Karadenizli olanlar bilirler. Çaylar toplandıktan sonra çuvallara doldurulur ve fabrikalara götürülmek üzere çay arabalarına konur. El arabası gibidir. Şimdi size kaybettiğim yakınlarımın özlemiyle aklıma gelen yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.yaklaşık 9 yaşlarındaydım sanırım. anneannem heryaz beni artvin e götürüdü. O :Hopa da , babaannemde arhavi de yaşardı. Ben anneannemin yanından sıkılıp babaanneme gidicem diye tutturdum. Zavallı kadın onca işinin arasında hiç kırmadan götürdü beni. Daha sonra babaannem de o kadar çok misafir ve çocuk vardıki bende hemen çocukların yanına girip onlarla kaynaştım. İçlerinden biri bakın dedi bu çay arabasına binin ben hepinizi gezdireyim. Neyse bindik arabaya yaklaşık 10 çocuk. yollar taş. araba hep sarsılıyo. En sonunda derenin olduğu yere geldik. Dereye inen yol uçurum gibi. Sadece inen yolda fındık ağaçları var. ve dereye yakın kayalar. Bu salak (diycem artık.) arabayı tutama sen biz dereye düş. Gözlerimi açtığımda üstümde çayarabası vardı. Şansım varmış fındık kökü tutmuş beni. Ardından gelen sarsıntı daha beterdi. Babaanneme benim öldüğümü söylemişler. Kadın geldiğinde beni ayakta görünce artık neden bilmem çok fena bir şamarını yedim. Nur içinde yatsın dedeme çok zor söylemiştik. Babaannem hayatta onu çok seviyorum. Pamuğum o benim. Ama anneannem ve dedimi bu vesileyle anmış oldum:)