bildirgec.org

incir hakkında tüm yazılar

İNCİR

baharali | 19 September 2008 15:34

Çekirdeği ehemmiyetsiz işleri tasvir etmek için kullanılsa da en sevdiğim meyvelerden birisidir incir. Ve ne kadar kalori içerdiği umurumda bile değil. Birbuçuk metrelik boyuma kilolar bağlayıp yusyuvarlak olmaya razıyım amma bu cennet meyvesinden vaz geçmeye asla. Kurusu ayrı , yaşı ayrı güzel. Hiçbir meyvenin reçeline ve yahut aromasına tahammülü olmayan bendeniz incir reçelinin kavanozu ile günlerce yatıp kalkabilirim. Havuçlu kekin içine cevizle birlikte bolca kuru incir koyarak yarattığım lezzet devriminin ise mideyle kalp arasında -ne yolu- on şeritli otoban inşa ettirebildiğini ayrıca belirteyimki tecrübeyle sabitir.

Bizim incire latin sosyetesinde “Ficus carica” diyorlarmış. Anavatanı içinde cennet yurdumunda olduğu doğu Akdeniz ve güneybatı Asya. Ve evet cennet yurdum incirin dünyadaki bir numaralı üreticisi.

yaprak
yaprak

İncir ağacının boyu 3m ile 10m arasında olabilir. Bazı türleri erkek çiçeği de dişi çiçeği de üzerinde bulundurur. Bazı türlerininde ise erkek ve dişi çiçeği üzerinde bulunduran ağaçlar ayrı ayrıdır.Bu türlerde bay inicir ağacı ” Ficus carica varyete caprificus” bayan incir ağacı “Ficus carica varyete domestica” olarak isimlendirilir. Yaprakları 12–25 cm uzunluğunda ve 10–18 cm genişliğinde olup Adem babamızla Havva anamızın da vaktiyle yaptığı gibi zaruret durumunda biraz kasılıp esvap niyetine de kullanılabilir. Yaprakların derin girintili beş lobu vardır.

Meyvesine gelince o bir fenomendir. Elmaya, armuda benzemez. Zaten meyve diye yediğimiz o sarıdan mora çeşitli renklerde olabilen 3-5 cm uzunluğundaki harika şey aslında ağacın meyvesi değil çiçeğidir efenim çiçeğidir. Mübalağa etmiyorum hakketen. Dışta gördüğümüz yeşil-mor olabilen kısım aslında dişi çiçeğin tablasıdır. Özelleşerek bir kese halini almıştır. Minik minik yüzlerce çiçekcik bu keseciğin içine sığınmış meyve olabilmek için erkek çiçekten gelecek polenleri beklemektedir.

aşk böcükleri
aşk böcükleri

Erkek çiçek ise başka bir ağacın üzerindedir ve polenlerini o keseciğin içine ulaştırması hiç de kolay değildir. Bir elma bir armut gibi dişisi- sevdiceği- hemen dibinde değildirki polenlerini şöyle bir silkinip atıversin üzerine. Bu sebeple bir ulağa ihtiyacı vardır ve mazı böceği onların aşk böcüğü olur. Erkek ağaçta çiçek tablasının ağzına yakın kısmında polenleri taşıyan erkek çiçekler bulunur. Daha derinde ise mazı çiçeği denen ve mazı böceğinin yumurtalarını içine yerleştirdiği çiçekler vardır. Larvalar yumurtadan çıkar ve olgunlaşıp mazı böceği olduklarında erkek çiçeği üzerine polenleri de alıp terk ederler. Dişi ağaca yolları düştüğünde de dişi çiçeğin oluşturduğu kesenin ortasındaki delikçikden girerek içindeki yüzlerce küçük çiçeğe polenleri ulaştırır.. Zaman içinde bu keseyi oluşturan çiçek tablasının çeperi ile taç yaprakları etlenir ve lezzetlenir, böylece bizim yediğimiz yalancı ve leziz meyve hasıl olur.Asıl meyveler hani şu incir çekirdeği diye hor gödüğümüz, itip kaktığımız, işe yaramaz ehemmiyetsiz şeylere misal gösterdiğimiz çekirdeğimsi minicik şeyler var ya onlar işte.

Karaburun’da…

kopanisti | 30 April 2008 13:55

Evet nerde kalmıştık. Hah tamam tekneyi Saipaltı barınağında emniyete aldıktan sonra Karaburun’a iniyoruz. Belediye Başkanı minübüs ile ring seferi organize etmiş, hazır olanları İskele’deki pansiyonlara transfer ediyor. Sıcak su ile duş almak iyi geliyor, temiz kıyafetler giyip kokular sıkarak dışarıya atıyoruz kendimizi, iskelede biraz yürüyüp dağları yeşilliği seyrediyoruz. Karaburun birkaç özel şeyle çok meşhurdur.

Enginar, belki de Türkiye’nin en güzel enginarı burada yetişir. İlk ürünü İstanbul’dan gelip tarladan kaldırır götürür konserveciler, ikinci hasat da taze taze satılır, bir kısmını köylüler yol kenarında kurdukları tezgâhlarda ve merkezde haftada 2 gün kurulan pazar yerinde satarlar. Enginarın en lezzetli zamanı kafasının bir hanım yumruğu büyüklüğüne ulaştığı zamandır, 2o dakkada pişer, çok leziz olur, bunun yanında bakla da yetiştirilir tarlalarda. Tamamen organik mis gibidir.

4 adet enginar alırsınız saplarını keser dış yapraklarını beyazlar gözükene kadar koparırsınız bu arada limonla ovmayı unutmazsanız enginar kararmaz, bıcakla uç kısımlarını keser atarsınız, içini bir kaşık yardımıyla oyar tüylerinden ve sert iç yapraklarından arındırır suda biraz bekletirsiniz, ister bütün ister 4 parça ister ikiye bölerek. Yarım kilo da bakla ayıklarsınız onları da suya atarsınız ki kararmasın. Onlar suyun içinde banyolarını yaparken 2-3 tane taze soğanı beyaz ve yeşil kısımlarını birlikte ince ince kıyarsınız, dereotunu ayıklayıp onu da ince ince kıyarsınız. Çelik tencereye enginarları, üstüne baklaları, üstüne kıyılmış taze soğanları koyarsınız miktarını isteğinize göre ayarlayıp şeker ve tuz ilave edersiniz, yarım su bardağı su ekleyip kısık ateşte 20 dakika pişirirsiniz, mis gibi olur. Bunu bir servis tabağına alırsınız ki tencerede sıcakta kalıp pişmeye devam etmesin, soğumaya dursun. Soğuyunca üstüne Karaburun’dan aldığınız zeytinyağını salataya döker gibi bocalarsınız, en üstüne de kıyılmış dere otunu serpiştirirsiniz.
Tırnak içinde söylemeliyiz, yemeğe bilerek, pişerken zeytinyağı eklemiyoruz, çünkü 80 dereceyi geçen sıcaklıkta zeytinyağı özelliğini, sağlığını, aromasını kaybediyor ve artık zararlı madde üretmeye başlıyor.

Mari Dudu

kopanisti | 23 August 2007 11:22

Aypot şafılımının kulaklıkları kulağımda, manu çau dinleyip patlıcan ağaçlarının arasından geçerek kulübeme gidiyordum. Yolda ağacın birine yanağını dayamış uzun saçlarını arkadan bağlamış, buğulu gözleriyle bana bakan gencecik bir kız gördüm. Ağlamaklı ve hüzünlü bakışlarla oradan geçmekte olan bana bakıyordu. Papa çango! Bu da nesi? Bu kız bana neden bakıyor acaba deyip yanına yaklaştım. Kız çok güzeldi. Usulca sordum, Bayan neniz var, burada ne yapıyorsunuz. Ahhh Ah! hain İngiliz mürebbiyem Mari Dudu tofıl sınavında 99 puan aldığım için çok sinirlendi, kulak mememden beni bu ağaca çiviledi, 3 gündür buradayım ne bi şey yedim ne içtim, telefonunum da şarjı bitti mamitamı da arayamıyorum, beni merak ediyorlardır, sanırım kabız da oldum dedi. İşi o esnada hemen uyandım. Zero zero punto zero! Kabızlığa iincir iyi gelirdi. Onu bu durumdan kurtarırsam kendime aşık edebilirdim. Rica ederim, ama siz, siz, yoksa siz Tropsolida annenin kızı Solidad mısınız? Ama olamaz ne kadar büyümüş ne kadar güzelleşmişsiniz dedim. Ne o beni tanıyor musunuz? dedi. Durun, durun hele, sizi şimdi hatırladım ingiliz mürebbiyem Mari Dudu’nun çantasını taşıyan Orlando’sunuz siz, üniversite için uzaklara gittiğinizi duymuştum demek döndünüz dedi. O an içimde bir şeyler oldu. Anında Solidad’ı bu durumundan kurtarmalı O’nu rahata kavuşturmalıydım. Bırakalım şimdi bunları dedim. Önce sizi kurtaralım bu durumdan, sonra konuşuruz dedim. Önce kulağını ağaçtan kurtardım, kulak memesinin deliğine arabamın anahtarlığını taktım, çok hoş durdu. Sonra onu çimenlerin üzerine oturttum, arkasına yumuşak yastıklar koyarak rahat etmesini sağladım, ayaklarına ve bacaklarına beybioyil sürüp masaj yaptım, biraz kendine gelir rahatlar gibi oldu. Sen dinlen ben biraz denize gireyim hemen gelirim dedim. Sonra kabızlığına çare olsun için ağaçtan kara incir topladım kendi ellerimle yedirdim, sonra pınarlardan soğuk sular içirdim, kabriole arabama bindirerek evine doru yola koyulduk. Radyo tarifa halk cemahiriyesi kanalında hande Yener’den Romeo çalıyor, Solidad’ın uzun siyah saçları rüzgarda uçuşuyordu. Eve varmak istemiyor bu mesut anların bir ömür boyu sürmesini diliyordum. Yolda dondurmacıda mola verip incirin üstüne bi de karışık dondurma ısmarladım. İyice yumuşasın herşeyini söküp atsın istedim. Az sonra sayılı dakikalar çabuk geçecek ve biz eve varacaktık. Gerçekten de öyle oldu az sonra eve vardık. Buyurun bir kahve içelim dedi. Hayır teşekkür ederim dedim, daha eve uğramadım merak ederler, siz şimdi güzelce uyuyun dinlenin, nasıl olsa buradayım sonra görüşürüz dedim. Sonradan öğrendiğime göre o gece olanları annesine anlatmış ve bir duş alıp yatmış, ama incir, su ve dondurmanın etkisini göstermesiyle ve bundan ötürü solamente, naturalmente cırcır olup sabaha kadar tuvalete taşınmış, kabızlığının geçtiğine de sevinmiş gerçi. Ertesi gün bana ceptem mesaj attı. Ertesi gün annesi kızına verdiği cezadan dolayı Mari Dudu’yu işten kovalamış, beni de yardımlarıma teşekkür baabında beş çayına çağırdılar. Ay papita! Ay mamita! .