Evet nerde kalmıştık. Hah tamam tekneyi Saipaltı barınağında emniyete aldıktan sonra Karaburun’a iniyoruz. Belediye Başkanı minübüs ile ring seferi organize etmiş, hazır olanları İskele’deki pansiyonlara transfer ediyor. Sıcak su ile duş almak iyi geliyor, temiz kıyafetler giyip kokular sıkarak dışarıya atıyoruz kendimizi, iskelede biraz yürüyüp dağları yeşilliği seyrediyoruz. Karaburun birkaç özel şeyle çok meşhurdur.

Enginar, belki de Türkiye’nin en güzel enginarı burada yetişir. İlk ürünü İstanbul’dan gelip tarladan kaldırır götürür konserveciler, ikinci hasat da taze taze satılır, bir kısmını köylüler yol kenarında kurdukları tezgâhlarda ve merkezde haftada 2 gün kurulan pazar yerinde satarlar. Enginarın en lezzetli zamanı kafasının bir hanım yumruğu büyüklüğüne ulaştığı zamandır, 2o dakkada pişer, çok leziz olur, bunun yanında bakla da yetiştirilir tarlalarda. Tamamen organik mis gibidir.

4 adet enginar alırsınız saplarını keser dış yapraklarını beyazlar gözükene kadar koparırsınız bu arada limonla ovmayı unutmazsanız enginar kararmaz, bıcakla uç kısımlarını keser atarsınız, içini bir kaşık yardımıyla oyar tüylerinden ve sert iç yapraklarından arındırır suda biraz bekletirsiniz, ister bütün ister 4 parça ister ikiye bölerek. Yarım kilo da bakla ayıklarsınız onları da suya atarsınız ki kararmasın. Onlar suyun içinde banyolarını yaparken 2-3 tane taze soğanı beyaz ve yeşil kısımlarını birlikte ince ince kıyarsınız, dereotunu ayıklayıp onu da ince ince kıyarsınız. Çelik tencereye enginarları, üstüne baklaları, üstüne kıyılmış taze soğanları koyarsınız miktarını isteğinize göre ayarlayıp şeker ve tuz ilave edersiniz, yarım su bardağı su ekleyip kısık ateşte 20 dakika pişirirsiniz, mis gibi olur. Bunu bir servis tabağına alırsınız ki tencerede sıcakta kalıp pişmeye devam etmesin, soğumaya dursun. Soğuyunca üstüne Karaburun’dan aldığınız zeytinyağını salataya döker gibi bocalarsınız, en üstüne de kıyılmış dere otunu serpiştirirsiniz.Tırnak içinde söylemeliyiz, yemeğe bilerek, pişerken zeytinyağı eklemiyoruz, çünkü 80 dereceyi geçen sıcaklıkta zeytinyağı özelliğini, sağlığını, aromasını kaybediyor ve artık zararlı madde üretmeye başlıyor.Akşam yemeği için restorana yürüyoruz, karınlar açıkmış, rakı, balık, salata düşünmekten helâk olmak istemiyoruz. Restoran teknedeki kişi adetlerine göre her tekne için masalar hazırlamış, akıllı restorancı Saipaltı’na gelip her teknede kaç kişi olduğunu kontrol ederken gözümden kaçmamıştı. Yerlerimize oturuyoruz, sohbet başlıyor, Buzdolabını hemen yanında kasanın bulunduğu bir masa var, masada bir yazar kasa ve bilgisayar. Kasadaki kadının bembeyaz bir teni var, yüzünde hiç makyaj yok, uzun siyah saçları, kot pantalonu ve boğazlı mavi kazağı ile modern ve enerjik bir görünümü var. Güzelliğine diyecek yok. Fırıncı masalara yeni çıkardığı pide ekmekleri ve lavaşları yolluyor, herkes mezelere ve rakıyla dalarken ben gözlerimi kasadakinden ayıramıyorum.Restoran sahibi kıpır kıpır bir adam, sarışın mavi gözlü olsa da burun yapısından Karadenizli olduğunu ele veriyor, 2 garson ile beraber masalar arasında fır dönüyor mezeleri , lavaşları dağıtıyorlar, buz ve su yetiştirmeye çalışıyorlar. Mezelere ve rakıya ilk taarruzdan sonra ortalık sakinliyor, ızgarada pişen balıkların kokusunu alıyoruz.

Av yasağı zamanındayız, balıklar büyük ihtimal çiftlik çipurasıdır. Yaz olsa buranın balığının tadına doyum olmaz. Denizinde ahtapot da bol bulunur. Kayalık bir kıyısı olduğundan müren balığının da doğal ortamıdır.Restoran sahibi askerliğini Karaburun’da yapmış. Çarşı izinlerinden birinde dolanırken enginar tarlasında enginar kesen kadınlar dikkatini çekiyor, özellikle birinden gözelerini ayıramıyor, sonraları her izninde bu tarlanın yanına gidip o güzeli seyrediyor, askerliğini bitmesine yakın tüm cesaretini toplayıp yanaşıyor yanına ve aşkını itiraf ediyor, sırılsıklam oluyor ikisi de bu ilk görüşmede, Neyse askerlik bitiyor. Delikanlı kıza deli divane ve evlenme teklif ediyor, durumunu ve ailesini anlatıyor, kız kabul ediyor tabi aile ile tanışma faslından sonra delikanlı memleketine gidip ailesine durumu açıyor ve gelip Karaburun’da evleniyorlar, restoranlarını açıyorlar. Enginar toplayan o güzel kız şimdi kasada patronluk yaparken, sevdiceğini açtığı iş erine patron yapan delikanlı da hayatından son derece memnun masalar arasında dolanıp güler yüzü ve sempatik tavırlarıyla servis yapıyor. Tırnak içinde Allah mesut etsin diyoruz.Pazar günü 35 millik zorlu bir offshore yarış var ama muhabbet de çok güzel, gece yarısını az geçe restorandan çıkıp pansiyona doğru yürüyoruz.Pazar sabahı erken uyanıyoruz. Karaburun dağları mis gibi yemyeşil.Dünyanın hiç bi yerinde zeytin ağaçta olgunlaşmaz ancak Karaburun’da hurma zeytin diye bir tür dalında olgunlaşır ve daldan toplanıp yenir, son derece sağlıklı ve lezizdir,Tabağa koyarsınız, üstüne bol zeytinyağı ve dağ kekiği serpersiniz, sıcak çay ve köy ekmeği ile tadına doyum olmaz. Kahvaltıdan sonra servisi beklerken iskelede yürüyüş yapıyoruz, dükkanların önlerinde ufak tezgahlar, yeni kesilmiş enginar, hurma zeytin, zeytinyağı, kuru üzüm, kuru incir, taze kekik ve nergiz satılıyor. Nergizde bu yörede bi başka güzeldir. Sarı beyaz renkte ve misler gibi kokan bir çiçektir.Karaburun dağları zeytin ve incir ağacı doludur. Köylüsü; nergis, enginar, bakla yetiştirir, hurma zeytin toplar, kekik toplar, üzüm yetiştirir, Taze incir üzüm satar. Sattığını satar satamadığını kurutur mevsimi dışında kurusunu satar. Velhasıl kendi yağıyla kavrulur hayatını yaşar, bir kısmı balıkçılık yapar, restorancılık ve pansiyonculuk yapar.Karaburun’a karayolundan ulaşım İzmir’den 110 km.dir Çeşme otoyoluna girdinizmi 20 dakika sonra kavşaktan çıkar Karaburun yoluna girersiniz buradan Karaburun 55 km dir ama yok çok dar ve tırnak içinde 850 tane virajı olduğundan ulaşmanız 1 saatten az olamaz, bu yol nedeniyle fazla kalabalığa maruz kalmayan Karaburun doğal güzelliğini korumuş ve yazlıkçı tatilci akınıyla naturasını kaybetmemiş bir yerdir, dağlarında üzüm bağları ve zeytin ağaçları arasında çok güzel taş evlerde oluşan köyleri gezmeye görülmeye değerdir. Köylüsü size yakın davranır.http://www.youtube.com/watch?v=WSbxY9u0AyE&feature=relatedServis geliyor, Saipaltı’na tekneye varıyoruz. Hava hafif sert hava cenoasını çıkarıp daha büyük olan hafif hava ceonasını takıyoruz. Balon yelkenlerielleyip torbalarına dolduruyoruz, Rüzgârın durumuna bakılırsa Çeşme’ye kadar rüzgârımız iğnecikten esecek. Bu nedenle balon yelkenleriniz kullanılacak, baloncu ben olduğuma göre en çok yorulan ben olacağim. Bir tanesi sert hava için asimetrik balon, bir tanesi hafif hava için asimetrik büyük balon, bir tanesi de simetrik büyük balon, bunları rüzgâr durumuna göre değiştire değiştire kullanabiliriz.

Teknemiz neta olunca hareket ediyoruz, motor ile limandan çıkıp Karaburun iskele koyuna ulaşıyoruz, hakem botu hazır start hattı kuruluyor, baş hakem telsizden anons yapıp start işlemlerinin 10:20 de başlayacağını söylüyor, saatimize bakıyoruz 10:15, hemen son hazırlıları ve görev bölümünü birkez daha çekediyoruz. Denizde dabılçek her zaman iyidir.10:20 de hazırlık bayrağı korna ile toka edilirken kronometremize basıyoruz. Sonraki işaretler 5 dakka sonra ve 9 dakka sonra. Tam 10:30 da start verilecek.