gece yarılarına kadar film izlemeye bayılırım. Belki bayan olduğumdan, belki sürekli iç sesimle monolog halinde olduğumdan daha çok Avrupa filmlerini izlerim,hani şu aksiyondan mümkün mertebe uzak, diyaloğa, ya da iç dünyaya dönük filmleri. Son günlerde kendimce saptamalarım olmaya başladı. Örneğin Fransız filmlerinde hep susuyorlar, ben de filmdeki karakter gibi suskun biri olmayı düşünüyorum..İtalyan filmlerindeyse durmaksızın konuşuyorlar, bu kez de herşeyi apaçık konuşan biri olmak istiyorum, daha çok Balkanlar da geçen filmlerdeyse genel bir gürültü ve eğlence hakim. O zamanda hoplaya zıplaya, bağıra çağıra ortalıkta gezesim geliyor. İspanyol filmlerindeyse ellerinde her daim sopayla gezdikleri izlenimini veren,bir kulaklarına çiçek iliştirilmiş, içli şarkılar söyleyen, seksi danslar eden, çığlık çığlığa dolaşan kadınlara özeniyorum….Türk filmlerini izlediğimdeyse her işsizin yaptığı gibi memleketin halinin ne denli içler acısı olduğunu, yıllar geçse de törelerin, cinayetlerin, namus kavramının ve içinden çıkılması hayli güç bin türlü problemin çözümü olup olmadığını düşünürken buluyorum kendimi….Acaba filmler mi ruh halimi bu denli değiştiriyor, yoksa ben film izledikçe mi ruh halimi bu kadar sorguluyorum? Cevap hangisi olursa olsun ben değişmediğimi içim acıyarak farkediyorum. Yarın yine en az üç film izleyeceğim, ertesi gün yine…Film bulamayınca daha önce gördüklerimi ikinci, üçüncü kez…..Değişecek miyim? Bilmiyorum. Her sabah aynaya bakıyorum, 25*365 yaklaşık 9125 kere kendime bakmışım. Ne değişti? Biraz büyüdüm, biraz yaşlandım, biraz eskidim, tıpkı izlediğim filmler gibi…Ya ben? Bir kaç filmde bir kaç etkilendiğim sahne sık sık zihnimde dolanır, pekiyi ya ben? Birilerinin zihninde yer kaplayacak kadar, bir kaç sahne olsun, ne yaptım? Yer kaplamış mıyımdır?
yorumlar
Haddime olmayarak şunu belirtmek isterimki bu “erkeklerin” futbol izlemeleri gibi bişey.Etki aynı hatta amaç bile aynı!(hayatın realitesinden uzaklaşmak)Aslında bu duruma bir tür “uçma” ,sen mutlu olmadığını hissetsen dahi ikinci ve hatta üçüncüye aynı filmi izlersin(bir tür bağımlılık) İç sesine hitaben başkalarının zihninde yer etmekten bahsediyorsun,bu gerçekten bu kadar önemlimi,söylemek istediğim aslen insan kendi varlığı dışında neden emin olabilirki?Düşünmen ve empati kurman hoş tabi ama hayal etmeyi asıl başkalarına bırakmak benliğini bırakmak değilmidir!
Bende diyorumki amerikan filmleri..şöyle amerikan pastası,avrupa muhabbeti izleyipte o ruh halinde arkadaşları aramızda görmek isterim 🙂 erkeklere hacet yok zaten..
*Antidepresan: Öyle çok entel dantel görünmek istemem ama son zamanlarda ki Ameriken yapımlarının durumu ortada..Yani acıklı..O ruh halinde kızlarla nasıl karşılaşırsın bilemiyorum ama karşılaşırsan buralara bir yere yazar mısın?:)*wassago2000: Asıl kendi varlığından emin olmak en zoru. İnsan beyni bu; kanıt istiyor,beş duyusuyla algılamak,emin olmak istiyor.
Ben de normalde çok duygusal bir insan olmama rağmen duygusal filmlerin etkisiyle ağlamaklı bile olabiliyorum. Sanırım o görsellik ve bi yandan müzikler, sesler insanı içindeymişsin atmosferine sokuyor ve o insanları uzun süredir tanıyan bir arkadaşıymış gibi onlar için üzülebiliyorsun..
Bence filmleri bir kenara bırak hiç düşünme ve hatta unut onları, geç klavyenin başına ve kendi senaryonu yaz kendi yöneteceğin filmin hikayesini dök satırlara …Düşünsene bütün karekterler senin kontrolünde bir sonraki sahne de ne olacağını bilmeden yazıyorsun olayları hayal gücünün gittiği yere kadar.İstediğin an evin çatısına uçak düşürebilir yada istedğin an sevgilileri kavuşturabilirsin, yolda yürürken camekanda gördüğü elma şekerine ağzı sulanarak bakan çocuğu o elma şekerine kavuşturabilir ya da ona hırsızlık yaptırarak onun hayatının ve filmin akışını olduğu gibi değiştirebilirsin.İstersen filmen sonun elma şekeri çalan çocuk kocaman olmuş ve bir sokak faişesine aşık olup onu o hayattan kurtarabilir ya da zengin ve güzel bir kızı kendine aşık edip onu bataklığa çekebilir.Ve işte o zaman senaryon bitip de aynanın karşısına geçtiğinde artık sen sen değilsin dir . Sen o kahramanların her biri ve aslında hiçbirisisindir.
bu yazıyı nasıl bir ruh haliyle yazdığına dair hiçbir fikrim yok. bana çok eğlenceli (ya da muzip mi demeliyim bilemiyorum) geldi, hoşuma gitti yazdıkların, küçük belki ama hafızamda yer kapladın:)
perfectlyNothing doğru hissetmişsin:) bol bol birbirini yiyen çiftlerin olduğu eğlenceli bir İtalyan filminin sonunda oturup yazdım. Hafızandaki yer için teşekkür ederim, aynı zamanda da özür dilemeli miyim? Çünkü tanımadığın birinin kendi bile tanımlayamadığı sorular en nihayetinde. Neyse beyin denilen garip doku yığını gerekli gereksiz bir sürü şey için yer bulundurabiliyor. Yani ziyanı yok, idare ediver işte:)
hayır hayır özür dilememelisin, sevdim ben yazdıklarını. soruların cevaplı-cevapsız olması farketmez:)
Film izlerken tutkuyla izliyorsanız, kitap okurken tutkuyla okuyorsanız, müzik dinlerken tutkuyla dinliyorsanız vs.vs yaparken tutkuyla yapıyorsanız, bunların hepsi; insanı derinden etkiliyor.Kimilerinin Gorki devri, balzac devri, kafka devri olur, kimilerinin “le fabuleux destin d amelie poulain” devri, Deliyürek devri, “the godfather” devri.Ruh halini bozmak? Bozmak kelimesi burada tuhaf duruyor.Salt bir ruh haliniz mi var? ruh hali denilen şey oldukça kaypak bir şey.Bazen bir fotoğraf karesi de bir diyardan başka bir diyara götürebilir sizi.Bazen bir kaç nota.Belli olmaz.Filmlerdeki diyologlar içinde boğulmamanızı öneririm.Onlar sadece bir film.Gerçek olan sizsiniz. Soluk alıp veren, ağlayan, gülen, daldan dala zıplayan,yaşayan.Acı bağımlılık yapmasın, sonra kurtulmak zor oluyor.Aslında bunlar normal.Bu şekildeyken normal.anormal olmaması dileklerimle..
Bende Emir Kusturica filmlerini çok severim aynı filmleri izleye izleye çingenelere aşırı sempati duymaya başlamıştım oluyo yani böyle şeyler güzel yapım ister istemez etkiliyo insanı ‘American History x’i 5 defa izleyip ‘naziyim ben’ diye ortalıkta dolanan hatta ‘How High’ı 25 defa izleyip zenci olan arkadaşım var benim 😛
film, kitap vb. bunlar hayal gücüyle inşa edilmiş ve içinde kendine seçtiğin karakterlerle uyku arefesinde dans ettiğin ölümsüz meşgaleler. bazen dış dünyadan kaçıp sığındığın bazen de dış dünyadan kare aradığın yerler. bölgelere göre çok güzel saptamaların var deborahhh onu söyleyeyim. ben de “Sil Baştan” ı(bu kadar kötü bir çeviri olamazdı-eternal sunshine of spotless mind-) ve Dövüş kulübü nü izlemeyi severim. bir de kayıp balık nemo’ yu. bazen kafama format atmak isterim bazen de bana etki eden diğer karakterlerden birini öldürmek bazen de söz dinlememek(çocuk olmak)…
Yazıda hoş yorumlarda,bnde film izlemeyi çok severim genelde gnçlik yada romantik komedi felan olur izlediklerim(tabi Schindlerin listesi,ucuz roman,ingiliz hasta çingeneler zamanı) gibi filmlerinde ayrı bi yeri vardır.romantik bi filmden sonra bi çok kişi gibi etkilenir öyle bi ilişki yaşamayı tabiki isterim ama kıarşımdaki kişinin o filmdeki kız olmadıgını anlamam uzun sürmez 🙂
budur, ayrıca budur bu, bu, bu da pek mühim tabi …akılma bunlar geliverdi birden
bir de bu film var ki… …
stranger than paradise ı izleyebilirsin deborahhh…
7.sanat ın bizi bu kadar üzmesi sevindirmesi düşündürmesi ve bize yaptıklarının hepsinin sebebi her birinde birşeyler buluyor olmamız gıbı gelıyor bana.matrix i seyrettıkten sonra bende neo gıbı uçmak ıstedım hatta o kadar inandım kı hıkayeye zıonun var olduğunu bıle düşünüyorum ve yüzüklerin efendısı kıtabı okuyup üstüne fılmı de tuz bıber yapınca baktığım butun dağ ve tepelerde elinde bır çıkınla bırlıkte gezen sam ve frodoyu görüyordum:))hatta üzerlerınden onca zaman geçmesine rağmen her seyredişimde aynı tutkuyu yıne yaşayıp yıne uçmaya kalkışıyorum neo gıbı. şu da komıktı dövüş klubunden çıkınca da herkese yan gözle bakmıştım bırısı bışey desede gözünü patlatsam falan diye.sinema sanatının bıze yaptıkları çok değişken her nekadar sinemanın sosyal sıyasal ekonomık vs bır zemını olmasa da ulkelere ve gruplara göre izleyici kitlesi ve gişesi değişiyor.mesala japonya da bır anime gelmiş geçmiş en buyuk hasılatı yapıp gişe rekoru kırmıştı sonra bır oscar ıda var zaten.(spirited away) bu film bızde festivallerde gösterildi.deli yürek bumerang cehennemı yada gora ve vizontele hangi ülkede burda kı başarısını sağlayabılır kı?işin bu yanı fılmlerin kıtlesel boyutu pekı özelimize yanı ‘ben’ olgusuna dönersek’ benı neden böyle yapıyolar’ yada ‘ben zaten böylemıyım’ gıbı soruların yanıtlarını fılmlerde aramaya kalkarsak eğer ortaya bır sürü şey çıkartıyorum ben fılmler bizden bağımsız anlatıyorlar hayatı bızle alakası yok gıbı görünüyor başta hatta bir başkasını röntgenlemek gıbı bazen ama neden sonra bu bızım canımızı sıkıyor sevındırıyor ve bıze ınsan olmakla ılgılı herşeyi yaşatmaya başlıyor senı kılıtledığı koltuğunda üstelık bu işkenceye bız gönüllü oluyoruz kımse bızı buna zorlamıyor .orda olmak ıstediğimiz ve olmak ıstemediğimiz oluyoruz .sadece 1.5 saatliğine…
Yazını beğendim, ruh halinide anlayabiliyorum.Kişisel fikrim bunun bir hastalık olduğudur adı varmı bilmiyorum.