Belki bir tersanede ihmal dolu bir iş kazasına kurban gitmişti; belki, kendini bilmez bir şoför yüzünden saçma sapan bir trafik kazasında. Belki de hayırsızın tekiydi, Ayşe ve bebeğini kim bilir hangi aç gözün uğruna terk etmişti. Ayşe kimseye anlatmazdı; kimse de sormazdı zaten.Bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyordu Ayşe. Ortacıydı. Bazen son ütüye yardım ediyordu, bazen de paketlemeye. Yerleri süpürüyor, diğer çalışanlara su götürüyordu.Belki güzeldi, belki değildi. Belki başı kapalıydı, belki saçlarını hep kendine yakışacak şekilde kestirip hava atmayı seviyordu. Belki hep başı önde, mazbut mazbut yürüyordu, belki de kalçalarını sallaya sallaya herkesi davet ediyordu. Ya da belki, herkes nasıl istiyorsa öyle anlıyordu.Ayşe’nin üç yaşında bir oğlu vardı. Daha önceden var olduğunu hiç bilmediği apayrı bir sevgiyle bağlıydı çocuğuna. Şu hayatta başına ne sıkıntı geldiyse, hep oğlunun hatırına katlanmıştı.Oğlunu her sabah ananeye bırakırdı. Sonra işe gider, bütün gün çalışır, yorulur, gece mesai kaçta biterse bitsin mutlaka oğlunu almaya gider, birlikte kendi evlerinde uyurlardı. Zor bir hayatı vardı Ayşe’nin; ama oğlu için hiç sesini çıkarmazdı. Kazandığı paradan, evin kirasıydı, elektriğiydi, suyudu derken elinde kalanın neredeyse hepsini oğluna harcardı. Bu, onu mutlu ederdi.Bir gün şirkette bir toplantı olmuştu. Muhasebe müdürü Orhan Bey herkesi yemekhaneye toplamıştı. Patron yoktu toplantıda; ama Orhan Bey onun kayınbiraderiydi. Patronun işçilere bir şey iletmek isterse Orhan Bey aracılığıyla ilettiğini herkes bilirdi. Herkes de, patrona bir laf iletmek istediğinde Orhan Bey aracılığıyla iletirdi.Orhan Bey bir krizden bahsetmişti. Bu yüzden maaşların bundan sonra gecikeceğinden, bu sene zam olmayacağından bahsetmişti. Adam eksiltmek yerine bu sene böyle bir uygulamaya gittiklerini söylemişti. Seneye, Allah kerim.Ayşe bir şey anlamamıştı pek. Krizin ne olduğunu bilmiyordu. Sinir krizi diye bir şey biliyordu sadece. Kocası gitmeden önce geçirirdi bazen. Ayşe bunları anlatmayı sevmezdi. Kimsenin de sorduğu yoktu zaten.Böylece, daha zor günler başlamıştı. Hâlâ tam olarak anlamadığı bir sebepten dolayı maaşlarının geç yatmaya başlamasından hiç hoşlanmamıştı. Ona anlatmaya çalışmışlardı. Kriz var demişlerdi. Yani işler eskisi kadar iyi değil demişlerdi. Ayşe, işler eskisi kadar iyi değilse neden hâlâ eskisi kadar çok çalıştığını merak etmişti. Sormamıştı. Çekinmişti.Belki ilk defa o zaman şikayet eder gibi olmuştu. Oğlum var demişti. Süt parası lazım demişti. Herkesin kendine göre ayrı bir derdi vardı. Kimseye dinletememişti.Bir de Piç Ali vardı, aynı konfeksiyonda çalışan. Lakabını annesinin terbiyesizliğinden dolayı değil de, kendi ahlak düşüklüğü dolayısıyla almıştı. Onunla biraz takılan herkes aynı şeyi söylerdi: Piçin teki bu.Piç Ali, uzun zamandır kolladığı fırsatın kokusunu almıştı nihayet. Ayşe’nin oğlum dediğini, süt parası dediğini bir tek o duymuştu.Ali lafı fazla dolandırmadı. Ayşe’ye, karşılığını aldığı takdirde para verebileceğini söyledi. Ayşe kıpkırmızı oldu. Kimine göre çok utandığı için, kimine göre ok sinirlendiği için. Ali’ye sorsanız, canı çekmişti kaltağın.Belki de Ayşe gerçekten de geceleri yatağında erkeksizlikten kıvranıp duruyordu. Belki, hayattaki tek eğlencesi olan televizyonda seyrettiği diziler bozmuştu ahlakını. Kim bilir, belki de cep telefonu bozmuştu onu. Bir gün minibüste yaşlı bir amcadan duymuştu: Bu gençleri hep cep telefonu bozdu. Ayşe pek anlamamıştı bir şey, ama koskoca adam, herhalde bir bildiği vardı. Bazıları da suçu internete atıyordu, bu gençliği internet bozdu diye. Ayşe genç olmasına hâlâ gençti ama interneti bilmiyordu. Aslında çevresinden hep duyuyordu ne kadar güzel bir şey olduğunu; ama nerede satıldığını bilmiyordu.Belki de sadece çaresizdi. İlkinde değil, ikincisinde değil, hatta belki üçüncüsünde bile değil; ama en nihayetinde canının tak dediği yerde kabul etmişti teklifi.Hemen oracıkta, depoda…Sonra da çıkartıp beş lira vermişti Ali. Ayşe itiraz etmeye kalkmıştı ama Ali sert çıkmıştı. Fazla ses edememişti o yüzden. Sonra Ali, eğer daha fazla para istiyorsa o gece kendisini evine almasını söylemişti. Bütün geceye karşılık tam yirmi lira verecekti bu sefer.Ayşe hayatında ilk defa o gece oğlunu almamıştı iş çıkışı. Mesai bu gece çok uzayacak. Gece bir – ikiyi bulur diyorlar. Hiç uyandırmamayım yavrumu.Ayşe o gece Ali’yi koynuna aldı.Ali, sabah olduğunda tam evden çıkmak üzereydi ki Ayşe parasını istedi. Ali, para mara vermeyeceğini söyledi. Ama isterse başka erkekler bulurdu. Fifti – fifti. Ayşe yine kıpkırmızı olmuştu. Bu seferki kesin sinirden. Ama Ali’ye sorsanız, erkek lafını duyunca kızışmıştı orospu.Ayşe mutfaktan bıçağı kaptığı gibi Ali’nin üzerine yürüdü. Piç Ali bu, girip çıkmadığı bela kalmamış, Ayşe’den mi korkacak?Daha Ayşe ne olduğunu bile anlamadan tokadı yiyiverdi. Yere düşerken, bıçak çoktan Ali’nin eline geçmişti bile. Ali bir de tekme patlattı. Lan orospu, sen kime bıçak çekiyorsun? Sonra bir tane daha. Bir tane daha.Ayşe, bir daha Ali’ye karşı gelmeye cesaret edemedi. Başına her ne geldiyse, oğlu için katlanmaya devam etti.