Sabaha karşı uyandım, aslında insanlar gibi sabah uyanmam lazimdi ancak beceremedim. Uyku saatlerimi düzene sokmak için önceki iki gün uyumayıp, akşam normal insan saatinde yatmayı planlıyordum ancak yatak çekici geldi, akşamüstü yatıp gecenin bir yarısı uyandım, bu zaman dilimini sabaha karşı olarak zikrettiğimde kendimi başarılı hissediyorum.Karnım aç dolayısıyla, yemek ile kahvaltı arasında birşeyler yemem gerekli her seferinde olduğu gibi yine tost, hem sıcak olduğu için yemeği andırıyor, hemde kahvaltı gibi. Gözlerimi ovuşturarak girdim mutfağa, karanlığa alışmış gözleri rahatsız etmemek için açmıyorum ışıkları, dablumbaz mıdır, aspratör müdür hala ismini bilmediğim şeyin ışığını açtım hafif, loş, yumuşak, faydalı ışık. Hareketlerimi, uyuşuk ruh halime mükemmel bir şekilde orantılamışken birden Matt Damon olduğumu farkettim sırtım pencereye dönük, bir kırmızı nokta, bir lazerin izdüşümü, mutfak camını hiç umursamadan geçti, sırtımda gezinip buzdolabının beyaz kapağında en belirgin haliyle durdu. Bütün sakinliğimi geride bırakıp hışımla arkamı döndüm,. Zifiri karanlıkta kırmızı bir nokta hareket etti, üzerimden geçerken bir anlığına bana doğru uzanmış kırmızı bir çizgi halini aldı, gözümü acıttı, ardından tekrar bir nokta olarak karşımda durmaya devam etti. Kranlığa alışmış gözlerim lazerin kaynağının biraz üzerinde belli belirsiz bir beyazlık farketti daha iyi odaklandım, evet bir sıra beyaz diş. Gülüyordu o.ç!… Karşımdaki apartmanda, tam benim hizamda.Mutfaktan çıkmalıydım!Hızlı adımlarla mutfağı terkedip odama yöneldim, ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Çalışma masamın çekmecesini açtım elimi uzattım. İşte oradaydı. Zamanında, bunu aldığım için kendimi birkez daha tebrik ettim. Bazıları komik bulmuştu, bazıları anlamsız, keşke onlarda burada olsaydı, bu istemedikleri nesnenin bir görevi olduğunu farkedebilirlerdi belki. Şarjörünü çıkardım, çekmecedeki, ufak mavi kadife keseden mermilerimi tek tek çıkartıp şarjöre yerleştirdim. Sessizce mutfağa yönelirken, bir mermiyi namluya sürdüm, gecenin sessizliğinde tek bir “klik” sesi yankılandı.Pencerenin görüş alanına girmeden, eğilerek mutfağın balkona açılan kapsına kadar ilerledim. Kapının arkasında bir an soluklanıp yavaşça kapı kilidinde bulunan anahtarı çevirdim, yapabildiğim en sessiz şekilde. Kapı aralandı artık onu görebiliyordum, kendine yeni kurbanlar arıyordu, bunun son olabileceğini nerden bilebilirdi ki. Karanlıkta beni görmesi imkansızdı, şimdi ben onu seyrediyordum işte!. Daha fazla oyalanmadan silahımı göz hizama kaldırdım, tek bir atış açık pencereden içeri kırmızı noktanın biraz üzerine o kadar. Hedefimden emin olup tetiğe asıldım….”Çatt!!” lanet olsun ıskaladım… camı vurdum.Kırmızı nokta hareketlenmeye başladı bir an kayboldu, tekrar belirdi, sağa sola durmadan hareket ediyordu şansımı bir kez daha denedim…Ahhhh!!!!Acı çekerken çıkardığı bu kesik “ahh” sesi içimi huzurla doldurdu. Geldiğim yolu takip ederek odama ulaştım. Silahımı yerine yerleştirirken üzerindeki “Ercan Plastik” yazısı gözüme ilişti gülümseyip öptüm plastik kabartma yazıyı. Hala açtım… önemi yoktu.Ertesi gün evimden çıktığımda onu gördüm, bir gözü bandajlıydı, sokağımdaydı, evimin önünde! arkadaşlarıda yanındaydı. Bir an içimi korku kapladı tanıyabilirdi beni! ama tanımadı. İlgisizce yürümeye devam ettim öncekine göre biraz daha hızlı adımlarla, sokaktan çıkmak üzereyken ayağıma birşey dokundu irkildim olduğum yerde buz kestim. Arkamı döndüm, düşmanım oradaydı, gözümün içine bakıyordu.-Abi topu atarmısınNe dediğini anlamadım, bunu söyledikten sonra gözümün içine bakmaya devam etti, silahsızdım, tek başımaydım.Görüş alanıma giren bir nesne dikkatimi çekti yere baktım, sarı plastik bir top, üç katlı, ileriye yuvarlanmaktaydı, yavaşça. Düşmanımın gözleri üzerimdeydi. Topu yerden aldım ona atmak üzereyken üzerindeki “Ercan Plastik” yazısı duraklamama sebep oldu, gülümsedim. Topu atıp arkamı döndüm. Arkamdan”Saol abi” dedi.Dönüp bakmadım…