bildirgec.org

kriz hakkında tüm yazılar

Başka türlü bir büyü:Alaska Frigo

nazokiraze | 06 June 2011 09:25

Küçük bir çocukken sinemaya ne zaman gitsem Alaska Frigo yemek için kıpır kıpır kıvranırdım, aslında şu anda küçükken benim sinemada ne işim vardı ?diye soru sormak gerek.Öyle ya bizim dönemimizde şimdiki gibi animasyon yapımlar yoktu ki,büyüklerimizle gittiğimiz filmler kimbilir nasıl filmlerdi, hiçbiri aklımda yok varsa yoksa Alaska Frigo var.Zaten sinema dışında canım hiç istemezdi onu. Hatta sinemaların Frigo yenilmesine olanak tanımak için filmlere ara verdiği söylenilir.

Zamanında Atatürk’e korumalık yapan Kazım Ateş ve oğulları tarafından yapılmaya başlanan Frigo daha sonra Sefaköy’deki büyük fabrikasının açılmasıyla 90lı yıllara kadar piyasada lider konumundaydı.

MAZLUM AYŞE İLE PİÇ ALİ

super hero | 22 November 2010 09:17

Belki bir tersanede ihmal dolu bir iş kazasına kurban gitmişti; belki, kendini bilmez bir şoför yüzünden saçma sapan bir trafik kazasında. Belki de hayırsızın tekiydi, Ayşe ve bebeğini kim bilir hangi aç gözün uğruna terk etmişti. Ayşe kimseye anlatmazdı; kimse de sormazdı zaten.

Bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyordu Ayşe. Ortacıydı. Bazen son ütüye yardım ediyordu, bazen de paketlemeye. Yerleri süpürüyor, diğer çalışanlara su götürüyordu.

Belki güzeldi, belki değildi. Belki başı kapalıydı, belki saçlarını hep kendine yakışacak şekilde kestirip hava atmayı seviyordu. Belki hep başı önde, mazbut mazbut yürüyordu, belki de kalçalarını sallaya sallaya herkesi davet ediyordu. Ya da belki, herkes nasıl istiyorsa öyle anlıyordu.

At-maa!!!

witamin | 16 August 2010 11:06

Bu olayı bir daha yaşamam diye düşünmüştüm yıllar önce duyduğum patlama sesinin ne olduğunu anladığımda.Önce sesi tanımlayacağım ; birilerine tanıdık gelecek mi bakalım? Bir güm sesi, ardından 1 saniyenin yarısı kadar bir zaman sonra gelen şangırtı sesi.Yaşamayan bilmez bunu.Yüksek bir yerden televizyon düşme sesidir kendisi.Bundan 4 yıl önce kaldığım apartmanın 6. katından aşağı atmıştı komşumuz televizyonunu.Düşmedi efendim bildiğiniz atıldı.Bazı araç lastikleri patladığında muazzam bir ses çıkar hani.Bir şaşkınlık olur insanda.Ses o kadar kuvvetli değil ama uyandırdığı his aynı.Evinizde huzurla oturmuş yemeğinizi yerken açık mutfak kapısından içeri giren o ses bomba paniği yaratır.Ha bu ses plazma televizyonlarda olur mu onu bilmiyorum.Benim karşılaştıklarım hep flat televizyonlar.Çoğul kullandım çünkü bu akşam iftar vakti yine yaşadım olayı.Dejavu oldu sandım , beynime henüz yeterli glikozun ulaşmayışından sebep.Bu defa apartmanda değil ama sokağımızda attı komşumuz televizyonunu.Tabi bu defa tecrübe sahibi olduğumdan sesi duyar duymaz “aa biri televizyon attı” dedim hemen.Hatta bu komşumuz televizyonla yenemeyince sinirini ;bir de çekyat atmış aşağıya.Ama tabi onun sesi televizyon kadar uzağa gitmediğinden o yönden gelen haberci komşular sayesinde öğrendik çekyatın da olaydan zarar gördüğünü. “İşin gücün yok , iftarı bırakıp havadis öğrenmeye mi çıktın?” demeyin rica ederim.İftardan sonra şöyle bir balkona çıkan anneme anlatmış hemen komşumuzun oğlu.Böyle şeyler içinde durmaz insanın, sağa sola anlatılası durumlardır ki bakın ben de size anlattım.
Ha bir de 2 yıl önce alt katımdaki bayan bütün tabağı çanağı parçalayıp bir gece yarısı çıkıp gitmişti evden.”Ben de mi olumsuz enerji var , yoksa herkesin mi başına geliyor böyle şeyler?” diye sormuyor değilim hani kendime…

Peki neye sinirleniyor bu insanlar,neden atıyor evinin eşyalarını? Tabi ki ben işin bu kısmı ile ilgilenmiyorum,beni ilgilendirmesi gerektiğini de sanmıyorum.Kendini ya da sinirlendiği kişiyi atmasın da aşağıya neyi atarsa atsın diyeceğim ama aşağıdan birinin geçme ihtimalini düşünerek onu da diyemiyorum.Bu kadar sinirlenmeyelim en iyisi.Oldu da sinirlendik mi?Ayaktaysak oturalım,oturuyorsak yatalım.Mümkünse elimize hiç bir şey almayalım.Zira anlattığımdan da çıkarılacağı üzere : Keskin sirke küpüne zarar…

KRİZ TEĞETMİ GEÇTİ YOKSA ORTA DİREĞİ ATOMLARINA PARÇALAYIP EN DİBE Mİ GEÇİRDİ?

suleceizler | 20 July 2010 15:55

Bu konuda çok yazı yazılmıştır eminim.Ama krizi herkes kendine göre farklılıkla yaşadı. Yani tabiri caizse her koyun kendi bacağından asıldı.Bursa ‘da yaşıyorum ve hatta doğma büyüme Bursalıyım.Ama teğet diye adlandırılan bu krizi hiç bu kadar hissetmemiştim.Bu nasıl bir teğet ki işssizlik son yılların en yüksek seviyesine geldi.Hayatımın hiç bir döneminde işsiz kalmamıştım.Çünkü tam üç mesleğe sahibim.Biri olmazsa biri mutlaka olurdu. Ama bu krizde ben iş bulamadım.Eşimde işssizdi, aynı şekilde oda iş bulamıyordu.Tabi kaldık mı ikimizde ortada.Hemde tamda kışın ortasında.Bir çok yere başvurduk.Hatta üniversite mezunu olarak bulaşıkçılığa kadar her yere.İnanmazsınız bu iş için bile 30 yaşın altında arıyorlardı.Bir kaç pazarlama firmasına girdik , fakat malesef onlarda dolandırıcı çıktı ve paramızı alamadık.Aylar geçiyor ve faturalar durmadan gelmeye devam ediyordu.Aynı zamanda kredi kartı ekstreleride çığ gibi büyümeye devam ediyordu.Delirme noktasına gelmeye başlamıştım artık.İnanılmaz çabalamamıza rağmen hiç bir şey olmuyordu.Bir şeyler alıp satmaya kalksak ,alacak paramız da yoktu.Her şeyi denedik nerdeyse zaten.İyice umutsuzluğa düşmüştüm,kendime güvenimi kaybettim ve ölüm bana yaşamaktan daha güzel gelmeye başladı.Acaba kendimi nerden atayım diye düşünmeye başlamıştım.Çaresizlik insanı neler düşünmeye zorluyor.Televizyonlarda kriz teğet geçti diyorlar inadına inadına..İntihar haberleri zirvelere tırmanmışken..O kötü günleri anımsamak bile içimi dağlıyor.

YALANCININ MUMU

A D A L I | 25 February 2010 17:55

ABD’DE RİSKLİ MORTGAGE kredilerini şişiren Wall Street yöntemlerinin yeni marifetleri ortaya çıktı. Anlaşılan, Yunanistan’ı sarsan mali krizin derinlemesi de, Avrupalı hükümetlerin büyüyen borçlarını saklayarak Euro’yu zor durumda bırakması da buna benzer yöntemlerin eseri.
Yunanistan’la ilgili kaygılar dünya piyasalarını sarsa dursun, belgeler ve röportajlar şu gerçeği ortaya çıkardı: Yunanistan, Wall Street’in de yardımıyla, on yıldır Avrupa’nın borç sınırlarını yok saymış.
Goldman Sachs‘ın aracı olduğu bir anlaşma, milyarlık borçları Brüksel’deki denetçilerden saklamış.
Kriz en dip noktasına yaklaşırken bile bankalar Yunanistan’ın borçlarını gizlemenin yollarını arıyorlardı. Kasım başında Goldman Sachs’tan bir ekip, üç ay sonra küresel mali kaygıların merkez üssü haline gelecek olan Atina’ya gitti. Görüşmeler hakkında bilgi sahibi iki kişinin aktrdığına göre,

faturalarını ödemeye çalışan hükümete yepyeni bir önerileri vardı.
Goldman’ın Başkanı Gary D.Cohn’nun talimatıyla gelen bankacılar, Yunanistan’ın sağlık sisteminden doğan borçlarını uzak bir geleceğe öteleyecek mali bir kontrat teklif ettiler.
Daha önce bu tip oyunlar işe yaramıştı. Yunanistan’ın Euro Bölgesi’ne kabul edildiği 2001’in hemen sonrasında Goldman, hükümetin milyarlarca Euro borçlanmasına sessizce yardım etmişti. O zamanki anlaşma, milyarlarca doların borç yerine döviz alışverişi olarak kaydedilmesine ve Atina’nın, Avrupa’nın bütçe açığı kurallarına uymuş gibi yapıp gücü yetmediği halde bol keseden harcama yapabilmesine yol açmıştı.
Atina, Goldman’ın son teklifini kabul etmedi. Fakat zengin komşularının yardım sözü verdiği hükümet borç yükü altında inleye dursun, son on yılda yapılan benzer anlaşmalar Wall Street’in mevcut küresel ekonomik krizdeki rolü hakkında soru işaretleri doğuruyor.
Avrupalı yetkililer, Yunanistan’ın artan borcunu gizlemek için hangi karmaşık mali araçların kullanırdığı hakkında bu hafta açıklama istedi.
Yunanlıların borcunun birikmesinde mali türevler önemli bir rol oynadı. Goldman Sachs, JPMorgan

Chase ve birçok başka bankanın geliştirdiği finansal enstrümanların yardımıyla Yunanistan, İtalya ve belki de diğer ülkelerden siyasetçiler ek borçlanmalarını gizleyebildiler.
Bankalar, ileride ödeme koşuluyla hükümetlere peşin para sağladı ama bu işlemler kayıtlara geçmedi.
Yunanistan’ın dış borcu 300 milyar dolar. Ve bu borcun çoğu, büyük bankalar vasıtasıyla geldi. Yunanlı yetkililer acil para ihtiyacı karşısında ülkenin havaalanı ve otoyollarını fiilen ipotek ettirdi.
Sonuç olarak Wall Street oyunları Avrupa’yı da batırdı.

saniye, okyanus, kadın

astral | 06 January 2010 17:07

Karşımda yeni aldığım Atatürk’lü bir saat. Saniyesi duruyor, tüm saat duruyor. Kalkıp saniyesini gevşetiyorum tekrar çalışıyor, sanırım ilgimi istiyor; erkekçe bir kapris olmalı. Saniyeler küçük ve önemsizdir. Lakin saniye durunca saat duruyor. Zamanı sorgulamak duruyor. Zaman duvarda asılı kalıyor, geriye kalan saniyeden öte sadece bir iki çubuk oluyor. Artık ne akrebin önemi ne yelkovanın adı kalıyor. Kalkıp ya ilgi göstermek gerekiyor ya da duvardaki saatin sadece asılı duran bir objeye dönüşmesini yadırgamamak.

Saniyeler önemsizdir, küçüktür; paylaşımsız olacak kadar küçük ve mütevazidir kimi zaman ama saniye dediğiniz o ince çubuk durursa akrep çalışmıyor; zamanın durması akrebe değil saniyeye bağlı, o küçük paylaşımlarda/ o küçük zaman aralıklarında/ önemsenmeyecek kadar küçük zaman aralıklarında/ çoğu zaman hiç de önemsemediğimiz zaman aralıklarında.

Petrolle Birlikte Biz deTükeniyoruz. Peak Oil

Koraben | 31 December 2009 17:27

Petrol ile birlikte tükenen dünya
Petrol ile birlikte tükenen dünya

Petrol Zirvesi (Peak Oil) Nedir?

Peak oil, küresel petrol üretiminde meydana gelen kaynak sıkıntısıdır. Başka bir değişle, petrol üretiminde meydana gelen zirve/tepe olayıdır.
Son yüzyılda kapitalist sistemin tetiklemesiyle birlikte sürekli büyüme gösteren insan nufusu, beraberinde tüketim fazlalığını da yaratmıştır. Üretimin yapılabilmesinin en büyük kaynağı olan petrol ise düşüncesizce kullanılmış ve tüketilmiştir. Günümüzde yaklaşık 84 milyon varil civarında olan petrol üretimi, daha yukarıya çekilememekte ve bunun sonucunda da sürekli büyüme isteği duyan dünya ekonomik sistemine sekte vurmaktadır.

Şirketiniz için, bugün yapmanız gereken iki şey.

admin | 22 November 2009 14:09

Ekonominin bu duraklama döneminde nasıl olur da şirketinizi daha verimli bir hale getirirsiniz? Önümüzdeki 2010 yılına yaklaşırken, buradaki iki ipucu ile şirketinizin ateşini birazcık da olsa arttırabilirsiniz.

İpucu 1
Biraz da müşteri profilinize bağlı olmak üzere, hacim olarak en çok iş yaptığınız müşterilerin %20’sini listeleyin.

  • Onlara kişisel e-posta gönderin veya daha iyisi onları kişisel telefonlarından arayın ve uzun süreçte sizlerle beraber oldukları için onlara teşekkür edin. Eğer bu süreçte sizle iş yapmayı kesmişlerse, tekrardan uygunluğunuzu dile getirin, birlikte çalışmak üzere başvurun.
  • 2010 yılında kendilerine nasıl daha fazla yardımcı olabileceğiniz konusunda fikirlerini alın.
  • Sizinle beraber iş yapmalarını nasıl kolay ve etkili hale getirebileceğiniz konusunda fikirlerini almayı sakın ihmal etmeyin.
  • Ancak eğer sizinle iş yapmayı kesmişlerse ve devam etmeyi de kabul etmiyorlarsa; bu geri bildirim şansını iyi kullanın ve kendilerine karşı şirket olarak ne tür yanlış uygulamalarda bulunduğunuzu öğrenin.
  • Eğer yeterli bir mevkide iseniz, onlara ve arkadaşlarına kişisel indirimler ve tekliflerde bulunun.

i̇pucu 2
Çalışanlarınızla bir araya gelin ve bir çalışma grubu oluşturup şirket üzerine tartışın.

  • Çalışanlarınızın gözünden, müşterilerinizi kaçıran ne gibi yanlış şeyler yaptığınızı sorun. Her bir çalışanın söyleyeceği en az 3-5 konu mutlaka mevcuttur.
  • Müşterilerinizi etkileyen ve onlara “yaşasın” dedirttiren 3-5 konu sorun.
  • “Eğer şirket bir değişiklik yapmalı ise bu ne olmalıdır?” diye sorun.

Onlara cevap vermeleri için bir kaç gün süre tanıyın, yapmış oldukları katkılar için onlara teşekkür edin ve eğer isterlerse görüşlerini kimlik belirtmeden de bildirebileceklerini söyleyin. Güzel ve yararlı görüş bildiren çalışanlarınızın, isimlerini bildirdikleri taktirde daha kolay ödüllendirileceklerini söylemeyi de unutmayın.

ELEŞTİRİ

teacher07 | 07 September 2009 08:41

Ekonomik kriz, politik kriz, kültürel kriz dünyayı ablukaya almış durumda. Hele yabancı müdahalelerden kurtulamayan İslam dünyası, bir batağın içine sürüklenmekte. Gelen haberler, paçası çamura batmış kimseleri anımsatmakta. Saplandığı bataktan kurtulmaya çalıştıkça daha da batan kimseleri…

Bir odaya yanlışlıkla giren kuş, kafasını bir o duvara bir bu duvara vurur, girdiği pencereyi bir türlü bulamaz. Ülkemizde, topluma bağımsız bir dünya vadeden kurumlar 1950’lerden beri didiklenmekte. İşte bu durumda; her kafadan bir ses geliyor, bilen-bilmeyen, farkında olan-olmayan, insandan insana gözlemsel eleştirel, karşıt ya da yandaş tepkiler havalarda uçuşuyor. Yalanın egemenliği, reklamı tek söylem haline dönüştürdüğünden; medyada, politikada ya da yorumcuların ağzında toplumun kafasını karıştıracak her şey üretiliyor. Hepsinde değilse de birçoğunda tutarsız yargılar, yarım yamalak gözlemler bulunmakta. Toplumu geleceğe hazırlayacak söylemleri “hak getire”. Türkiye’de iklimsel kriz, enerji krizi, ekonomik ve sosyal kriz neredeyse “Allah’ın” yardımıyla çözülecek.