Küçük bir kızken ablamın saçlarını ve kıyafetlerini çölün suya afinitesi gibi arzular, büyüyüp onlara sahip olabilmek için sürekli dua ederdim. Allah’tan dualarımın kabul edilmesi ve takiben büyümem o yıllara denk gelmedi.Hemen her kadının saçlarının 2,5 numara örgü şişiyle örülmüş koyun postu gibi göründüğü, permalı saçların kral olduğu yıllardan bahsediyorum. Perma meme yahut rahim gibi bir şeydi o yıllarda. Kadını kadın yapan özelliklerin duayeniydi. Uzun ve kısa saça uygulanabilir, uzun saçta nispeten travma geçirmeden bakılabilirken kısa saçta şimdiki zaman ekiyle alacakaranlık kuşağından hallice idi. Saçlarınız uzunsa seçenekler çoğalır, permalı saça perçem kestirilip bu bölüm dolma tabir edilen şekilde kafanın tepesinde bombe yapılabilirdi. Saçlar serbest bırakılabilir ya da isteğe göre kafa derisi santimetrekare başına normalin on misli gerginliğe ulaşıncaya dek arkadan toplanabilirdi. Saçlar toplanırken şimdilerde pek olmayan kelebek tokalar kullanılırdı. Yine serbest bırakılan saça patenti Serpil Çakmaklı’ya ait bol renkli hatta parıltılı bantlar uygulanabilirdi. Bu bantlar zaman içinde haddini aşan bir işlevsellikle Türk sinema tarihinde ” masum genç kızı kötü yola düşürmek” konulu sahnelerin vazgeçilmezi oldu. An olmamıştır ki bir Nuri Alço bir Eray Özbal bu bantların cazibesine kapılıp çılgın arzularla yanıp kavrulmasın. Permalı kısa saç ise gerçekten şimdi burada hatırlamak bile istemeyeceğim kadar kötü bir akımdı.Permalı bir genç kız toka ve bant da kullansa eksikleri yüzünden podyumlara çıkmaktan çok uzaktı. Markası ya da fonksiyonu zerre kadar önem taşımayan kocaman çerçeveli güneş gözlüğü yahut bilekten aşağı doğru sarkan ve üzerinde kalın harflerle kızımızın adı yazan altın bir künye bu müstesna şıklığı tamamlayan zekice detaylardı.

Vücudun üst bölümünde vatkalı gömlek, t- shirt, kazak, ceket, kısacası vatkalı bir şey olurdu. Vatka dediğimiz bildiğiniz apolet. Sanki on dakika sonra hanımkızımız genelkurmayın düzenlediği üst düzey toplantıya katılıp paşalarla omuz yarıştıracak. Ve evet itiraf ediyorum ben bir zamanlar vatkayı sevdim. İşte Darwin’in evrim teorisine somut bir kanıt. Bir zamanlar vatkayı sevmiş olan ve zaman içinde beyni vatkayı unutmaya programlanmış insan modeli. Vatka’nın kendini aştığı an bence bacaklara doğru daralan yarasa kollu elbisede kullanıldığı andır. Bir kadın vücudu en çok ne kadar çirkinleştirilebilir sorusunun yanıtıdır bu. Vatka sektörü o denli hızlı büyümüştü ki pembe kazağa sanki dışardan görünüyormuş gibi pembe vatka takmak gerekirdi. Siyah yahut kahve bir vatka kullanmak bu durumda insanlık ayıbı idi. O vatkalar yıllarca bitip tükenmedi ve eskimedi. Ama yaratıcı türk kadını bunun altında kalmadı, yılmadı. Bir gün annemi vatkayla bulaşık yıkarken gördüm.- Ne yapalım kızım atacak mıyız, mis gibi de köpürüyor mübarek!diyerek kafamdaki onlarca soruyu tek kalemde sildi attı sevgili annem.

Pantolon konusunda o yıllarda arayı bulamadık. Kot pantolon feci şekilde popülerdi. Şarlo ya da şalvar dediğimiz önden pileli çuvaldan bozma kotlar ve size bir kondomun içine koyulmuşsunuz hissi veren dar kotlar arasında gidip geldik. Şalvar kesimli olanların paçası ya kısa kesilir ya da gelecek sene de giyilmesi planlanıyorsa katlanırdı. Bu amaçsız bir eylem değildi. Kısaltılan paçaların altında son moda kar beyazı çoraplar görünürdü. Pantolonlar mutlak surette çene altına kadar çekilir ve kazak olsun gömlek olsun pantolonun içerisine sokulurdu. Bu dönemde çoğunlukla çingene pembesi ki fuşya demek daha modaydı ya da fıstık yeşili olan taytlar da giyilirdi. Tayt tek başına giyilebilen bir kıyafet değildi. Her daim ayak bileklerine tozluk takılırdı. On dakika sonra avrupa aletli jimnastik elemelerine girecekmişsiniz gibi gezerdiniz ortalıkta. Bir de ayak altındabir aparatla bağlı olan taytlar vardı. Bu aparatı ayağınızın altından geçiridiniz ve taytınız odun gibi dururdu.Yine aynı yıllarda kadın erkek fark etmez herkes kalın tabanlı spor ayakkabı giyerdi. Esem markası her keseye uygun ve çok çeşitli olmasına rağmen parası olanlar daha ünlü markaları tercih ederdi. Kadınlarda erkek ceketi giyer ancak erkeklerin aksine ceketin kollarını kıvırmazlardı.Bir ulus böyle bir dönemi atlatıp soyunu devam ettirebilmişse dünya üzerindeki hiçbir antitez beni bu popülasyonun soyunun tükeneceğine inandıramaz. O yıllarda karşı cinsler her şeye rağmen birbirini çekici bulup üremişse herhangi bir koşulda nüfusumuzun azalması asla mümkün değil bence.not/ aslında 80’leri olduğu gibi ele almak lazım ancak yazmaya üşeniyor deli gönül.