bildirgec.org

iç ses hakkında tüm yazılar

arada

astral | 08 January 2011 12:01

1.Perde…

‘Gözlerim donuyor yalnızlıktan.’
Neden, nasıl söylediğini bilmiyordu bu cümleyi. Kahretsin sesli söyledim dedi içinden.

Bu sefer içinden söylemeyi becermişti ama asıl cümle bu olmamalıydı.

Rezil olup olmadığına bakmanın anlamı var mıydı bilmiyordu ama içinden dua ederek ve hiç de öyle bir cümle sarf etmemiş edası ne kadar verilebilirse, işte o da çevresine şöyle bir bakıverdi.

Muaf şiir dergisi VI

kahramancayirli | 21 September 2010 09:40

Muaf şiir dergisinin kıpkırmızı altıncı sayısı yayımlandı. Beğendiğim şiirleri onlarca fotokopileyip iplere asmak gibi bir hayalim vardı. Bu yeni sayı buna imkan tanıyor. Peki hangi şiirleri asmalı ipe? Sayalım. Yusuf Alper’in Yol, Veli Düdükçü’nün Bahçesizlikler Bahçesi III, Kaan Koç’un İç Ses ve en çok da Küçük İskender’in Azılı Aşklar Şatosu isimli şiirlerini. En çok Azılı Aşklar Şatosu’nu. Ben bu sayıda en çok bu şiiri sevdim.

iç ses yokluğunda yankılanan bir yıkıntıdır sadece

astral | 15 June 2010 08:41

Her gün, gün batımından önce uykularımızı sırlara dizeriz. Bir sır’ın -simli- kanadında kimsenin görmediklerine karışmak ebedi yazımız olsa da evvela kendimiz kaçarız bu iç seziden.

Sonra sustuğumuz kurbanlarımıza gelir sıra. Tek tek… İş başındayızdır. ‘Ey günahkâr beden, kalk ayağa!’

Hafifçe, yandan bir gülümsemenin ardından, dolunay en yakın arkadaşımız olmuşken; bir fısıltının peşi sıra, veririz esaret sandığımız bedelleri. Oysa sunduğumuz esaretten çok yankılanan iç tepidir, duymazdan geldiğimiz ve duymayacağımız…

aşk ve gurur

astral | 09 January 2010 11:49

eric johansson
eric johansson

Kendi kendimle karşı karşıya getirdi bu aşk beni. Kendime ‘Ne yapıyorsun? dediğim bir haldeyim. Neden? Açıklayayım: Onun için gururundan daha büyükdeğil bu aşk. Benim içinse aşkım çoktan gururumu aştı.

O bana hiç güzel söz etmezken -şu günlerde etmiyor- ben çevresinde dolanıyorum, benim için değerini anlatıyorum. Peki ben bu muyum?

Eski sevgililerim şu halimi görse bir yerleriyle, en rahat halleriyle, kendilerini çok keyifli hissederek gülerler. Belki onların beni affetmesini de sağlardı, o da ayrı. Epey adiliklerim olmuştu ya, üstelik hiç de vicdam yapmadığım.

meditasyon

astral | 04 January 2010 11:11

www.loadtr.com87309-meditasyon.htm
www.loadtr.com87309-meditasyon.htm

Bundan yirmi yıl önceydi. Sıradandı. O zaman da hayatın yoruculuğu vardı. Dayanamayacağım zamanlar o zaman da üzerime geliyordu. Çare arıyordum. İlk çareyi/ kendi kimliğime yakın olan çareyi meditasyon yapmak da buldum. Nedir bu meditasyon şaşası?

Nefesini sayacaksın. Ona kadar sonra gene onakadar. Aylarca devam ettim. Kitaplarda böyle yapmam yazıyordu. Tabii ayrıntılar var ama bir süre sonra o ayrıntılar fani kalıyor. İşin özü kafayı dinlendirmek. Ayrıntılar: ışık uygun olmalı. Loşolursa iyi olur ya dakaranlık. Sessizlikde önemli. Oturuş da önemli ama dediğim gibi düzenliyapıldığında bunlar fani kalıyor. Olay bunlar değil. Ben bunlara ve her şeye uyup devam ettim. Bu mudur dedim, bir şeyiyanlış yapıyorolmalıyım.

Hafiften eğlence; “Boynuz Kulağı Geçerse”…

| 13 January 2009 08:40

KISA FİLM BAŞLAR…

SAHNE 1
İÇ ÇEKİM…………………………HERHANGİ BİR YER(Günd
üz)
Dış ses(Harlemsaray)
“Lö gene mi? Şiir…”
İç ses
“yok valla…”
Dış ses(Harlemsaray)
“Lö yoksa gene mi araştırma?”
İç ses
“yok yok…”
Dış ses(Harlemsaray)
“Lö ne o zaman?”
İç ses
“Bekle ağabeycim, bekle de gör…”
Önce, “boynuz kulağı geçer” atasözünü açıklayayım. Temel anlamı, bir işi birinden öğrenirsin, ondan sonrada onu boynuzlarsın (ekarte edersin yani). Yani, kişinin boynuzlama becerisine dayalı durumlar da diyebiliriz. Bu durumda ne yaparsın? Kulağını, gözünü ve hatta başka yerlerini de dört açarsın, açarsın ki başına kötü hadiseler gelmesin…
Şimdi geçelim konunun ince hallerine; efendim bu konu vahim ve müphem bir konu olup, herkesi yakından ilgilendirir. Öyle yakından ilgilendirir ki, adama aşkı öğretirsin, o da sana boynuzunu parlatmayı, öğretir. Elemanına işi öğretirsin, boynuz gelir, “e ben kaçar artık” der, sende kalan parıltılı ve boynuzlu bir kulak. Arkadaşına sır verirsin, alır o sırrı satar, elinde kalan yine boynuzlu bir sır. Yahudiler, öğrenir Hitler’den dayağı, takar boynuzunu bayağı. Devlet, senden alır kulağı, takar sana boynuzunu. Ben diyeyim nane nane, çıkar ortaya naneli Ajdar. Sen dersin ki dane dane, o der ki sana ne… İşte böyle boynuzluların, asıl olanlara taktıkları boynuzları sayarsak, akşamı bulurda, geçerde…

SAHNE 2
HAFİF ÇEKİM………………..HAFİF BİR YER(Hafiften bir zaman dilimi)

filmler mi ruh halimi bozuyor?

deborahhh | 03 July 2006 02:17

gece yarılarına kadar film izlemeye bayılırım. Belki bayan olduğumdan, belki sürekli iç sesimle monolog halinde olduğumdan daha çok Avrupa filmlerini izlerim,hani şu aksiyondan mümkün mertebe uzak, diyaloğa, ya da iç dünyaya dönük filmleri. Son günlerde kendimce saptamalarım olmaya başladı. Örneğin Fransız filmlerinde hep susuyorlar, ben de filmdeki karakter gibi suskun biri olmayı düşünüyorum..İtalyan filmlerindeyse durmaksızın konuşuyorlar, bu kez de herşeyi apaçık konuşan biri olmak istiyorum, daha çok Balkanlar da geçen filmlerdeyse genel bir gürültü ve eğlence hakim. O zamanda hoplaya zıplaya, bağıra çağıra ortalıkta gezesim geliyor. İspanyol filmlerindeyse ellerinde her daim sopayla gezdikleri izlenimini veren,bir kulaklarına çiçek iliştirilmiş, içli şarkılar söyleyen, seksi danslar eden, çığlık çığlığa dolaşan kadınlara özeniyorum….Türk filmlerini izlediğimdeyse her işsizin yaptığı gibi memleketin halinin ne denli içler acısı olduğunu, yıllar geçse de törelerin, cinayetlerin, namus kavramının ve içinden çıkılması hayli güç bin türlü problemin çözümü olup olmadığını düşünürken buluyorum kendimi….Acaba filmler mi ruh halimi bu denli değiştiriyor, yoksa ben film izledikçe mi ruh halimi bu kadar sorguluyorum? Cevap hangisi olursa olsun ben değişmediğimi içim acıyarak farkediyorum. Yarın yine en az üç film izleyeceğim, ertesi gün yine…Film bulamayınca daha önce gördüklerimi ikinci, üçüncü kez…..Değişecek miyim? Bilmiyorum. Her sabah aynaya bakıyorum, 25*365 yaklaşık 9125 kere kendime bakmışım. Ne değişti? Biraz büyüdüm, biraz yaşlandım, biraz eskidim, tıpkı izlediğim filmler gibi…Ya ben? Bir kaç filmde bir kaç etkilendiğim sahne sık sık zihnimde dolanır, pekiyi ya ben? Birilerinin zihninde yer kaplayacak kadar, bir kaç sahne olsun, ne yaptım? Yer kaplamış mıyımdır?