Bugün size “dünya sevmek için çok küçük” diyen İran’ın hüzünlü kadın şairini, ismini söylemesi zor olan; ama inanılmaz şiirler ve inanılmaz bir hayat yaşayan, Onat Kutlar’ın yakın arkadaşı olan Furuğ Ferruhzad’ı anlatmaya çalışacağım. 1967 yılında henüz 33 yaşındayken, soğuk bir kış günü, trafik kazasıyla hayata gözlerini yuman, boşandıktan sonra bir daha oğlunu hiç görmeyen, zamana inanmayan, belki de zamana hiç inanmadığı için o günler isimli bir şiir yazan Furuğ’u. Hiç görmediği oğlu büyüyüp İngiltere’ye mühendis olmaya gidecek ve 1 yıl sonra bu işi bırakıp ressam olacaktı. Ressam olduktan sonraysa annesinin şiirlerinin peşine düşecek ve annesini resmedecekti. Hatta İran’a geri dönüp, orada yaşayacaktı. Ancak daha buraya çok var.İlk önce hafifin kültür sanat habercisi gibi oldum diyerek başlayayım. Aslında kadın şairler gibi bir şey yapmak istemiştim. O yazıya başladım. Sonra sıkıldım, onun yerine Furuğ’u anlatmak daha keyifli geldi. Hem çok önemli bir şair olması, sinemayla sanatla iç içe bir hayat geçirmesi hem de hayatını yeniden kurma cesareti olan kadınlardan biri olması bu karara varmamda etkendir. Ortadoğu edebiyatı ya da Fars edebiyatı büyük bir hazinedir aslında. Ama nedense göz ardı edilmiş, ülkemizin belki batıyla yapmaya çalıştığı tango gibi ilgilenilmemiş. Onun yerine yüzümüzü batıya dönünce daha modern olduğumuzu düşünmek hoşumuza gitti. Bunu başaramayanlar ise oryantalist bakmayı tercih ettiler. Neyse bunlar ayrı bir tartışmanın konusu diyerek ve tabii ki arada cümlelerimi fırsatını bulmuşken sıkıştırarak, Furuğ’a geçiyorum.

Geçip gitti kirpiklerimin arasından. …

Kendisiyle yapılan bir röportajda neden şiir sorusuna şöyle cevap vermiş:*-Belki teselliyi şiirde aradığım için, belki de söyleyemediklerim için.
1935 yılında İran’da doğan Furuğ; albay bir babanın 3. çocuğuydu. (Furuğ Farsça Frug diye yazılıyormuş ve anlamı ışık. )7 kardeşli bir aileydi. Anne ev hanımı, dindar ama o dönem için ilerici bir kadındı. Baba milliyetçi, asker, sıkı disiplin uygulayan biriydi. O dönem 2. Dünya Savaşı’na yaklaşılan, İran’ında karışık olduğu bir dönem. Bir yanda Şah Rıza, bir yanda onu devirmeye çalışan Humeyni. Ergenlik döneminde Furuğ; kız sanat okuluna devam ederek orada biçki nakış, resim gibi alanlarda eğitim aldı. İlkokulu bitirdikten sonra gazeller yazmaya başladı. 17 yaşına geldiğinde ise Perviz Şapur ile evlendi. Furuğ evlendikten sonra eğitimini bırakmaz. Eğitimi ve evliliği birlikte yürütür. Kocası Perviz Şapur İran’ın tanınmış simalarından ve ondan çok büyük. Yazar ve aynı zamanda karikatürist. Bir kaynağa göre evlenmeyi Furuğ ister. Perviz Şapur’u görür görmez aşık olmuştur. Aile bu evliliğe karşı çıkar. Buna rağmen Furuğ evlenir. İlk baş kaldırısı böyle olacaktır. Bu evliliğin isteyerek mi, zorla mı olduğuna dair bir bilgi yok.Tek bildiğimiz 1 yıl sonra oğlu Kamyar’ı doğurduğu ve sonraki yılda boşandığı. Boşandıktan sonra oğlunun velayeti babaya verildi. Yıl 1954’dür. 1958 yılına gelindiğinde yaşamında iki önemli olay olur. Birincisi İbrahim Gülistan ile tanışması, ikincisi 2 şiir kitabının yayımlanmasıdır. Sadece şiir yazmaz; sinemayla, fotoğrafla, resimle ilgilenir. Ülkesinin sorunlarına sırtını dönmez, hayatını ve ülkesini sorgular.O dönemki İran’a bir göz atarsak; Şah Rıza Pehlevi baştadır. Irak’ta monarşi yıkılmış. Batıyla temas halinde olan İran ile Irak’ın arası açılmaya başlamıştır. Aynı zamanda cüzzam o dönem etrafı kasıp kavuran bir hastalıktır. Cüzamlı mahalleler lanetlenmiş olarak kabul ediliyor ve dışlanıyordu. Oysa o cüzamlılarla ilgili birçok hayır işinde yer alır. Tahran’daki cüzzamlılar evinde çalışmaya başlar. İnsanların girmeye korktuğu mahallelere gider.

İlk şiir kitabını 16 yaşında Esir ismiyle yayınlar. Kitap Türkiye’de yok. Ya da ben bulamadım diyeyim. Bu yüzden nasıl bir kitap olduğunu da bilmiyorum. Daha sonra ikinci kitabı Tutsak gelir. Bu kitabı boşandığı eşi Perviz Şapur’a adadığı söylenir. Hayatındaki dönüm noktalarından biri İran’lı yönetmen İbrahim Gülistan ile tanışması olur. Gülistan’da İran’ın aydınlarından, Hemingway çevirileri yapan, öyküler yazan entelektüel bir kimliktir. Kendine ait film şirketi vardır, Gülistan’ın. Onun asistanlığını yapmaya başlar. Bu sayede sinema öğrenir ve şiirlerinde daha keskin çizgiler kullanmaya başlar. 1959 yılında İngiltere’ye sinema öğrenmeye gider. Kara Ev adını verdiği cüzzamlılar ile ilgili bir film çeker.. Filmi birçok festivalde ödül alır. Yıl 1963’tür. Bu esnada tanıştığı cüzamlı çocuk Hüseyin Mansur’u evlat edinir.Aynı yıl Unesco Furuğ hakkında bir belgesel yapar. Ünlü yönetmen Bernardo Bertulucci İran’a gelerek Furuğ hakkında bir film çeker.1999 yılında İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi Rüzgar Bizi Sürükleyecek filminin adını, Furuğ’un bir şiirinden alıntı yaparak koyar.Şiirlerinde kadın sorunlarını, İran’lı kadınları ele alır. Kadınların ayrımcılığa uğramasına şiddetle karşı çıkar. İran’daki ataerkil yapı baş sorunudur. Hayatı boyunca bununla kavga eder. Boşanmasıyla ki o dönem İran şimdiki döneme göre çok daha modernist, batıyla flört halindeydi. Buna rağmen boşanma yerden ziyade zaman olarak 1950’li yıllar için büyük olaydı. İlk önce kendi hayatını sorgular. Albay olan babasıyla arası açılır. Kardeşlerini varolan düzene karşı çıkmadıkları için sorgular. Toplumsal baskılar, İran’ın aykırı yüzü olarak en sonunda dayanamaz ve çareyi kaçmakta bulur. Her şeyden önce bir aydındır. Şiirlerinde ve resimlerinde cinsellikte vardır.Kendi sesinden şiirlerini dinlemek isteyenleri şöyle alayım.Farsça bilenleri şöyle alayım.1967 yılında arabasıyla giderken, çocukları taşıyan servis aracına çarpmamak için direksiyonu kırar. Buna rağmen servis aracına yandan hafifçe çarpar. Sert fren sonucu başını cama çarpmıştır. Yine de dayanamaz, arabadan çıkar. Çıktığı an yere yığılır ve bu sefer taşa başını çarpar. Oğluyla hiç yaşayamayan Furuğ çocuklar için ölür, bir nevi. Yattığı yer Zahir- al Doleh mezarlığıdır. Oğlunun bir şair ya da yazar olmasını ister. Oğlu da bir arada olmadığı annesinin sözünü yerine getirir. Figüratif çalışan bir ressamdır.Oğluna hitaben:
seni istiyorum ve biliyorumasla koynuma alamayacağımısen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsünben bu kafeste bir tutsağım