamanki gibi yoğunum, kusuruma bakmayın. O yüzden kimi yorumlarınıza cevap veremiyorum.Makaleci: efenim ben teşekkür ederim, ilgilendiğiniz için. (bu cümle herkes için geçerli)Gaykedi: ender de olsa gelip yaptığın yorumlarla, keşife bir zenginlik kattığını belirtmek isterim.Zez: Yahudiler bu acıları unutamaz, unutulmuyor. Ama başına bu kadar kötü şeyler gelmiş bir ulusun şimdi Filistinde yaptıkları inanılır gibi değil. Yani ilginç aslında. Zamanında ezilen, yok sayılan bir halk; şimdi bunu başkalarına yapıyor. Suçlu olan elbette ki, yahudiler değil, İsrail Hükümetidir.Şahinden: İyi ki hımladın.Korktum, diğer yazıdaki gibi 20 tane uzun yorum ekleyeceksin diye. Yalnız küçük bir hatırlatma, bu yorumları sen yazmadıysa linki eklemen gerek.
alın teri göz nuru..hatırlatıcı insanları sevmıyorum 🙂
Pilli kurallarına göre kaynak göstermeden bir şey yayınlanamaz. Seni düşündüm, fena mı yaptım? Ne desem de olaydan sıyrılsam.Biz seni yanlış tanımışız, sadece hımlarsın diye bilirdik. O yüzden şey ettim, yani şaşırdım.
efem güzel dersiniz de!!!! bilmezmisiniz assalik usa ne der israil icin “ benim arka bahcem” bu laf herseyi anlatiyor sanirim nevdalistcigim..israil gücü nerden aliyor?…kim onun itici faktörü? bunlarin hepsini herkes biliyor…zaten tuaf olan bu herkes herseyin farkinda …
nevdalist guzel bir yazi olmus,bunun haricinde yorumlara istinaden filistindeki gaz odalari? kursuna dizme duvarlari? firinlar falan filan? intikamlarini filistinli cocuklardan mi aliyor bunlar nedir
kolay etklenmeen ben bile tüylerimin ayaklanışını izledim şimdi. bir belgesel vardı hitler döneminden kaçak kayıtlar. insanların gözlerini kaşıkla oyuyorlardı.
@gaykedi, yüzdeyüz haklısın hitler almanya oldukça sosyo ekonmik anlamda A grubunun oyunu alarak iktidar olmuştur. berlin meydanında yaptığı olağanüstü konuşma unutulmaz.
Hitler’in, gençlik yıllarında para sıkıntısını aşmak niyetiyle resimlerini sergilemek ve satmak istediği galeri sahibinin de bir Yahudi olduğu söylenir.Hitler bu galeri sahibinin kapısına görüşme için birkaç kez gitmiştir fakat her seferinde galeri sahibinin önemli konukları ile yaptığı görüşmeler yüzünden kendisine beklediği oranda ilgi gösterilmemiştir. en sonunda bir akşam, galeri sahibini bir cafe’de sohbet etmeye ikna eder. randevulaşırlar. aynı akşam bir grup arkadaşı Adolf’ü bir parti oluşumunun gençlik kolu toplantısına çağırırlar. Adolf yine de o akşam randevu verdiği cafe’de, koltuğunun altına sıkıştırdığı resimlerinden biri ile galeri sahibini uzun bir süre bekler. galeri sahibi randevusuna gelmeyince Adolf içtiği pahalı kahvenin parasını hışımla ödeyip cafe’den çıkar ve bahsedilen gençlik kolu parti oluşumunun toplantısına katılmaya o gece karar verir.galeri sahibi ise o gece cafe’nin yakınlarında bir arka sokakta gasp edilmiş ve bıçaklanmış vaziyette bulunur.şu an bu olayla ilgili kaynakça gösteremiyorum. ama araştırıp buraya ekleme niyetindeyim.
Bir de çok uzun süre beyin cerrahisi ile ilgili bildiğimiz bir çok şeyin, Mengele’nin canlıyken kafataslarını açtığı yahudilere yaptığı deneylerden geldiği korkutucu gerçeği var.Bir de, en acaip durum şu, Hitler yahudileri Almanya’dan kovmasaydı, Amerika’dan çok önce atom bombası yapmış, ve belki de tüm dünyayı parmağında oynatıyor olacaktı…
yapılanlar korkunç olsa ve hiçbir şekilde ne amacı, ne de yöntemi tasvip etmiyor olsam da, hitler’in yahudilere karşı uyguladığı soykırım politikası ve ırkı saf hale getirme konusundaki uğraşlarının sistematiği taktire şayandır.öncelikle yahudi ailelere bir şekilde yasal kalıplara uydurularak çocuk yapma izni verilmiyor (NSAIP zamanlarında), sonra direkt olarak evlenmeleri yasaklanıyor. bu sırada ailelerden ya zorla ya da rızalarıyla toplanan “safkan donörler” özel kamplarda ‘çiftleştiriliyor’. Arızalı çıkan yavrular elemine ediliyor (aslında sakat bebeklerin öldürülmesi tarihte bir çok kültürde yer alır. hatta 300 filminde spartalıların aynı şeyi yaptığı da örneklendi, hatırlatırım). Sonraları gemi azıya alınca, toplanıp “itlaf edilen” insanların her türlü imkanından faydalanılıyor.Hitler’in “hayatlarının değersiz olduğu” korkusunu aşılayarak çalıştırdığı insanlar imkansız şeyler başarmışlardır. Yahudilerden toplanan altınların sağladığı ekonomik güç, bu zamanlarda bile dünyayı etkilemekte (Vatikan’ın gücünü bu altınlardan aldığı söylenir). Mengele’nin yaptığı deneylerden elde edilenler arasında klonlama yöntemi (n kromozom dişi hücreye 2n kromozom hücrenin çekirdeğini aşılayarak mayoz bölünme gerçekleştirmesi), beynin kendisinin acı çekmediğinden yola çıkılarak (halen kabul görmeyen) bir çok hastalığa tedavi olarak öngürülen ameliyatlar, ve nice çok değerli nörofizyolojik ölçüm var.Bilim adamlarının atom bombası yaparken ürettikleri ağır su, bir çok başka deneyde kullanıldı. Halen ağır suyun üretimi ve depolanmasında nazilerin geliştirdikleri yöntemler baz alınmakta.gaz odalarında yakılacak olan yahudilerin önce gaz çektirilerek “kolay yanar” hale getirilmesinden sağlanan doğal kaynak tasarrufu inanılmazdır. Öldükten sonra bile tutkal, sabun ve benzeri kalsiyum ihtiva eden mamül piyasa ekonomisine yarar sağlamış, hatta insan derileri, bronza, altına batırılmış insan uzuvları (özellikle phalluslar) lüks tüketim malzemeleri arasında pazarlanmıştır.Hitler’in yoketmeye çalıştığı yahudiler değildi. kitapları, belgeleri, her türlü evrakı yakarak, hatta hafızalarda kalanların bile unutulmasını sağlacak kadar vahim şeyler yaparak yahudilik’i öldürmeye çalıştı.ne kadar acıdır ki, şimdi o kirli geçmiş’e sahip olanlar, hiçbir ibadeti yasaklamayan, hiçbir kültüre burun kıvırmayan bizlerin bile haketmediğimiz düşünülen yerlerdeler.Zenci bir arkadaşım, “Türkiyeyi çok seviyorum” demişti. “Neden?” diye sorduğumda “Yaa kimse ‘zenciyim’ diye bana yüz çevirmiyor, sokakta anormalmişim gibi bakmıyorlar. bir burada, bir de avrupada böyle. Demek ki siz asyalı değil avrupalısınız.” diye cevap vermişti.”Avrupada zencileri yakarlardı. bakmışlardır sen zaten yanmışsın, ellememişlerdir” demiştim :)yazı için çok sağol nevdalist. çok güzel bir araştırma olmuş.
nevdalist çok güzel yazı, eline sağlık. ben sadece yorum ekleyecek kadar bilgiliyim:) paylaştığın için sağol…
ne çok şey borçluymuşuz nazilere. radarı, televizyonu ve bilgisayarı… hatta nükleer silahlardan uydulara ve kıtala arası füzelere, beyin cerrahisinden nelere kadar… gelde bunun gibi bir çok şey için “teşekkür” etme! kurulan demokaratik israil devleti için de teşekkür edelim… dünyanın yeni düzeni, yeni düzülenleri için de! nazi kuvvetlerinin güttüğü sistematiklik bize tanıdık gelmiyor mu bu günlerden? hımm komplo teorileri üretmeye başlayacam şimdi 🙂 yoksa bu neredeyse 500 yıllık bir planın parçaları veya kitlesel bir davranış, bir alışkanlık yahut aşinalık mı? bir akımmı? olan olmuş… sonuç… faturaları senin benim gibi insanlar cayır cayır yakılarak ödemiş… ama ne faturaymışki, taksite böldürülmüşcesine yıllardır ödenmekte… hemde her “türden” insanlar tarafından…
herkezin okuması gereken bi araştırma yazısı.. teşekkürler
pillipati, cnbce’ de 2 yıl önce izledim o filmi, hitler’ in hiç değinilmemiş hayat hikayesiydi resmen, bulalım o filmi buraya da bilgi verelim!
ben de bu ara “genc ve soylu” adında 2. dünya savaşı sırasında almanyanın yenildiği dönemde gecen bi kısım varrr nerdeyse aynı şeyler bi alman sanatcı tarafından vurgulanmışş tşkler yazın içinnn
Ben bu yazıyı yarın ayıkken okuyacam
🙂
:….(
:….(
palyaçoları sevmem
Hitlerin demokratik bir parlamento tarafından diktatörlük verilmiş bir kişi olduğunu üstüne basa basa söylemek isterim! Ve evet Internet cafee; o dönemde Karay Türkleri gibi sonradan museviliği seçen birçok kavim yokedilmiş. Bir çok komplo teorisiyle karşı karşıyayız aslında..Alman halkının Hitlerin peşinden gitmesinde o dönem için oldukça önemli sebepler olduğunu sanıyorum ki bunların en önemlisi ekonomik eşitsizlik ve yaşanan maddi buhran! Sefaletten yılmış halkı belli bir takım ilkel-eğitilmemiş zaaflarını kullanarak yönlendirilmesine çokta yabancı değiliz!!!
öhö öhöuçaktayımpardon🙂
Harikasınn….
Rudolf von Sebottendorf ve Thule Society Hitler’den önce öğrenilmesi gereken kişi ve kurumdur kanımca. Zira Hitler’i Führerliğe oturtan adam Rudolf von Sebottendorf’dur diye biliyorum.
evet kötü birşey yapıldı yahudilere ama bu dünyanın en büyük katliamı zulümü müdü? bence değil.ama her sene bu olayı konu alan bir film çıkar (‘hayat güzeldir’ bunlardan sadece biri) ve tüm dünyada yahudilere yönelik sempati tohumları atılır.Bu filmler özel ödüllerle taçlandırılır.(bknz.Spielberg ilk oscarını hangi filmle aldı) keşke Afrikalılara yada yahudilerin kendilerine yapılanın daha fazlasını uyguladıkları Filistinlilerin acı hikayeleri de böyle aktarılabilse..
Nedense sadece Hitlerin yaptığı soykırım konuşuluyor, Amerikalıların, Fransızların, İngilizlerin, Hollandalıların vb. Avrupa ülkesinin yüzyıllardır yaptıkları katliam, sömürü konuşulmuyor. 1.sınıftayken okuduğumuz Amerikan politika kitabında da Türkiyenin de bilmem kaç milyon Ermeniyi katlettiği yazıyordu… Elin gavuru herkesi kendini gibi bildiği için yanına eş aramayı da ihmal etmiyor…Sadece Amerika kıtasında 30 milyona yakın İnka, Aztek, Kızılderili insan vahşice öldürülmüştür. Afrika adeta insanı ile beraber sömürülmüştür. Milyonlarca insan Avrupa ve daha sonra Amerika kıtalarında köle işçi olarak çalıştırılmıştır. Bunun en bariz örneği yılda 40 milyon turistin ziyaret ettiği Paris şehrinin 17 ve 18. yüzyıllarda inşasında yaşanmış, 700 bin Afrikalı bu şehrin yapımı esnasında işçi köle statüsünde karın tokluğuna kullanılmıştır. Dünyanın “en medeni” şehri en vahşi bir şekilde, insan kanı ve iniltileri üzerine inşa edilmişdir
İnsanlar görmek istediklerini görürler diye birkaç yorum üste söylemişim.Vicente ve Annabella; söylediklerinizi hiç anlamıyorum. Soykırımın her türüne karşı çıkmak gerekir. Bu yazıda da en büyük acıyı yahudiler çekmiştir gibi bir cümle yok. Bana kalsa en büyük acıyı kızıldereliler çekmiştir. Beyaz adamdan çektikleri yeter, yahu?Ancak ABD, İsrail yapınca karşı çıkalım; İtalya ve Türkiye yapınca destekleyelim gibi bir mantık olur mu? Yahudiler’in yaptığı en iyi iş soykırımı unutturmamalarıdır. Filistin konusu da dikkatinizi çekerim, eleştireceğimiz yahudiler değil, hükümettir. İsrail’de de barış yanlısı bir sürü sivil toplum kuruluşu, dernek, kişi vs. var.Kısaca şunu söylemeye uğraşıyorum, yahudileri sevmiyorsunuz diye; olan bir gerçekliği hafife almak hiç olmadı. Yahudilerle birlikte soykırım olduğunu düşündüğünüz başka olaylar varsa yazın; bilgilere ulaşabiliyorsanız tabi ki!Bir de yine önemli bi şey var Annabella; her olay kendi yaşandığı toplumsal dönem içinde değerlendirilmelidir. Paris paris olduğunda dünya ne haldeydi, bir ona bakmak lazım. O esnada İngilizler’de Hindistan’da az insan öldürmediler.Ancak yine de savaştaki ölümlerle gaz odalarında, ya da fırınlarda yapılan işi karıştırmamak lazım.Neyse bugün 1 eylül dünya barış günü. Anlamı yazıda yazıyor, üşenmeyin; bi zahmet okuyun.
Nevdalist, kastettiğim senin yazınla ilgili iyi ya da eksik şeyler değildi. Sadece bu yazı vesilesiyle diğer şeyleri de hatırladım ve onları da unutmamak gerektiğini söyledim. Gerçi şimdi Amerika ve Bush hazretleri Irak’ta ölüm rüzgarları estiriyor ve bu devam da edecek insanlık varoldukça…Daha sonra izlediğim bir belgeselden bahsedeceğim, şimdi ordaki o markaları hatırlamaya çalışıyorum, sadece holocast olmadı bu insanların emeklerini de sömürdüler fabrikalarda ve o markalar bugün dünyanın en büyük markaları…
teşekkürler…..Hitler bildiğim kadarıyla karısıyla bir gün önce evleniyor. intihar etmeden önce arkadaşlarının evinde, münih’te saklanıyor. yakalanaccğını anlayınca intihar ediyor.
nevdalist, dünya barış gününde yazılabilecek en anlamlı yazılardan biri olmuş yazın. harika bir araştırma ve çok detaylı, asla sıkıcı olmayan bir anlatım. tebrik ediyor ve bilgilendirme için teşekkür ediyorum.Bursa Devlet Tiyatrosunda izlediğim bir oyun geldi aklıma yazını okurken. Hayatımda izlediğim en etkileyici oyundu diyebilirim. Oyun tiyatro salonunun dışında başlıyor..interaktif oyun dedikleri türden…seyirciler oyunun içinde sanki…ve aslında oyun değil de gerçek gibi herşey.birden bire tren geliyor ve bizlerin (seyircilerin) arasından fırlayan nazi askerleri tarafından sürüklenerek trene bindiriliyor insanlar. ve bu 5 dakikalık olağanüstü denebilecek gerçeklikteki sahneden sonra seyirciler salona alınıyor. oyunun devamı sahnede.çok etkilenmiştim oyundan. adını bir türlü hatırlayamıyorum. Bursa devlet tiyatrosunun arşivine de baktım ama bulamadım.”hayat güzeldir”. “schindlerin listesi” vb bütün filmler gibi bu oyun da tüyler ürperten sahnelerle doluydu.bunların gerçekten yaşandığını bilmek acı…hitlerin dehası, korkunç şeylere işlemiş olmasının yanı sıra, şaşırtıcı.bu konuda yazılıp çizilen herşey çok düşündürücü.dünya barış günü vesilesiyle bir kere daha BARIŞ diliyorum tüm dünya için…nevdalist ellerine sağlık.
Hitler’in eşi Eva Braun Münih’te saygın bir ailenin iyi eğitim almış kızı. NSAİP’nin resmi olarak fotoğrafçılığını yapan Hoffmann’ın yanında çalışmaya başlıyor. Eva çok güzel bir kadın. tanışıyolar, aileler bu ilişkiye karşı çıkıyor. Hitler çapkın adam, çirkin. konuşma, etkileme de çok iyi olunca bir sürü kadın buna aşık……..tarihin cellat dediği kişi, kadınların baş tacı.1945’te Kızıl Ordu Almanya’ya girdiğinde bu mutsuz, yalnız kadın son görevini yerine gitiriyor. Hitler ile birlikte intihar ediyor. Eva siyanür içiyor, hitler kendini vuruyor. eva fotoğrafçılığa merak sarmış. o dönemki fotoğrafları Eva’nın çektiğini varsayabiliriz. 1 gün önce evlenmişler. Eva öldüğünde 33 yaşında.
hitler olmedi kacti diye teoriler de var
Brandenburg‘u okuyan varmı? gerçi tam bir işkenceydi okumak.. Kitap, Hitlerin çocuğu olduğu ve güney amerikaya yerleşmiş almanlar tarafından büyütüldüğü ve ikinci dönem için planlar yapıldığı düşüncesinin üzerine kurulmuş..
ben.
cevap verdiğin için eyw. 😀
@esrikgemi,bunu okunacak kitaplar listeme ekliyorum. arada böyle fikir vermek iyi oluyor. bilmediğimiz kitaplar hakkında arka kapak okuyor gibi oluyoruz.nasıl bir alışkanlıksa, arka kapağına bakmadan kitap alan ya da sadece ön kapağına bakıp kitabı yerine bırakan var mıdır acaba?
açıkçası bu kitabı pek tavsiye etmiyorum pillipati. Polisiye bir roman aslında çıkış noktası açısından ilginç gelebilir ama çok Hollywood tarzı ve kitap ağırlaşsın diye (kilo açısından) yazar okuyucuya işkence yapmayı uygun görmüş.. kitaptan bahsetmemin sebebi Razielz’in yorumuydu.. kitabın bahsettiği Hitlerin çocuğu konusu bir komplo teorisi mi yoksa gerçeklik yönü var mı tam olarak bilmiyorum.. ama Eva nın intiharını: Eva hamileydi doğurdu, Hitler onu yine istemeyince intihar etti, mezarınıda savaş sonrasında yıktılar vs. gibi teoriler okudum konuyla ilgili. Teori diyebiliyorum; tarih anlatanın tarihi ne de olsa!
pilli pati.inanma harika bir kitaptı. polisiye diye alıyorsun içinden neler çıkıyor. adam genel kültüre boğuluyor. hemen al oku. şiddetle tavsiye.
zevkler ve renkler.. 🙂
esrikgemi, teşekkürler. ben hepinziin sayesinde kitap listeleri yapmaya başladım. sırayla alıp, okuyacağım:P
”bu savaşın ne galipleri,ne de mağlupları,sadece ölüleri ve hayatta kalanları olacaktır,fakat son tabur almanlar ın olacaktır”(Hitler in 24 şubat 1945 te yaptığı son konuşması)”bir defa daha geleceğiz,fakat bu defa Dünya nın hiç unutamayacağı bir şekilde olacak”(Martin Bormann ın 1948 yılında Malmö de(İsveç)yaptığı konuşma)ABD generali Eisenhover,müttefiklerin kesin zaferini açıkladıktan birkaç gün sonra şöyle demişti=”sanıyorum o (Hitler) yaşıyor ve yalnız o değil,onunla birlikte son tabur da”Michael X,1960 yılında yayınlanan we want you,is Hitler alive?(biz seni istiyoruz,Hitler yaşıyormu)adlı kitabında ilk defa nazilerin geliştirdikleri uçan disk lerden bahsetmiş ve 36.sayfada şunları yazmıştı=”bilindiği gibi naziler serbest enerji ile çalışan motorlara sahiptiler ve bunu Avrupa ve Buenos Aires arasında gidip gelen Alman denizaltılarında 1958 yılında bile kullanıyorlardı,ayrıca Almanya ile Arjantin kıyıları arasında Atlantik okyanusunun dibinde,naziler tarafından inşa edilmiş denizaltı istasyonları mevcuttur.bu istasyonlar nazi denizaltıları ve uçan diskleri için birer üs vazifesi görmekteydi”Kanada lı bir Alman olan Christof Friedrich,ufos:nazi secret weapon?(ufolar nazi gizli silahımı?)adlı kitabında şu iddialarda bulunmaktadır=”nazi Almanya sı daha 1940 yılında küçük bir ufo filosunu üretmeyi başarmıştı,müttefik orduları Almanya içlerinde ilerlerken,Alman ufo bilimadamları da kaçmaya başlamışlardı.birçok bilimadamı yardımcıları,alet ve techizatları ve ufo prototipleri ile birlikte kaybolmuşlardı.test pilotları bile kayıptı”Friedrich in iddasına göre,Hitler ve karısı Eva Braun,bütün Dünyayı Berlinde intihar ettiklerine inandırmayı başarmışlardı.FRİEDRİCH İN ORTAYA SÜRDÜĞÜ HİTLERİN SAĞ OLDUĞUNA DAİR DELİLLER ŞUNLARDIR=1-Hitler ve Eva Braun un cesetleri hiçbir zaman bulunamamıştır2-Hitler in ölüm delili olarak ortaya çıkarılan,2 şapka ve birkaç kemik yetersizdir3-Hitler in bunkerinde bulunan kan izleri,hitlerin kan grubu ile uymamaktadır4-Hitler in en önemli tanıkları ve yakın adamları hiçbirzaman bulunamamıştır5-intihar teşebbüsünün çok başarılı bir şekilde sahneye konmuş bir senaryo olduğunu ispatlayan birçok görgü tanığı raporu vardır.1 mayıs 1945 tarihinde almanlar hitler in ölümünü şu şekilde radyodan duyuruyorladı=”bolşevizme karşı son nefesine kadar savaşan führerimiz Adolf Hitler,bugün öğleden sonra ölmüştür”anonsun yapıldığı sıralarda bunkeri(sığınak)işgal etmiş olan olan Sovyet ordusundan teğmen İvan Klimenko nun yönetimindeki askerler,Hitlerin izlerini arıyordu.Klimenko nun ekibinden bir er,tuğla yığınları arasında biri kadın,diğeri erkek iki ceset buldu.cesetlerden erkek olanı,teğmen Klimenko ya bulması için verilmiş olan adamın eşgaline tıpatıp uyuyordu.Hitlerin göğsünün üstünde annesinin çerçeveli resmi duruyordu.teğmen tüm tanıkları yanına çağırarak hepsinin huzurunda cesedin 3 poz fotoğrafını çekti.daha sonrada otopsi yapılması için cesetleri Sovyet doktorlara götürdü.Amerikalılar,İngilizler ve Fransızlar Hitlerin cesedini hiçbir zaman göremediler,hiçbir zaman inceleyemediler.sadece kendilerine Stalin tarafından anlatılmış olan 8 mayıs tarihli otopsi raporuyla yetinmek zorunda kaldılar.Potsdam konferansı boyunca Stalin,Churchill in Hitlerin ölümüyle ilgili sorularına muhatap oldu.Churchill,ısrarla Hitler in cesedini görmek istediklerini Stalin e söylüyordu.nihayet toplantının son gününde Stalin başta Churchill olmak üzere hazır bulunan heyete şu açıklamayı yaptı= ”sizleri temin ederimki biz Ruslar,Hitlerin cesedini bulamadık.Hitler şu anda bize göre ya İspanya da,yada güney Amerika da biryerlerde saklanmaktadır.bu bilgileri açıklamanın ne denli sakıncalı olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum”1968 yılında Sovyetler,ellerindeki otopsi raporunu ilk kez açıkladılar.bu rapordaki bulgular Eva Braun u tutuyordu ama Hitleri hiç tutmuyordu.1995 yılında biri Rus diğeri İngiliz iki araştırmacı yazar,SSCB nin çöküşünden sonra ellerine geçen yeni belgelerin ışığında,Hitler in ölümündeki esrarı yeniden yazdılar. bu yeni açıklamaya göre teğmen Klimenko nun fotoğraflarını çektiği şahıs gerçekte hitler değildi,onun dublörü Gustav Wehler di. bu bilgiler,ünlü kafatası(forensic)inceleme uzmanı olan Hug Thomas tarafından da doğrulanmıştı.(Turgut Gürsan kitabindan alintilar)
evet sanırım “Brandenburg” yerine Turgut Bey’in kitabı okunmalı.. teşekkürler zez..
bizim koyde yasadi hitler kimse bilmez, coluk cocuga karisti, torunlari bile var, eva, adolf falan.Birgun kucuk bir cocuk cok unlu bir kahinin yanina gidip gelecegi ile ilgili bilgi almak ister, kahin cocugu karsina alip, ellerinden gelecegini okumaya baslar, bir kac saniye gectikten sonra kahin hisimla ellerini iter ve ona der ki ‘evladim sen buyuyunce cok buyuk felaketlere ve katliamlara yol acacaksin’ cocuk bunu duyar duymaz ordan kacip uzaklasir, bir tren rayinin ustune uzanir ve trenin onu ezmesini bekler, makinist son anda farkedip treni durdurur, trenden inip hizla cocugun yanina gider ‘ evladim delirdin mi sen? ne yapiyorsun burda? tren rayinda uzanilir mi? soyle bakiyim adin ne senin?’ cocuktan cevap gelir ‘adolf’
benim bildiğim hikaye daha farklıydı. küçük çocuk değil, adam binlerce kişinin ölümüne sebep olacağını öğrenir. trenin altına kendini atmaya karar verir. oraya vardığında treni raylarında gelen trenden habersiz bir çocuk görür. koşar, çocuğu çeker, kurtarır. “adın ne senin?” diye sorar. cevap: “adolf efendim.”
hani arı ırk için bazı çocuklar ayıklanmış ya, işte onlar büyüdüklerini söyleyip, bir araya bile gelmişler.
Downfall adında, Hitler’in son saatlerini anlatan bir belgesel var. Tavsiye ederim.
Çok güzel bir blog oldu, söylemeden geçemeyeceğim. İlk defa bir blogumda kavga yok, bu yüzden çok mutluyum. Ben yazı yazdıktan sonra, nedense o yazıya yabancılaşıyorum, yorum yapamıyorum. Yazıyı bırakmalıyım, insanlar konuşmalı gibime geliyor. Bize ne ki bundan diyenlere; içimden geldi, yazdım :))
Mithat Sancar, Ankara Ünv. profosör, aynı zamanda Birgün Gazetesi yazarı (Serdar Sabri’ye de bir selam gönderelim), kendisinin yeni bir kitabı çıktı. Kitabın ismi Geçmişle Hesaplaşma. Kitap birçok ülkenin kendi geçmişiyle yüzleşmesini ve hesaplaşmasını anlatıyor. Bu bağlamda da çok önemli bir araştırma, aynı zamanda anlamamıza yararı var. Geçmiş neden önemli? Neden bir türlü unutamıyoruz? Ya da unutmamak/ unutturmamak en doğrusu mu? Olayı yaşayanlar için geçmiş önemli. Yoksa hepimiz unutuyoruz. Sahi Sivas olaylarının tarihini hatırlayan var mı? Zaman yoktur, der Cüneyt Ülsever. Benim çok hoşuma giden inanılmaz bir yazıydı. Linki arıyorum, kahrolası google bana yardımcı olmuyor. Zaman yok, asıl olan andır. Zaman sadece yaşayanın zihninde acı bir hatıradır.Velhasıl yine çok uzun cümleler kurdum. Kısaca kitaba dönersek; geçmişle hesaplaşma kavramı özellikle Almanların Nazi vahşetinin çok boyutlu yıkımıyla baş etmek gibi özgül bir sonuçla türemiştir. Kavramın evrenselleşmesi ise 1980’li yılların sonuna doğru olmuştur. Bütün bu çabaların sonucunda hakikat komisyonları oluşturulmuştur. Mandela ile birlikte çalışan Alex Boraine gözden kaçırılmamalıdır.Yine kitaba dayanarak bir iki örnek vermek istiyorum:Almanya1945 yılından sonra süreç şöyle işliyor. 45- 50’li yıllar arasında bastırma, inkar, ret yani suskunluk dönemi. 60’lı yıllardan sonra hatırlama ve hesaplaşma dönemi. 4-11 şubat 1945 yılında bir araya gelen müttefikler Yalta Konferansı’nda şöyle kararlar aldılar. İlk olarak Alman militarizmi ve Nazizm yok edilecek ve bir daha Almanya’nın dünya barışını tehdit etmesinin önüne geçilecek. Bunun için de Alman savaş suçluları uluslararası bir mahkemede yargılanacak (nürnberg mahkemeleri) diğeri ise kamu kurum ve kuruluşları, kültürel ve ekonomik hayatın her türlü Naizst ve militarist etkilerden temizlenmesi. Almanya’da geçmişin sorgulanmasında bir isim önemli. 70’li yıllarda başbakan olan Willy Brandt. 8 mayıs 1970’te Alman Parlamentosu’nda bir anma düzenlenir. Kısaca Brandt şunları söyler:
Aynı Brandt yılın sonunda Polonya’yı ziyaret eder ve meşhur Varşova Yahudi Gettosu’nda kurbanlardan ve bütün dünyadan Alman halkı adına özür diler.İsviçre’de mesela 1995 yılında savaş sırasında ülkelerine sığınma hakkı vermediği yahudi halkından özür dilemiştir. Aslında daha Güney Afrika, İspanya gibi faşizmin en yoğun yaşandığı ülkelere değinmek istiyorum. Ancak konudan ayrı bir başlık olduğundan geçiyorum.Son bir not olarak: Japonya 90’lı yıllara kadar yaptığı bütün suçları inkar etmeyi tercih etti. Mesela 2. dünya savaşından mağdur rolleriyle kurtulmayı başarmıştır. Oysa Japon ordusunun 2. dünya savaşı sırasında Çin’de ve uzak doğu’da 20 milyona yakın insanı katlettiği ve birçok yaşı küçük çinli kızı seks kölesi haline getirdiği bilniyor. Japonya’da başbakan Koizumi 95 yılında savaşta işledikleri suçlardan zarar gören insanlardan özür dilediğini ve çok acı çektiğini söylemiştir. Bazen bi rözür bile birçok acıyı silebiliyor.Bizde durum nedir diye soran olabilir. Her daim inkâr. Hakikat Komisyonu gibi bir şeyin kurulmasını bırakın, bu konular konuşulamıyor bile.1- ermeni olayları2- 6- 7 eylül olayları3- maraş katliamı4- 38 dersim sürgünü5- sivas olayları
Sanırım bunları konuşulmaz yapan; bu konuların siyasi ortamda devleti zayıflatmak ve küçük düşürmek için kullanılması. Hiç bir millet masum değil bu konuda. Dünyanın çok büyük gelişmelere gebe olduğu aşikar. Küreselleşme bir yandan yürütülürken aynı anda farklılıklar körükleniyor. Bu bir çelişkidir. Sistem aynı zamanda kültürel küreselleşmeyide körüklüyor. Filmler, internet ve dergiler bunların yolunu açan bildik malzemeler. Bu da başka bir çelişki. Kesinlikle amaç farklı kültürlerin yaşatılması değil (keşke öyle olsa!) amaç sadece mevcut büyük şirketlerin (çokuluslu şirketler) karşısına yeni büyükler oluşmasını engellemek.. Çünkü birlikle-bütünleşmeyle ülkelerde çok büyük sermayeli şirketler oluşması beklenebilir, diye düşünüyorum. Devletler küçük parçalara ayrılıp büyük şirketlerin üretimine bir anlamda muhtaç hale gelecekler.Bunların hiçbiri gerçeğin saptırılması yada yeterince araştırılmaması için bahane değil ama konuya duygusal bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu çıkarların savaşı, kesinlikle kaybedilenlerin anısına saygı savaşı değil!
bravo esrikgemi
pazar günü son treni izledim. tüylerim diken diken oldu. autscwitze giden son treni anlatıyordu. filmden bir sahne şöyleydi. insanları toplayıp trene bindiriyorlar ve bir subay “bu trenle birlikte berlin’den yahudiler temizlendi. göreviniz çok önemli diyerek diğer askerlere moral veriyordu”
tozunu alayım istedim.
eski yazılara bakınca insan yabancılaşıyor. 2007 yılında yazmışım, üstünden 2 yıl geçmiş. ben değiştim, hafif değişti falan filan. bi de başlığı neden küçük harflerle atmışım bilmiyorum.
Bilgi için teşekkürlerElmaselmas yüzükelmas kolyeelmas gerdanlık