bildirgec.org

soykırım hakkında tüm yazılar

Mezardan bir çığlık!

admin | 09 March 2011 09:23

Birinci Dünya Savaşı, 1914-1918 yılları arasında yaşandı. İkinci Dünya Savaşı ise 1939 ve 1945 arasında gerçekleşti. Bu iki savaşta milyonlarca kişi öldü. Biz, dünya savaşlarını görmedik. Ama biz katliamlar gördük. Biz masum insanların, ülkelerin çıkarları için nasıl öldürüldüklerini gördük. Peki bir şey yapabildik mi? Hayır. İnsanların ölmemesi için bir şey yapamadık ama en azından para için, güç için, kontrol için ya da dinleri yüzünden ölen insanları unutmayarak, neler olduğunu bilerek mezarlardan gelen sessiz çığlıkları biraz olsun durdurabiliriz.

Çeşitli kaynaklara göre 20. yüzyılın ayırt edici özelliklerinden biri bu yüzyılda yaşanan katliamlardır. Her alanda yaşanan devrimsel ilerlemelere rağmen ırksal, dinsel ve etnik katliamlarından bu çağı karanlıklaştırdığı öne sürülmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 20. yy.ın en büyük katliamı, ben henüz 11 yaşında bir çocukken Avrupa’nın göbeğinde yaşandı, adı Srebrenica’ydı.

Ölülerine ağlayan kadınlar
Ölülerine ağlayan kadınlar

John Rabe (2009)

dnz81 | 01 February 2011 09:47

1937 Nanking savaşının hemen ardından oluşturulan güvenlik bölgesindeki binlerce Çinli insanın hayatını kurtaran John Rabe’in öyküsü.
Bu tarihsel hikayede yönetmen Florian Gallenberger, başrollerdeyse Daniel Brühl, Steve Buscemive John Rabe rolünde Ulrich Tukurvar. Ulrich Tukur’u The Lives of Others (2006), The White Ribbon (2009)ve Amen. (2002) filmlerindeki başarılı performansıyla hatırlıyoruz.

Schindler’in Listesifilminin farklı bir versiyonu olan bu yapımda, John Rabe eşiyle birlikte Çin’de yaşamakta ve ünlü bir firmanın müdürlüğünü yapmaktadır. Yaşanan savaş facialarıyla birlikte kişisel bağlantılarını da kullanarak Çinli halka yardım için son kuruşuna kadar fedakarlıktan kaçınmayacaktır ki ailesi de tüm bu dramdan payına düşeni alacaktır.

Ermeni Lobisi ve Soykırım Tartışmaları

wolf | 02 January 2011 16:20

Bir Amerikalı Tarihçinin Onur Mücadelesi
Uzun yıllar soykırım üzerine makaleler kaleme aldı, kitaplar yazdı. Sadece Hitler dönemini değil, Avrupa, Afrika, Amerika tarihini de araştırdı, Oxford Universitesi Yayınları tarafından kitabı neşredildi, ödül aldı. Soykırım meselesine eğilmesinde çocukluğunun da etkisi vardı çünkü bir zamanlar o Hitler Almanyası’nda yaşıyordu. Velhasıl bilim camiasında saygın bir insandı ta ki projektörünü Osmanlı tarihine yöneltene kadar! Massachusetts Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Guenter Lewy’den bahsediyorum.

Guenter Lewy
Guenter Lewy

İlk olarak Revisiting the Armenian Genocide (Ermeni Soykırımına Yeniden Bir Bakış) makalesiyle dikkat çekti Lewy. 1915’e farklı yaklaşıyordu. Ne soykırım tarafındaydı ne de “tehcirdir, olur böyle şeyler” diyordu. Lewy’nin temel tezi şöyleydi:

Nuit et brouillard (Gece ve Sis) (1955)

gorcun | 29 July 2010 17:11

Nuit et brouillard, 1955 yılında çekilmiş 30 dakikalık kısa belgesel filminin orijinal adı. Türkçe’de Gece ve Sis anlamına gelmektedir. Filme adını veren bu kelimeler de Almanların II. Dünya Savaşında direnişçilere karşı uyguladıkları operasyonın adından geliyor. “Nacht und Nebel” adını verdikleri operasyonda gece yarısı evlerinden alınan Nazi karşıtları sorgulanmak üzere toplama kamplarına gönderiliyorlardı. Daha sonra bu kavram Nazilerin toplu yok etme planlarının bir simgesine dönüştü.

“Nuit et brouillard”, Fransız yönetmen Alain Resnais tarafından yönetilmiş çarpıcı ve şok edici görüntülerle dolu II. Dünya Savaşında gerçekleştirilen soykırımın adeta canlı bir kanıtı. Toplama kamplarından kurtulmuş olan yazar Jean Cayrol ve besteci Hanns Eisler’in de yapım ekibinde bulunması belgeseli daha da etkili kılan unsurlar arasında. Belgeselde renkli çekilmiş Auschwitz ve Majdanek’te bulunan toplama kamplarındaki görüntülerin yanı sıra arşivden alınmış siyah-beyaz video ve fotoğraflarda mevcut.

İNSAN IRKININ TARİHİ

bluesendme | 26 July 2010 10:04

Yazımızın başlığı bir film repliğinden. Can sıkıntısı içinde kanal kanal dolaşırken Denys Arcand‘ın 2003 yapımı Barbarların İstilası filmine tamda bu repliğin zikredildiği sırada denk geldiğim için kendimi pek şanslı saymıyorum açıkçası. “Bir dehşet tarihidir” diye devam eden bu replik, hakkında bugüne dek ancak aile köklerimi ve soy ağacımı öğrenebilecek kadar düşündüğüm ve araştırdığım bir konuda ne kadar da sınırlı bilgiye sahip olduğumu göstermiş oldu.

vikipedi’ye göre “gezegenimiz 5.5 milyar yaşında ve Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller 130.000 yıl öncesine aittir ve Afrika’da bulunmuşlardır“. Bizden milyarlarca yıl önce var olan bir gezegeni nasıl bu hale getirdiğimiz hakkında pek çoğunuzun bir fikri vardır eminim, bunun üzerinde durmyacağım. Benim asıl ilgilendiğim konu İnsanoğlunun, dinler tarihine göre habil ve kabil ile başlayan vahşet tarihi. İnsanlığın tarihinin cinayetle başlıyor olması ayrıca dikkate değer bir konudur. Kabaca rakamlara bir göz atacak olursak çocuklarınında Kabil’e yaraşır evlatlar olduğunu anlamak güç değil.

babi yar katliamı

nazokiraze | 19 October 2009 18:08

Tarihler 29 eylül 1941’i gösterdiginde Naziler’in infaz timi Einsatzgruppen tarafından bir katliam başlatıldı , bahsettigim tarihte ve ertesi gün 33.771 kişi makineli tüfeklerde öldürüldü, toplam öldürülenler ise 60.000. ( Yevgeni Yevtuşenko tarafından yazılan Babi Yar şiiri)

Tarihe Babi Yar Katliamı olarak geçen olaylar Ukrayna Kiev’de gerçekleşmiştir.(Dimitri Shostokovich’in 3.senfoni adlı eseri bu olaya ithaf edilmiştir) Öldürülen yahudilerin uçuruma atıldıgı katliamda Rusya işgal edilirken, Einsatzgruppen adlı Alman SS subayları ve Alman Emniyet Gücü personelinden oluşan birlik ordunun peşinden ülkenin içlerine girerek ırksal düşmanları temizlemeyi amaçlar.(Einsatzgruppen ve Ordnungspolizei birlikleri 1943 yılı bahar aylarına kadar çeşitli ülkelerde bir milyonu geçen yahudi, engelli ve romanları öldürdü)

BOSNA SOYKIRIMI

blackjack38 | 20 July 2009 16:41

Yıl 1992. Avrupa’nın ortasında Sırplar Bosna-Hersek topraklarına giriyor ancak bu giriş savaş veya toprak için değil KAN için. Öncelikle konuya öncelerden başlayalım. Bosna-Hersek Yugoslavya’nın dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden altı cumhuriyetten biridir. 1 Mart 1992 tarihinde halk oylaması ile bağımsızlık kararlaştırılmış ve bağımsızlık adımları atıyordu ancak Sırp Milisler lideri Radovan Karaciç “Bağımsızlığı kabul etmeyeceğiz. Eğer Bosna bağımsız olursa, Müslüman, Sırp ve Hırvatların çatışmasından kaçamayız. Umarım bu bir uyarı olur. Aksi takdirde, Kuzey İrlanda, Bosna-Hersek’in yanında bir tatil merkezi gibi kalır” sözleri ile Sırpların ne planların içinde olduğunu ilk adımlarda göstermiştir. Sırp orduları ve katliamları bu adımdan sonra hızlı bir şekilde Bosna-Hersek’in üzerine yağmur gibi yağmaya başladı. Peki herkesin düşündüğü ve kızdığı Türkiye’nin Bosnalılara yardım konusu nereden geliyor veya biz kendimizi durduk yere mi buna mecbur hissettik. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç’in görevlendirdiği başbakan yardımcısı Muhammed Cengiç 19 Mart 1992 tarihinde Türkiye’ye yardım istemek için geldi ancak Türkiye bu yardım talebine birkaç ihtiyaç malzemesi dışında yardımda bulunmadı ancak Türkiye’den askeri ve siyasi yardım bekleniyordu. Türkiye’nin yardım etmemesi Sırpları daha da çok cesaretlendirdi çünkü Avrupa’da ve dünyada Sırplar bu operasyon sırasında sadece Türklerin karşı çıkacağını düşünüyorlardı. Bunun üzerine katliamlar arttı ve Bosna Katliamı simgesi olan Srebrenitza Katliamı yani Srebrenitza olayları yaşanmaya başladı. İnsanlar evlerinden alınıp kurşuna dizildiler, genç yaşlardaki kızlar kamplara götürülüp ‘savaştan’ yorulan Sırp askerlerinin tecavüzüne uğradılar. Bu sözlerin gereği kadar beyninizde somut olabilmesi için sayı vermek istiyorum. 312 bin Bosnalı öldürüldü ve 50 bin kadına tecavüz edildi. Bu katliamın dünyanın gözü önünde hatta bazı televizyon kanallarının canlı yayınla verdiği kurşuna dizilme olayları katliamın aslında sadece Sırplar tarafından değil birçok devlet tarafından istenildiğini gösteriyor. Katliamdan sadece bir yıl sonra küçük bir kızın şu sözü bu katliamın çocuklar üzerindeki etkisini en güzel şekilde anlatıyor. Srebrenitza’da annesinin kollarında ve evinin altında saklanan küçük bir kız çocuğu annesine ” Anne çocukları küçük mermilerle öldürüyorlar değil mi?” sorusu bu çocuğun ölümü kabullendiği ancak büyük kurşunların canını acıtacağını düşündüğünü gösteriyor. Bir savaş (tabi öyle diyebilirsek) bu kadar mı acımasız olur?
Bu katliamın sorumlularını okuyan herkesin lanetleyeceğini düşünüdüğüm için veriyorum;
Sırp Partisi Lideri: Radovan Karadzic
Sırp Ordusu Komutanı: Radko Mladiç
Bosnalı Sırp Komutan: Vujadin Popoviç
Genelkurmay Başkanı: Ljubisa Beara
Güvenlik Şefi: Drago Nikoliç
Özel Polis Müdürü: Ljubomir Borovcanin
Genelkurmay Başkan Yardımcısı: Radivoje Miletiç
Tugay Komutanı: Vinko Pandureviç
21 Temmuz 2008 yılında Sırbistan da düzenlenen bir operasyonla Radovan Karadzicyakalanmıştır. Ve Radovan Karadzic ‘in bir resmini ekliyorum ki beynimizdeki ve kalbimizdeki nefret ona ulaşabilsin…

Radovan Karadzic
Radovan Karadzic

TÜRK MİLLETİNİN GÜCÜ SOYKIRIMA KARŞI

blackjack38 | 13 July 2009 14:53

‘Soykırım’ sözcüğü son yüzyılda çok fazla kullanılır oldu. Bunun sebebini anlayabilmemiz için öncelikle bu sözcüğün anlamını bilmemiz gerekir. Soykırım; belirli bir coğrafya veya bölgede, bir ırk veya millete karşı düzenlenen planlı bir yok ediş hareketidir. Tarihte örnekleri çok oldu. Örneğin; Fransızların Cezayirlilere karşı soykırımı, Hitlerin Yahudilere karşı soykırımı, Rusların Çeçenlere karşı soykırımı gibi… Ancak anlaşılmayan ve tek bir millete mahsus bir örnek var ki anlamak mümkün değil. Tarihte ve 21.yy da zaman zaman dünyanın belirli bölgelerinde Türklere karşı düzenlenen soykırım hareketlerinde nedense kimse bunun bir soykırım hareketi olduğunu söyleyemedi ve ilginç olan bazı Türk liderlerininde soykırım olmadığını söylemesiydi. Başka milletlere karşı soykırım oluyor da neden Türklere aynı uygulamalar yapılınca soykırım olmuyor? Dünya da Türk nüfusu fazla olduğu için mi? Türkler birbirinden uzak olduğu için mi? Veya böyle bir olay yaşandığında ve karşı diplomasi atağında bulunduğumuzda bize “Türkler güçlüdür, asildir” vb şımartıcı sözler söylendiğinde neden bizim liderlerimiz bu ataktan vazgeçiyor.
Bugünlerde Çin de yaşanan Uygur Türklerine karşı yapılan “Soykırım” hareketine tüm Türkiye tepki gösteriyor ancak bu olay 25-30 yıl önce yaşandığında hükümette yer alan bir siyasi lidere (isim veremeyeceğim) “Uygur Türklerine yardım da bulunacak mıyız?” diye sorulan soruya “Ben teröristlere yardım etmem” diye cevaplamıştı. Şu an bu sözler neden unutturuluyor? Yoksa artık Türk Milleti’ni uyutmayı başaramıyorlar mı?
Türk Milleti tarih boyunca en uyku da olduğu dönemlerde bile bir kükremesi ile dünyayı ayağa kaldırmayı başarmış bir millettir. Kimse kuşku duymasın, kimse bu milleti savaştan mücadeleden soğuttuk artık birşey yapamazlar demesin, kimse bu toprakları, bu milleti, bu düzeni bozmaya çalışmasın sadece tarihe baksınlar ve anlasınlar neler olacağını…İngiltere ve Türkiye’nin devlet olarak anlaşmazlık yaşanan bir dönemde, İngiliz haber muhabirlerinden birinin Süleyman Demirel’e “Türk Milleti’ni çözmek çok zor bir dönem dünyayı yönetiyorlar, bir dönem açlık içinde yaşıyorlar ancak açlıktan bir anda mükemmel bir devlet ortaya çıkarıyorlar. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorusuna Demirel’in saçma gibi görünen cevabı herşeyi açıklar aslında. işte o cevap: “Türk Milleti de kendini, kendi gücünü, neler yaptıklarını anlamış değil ama en güzeli sizin anlamamış olmanız.”