Sayısal dünyanın verdiği sıkıntılarım o gün bitmiş, 1 hafta önceden topladığım bavulumun son rötuşlarını yapmak üzere eve dönmüştüm. İnanamıyorum yarın tatil başlıyordu.İşte hamak ,işte deniz. Kıymetini bilmeyen keriz.Arkadaşlarımla gittiğim o tatilin ruhuma kazınacağını tabii ki bilemezdim.- Hey millet, şurada görmüş olduğunuz Iceberg var ya, yüzmesine güvenen gelsin, akşam içkiler benden.Bu ne şımarıklıktı Tanrım. Sanırım bir akıl tıkanması yaşıyordum. Kendi duygularıma çok önem veririm aslında ama o tatile hakkını vermeli ve işyerime daha enerjik dönmeliydim.- Biraz yemek yiyelim, enerji toplayalım, Iceberg’e yarışalım. Kabiliyetsizler, denize gideriz güneşlenip geri dönersiniz. Bu ne biçim bir tatil anlayışı, her saniyesi dolu dolu yaşanmalı tatillerin, götürün hamburgerleri.Derken 2 adedini mideme indirdiğimi fark edemedim tabi..- Hazır mısınız? BAŞLAYIN!!!En öndeydim, engin ve derin deniz bir anda tüm cazibesini yitirip soğuk bir okyanus halini aldı. Tekneden düşmüş, köpek balıklarından kaçan küçücük bir kızdım.. Neredeydim? Alis harikalar diyarı? Hayır değil.. Freni patlamış koca bir gaz tankerinin içi? Hayır değil… En istemediğim şekilde ölüme gidiyordum..Ben boğuluyordum. Aman Tanrım!Mideme kramp girmişti ve sanki koca bir yılan ayağıma sarılmış beni denizin dibine çekiyordu.. Şu üzerinden geçilen Bermuda Şeytan Üçgeni’nde bu kadar gemi uçak batarken ben mi geçecektim? Ve de geçemiyordum.. Örümceklerin ağlarına yapışan sinekler gibiydim. Çığlığım duyulmuyor ya da ben atamıyordum.. Midem suyun içinde kasıldıkça, hiçbir şekilde kolumu bacağımı hareket ettiremiyor, kara sulara gömülüyordum.. ’Gel’ diyen bir ses! Hayır yaşamak istiyorum, hey ben tatile gelmiştim. Ne oluyor?.. Baygındım. Bir, denizin içinde, bir dışındaydım. Kafam dönme dolap gibiydi, gece eğlencelerinin yanar döner spot ışıkları geliyordu gözümün önüne.. Ya ben daha yaşayacaktım, anlaşmamız böyle değildi.. Kandırıldığıma inanamıyordum. Bir sürü yapmam gereken, gerçekleştirmediğim düşüncelerim, hayalini kurduğum arabam ne olacaktı? Ya giyemediğim, dünyanın parasını verip aldığım o güzelim yeşil elbisem? Aman Tanrım! Annemi, ailemi bir daha göremeyecektim.. Ya hayallerimin aşkı, Anna Karenina ya verdiğim ‘Sadece aşk için ölünür’ sözlerim…Kim derdi ki; o koca hamburgerleri mideye indir, sonra nefessiz kal, kramp girsin diye..Daha önce ara ara düşündüğüm bin bir çeşit ölüm şekli vardı aklımda ve en uygununun uçakta olduğuna karar vermiştim. Boğulmak istemiyordum.. Kız kardeşimden arakladığım parfümü geri vermeyi, kırdığım bütün insanlardan özür dilemeyi gerçekleştiremeden bu yola girmek. …. yoluna gitti Niyazi olmak, bana yakışan bir ölüm şekli değildi. En sonunda geldi..Bir-ki-üç-dörtBAŞLADI, SON TANGOM-Sen misin kapımın önüne sessizce gelen,-Sen misin, saklanıp, ‘’ben kimim’’ diyen,-Ağlarım, gülerim, boynumu bükerim,-Şarkılar söylerim.-Böyle mi olmalıydı derim.-Kendimi sana teslim ederim…Derken kafamdan yakalayan 16 yaşlarında o küçük çocuk hayatımın dönüm noktası oluverdi.- Abla, elini kolunu fazla hareket ettirme, sakin ol! Sakin ol abla!!!Sadece gülümseyebiliyordum…- Şey ben iceberg yolcusuydum.. Kıyıya götürür müsün beni?..- Tabii abla, tutun sırtıma!..- Tamam…Tanrım hayata yeniden dönmüştüm..Zaten gitmek istememiştim ki..Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum hayatıma… İsteklerimi ertelemeden….