Orhan Aksoy kimdir?
16 eylül 1971 yılında Samsun’un Bafra ilçesi Engiz beldesinde inşaat işçisi Ahmet ve karısı Hacere ikinci oğullarını dünyaya getirdiler. Adını Orhan koydular, Orhan Aksoy. Orhan ve ağabeyi Muharrem’in sonradan 6 kardeşleri daha oldu. Küçük bir evde geçim sıkıntısının pençesinde dayak yanlısı bir ailenin reisliğini yaptığı on kişilik bir aile…Aksoy ailesi Orhan bir yaşına bastığında Bursa’ya taşındı. Orhan Aksoy zar zor ilkokulu bitirdi ve bir daha okula gitmedi.Orhan Aksoy 4 yaşında kafasının üzerine düştüğü bir çocukluk kazası geçirdi. Geriye abla ve ağabeylerinin kardeşlerine bakmadıkları için yedikleri dayaktan başka bir iz kaldı mı bilinmez ama bir de 14 yaşında babasıyla birlikte bir trafik kazası geçirdi. Babası Orhan’ı da diğerleri gibi kazmanın sapıyla döverdi. Orhan geceleri kabus görürdü. Küçükken babasını görünce annesi kucaklayana kadar annesinin kucağında ağlardı . Herkesin nasıl hiçbir şey yok gibi hayata devam ettiğini anlayamıyordu. Orhan zayıftı, hastaydı. Dayanacak gücü yoktu. 15 yaşına kadar sefil ve aşağılayıcı hayatına ailesi ile devam edip 15 yaşında İstanbul’a kaçtı. İstanbul’un taşı toprağı altındı, Orhan bir boğazcıktı, Orhan artık baba dayağı yemeyecekti.
İstanbul’da Orhan’ı bekleyen çok şey vardı. Önce bir dönercide işe başladı. Kendi parasını kazanıyor, kötü bir otelde kalıyordu. Ama özgürdü. Kendine güvenmeye başladı. Bu güven ona pahalıya patladı çünkü hırsızlık yapıp daha çok kazanabileceğini ve bu işten yakayı kurtarabileceğini düşündü ancak yakalandı. Polis adını sorduğunda Orhan polisin sesinde babasını gördü, kendi çığlıklarını duydu, ağzının içine akıp ağzında tuz bırakan gözyaşlarını tattı. Ne olursa olsun yalan söylemeye karar verip adının Gökhan Mutlu olduğunu söyledi. Ancak tüm bunlar babasının mahkemeye ulaşıp Orhan’ı hem evden kaçtığı hem de hırsızlık yaptığı için bir temiz dövmesini engelleyemedi. Orhan’ın yeri ailesinin yanıydı. Bursa’ya döndü ve garsonluğa başladı. Ancak içindeki kötü bir kere ortaya çıkmıştı ve bu defa hırsızlığın sonu 16 ayı İzmir Çocuk Islahevi’nde 8 ayı Bayrampaşa cezaevinde geçirilecek 5 yıllık bir periyottu.Hapishaneden çıktığında yeni bir kolay para kazanma sevdasına tutuldu. Bu defa da dolandırıcılık suçundan hapis yattı. Üstelik hapishanede tüberküloza yakalandı ve bu yüzden askere de gidemedi. Ancak yeni bir fikri vardı. Romanya’ya gidecekti. Orada yeni bir iş kurup para kazanabilirdi. Romanya Orhan’a uğurlu geldi. Orada hayatının kadınını buldu. Artık sıcak bir yuvası, çocukları olacaktı. Gabriela Barbuşi ( Mine Aksoy ) İstanbul’a taşındı. Hamileydi. Geçim sıkıntısı dışında önemli bir dertleri yoktu ve Orhan bir süre sonra bu sorunu ticarete atılarak çözdü. Artık ailesini rahat ettirecek kadar para kazanıyordu. Her şey yolunda idi.
17 Ağustos 1999 sabahı Türkiye’de televizyonunu açan herkes ürperti ve gözyaşları içinde İzmit merkezli korkunç bir deprem olduğu haberini aldı. Evler yıkılmış insanlar ölmüştü. Enkaz altındakileri çıkarma çalışmaları sürüyordu ve ölü sayısı her saniye artıyordu. Tüm Türkiye şoktaydı. Çok fazla sayıda aile yok oldu. Kalanlar hayata tutunmaya çalıştı. Aksoy ailesi de bunlardan biriydi. Her şeylerini yitiren Aksoylar dağıldı. Gabriela/ Mine ve iki çocuğu Romanya’ya ailelerinin yanına döndüler. Orhan ise bir ev tutup yeniden para kazanmak ve ailesine kavuşmak için sonu gelmez yeni başlangıçlarından biriyle daha başbaşaydı.Koliler bulunuyor…
16 Ocak Salı günü mimar müteahhit Cüneyt Bahçıvan Fatih’teki inşaatını iki işçisi ile birlikte kontrol etmek için inşaat alanına girdiğinde bodrum katta bir koli buldu. Kolinin içindekinin ceset olduğunu fark edince hemen polise haber verdiler. Komiser Hakan Akşen eşliğinde olay yeri inceleme ekibi gelip koliyi incelenmek üzere savcılığa götürdü. Ceset incelendikten sonra kimlik teşhisi için araştırma yapılırken 12 Ocak günü kaybolduğu bildirimiş olan Ömer Şeker’in kayıp bildirisi ile karşılaşıldı ve yakınları cesedi teşhis etti. Ömer Şeker 42 yaşında bir seyyar satıcı idi. Bulunduğunda elleri ve ayakları ayrı ayrı bağlanmış cesede domuz bağı tabir edilen bağlama stili uygulanmıştı. Çıplaktı. Ağzı, burnu, kulakları plastik silikonla doldurulmuştu.
21 Ocak Pazar günü Gaziosmanpaşa’daki Çamlık Parkında iki adet koli bulundu. Akşama kadar kolileri alan olmayınca polis çağırıldı. Komiser Zeki Ulusan ve olay yeri inceleme ekibi kolileri savcılığa götürüp incelemeye aldı ve kayıp bildirilerine göre kimlik tespiti yapıldı. Ali Rıza İdrisoğlu ( 16 Ocak Salı kayıp bildiriminde bulunulmuştu) ve Hakan Erkan’a ( 15 Ocak Pazartesi kayıp bildiriminde bulunulmuştu) ait oldukları belirlenen iki adet cesedin ölüm nedeni belirlenemedi. Cesetler elleri ve ayakları bağlanıp cenin pozisyonuna getirilmişti. Kuyruk sokumlarında morluk vardı. Ağız, burun, anüs, kulak gibi vücut boşlukları plastik silikonla doldurulmuştu. Kafalarına poşet geçirilmişti. Cesetlerden birinin kafatasında parçalanma ve vücudunda yanık izleri vardı.Kaynaklar;
Yazı yazılırken gazete küpürleri ve haber yayını yapan siteler ve Sevinç Yavuz’un kitabının dışında internet sitelerinden hiç bir şekilde alıntı yapılmamıştır.Sevinç Yavuz’un kitabının baz alınma nedeni kitabın polis kayıtlarına uygun olarak yazılmış olmasıdır.Profil yazılırken kullanılan yorumların kaynağı Doç. Dr. A. Tarık Yılmaz’la yapılan bir sohbettir. Kolici ile görüşülmeden yapılmış yorumlardır.Sevinç Yavuz… bir seri katilin öyküsü/ kolicihttp://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/02/04/290371.asphttp://www.habervitrini.com/haber.asp?id=49405http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/07/20/5918.asphttp://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://www.barobirlik.org.tr/calisma/basinda_yargi/2004/06/18_dosyalar/image007.jpg&imgrefurl=http://www.barobirlik.org.tr/calisma/basinda_yargi/2004/06/18.htm&h=170&w=180&sz=7&hl=tr&start=20&um=1&usg=__sgPGFC0Lrz1Jj9DuNIxZkzg0jxg=&tbnid=Fiw0rW2tMTx_EM:&tbnh=95&tbnw=101&prev=/images%3Fq%3Dkolici%2Bduru%25C5%259Fma%26start%3D18%26ndsp%3D18%26um%3D1%26hl%3Dtr%26sa%3DNhttp://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/06/17/476295.aspDevam edecek…
yorumlar
başlığı gördüm hoşuma gitti, toplantıdan çıkınca detaylı bi şekilde okuyacağım..
Vay canına, kimi kolilere ilaçları koyuyor, kimi cesetleri, nelere ev sahipliği yapıyor şu koliler..
yazının ikinci bölümünde – ki onu da yolladım moderasyon uygun görünce yayınlar- travmanın sonuçlarını detaylı olarak okuyacağız.yazı uzunyazı okumayı sevmeyen bazı arkadaşların isteği üzerine iki bölüm olarak hazırlandı.
fevkalâde isabetli bi karar, 3leme yapsaydınız sanki daha mı iyi olurdu, hemi de yeni trend..
Bence uzun yazı sevmeyenler kendilerine bi çeki düzen versinler. Ben yazıyı tek parça halinde, uzuncana okumak istiyordum.Şunların kaprisleri dolayısıyla, senin seriye yeni malzeme çıkarmak istemiyorum. Şimdilik o arkadaşların isimlerini almıyım Manson. Ama onlar da kendilerine çeki düzen versinler en kısa zamanda.
Şimdi okunaklı ve güzel ise uzun yazıları ben de severim. Manson kendine özgü anlatım biçimiyle yazıyı bir çırpıda okumama yardımcı oluyor ama anthro bu tercih meselesi bu kadar keskin söz sarfetmen ne kadar doğru bilemeyeceğim.Bu şey gibi, mesela ben karşımdaki yavaş konuşuyorsa inanılmaz sıkılırım dinleyemem. Hızlı ve akıcı olmalı..
Ben sadece bu konuda yazıyı böldüren bir kişiyi hedef aldım Dejavu. Ona gıcığım var. Yoksa kimisi uzun yazı sevmez, biliyorum. Listeme sadece o gıcığım olan kişiyi aldım şimdilik.
:)peki
Süper olmuş Manson..Tebrikler.
bir kaç ay önce saçı sakalı birbirine karışmış bir adam 10 tane triplex koli almak istediğini söylemişti. ölçü sorunca da “bir insanı alacak buyuklukte” diye cevap vermişti, hepimizin şaşkın şaşkın baktığını görünce de “neyse ben sandık araştırayım” diyerek çıkıp gitmişti…yoksaaaamerakla devamını beklemekteyim sevgili manson…
Ayrıca bu yazı bunu hakediyo:
zevzek..
terbiyesiz, saygısız insan!
seviyesiz pespaye
çıkıyorum şimdi. defterini sonra dürerim.
17 agustosta arkadasını yıtıren bırı olarak o gunlerı hatırladım hos aklımdan hıc cıkmadıkı mekanı cenet olsun
paçoz, ilk ismi vermeye maçan sıkmıyo mu ha
Manson, ben artık biraz da katillerin değil de, maktüllerin analizini yapmanı rica etsem.Mesela, bu maktüller hep paçoz, zevzek, gibi laflarla canlarına mı susarlar. Cami duvarına mı işerler.Yani maktüller de nasıl bir ruh hali oluyor, onu merak ettim.
hay manyeto hay..
hay manyeto..insan yorum yazıyo, bari isa mesih rızası için bi düzeltme yapar.Yani maktüller de değil >>Yani maktüllerde
boşuna manyeto demedik..
Orhan Aksoy başka bir bireyin çocuğu olsaydı, bugünkü yaşantısı çok farklı olabilirdi..
hımmm
saf;masumane bi yaşam öyküsü…
manso merakla devamını bekliyorum..
Devamı burda ki..
evet yorumu yazdıktan sonra gördüm:)
oh my!!!
anthro kopan olum efendi olsanıza. iki dakika bi yere kadar gittik ortalığı hallaç pamuğuna çevirmişsiniz.
Şiddetin acısı bedende bir kaç dakika sürer ama ruhun çektiği acı başka bedenleri yok ederek diniyor sanırım.
sadist duyguların ön plana çıkması…
Bilgi için teşekkürlerlenskontakt lensrenkli lenstorik lenstoric lens