Toplum adına bağımsızlık sorunu büyük önem arz etmektedir, her yönü ile ele alınacak bir konu olarak önemlidir. Sorunlarla baş etmek, etraflıca ele almak, azimle üzerine gitmek gerektiren bir nitelik göstermektedir. Özellikle yeni bir oluşum açısından, devlet adına, toplum adına büyük önem gerektirir. Toplumun büyük çoğunluğunun refahı, güvenliği, mutluluğu söz konusudur. Hem gelişmiş ülkeler hem de geri kalmış ülkeler (az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler de denir) açısından bağımsızlık sorunu farklılık gösterir. Gelişmiş ülkelerde siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam bir takım temellere oturduğundan çok da sorun olmayabilir. Geri kalmış ülkelerde, varlıklarıyla ilgili, az gelişmişlikten gelişmişliğe geçişle ilgili bağımsızlık sorunu önem taşımaktadır. Bu sorun, bazı sıçramalar, yeni bir çağ başlatma durumu gerektirmektedir. Çeşitli siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunların olumlu çözüme ulaşması için bir takım devrimler gerektirir. Olumlu adımlar atılmadıkça sorunların çözümü olanaksızdır. İşte; geri kalmış toplumlarda esas sorun bağımsızlık, yani “tam bağımsızlık” sorunudur.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk Devleti, kapitalist ve emperyalist devletlerin karşısında bağımsızlık savaşı vermiştir. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel emperyalist saldırılar karşısında inançla duran Mustafa Kemal vardır. Hatta Mustafa Kemal “mazlum milletlere” de örnek olmuştur. Siyasal bağımsızlıklarını her toplumun kendisinin sağlayabileceğini göstermiştir. Saldırganlardan kurtulurken, başka birilerinin uşaklığının da kabul edilemeyeceğini, bu hataya düşmemeyi öğretmiştir. Mustafa Kemal, geri kalmış ülkelerin aldatıcı bağımsızlığa kanmama gerçeğini tüm dünyaya göstermiştir. Siyasi, ekonomik, adli, askeri, sosyal ve kültürel alanlarda kazanılmayan bağımsızlık aldatıcı bir bağımsızlıktır. Sadece siyasi bağımsızlık, dolaylı olarak bir bağımlılıktır. İşte, gösterilen bağımsızlık anlayışı, Mustafa Kemal’in gösterdiği “tam bağımsızlık”tır.Bir devlet, siyasi bağımsızlık elde etmiş, organları kurulmuş, parlamentosu ve hükümeti çalışır durumda olsa bile; ekonomik, adli, askeri, sosyal ve kültürel yönden başkalarının etkisinde ise, o devlet bağımlı devlettir. Tam bağımlı olma tehlikesi de her an olasıdır.Bugün geri kalmış ülkelerin; çeşitli yardım, ittifak ve ikili anlaşmalarla sıkı bağlar kurularak ekonomik, askeri, sosyal ve kültürel bağımsızlığını kaybetmesi, adli bağımsızlığının da olamayacağı gerçektir. Koruyucu(!) devletin kanatları altına giren toplumların ekonomik ve sosyal kalkınması ciddi şekilde engellenmiş demektir.Koruyucu(!) devlete sıkı sıkıya bağlı toplumların kültürel bağımsızlığı da tehlikededir. Askeri alandaki bağımlılık da ülkeyi korkunç tehlikelere götürecek önem göstermektedir. Tam bağımsızlık yoksa, siyasal rejim de, toplum yararına olumlu sonuca ulaşabilmek de hayalden öte bir şey değildir.Koruyucu(!) devletler gerçek bir demokrasiye izin vermeyecektir, demokrasi kağıt üstündedir. Öyle kalması için de her yolu deneyecektir. Şeklen bile olsa, demokrasiye izin verilmesi sömürücünün başına iş açıyorsa, bu ülkede apaçık faşist bir rejim tercih edecektir. Yönetim sömürücünün yararına çalışmıyorsa, başka bir yöntemle ya da darbeyle yenileri bulunacaktır.Sömürücü ekonomik bağımsızlığa da izin vermez. Bağımlı kalması tek şartıdır, amacına da terstir ekonomik bağımsızlık vermek. Çünkü amaç sömürmektir. Bu açıdan tam bağımsızlık büyük önem arz etmektedir.
Gutemala, Jacobo Arbenz Guzmá
Bu konuda Gutemala, Jacobo Arbenz Guzmán’ın yönetiminin, ABD gizli örgütü CIA tarafından yetiştirilen Albay Carlos Castillo Armas’ın gerçekleştirdiği darbe can alıcı örnektir.Artık sömürücülerin haraç alma şekli değişmiştir. Sömürülecek devletin ekonomik yaşantısına egemen olmak, kilit noktaları ele geçirmek bugünkü haraç alma yoludur. Yabancı sermayenin aşırı kar elde edebilmesi, başka ülkeleri açık pazar haline getirmesine bağlıdır.Sömürücü devlet zorunlu kalmadıkça askeri işgale gerek görmez, ancak amacına ulaşmak için gerekirse askeri işgal gerektirecek ortam yaratır. Aslında tercih edilen yöntem, geri kalmış toplumda aşağılık duygusunda kişileri iş başına getirmektir. “Biz bu devletin yardımı olmadan bir yere varamayız.” diyen kişiliklerdir bunlar. Böyle olmayanı iş başından uzaklaştırmak vardır.Sömürücü devlet, kültürel bağımsızlığa (eğitim işlerinde bağımsız davranmasına) da seyirci kalamaz. Amacı kültür emperyalizminden elden geldiğince yararlanmaktır. Sömürülen ülkenin iş başındaki kuşakların birçoğunu elde etmek yetmez. Gelecek kuşakların da aşağılık duygusunda yetişmesi sağlanmalıdır. Eğitim çeşitli yöntemlerle sömürücünün eline geçmelidir. Radyo, televizyon, basın sömürücünün elinde ve kontrolünde olmalıdır.“Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu. “ Jomo Kenyatta (Kenya Ulusal Önderi)
Jomo Kenyatta
Geri kalmış ülkelerin bağımsızlığını yok etme yollarından biri de kapsamlı askeri ittifaklardır. Askeri üslerle hukuken ordu üzerinde kumanda sağlanmaktadır. Yardım adı altında verilen ya da satılan silahlarla da denetim kazanılmaktadır. Silah ve techizat bakımından sömürücüye bağlı kalmamak elde değildir.
Amerikan üsleri
Ülkemizin tam bağımsızlığının elden gidişi, Osmanlı Devleti’nin en şaşaalı dönemlerinde atılan tohumlardan başlar. Yüzyıllarca da devam edip gelmiştir. Uzun yıllar Osmanlı’nın en yaşamsal sorunu bağımlılık sorunudur ki; öteki sorunların çözümü de bağımlılık sorununun çözümüne bağlıdır. İşte, Osmanlı Devleti’nin sona ermesi, Yeni Türkiye’nin doğuşu demek olan “ Kurtuluş Savaşı” içinde ve sonrasında barış görüşmelerinde verilen mücadele “Tam Bağımsızlık” adına yapılmıştır. Şu an bağımsızlığımız şekil olarak korunabilmekteyse de, açıkladığım özelliklerdeki “tam bağımsızlık” gölgelenmiş bağımsızlıktır. Bağımsızlığımızdaki kısıtlılık elbette tartışmaya açıktır. Kurtuluş savaşı ve Atatürk’ün amacı sadece düşmanı yurttan atmak değil, tam bağımsızlık kazanmaktır. Osmanlı’dan kalan bağımlılıkları ortadan kaldırmaktır.Emperyalist, sömürücü devletlerin ezdiği bütün “mazlum milletler” Atatürk’ten etkilenmişlerdir. Prof. Helbert Melzig Atatürk’ü çok iyi tanımaktadır. 1937’de şöyle der:“Atatürk dünyanın boyunduruk altına alınmış bir kıtasındaki uluslara hürriyet yolunu göstermiştir. Atatürk’ün kişiliği Nil kıyısından, Çin sularına kadar efsane haline gelmiştir.”Atatürk savaşımızın amacını şöyle belirtir:“Amacımız ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve ulusumuzun tam bağımsızlığını sağlamaktır. Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet kim olursa olsun, hiç duraksamadan çarpışırız ve kazanırız. Bu konudaki kararımız, inancımız kesindir.” (İzmir-1923)Yine Atatürk yabancı temsilciliklere şöyle der:“Ulusal isteklerimiz sizce bilinmektedir. Topraklarımızın baştan başa düşmandan kurtulması ile ulusal sınırlarımız içinde siyasi, mali, iktisadi, askerlik, adalet, sosyal ve kültür yönlerinden tam bağımsızlığımız, ilke olarak kabul edilirse, görüşmelere hazır olduğumu bildiririm.” (Nutuk)Lozan görüşmeleri üzerine ise şunları söylemiştir:“Lozan Barış Antlaşması’ndaki hükümleri, öbür barış önerileriyle daha çok karıştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı sanılmış, büyük bir yağmanın yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku (zafer) yapıtıdır.” (NutukSömürücü devletler her yolu deneyerek, artık amaçlarına ulaşmaktadırlar. Yetiştirdikleri teröristlerin oluşturduğu ortamlardan yararlanarak, demokrasi(!) getirmek için her türlü bağımlılığı elde etmektedirler. Afganistan ve Irak örnekleri ortadadır. Görünüşte bir siyasal bağımsızlık arkasında, her türlü sömürü uygulanmaktadır. Türkiye’de de Atatürk’ün temelini attığı “tam bağımsızlık”, kısa sürede altı oyularak sömürü yolları açılmaktadır. Ülkenin gümrük uygulaması elden çıkıyorsa, ekonomik kurumlar yabancılara ya da yabancı ortaklıklara, bankalar yabancılara satılıyorsa, vitrinlere yabancı mallar dolmuşsa, tam bağımsızlıktan söz edilemez. Çeşitli cemaatler ve kuruluşlar aracılığıyla kültür yozlaştırılıyorsa, tam bağımsızlık gitmiş, sömürücü amacına ulaşmış demektir. Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesine sahip çıkılmadıkça, sömürülmek kaçınılmazdır.Bugün şapkamızı önümüze alıp düşünme, yorumlama, karar verme zamanıdır, hatta zaman geçmektedir. Bütün bu kazanımları bize sunan Atatürk’ün kurduğu TBMM’nin kuruluş yıl dönümünü nasıl değerlendirmek gereğini sorgulama günüdür. Atatürk’ün gösterdiği “Tam Bağımsızlık”ın neresindeyiz acaba?
yorumlar
Başlıktan paylaşımın Teacher07 ait olduğunu anladım.Emeğine sağlık.Kazandığımız zaferler anlatmakla bitmez.M.Kemal Atatürk ve Niceleri asla unutulmaz.Tarihimizi tekrar tekrar okumak ayrı bir zevk.
bu ne yaa.
Yazıda sözü edilen sömürgen ekonomik yapılara örnek: IMFYazıda sözü edilen emperyalist askeri kurumlara örnek: NATOYazıda sözü edilen faşist diktatörlüklere örnek: 12 Eylül CuntasıNeyse ki bunların hiçbirinin Türkiye’yle alakası yok.
Bana göre geri kalmış ülke yok.İsmail Cem’in belirttiği üzere “Geri Bıraktırılmış Ülke” var, onun da hangi ülke olduğunu anlatmama gerek yok.Ayrıca Lord Curzon’un Lozan Barış Konferansı sırasında İsmet Paşa’ya söylediklerinin gerçekleştiğini görüyoruz.Eskilerin deyimiyle “durum bu merkezde efendim”.Bağımsızlığa gelince; o ipin ucunu 1945’ten sonra kaçırdık maalesef.
türkiye’de bir dönem çok sıkı bir nato karşıtlığı vardı… sayi ne oldu ona???hani şangay beşlileri.. avrasya birliği… rusya’sı iran’ıyla yani okyanus ötesiyle değilde çevrendeki ülkelerle iyi ilişkiler diye birileri çığırıp duruyordu!!!sanki hepsini bir yere toplayıp soluklarını kesimişler gibim!!!ilgili mim’e de link vereyim…
>> Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapacağız.>> 1 Mart Tezkeresi
Beğeni ve katkılarınız için teşekkürler arkadaşlar.
Tanrı bazılarının ağızlarıyla kıçlarını yerdeğiştirmiş yaratırken. Kendilerini bilir onlar.Kokuşmuş kişilikleriyle saldırarak bir yerlere vardığını sanan, ağzından küfür ve hakaret , hatta b.k döken kişilerin yapabileceği de budur zaten. Onun bunun pazarlamasını yapan kör kişilikler onlar.Bilmediklerini dahi bilmeyen zavallılar… Acıyorum onlara.Okusalar da öğrenseler bari…
@ Thing ;bu arkdaşı ciddiye almayın bu arkdaşı uzun zamanından beri takip ettiğim için söylüyorum. Sadece buradaki huzuru kaçırmak için türemiş bir TÜRK düşmanıdır…
@teacher gibi öğretmenlerimizin de artık çok sayıda olduklarını zannetmiyorum. Yazmış olduğu yazılar her ne kadar birileri tarafından eleştirilse de zaten aynı kişilerdir. Onların gerçek hayatta da bağımsız ve özgüvenini kazanmış birey olmadıkları açıkça ortadadır, yönlendirilmeyi, birileri tarafından güdülmeyi alışkanlık yapmışlardır onları değiştirmek olanaksızdır. İyi ki @teacher gibi düşünen öğretmenlerimiz var.. Yüreğinize sağlık
Yeni bir kurtuluş savaşı başlatalım İzmirde ilk kurşunu atan kesinlikle ben olacağım.
İzmir zaten kurtulmuş, darısı diğer bölgelere
O zaman, yaşasın cumhuriyet, yaşasın laiklik..
ben de sizin gibi düşünüyorum
Tam Bağımsızlık=* Yenildiğin, seni parçalamayı kafasına koymuş milletlerin alfabesini aynen almaktır* Aynı devletler ne giyiyorsa onu zorla milletine giydirmektir* Aynı milletlerin hukukunu aynen, harfine bile dokunmadan ülkende icra ettirmektir* Aynı milletlerin kültürünü, müziğini, anlayışını milletine dikte etmektir* Ülkende bağımsızlık için canlarını vermiş fakat sana ters gelen tüm kesimleri (Kürtler, alimler..) kesmektir.* GDT, TTT gibi teoriler atıp sonra tükürdüğünü yalamaktır.Böyle bir bağımsızlığa canlarını feda etti Anadolu’mun yiğit evlatları.. Hepinizden özür diliyorum..
Blog yazarı rahatsız oluyor diye yazarın yazılarına mümkün mertebe ilişmiyim diyordum ama uzuuunca yazıda cerbeze içinde söylediği hiçbirşeye karşılık bu senin bu yorumun kocaman bir “tam bağımsızlık”tan ne anladıklarını gözlere sokan bir anlatım olmuş Muhalif. Bu kadar göbekten bağlandıkları bir dünyaya karşı tam bağımsızlık mavalları okuduklarına göre, yarı bağımsızlık diye bir kavram ortaya atacak olsalar acaba halimiz nice olurdu? Sanırım bu kez harbiden İbo’nun adı Abraham Svitvoys olurmuştu.
Pınar Kür’ümsü robotun verdiği link Harun Yahya‘nın “atamizindeyiz” sitesine gidiyor. “Atam Atam sen kalk da ben yatam” diyen her siteyi otomatik olarak link veren bir robot olduğunun başka bir delili için teşekkürler..
elinize sağlık çok etkileyici bir yazı
Kıçlarını bile temizlemeden cami köşelerinde uyuklayan mal Araplardansa en azından konçerto yazıp resim çizebilen Batı kültürünü öğrenirim daha iyi. Ayrıca, bu kadar öküz bir milletiz ki, kendi alfabemizden, dilimizden de, kültürümüzden de, yaşantımızdan da soyutlanmış, uzaklaşmışız. Ha nerede başlamış bu soyutlanma dikkat etmek gerek. Dünyanın gelmiş geçmiş en tam bağımsız toplumu nasıl bir anda saçma sapan hurafelerin içine öğütülmüş bilmek gerekir. Ha bundan sonra kendi kültürümüze sahip çıkabilir miyiz? Artık kültür mültür kalmadı kardeşim. Arap kıçı yalayıcıları -ki bunların bir de öbür cinsleri var- içine etti bu kültürün. Virüs gibi yayılıp verem ettiler ulusumu, vatanımı. Ha biz de malız zemin hazırladık bunlara o da ayrı konu. Yakında üzerinize balçıktan yapılmış taşlar yağacak haberiniz yok. Siz daha ne yidüğü belirsiz adamları şirk edin, Allah’a ortak koşun. Hayat yolunu yalnız yürümek, ışığa kendi başınıza ulaşmak zor iş değil mi? Zora gelince nasıl da yaladığınız yere daha çok yapıştığınız gün gibi ortada! Remora olmuşsunuz siz kara götlere.
TSU, + 1000, ne denebilir ki daha..
Ben diyim mi?
Sanırım yazımı zamansız gönderdim. Fazla ilgilenemedim. Hiç bir şeyden rahatsız olmam, yeterki bilinçli ve saygılı yorumlar olsun. Hakaret ve terbiyessizce saldıranlara da müsamaha gösteremem ltf. İnsan gibi eleştirenlere, insanca karşılık veririm. Bilinçsizce ortaya safsata atanlarla da ilgilenemem maalesef.
7 yaşındaki çocuklar gibi mızlamaya gerek yok. Akıllıca konuşacaksan, varsa ufacık bir fikrin, robotluk yapmayacaksan buyur, hodri meydan..Ayrıca fikri olmayan şakşakcılara da ihtiyaç yok, gitsinler başka bloglarda günlük geyiklerini yapsınlar… Bir ara robotun biriyle de böyle başladık, sonra “türkiye laiktir, laik kalacak”ta takılı kaldı.
O aşağılamaya çalıştığın medeniyet senin o çok özendiğin Avrupa medeniyetinden asırlar önce helâ kullanmaya başlamıştır. O çok iğrendiğin adamlar günde 5 defa abdest alıyor, senin avrupalılar aylarca banyo yapmadan koktukları vakit. Konçerto olayına gelince, bizim musikimiz halk müziği, sanat müziğidir. Itrilerden, Dede Efendilerden haberin yok herhalde senin. Ayrıca hayatında kaç kere konçerto (konçertonun anlamını google’a bakmadan bildiğini varsayıyorum) dinledin sen? Kaç kere senfoni orkestrasına gittin? Çok samimiyetle soruyorum.
Senin hangi milletten olduğunu bilmiyorum ama Türksen Türklere hakaret edemezsin. Benim milletime ve halkıma hakaret etme. Kendi aşağılık kompleksinle benim halkımı küçümseme. Türkçe’ye Osmanlı’nın 600 yılda yapmadığı kötülüğü sen daha 70 yılında yaptın utanmaz. Bir günde 1000 yıllık tarihimden, kültürümden koparıldım ben. 1950’lerde yazılan kitapları anlayabiliyormusun sen?Onu bıraktım Nutukun en orjinal hâlini okudun mu, anladın mı? 70 yılda tarihinin en cahil aralığını yaşadı milletim. Bilerek cahil bırakıldı benim halkım. Tüm geçmişiyle ilişkisi koparıldı. Dilinden, müziğinden, kültüründen koparıldı. Bana hâlâ utanmadan, arlanmadan nasıl da bağımsızlık hikâyeleri anlatabiliyorsunuz?? 30 sene önce yazılan kitabı okuyunca anlayamıyorsun. O küfrettiğin ceddin görseydi senin bu durumunu hâline acırdı.
“saçma sapan hurafe” kelimesinin anlamını istiyorum. Neden bahsediyorsun??? 300 yıl cihan devleti olduğumuz dönemdeki anlayışımdan mı? Sen şurada 3 tane milleti 70 senedir huzura erdiremedin, benim dedelerim 400 sene boyunca 62.5 millete refah ve adalet dağıttı.O gidince bütün Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya yanmaya başladı. Bunları görmeyecek kadar kör müsün?
Benim milletim hiç kimsenin yalakalığını yapmamıştır. 600 sene Haktan taraf olmuştur. So günlerinde kökü dışarıda İT’cilerin elindeyken bile Hakkı aziz tutmaya gayret etmiştir. Evet senin kültürün kalmamış. Çünkü sen 1000 senelik tarihine küfrediyorsun, konçerto çalmayı birşey zannediyorsun, Batı’lının fino köpeği olmaktan zevk alıyorsun. Onun giydiğini, onun içtiğini, onun yaptığını ÇAĞDAŞLIK zannediyorsun. Ama benim kökleri 1000’lerce yıllara uzanan çınarlarım var, değerlerim var, medeniyetim var.Milletim yeniden diriliyor. Koskoca çınarları, onca baltalamaya, yakmaya rağmen kurutamadılar, kültürümü, dinimi, dilimi, müziği mi yok edemediler. Her yerde gelecek adına ekilmiş çiçeklerim var. Az kaldı dirilmesine…
Burayı da açıklamanı bekliyorum. Açık açık konuş..
Başlayalım bakalım açıklamaya. Ama öncelikle önyargılardan sıyrılmak gerek, hemencecik savunmaya geçip böğürmeden önce okuduğunu anlamak gerek.
Araplarla, islam alemini karıştırmamak gerek. Dini bütün namazında, niyazında insanlarla değil doğrudan Araplarla benim sorunum. O adamlar değilmiy di daha ilk ateşi atan, daha ilk onlar değil miydi bizi satan?Konçerto bir temsildir orada, elbette Vivaldi dinliyorum. Itri ve Dede Efendi Türk bestecileridir. Dedim ya az önce benim eleştirdiğim bu yüzyıl içinde Araplardır. İslam kültürü ile Arap kültürünü ayrıştıramama sorunumuzu eleştirdim. Ama sen daha ilk saniye bana bu adamları savunarak kendi ırkından taviz vermiş bulunuyorsun.
Merak ediyorsun söyleyeyim %100 Türk’üm ve nerede kendi milletime küfür etmişim açık olarak yazmanı bekliyorum. Eğer, bu yorumdan bu sonuca ulaştıysan söyleyecek en ufak sözüm yoktur sana. Öküz milletizden benim kastım yola sürenleri sorgusuz sualsiz verilen komutları takip etmektir. Bu düşüncemde haklı olduğumu hala düşünüyorum, ha üstüne alındıysan özür dilerim, öküzü koyunla veya kuzuyla değiştirebilirim ya da sen ne önerirsen. Nutuktan okuduğunu anlamama meselesi tam da benim söylediğime işaret ediyor. Bunu karşı çıktığın fikirlerle zıtlık taşıdığını nasıl savunursun anlamadım. Ha bir de 70 yılda hangi kötülük yapılmış, hangi Türklük unsurun elinden alınmış. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu neden kurulmuş hiç mi sorgulamazsın, “damarlarında akan asil kan” sözü sana neyi çağrıştırır, sen de akan nedir? Atalarım neye küfredip küfretmediğimi pekala özümseyebilirler.
Kendi kültürümüzdeki yozlaşmadan bahsediyorum. Aynı sorun İslam inanışı yerine Arap inanışını yaşamak.
Osmanlı şöyledir böyledir dediğimi hatırlamıyorum. Osmanlı bir yönetim biçimidir, Türkiye Cumhuriyeti bir yönetim biçimidir. 70 yıldır ne olduysa bu millet kendine yaptı bunu. Sen kendi kendine yönetmek istemiyor, seçilmiş yerine soycu bir yönetim istiyorsan o senin acizliğini gösterir. Demokrasiler zordur, her bir birey kendi üstüne düşeni yapmakla mesuldur, monarşiler kolaydır yapman gereken tek şey kelleni kollamaktır.
Ben de aynı değerlerin köreldiğinden bahsediyorum zaten. Seninle ayrıştığımız nokta sen bu yozlaşmanın Cumhuriyet’le birlikte zorla yapıldığını söylemen, en azından benim anladığım bu. Ben ise bu yozlaşmayı kendi kendimize yarattığımızı ve ortada artık yozlaşacak bir şeylerin kalmadığını savunuyorum. Cumhuriyet bizim için bir şanstı ama bunu da kullanamadık. Konçerto meselesine tekrar dönersek, hayattan zevk almak için yalnızca kendi milletimin ürettiklerini tüketirim diye bir kaide yok. Kimi zaman “Nihansın Dideden” dinler keyf ederim, yeri gelir “What a wonderful world?” dinler içime huzur doldururum. Buradaki asıl nokta belli kalıplara girip onu yaşamamak. Sinema gavur icadı, gitmemek görmemek gerek savı ne kadar doğrudur. Ne yaparsın sen de kendi öz sinemanı yaparsın adapte olursun. Keyif alırsın. Bu Batı deliliği midir sence? Ne yapmamız gerekli peki kendimizi dış dünyaya karşı kapatıp, bütün dünya benim gibi düşünmeli deyip militan mı yetiştir meliyiz. Batılıları sevmiyorsan bile onlarla başa çıkabilmek için en azından onların tarzlarıyla örgütlenmelisin. Bir bak bakalım Arap Birliği denen topluluk Filistin için ne yapmış?Çınarların altında ben de soluklanmak istiyorum ama senin zihniyetindekiler sayesinde çınar mınar kalmadı, evet kesinlikle baltaladılar.30 yıldır yaşıyorum bu ülkede ne dinime, ne soyuma ne de kültürüme karışan olmadı. Hepsini de pekala yaşıyorum. Senin yapamadığın nedir? Ayrıca, demokrasi bunun için var sana da söz hakkı vermek için, nasıl istiyorsan öyle yaşaman için, bunun nesini kaldıramıyorsunuz, ha afedersin unuttum sizin önünüzde birileri yürümeli ki yürüyebilesiniz.
Burası da gayet açık ne diyor ilk ayet “Oku!”. Okuyan anlar diyorum ben de!
Bir kere Türkçe’yi savunuyorsun ama Türkçe’nde çokça hata var. Okuduğunu anla(ya)madığın yerler var. Yukarıdaki ahkam tonlarca hatayla dolu, bir de tükürdüğünü yalama mevzuu var ama olsun.İlk önce şunu net bir şekilde söylemek lazım, sen ve ben apayrı paradigmalara sahip insanlarız. Dolayısıyla fikir planında “biz” olamayız.Meseleyi sen böyle dedin, ben şunu dedim şeklinde görtürmeyelim. Ben kendimi anlatayım.Ben Siyah Türküm. Kürtler ve dindarların büyük bir kısmı bu gruba dahildir. Bu gruplar TC’nin başından beri asimile edilmesi gereken gruplar olarak görülmüştür. (Bidon kafalılara, halk) Bu gruplar halk olmuştur ama vatandaş hiç bir zaman olmamıştır. Bu grupların ehlileştirilmesi gerektiği ve hiç bir zaman yönetime gelmemesi üzerine bir plan kurulmuştur. Bu nasıl sağlanmıştır. 1920-1940 arasın bu iki kesim “devrim” adı altında darbe üstüne darbe indirilmiştir. Bunlardan en önemlisi Harf Devrimi. Bu devrimin niye yapıldığı hâlâ açıklanabilmiş değildir??? (Burada 5. sınıftaki yalanlara inanacak kadar zekâ özürlü veya saf olmadığın varsayılmıştır.)Bu devrimin ana sebebi Siyah Türkleri tamamen yönetimsel ve ilmiye sınıfının dışına atmaktır. Bunun yanında bu sınıfın çocukları bir şekilde şehirlere gelip okuduğu zaman eskiye dair, kendi kökenine dair hiçbir şeyi okuyamayacaktır. Sadece 1920’den sonra yazılmış propaganda metinlerini okuyabilecektir. Güneş Dil Teorisi gibi dünyadaki en geri zekalı ve faşist önermeler dışında başka bir kaynağı olmayacaktır. Bu şekilde doğan ve bir şekilde okuyan çocuk muazzam bir asimilasyon politikasından geçecektir. Burada kendisine ana-babasının cahil-cühela olduğu onların da “çağdaş” olduğu şeklinde asimilasyon devam edecektir. Çocuk bu beyin yıkama senelerinden sonra bir şekilde öğretmen, doktor, mühendis olacak. 1990’a kadar doğru düzgün hür teşebbüsün olmadığı ülkede çocuk parasını kazanabilmek için “devlet baba”ya el açmak zorundadır. Burada onu ikinci asimilasyon politikası başlamaktadır. Çocuk herşeyden önce “Ne mutlu Türk”üm demek zorundadır. Devleti kuran kurucu iktidarın hadislerinden başka hiçbir şey söylemeye hakkı yoktur. Çağdaşlık adına, daha 10 sene önce babasını şehit eden, bacısının ırzına geçen milletlerin giysilerini giyecektir, ana babasının giydiklerinde tiksinerek. İçki içmenin de başka bir çağdaşlık göstergesi olduğundan dem vurulacaktır. Gencimiz artık Gri Türk olmuştur. Anasınının babasının namaz kılmasını gericilik olarak görecek, eli öpülesi anasının başındaki örtüyü Arap adeti deyip aşağılayacaktır. Kuranın orjinal halinin okunmasından nefret edecektir. İçki içmeyi de modern zamanların en erdemli ve vazgeçilmez davranışı sayacaktır. Artık sistemin ROBOTu olmuştur. Kendine verilen 3 kuruşluk maaş peşinde koşarken, ruh ve mana kökleri kurumuş, sistemin amelesi olmuştur. Tr’nin %25-30una falan tekabul eden kesim bu Gri Türklerdir.Ancak özellikle 50’lerden sonra Anadolu’dan (sosyologlar çevre diye adlandırmış) gelen halkım organize olmaya başlıyor. Şehire geldiği zaman ruh ve mana köklerine bağlı olarak sistem tarafından övütülmeden fikri olarak sağ salim çıkabiliyor. En önemlisi kendi çevresini oluşturup sistemin çarklarında öğütilemez hale geliyor. Namaz kılınmaya başlanıyor, camiler inşa edilmeye başlanıyor.Bu dönemde kendi matbuatını kurup yeni harflerler ihtiyacı olan bilgilerle donanmaya başlıyor. Bu sırada köyden şehire muazzam bir göç başlıyor. Gelen insanlar aslını yitirmeden mühendis, doktor, akademisyen, hakim, bürokrat olmaya başlıyor. Ancak ekonominin %99’una sahip devlete yine de muhtaçtır. Memur olunca bir kısmı kayboluyor bir kısmı aslını koruyabiliyor. Ve birikmiş bir sermayesi olmayan bir sınıf. Devletin tüm imkanları, yani cebinden çıkan tüm vergiler, birilerinin çarkını döndürmeye başlıyor. Bu grubun seçtiği insanlar idam ediliyor sistemin adamları tarafından derken 85’lere geliniyor. Ve Özal serbest teşebbüs ve dış dünyayla ticaretin önünü açıyor. İşte burada artık tüm dengeler değişmeye başlıyor. Hantal Beyaz-Gri Türkler yatarak hazır para kazanmaya alışkın olduğu için bu fırsatı göremiyorlar. Ve Anadolu bir anda ticaret, sanayi derken muazzam bir şekilde sermaye toplamaya başlıyor. Artık kendi ayakları üzerinde durabilmektedir. Ekonomik olarak devlet küçüldükçe kendisi güç olmaya başlıyor. Çocuklarını da şartların gerektirdiği şekilde eğitmeye başlıyorlar. Artık makina dönmeye başlamıştır, tekerlek eşiği aşmıştır. Ancak özellikle yargıda ve askeriyedeki Beyaz-Gri Türk çoğunluk istediği zaman sistemi durdurma gücüne sahip olduğu görüyor. Şu anda yaşanan kavga bu iki kesim arasındaki kavgadır. Beyaz-Gri Türkler vs Siyah Türkler.Siyah Türkler Cumhuri idareye yani seçimlere tam bağlıdır, hiçbir sorunu yoktur.Siyah Türkler inançlara saygılı, asimilasyon anlamına gelmeyen laikliği destekler.Siyah Türkler açık, serbest ekonomiyi ve özelleştirmeleri destekleme sebebi devletin küçülmesini istemesidir.İtiraf olrak kabul edebilirsin: Siyah Türklerin %30-40’ının demokrasiyle sıkıntıları vardır. Demokrasiye karşı demiyorum ama bazı noktalarda sıkıntıları var. Mesela milliyetçi kesiminin Kürtlerle sıkıntısı vs. (Ancak bu oran Gri Türklerde %60-70’lerdedir.)Siyah Türkler teknoloji, bilime falan karşı değildir. Hatta bu konuda Gri Türklerden fersah fersah açık fikirlidir.Siyah Türklerin önündeki en büyük engel dünyevileşmedir. Dünyaya yeni soluklar getirecek yeni bir medeniyet yaratıp yaratamayacağı buna bağlı.
arkadaşlar birbirimzi kırmayalım
…afrikadan köle olmak üzere türkiyeye getirilen busiyah türkler(!) zamanla beyazlamış ama isimlerini “siyah” olarak halen korumaktadırlar.evet görüldüğü üzere alternatif bir tarih her zaman yaratılabilir!!ayrıca bu siyah lavuklar özal dönemini ve bugünki apolitik toplumu yaratan insan ile geçen gün ne hikmetse görüştüler;-Abdullah Gül, Kenan Evren ile görüştü-görüldüğü üzere siyah türklerimiz(!) özal dönemini yaratan darbecileri çok severler onlarla ve darbelerle aralarında pek sorun yoktur.
‘80 sonrası rantsal dönüşüm oldu’80 sonrasında Türkiye üretimden çıkartıldı, rant ve borçlanma üzerinden işleyen bir ekonomik yapı oluşturulmaya başlandı…Türkiye’de rant ekonomisi var mı?
bu ranttan kim yararlandıysa bugün savunucuları onlar, devlet küçülüyor goygoyu da bundandır… çünkü rant artık ellerinde.bu rant artık anadolu kapitalizmiyse(!) anadolu halkı yine aç yine eğitimsiz…özal dönemi diye savunduğunuz yapı anadolu ayağa kalktı diye yaptığınız goygoyculuk gerçek eşitsizliğe hiç değinmiyor.beyaz-gri-siyah diye toplumu ayırdığınız yapı gerçekte varolan beyaz yakalıları asla görmez.Dünya “devletleştiriyor” biz habire “satıyoruz”…bu bağlamda devlet küçülsün anadoluda beylikler kurulsun bunun adıda anadolu halkı ayağa kalktı(!) olsun bak sen şu işe.aslanım benim!.. geçmişte idam edilen biri de aynısını yapıp tek adam imparatorluğunu kurup medyayı ve geride kalan kim varsa kendi yönetimi altında beslediği beyliklerle bu siyah-beyaz ayrımı üzerinden beslenmişti.bu beyaz-siyah-gri öylesine yapay öylesine saçma ki…bu saçmalığı besleyenler yine dışarıdaki ulusalcılar içerideki bazı küreselciler, dışarısı ulusallaştıkça biz küreselleşiyoruz, bu böyle bir vaka işte.bu rantı elinde tutanlar çokça dindar! çokça anadolu kaplanı! ve yine çokça haksız ve eşitsiz toplum peşindeler.TUVALET KÂĞIDI BİLE YURTDIŞINDAN! MUHAFAZAKÂR BURJUVA LÜKSTE SINIR TANIMIYOR!
Hikaye!
Verebileceğin tek tepki buysa beyhude eskitmişim klavyemi..
O şekilde görtürmüyorum ben de!
Görüldüğü gibi biz Türklere demokrasi kapasite dışı, Lüksss..Adamları serbest bırakırsın, gidip Arabistan ı örnek alırlar..
Benim Herkese (bilumum siyah gri beyaz yeşil kırmızı kahverengi pembe- kendini nasıl ifade ediyorsa artık) bir iki sorum olacak;1) Kadının eğitimine nasıl bakıyorsunuz?2) Bağımsızlıktan kastınızı tam olarak açıklayınız.3) Tartışma adabı ve söz söyleme sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz?4) Sivas Kongresi’nde “Mandat” olarak bahsedilen “manda” ne anlama gelmektedir?5) Mustafa Kemal Hakkında ne düşünüyorsunuz?6) Osmanlı İmp’nun arşivlerini okudunuz mu?ve son olarak7) Demokrasi denince aklınıza ne geliyor?
1) kadınlara eğitim şart.2)hazımsız insanlar asla bağımsız değildir.hazmın olduğu yerde bağımsızlık vardır.3)ağzı olan konuşmalı.olmayanlar yöntemini nasıl olsa bulur.4)halihazırda bulunduğumuz durum.5)seni bu alemde tek geçerim.6)elimize verirlerse okuruz mantığı var bizde.nüshalarının bir kısmı Türkiye’de onun da okumak için özel izni var bildiğimce.okumadım.7)çarelerin tükenmeyeceği ilk akla gelen.
arkadaşım gerçekten güzel bir paylaşım emeğine sağlık.
@aggali müsaadenle bir ekleme de benden,8) Köy Enstitüleri denince ne anlıyorsunuz?ama bu soru özellikle Türk’leri beyaz / siyah / gri diye ayıranlara.
Köy Enstitüsü=Asimilasyon MerkeziAyrıca:
Alıntı
peki bu eğitimi, ilk öğretim üniversite veremiyorsa, zamanında köy enstitüleri kapatılmışsa kim nereden sağlayacak? hangi eğitimi istiyoruz? çocuklar ellerine kitap yerine silah mı alsınlar? genç yaşta kronik problemli, şüpheci, kin ve nefret nüveli insan toplulukları mı yetişsin? açlıkla terbiyenin sonuçlarını görüyoruz. anadolu insanı mutsuz ediliyor. kendi içinde birçok medeniyete beşik olmuş bu topraklarda herkesin adı azınlığa, alt kimliklere dönüştürülüyor. “Ne Mutlu ki Türk’üm!” demenin, tek yürek olmanın kime ne zararı var? demokrasi sadece adı ile varlık göstermez. insanların ona verdikleri değer ancak eğitim, sağlık ve iş edinimlerinin yeterince bireylere aktarılması ile beslenir. o zaman birey sistemlere güvenir, demokrasinin adını bağrında hisseder tadını çıkarır. fakat bu kanal kollektif çalışmadan geçer. ayrım yapılarak demokrasi nereye kadar? bir dolu insan “bu iş böyle olmaz” diyor da mevcut eğitim politikaları yeriliyor. tamam yerilsin. hata varsa düzeltilsin. herşey daha iyisi için olmalı. ama nasıl olmalı? nasılını kimse ifade etmiyor! Engin Ardıç’a göre köy enstitüleri asimilasyon merkezi idilerse öyle olmamaları için ne yapılmalıydı? “oh kapatılmışlar, iyi olmuş” mu diyeceğiz? eğitime çözümü nasıl bulacağız? eğitim gönüllülerine militan gözüyle bakarak mı olacak bu iş? kendi içimizden bir çözüm çıkaramazsak, batılı yahut doğulu memleketlerden getirip yerleştirilen ekonomik siyasi modelleri denemezsek, o zaman çözümü nerede bulacağız? batılı doğulu tekniklerle kimliğimizden şaşıyormuşuz! peki nerede bizim özümüzün çözümü? neden çözümü kimse dillendirmiyor? bu topraklar kimin neyine yetmiyor? parçalanmak mı çare? eti budu kimin elinde kalırsa kalsın, her koyun kendi bacağından mı asılsın?
1) Kadının eğitimine nasıl bakıyorsunuz?İstedikleri kadar eğitim hizmetlerinden yararlanabilirler. Örtülü-örtüsüz, Ergenekoncu-Kemalist, İslamcı-DTPli, bırak lisansı doktora hatta Prof. dahi olabilirler/olmalılar…Bence yararlanmalılar hatta. Lise 3’e kadar devletin uyguladığı asimilasyon politikası kısmen de olsa özgür üniversite/düşünce ortamlarında etkisiz hâle getirilebilir. Bu konuda aynısı erkekler için de eksiksiz geçerli.2) Bağımsızlıktan kastınızı tam olarak açıklayınız.Global dünyada tam bağımsızlıktan söz edilemez. Para birimiyle, anayasasıyla AB’ye girmek isteyen bir ülkede hele imkansızı istemektir. Amerika bile tam bağımsız bir devlet değildir. Kemalistlerin bağımsızlıktan kasıtları Kuzey Kore gibi izole olmaktır ki, bu durumda Türkiyelileri daha çok sömürebilsinler..Hele hele bağımsızlık, yenildiğin devletleri alfabesini almak hiç değildir, bu açık-seçik mandacılıktır.3) Tartışma adabı ve söz söyleme sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz?Tartışma adabı Türklerin pek azının sahip olduğu birşey. Diğeri de tam tersi.Bütün mesele ise bu kadar canhıraş tartışmaların olduğu bir ortamda adabın korunmasının gerçekten zor olduğudur. 1789-1820 arası Fransa’sında da aynı şeyler olmuştur, hatta olay vahşete dönüşmüştür. Statükocu elitlerin sistemleri halk tarafından devrilirken kan akmadığına şükretmek gerekir. Çünkü pastayı tek başına yiyen zümreye halk ortak olmuştur. Burada kavga çıkmasın da ne olsun..4) Sivas Kongresi’nde “Mandat” olarak bahsedilen “manda” ne anlama gelmektedir?Sivas Kongresi benim için hiçbir şeyin referansı değil.Ancak manda veya sömürge deyince aklıma gelenler:* Başka milletlerin alfabesini almak* Başka milletlerin HUKUK kurallarını aynen almak* Başka milletler ne giyiyorsa giymek ve zorla giydirmek* Sana ait kültürü tamamen bırakıp, yavşadığın milletlerin kültürünü yüceltmek, icra etmek ve zorla icra ettirmek* Dilini öyle bir hâle sokmak ki 30 sene önceki atalarının dediklerini anlayamamak* Ve vazgeçilmezimiz bir diktatörya veya oligarşi5) Mustafa Kemal Hakkında ne düşünüyorsunuz?İyi bir asker ve hakikaten muazzam bir siyasetçi… Bu kadar muhteşem bir siyaset karşısında şapka çıkartıyorum.6) Osmanlı İmp’nun arşivlerini okudunuz mu?Evet..Brit Museum, İst. Başbakanlık arşivlerinde çok zamanım geçti, peder beyin işinden dolayı. Peder Osmanlı Tarihi Prof’u, teyzem de T.C. “Inkilap” Tarih Doç’u. Onlar, özellikle teyzem, korkuyor tabii ki gördüklerini söylemeye. Ama herşeyin zamanı gelecek. Maks. 20 sene sonra 1900 ile 1950 arası hakkında pek çok garip şeyler öğreneceğiz.2023’te gerçekten Demokratik bir Cumhuriyet oluruz inşallah.7) Demokrasi denince aklınıza ne geliyor?İnsanoğlunun hak, adalet, özgürlük dağıtımına şu ana kadar bulabildiği en optimum yol. Ancak bu ideal demokraside ancak geçerli.. Belirli bir zümrenin domine ettiği demokrasi, “sevimli diktatörlük”ten öteye geçemez.
Sn. PilliPati mesele işte tam da sizin dediğiniz mevzu da düğümleniyor. Herşey tek tipleştirme hastalığı.. Tek tiplilikte hiçbir zaman fayda o-l-a-m-a-z, bu askeriye de dahi geçerlidir. İster laik olsun, ister İslamcı, ister Türkçü olsun. Gıpta edilecek olan iş, çoğulculuğu bastırmak değil, çoğulculuktan yararlanarak ülkeye birşeyler katabilmektir. Burada en önemli kriterimiz demokrasiye ve cumhuriyete halel getirmemektir. İslamcı darbeye de, laikçi darbeye de karşı çıkabilmektir. Nizami bir şekilde bükemediğimiz bileği çamura yatarak bükmek değildir mesele. Eğer hakikaten fikirlerine, mesela Kemalizm, güveniyorsan onun eleştirilmemesinden korkmaman lazım. Eğer doğru ise toplumu bir şekilde ona doğru koşacaktır. Ancak toplum senin fikirlerini benisemiyorsa o fikirleri zorla dikte ettirmek, eğer güçlü isen, çok az bir süre için zafer getirebilir sana ama uzun vadede çok daha büyük bir reaksiyon oluşur. Zorla “Ne mutlu Türküm” dedirttiğin Kürtler şimdi muazzam bir sorun hâline gelmiştir. Alevi’ye Sunniliği dikte etmekte aynı sıkınytıyı doğurmuştur. Başı örtülü anamın başından zorla başörtüsü çıkartmak da aynıdır. Halk onlar, yönetilen onlar olduğu için senin onlara bir şeyler dikte etmek hakkın hiç bir zaman yoktur. İster ağa ol, ister Paşa ol, ister başka bir halt ol. Bir de halka halkın verdiği vergiyle caka yapan ordu var ki ileride lanetle anılacaktır farkında değil. Hiç bir zamanda “muzaffer” olması mümkün değildir. Bağrından çıktığı millete silah doğrultarak. Ben GKur başkanın ismini dahi bilmediğim bir T.C. istiyorum. Bütün gazetecilerin postala yavşaklanmak için sıraya girdiği bir ülkeden nefret ediyorum. Benim için millet var ve milletin, kimi seçerse seçsin, seçtikleri var..
yani kimliksizleştirilmiş bir tsk… ilkelerinden arındırılmış. aynı coniler gibim… bush “tanrı bizim ırak’a girmemizi istiyor” der asker sorgulamaz girer ya.. hah işte öyle kimliksiz bir ordu ossun isteniyor.bu kadar kürt savunuculuğu yapıp sonra kürtlerle ilgili kararları ırak’ın kuzeyindeki kürtlerle konuşup tartışma gafleti nasıl bir -şeriatçı- zekasıysa, isimsiz genelkurmaylar, isimsiz bir tsk ismekte bu zeka pırıltısının başka bir ürünü işte!ayrıca ben sanmıyorum ki genelkurmaylar siyasete bulaşıp bu ahmaklardan laf yeme heveslisi olsun.. siyasetini popülist şeriatçı ve ayrıştırmacı bir zihniyet yönlendiriyorsa kıyısından köşesinden illaki bazı şeyleri hatırlatmaları gerekiyor yoksa bu doymak bilmeyen aç gözlüler ne çağdaş yaşam bırakır, ne özgürlük, ne de ilkeleri olan bir toplum.zamanında “laiklik düzeni çalıp çırpma düzenidir” deyip başa gelince nasıl en acımasız şekilde hırsızlık yapıp yandaşa yedirdilerse,her fırsatta “şeker bayramı mı, kurban bayramı mı” diye toplumu ikiye bölen bu kişilerin aslında çoğulcu olmadığını düşünmek pekte zor değil.minarelerden süngü yapanlar, camileri kışla haline getirenlerin müminleri de asker görenlerin iyi niyetli olduğunu var saymak zekaya en büyük hakaret olsa gerek…
osmanli zamaninda arap alfabesi kullaniliyor diye osmanlicaya arap kokenli dil diyen cahili de ilk kez goruyorum, boyle mallarla dil kultur medeniyet mi tartisilir.inkilap (yazildigi gibi okunur) tarihini insanlik tarihi zannediyor bunlar. Lise talebesi kivamindaki bilgilerle ancak bu kadar olur, ossye hazirlanan arkadaslari siteye davet edelim. Onlar icin daha faydali bloglar bunlar.
Naçizane bir sorum daha olacak;İstediğimiz şey çoğulculuk mu yoksa, çoğunlukçuluk mu? veyaHerkesin fikirlerini söyleyebilme, uygulayabilme özgürlüğü nerede başlar nerede biter?Biraz geçmişe gidelim; Ekrat Alayları’nın ne zaman niçin vekimleri koruma amacı ile kurulduğunu sormak isterim.Ayrıca özellikle 1648 yılındaki fetvalara dikkat çekmek isterim.
Ya sahi cehaleti mi bağışlayın ama Osmanlıca Mandarin Çincesinden falan mı geliyor yoksa? Bu dil Arapça, Farsça, Türkçe karışımı saray dili değil miydi?
Uygur alfabesi!
Yorumlar öyle bir hal aldı ki, okuyan insanlar Türkiye ‘de işlerin gerçekten kötü gittiğine inacak. zaten ekonomik durum içler acısı;halk, mutfağını ne kadar doldurduğuyla, ülkenin ekonomik durumunun ne derece kötü olduğunu çok kolay görürken,söylenenlere inanmamak elde değil… bir gece masa başına oturup; vatanın kurtuluşu(hak ettiği) için çareler düşünsekte, bunun bitmek tükenmez bir hayalin başlangıcı olduğunu sabahın ilk ışıklarıyla çok kolay anlıyoruz.Osmanlının 700 yıllık hakimiyetinin sonlarına doğru yaşadığı çöküntüyü, maalesef ki bizler şimdilerde Türkiye de görebiliyoruz…Martin Luther KING, “I have a dream”
JIMETJULES katılıyorum sana.
arkadaşlar o kadar taratışmaya gerek yok. dünya haritasını şöyle bir önümüze koyup baktığımızda geri kalmış ülkelerin islam ülkeleri olduğunu pekala görebiliriz!!! sorun bakalım kendinize NEDEN acaba?not: türklerin islamı kabul etmemek için 300 yıl direndiğini de unutmayalım lütfen.
Sosyalizmi arastirdiginiz kadar kendi tarihinizi ve kulturunuzu arastirsaydiniz, adam olur buraya gelip dotunuzden sallamazdiniz.Abbasilerden osmanlinin yikilisina kadar islamin bayraktarligini yapan bizim atalarimizdi, Turklerin uygarlik yukselisi islamiyeti tanimalariyla baslamis, islamdan uzaklasmalariyla husrana ugramistir.300 yil islami kabul etmemek icin direnen bir millet islam medeniyetinin gelismesinde onculuk yapar mi lan? ama sasirmiyorum, seksen sene boyunca tarihi ve kulturu sistemli bir sekilde piclestirilen bir neslin cocuklariyiz. Avrupanin bagirsaklarindan cikarttigi ama hic uzerimize oturmayan ideolojileri kendimize kimlik yapan oz degerleri icin de biz zaten boyle degilmisiz safsatalariyla kendini cocuk gibi kandirmaya calisan durusunu kaybetmis cocuklar olmusuz.Bagimsizlik; sana disardan dayatilan ideoloji ve kimliklerin ustune isemekle baslar. Lise tarih kitabini ac yaz blog yap, sonra buna tarih de bak boyle bagimsiz olmusuz de, biz de inanalim bunlara. Siz inanin abi, benim karnim tok bu masallara…
Ne söz ama.
sessiz söyleyin kimse duymasın… Biliyorsunuz.. salyaları akıtarak saldırıya geçiyorlar
ser-hus…. adamlıktan kastın senin gibi tarışma adabından muhaf olmak ise ben adam olmıyayım kardeşim… nazım hikmet’in de dediği gibi siz vatanseverseniz ben vatan hainiyim demiş ya… işte öyle… tartışma konusuna gelince…senin dediğin siyasi tarihi bize lise yıllarında öğretirler ve bizlerde bunları gerçek olarak kabul ederiz. ama ne yazık ki gerçek değildir… tarih kitaplarında bizlere müslümanlıın kabulü kendi istekleri doğrultusunda olduğu söylenir ve 750 li yıllara kadar bu tarih hiç öğretilmez. çünkü hiç bir tarih kendisiyle geleceğe zorbalığı yediremez. benim demek istediğim biz türküz diyoruz ama dinimizin islam olduğu söyleniyor. aslına bakıldığında müslümanlıkla alakası yok. ve müslümanlık arap medeniyetinden çıkma bir din olduğuna göre ve biz türkler yaşam şeklimizi dinimize göre şekillendirdiğimize göre arap medeniyeni benimsemek kaçınılmaz. beni rahaatsız eden bu:ARAP MEDENİYETİ… 300 yıl direnen bir millet islamın medeniyetinin gelişmesine yardım edermi diyorsun… tabiki eder… bunun nedenini sana yapılan bir deneyle anlatmak istiyorum.maymunlarla yapılan bir deneyde bir kafesin içiersine 5 tane maymun koyuyorlar ve içersine de bir muz koyuyorlar. maymunlar muzu almak için uzandıklarında kafese elektrik veriyorlar ve maymunlar muzu almak için çaba göstermiyorlar artık. ve içersinden bir maymun çıkartılıp yerine başka bir maymun konuluyor ve yeni gelen maymun muzu almak istiyor ancak yine elektirik şokuyla karşılaşıyorlar ve muzdan vazgeçiyor. içersinden başka bir maymun çıkartılıp yerine bir başka maymun konuluyor ve bu yeni gelen maymun muzu almak istiyor ancak bu sefer diğer maymunlar yeni gelen bu maymuna müdahale ediyor. ve bu maymun elektrik şokuna maruz kalmadan sindiriliyor. bu sefer iiçlerinden başka maymun alınıyor ve tekrar yeni bir maymun konuluyor. tabi doğası gereği dorudan muza saldırıyor ancak diğer maymunların müdahalesiyle karşılaşıyor. ve en çok baskıyı ve şiddeti yapan maymun ise bir önceki maymun yani hiç elektiriğe maruz kalmamış maymun gösteriyor.işte bizim toplumumuz da böyle. biz 300 yıl direnip bastırılmışız ancak direnişten sonra gelen her yeni kuşak kendisine ait olmayan medeniyet konusunda daha baskıcı olmuş. halinize acıyorum… saygılar…
Bırakalım bu maymunlukları… Neden birşeyler yapmak yerine, bağımsızlığı(mızı) tartışıp, kafanızı yoruyorsunuz. (özgürlüğünüzün tadını çıkartın.!!) Bildiğim bir şey varsa o da, nasıl kurduysak bu devleti öyle de kendimizin yıkacağıdır… Bu onuru bizden başka kimse, elimizden alamaz..!
Turklerin arap kulturunden etkilendigi masaldir, kemalistlerin uydurduklari uydurdugu gibi yandaslarinin da arastirmadan inandigi bir mittir.Turklerin kullandigi dini terminolojilerin cogu farscadir; namaz, abdest, oruc, vs bu kelimelerin cogu farscadir. Ortadoguda ozellikle Irakta yasayan Turkmenlerin kulturu inanislari bile araplara benzemez.Islam inancinin temeli araplara degil semavi dinlerin temeli olan Hz Ibrahime uzanir, ve tam tersi monoteist islam inanci araplarin kulturunu etkileyip degistirmistir.Araplar ibrahimi bir inanisa yonelince gelismeye kafalari calismaya baslamis, yeniden eski bedevi kulturlerine donmeye basladikca eski hallerine donmuslerdir.Bagimsizlik adina cizdigin etrafini mayin tarlalari ve tel orgulerle cevirip vatan dedigin sinirin hic bir anlami yoktur, gokyuzunden dunya tel orgusuz gozukur, ortadogu halklarinin icine girdigin zaman o sinir anlamini yitirir.Resmi ideolojinin uydurdugu misaki milli adli Turklere kirinti vaadeden bagimsizlik anlayisi bize bir sey kazandirmaz.Ittihat ve terakki cizgisinin yazdigi tarih ve devlet anlayisi iflas etmistir. Tanimlar kavramlar yeniden yazilmali, islam cografyasinin halklari dogru taninmalidir.
”haritametoddefteri DİYOR Kİ, (29 Nisan 2009 00:16)köpekler istedi diye atlar ölmez…”Bu ne dev cümle, hayran kaldım bu sabah..
çok düşünüp az iş yapmak…
Bazı aksaklıklara karşılık, tartışmaların yüzeysel, duygusal, kırıcı yanları olmasına karşılık, seviyeli gidişini izledim.Önemli olanın iyi anlamak, anlaşılanı doğru yorumlamak olduğu görüşündeyim.
Atatürk’ ü anlamak, öğrenmekle olur, Dışlamakla, düşmanlık güderek değil.
Bilim Teknoloji ve Atatürk
Ben de hep soru soruyorum; bir-iki tane daha sormak isterim.1) Eleştiri yapılırken, seviyeyi düşürmek medeniyetin neresindedir?2) Dinimizde hurafelerden örülü olan ağı geçmeye çalışan aydın din adamlarının önü neden kapanır?3) Bir toplumu KOLAYCA yönetmenin yolu onu cahil bırakmak mıdır, yoksa eğitmek midir?4) Din eğitiminde neden anlamak değil de ezbercilik ön plandadır?5) Dinimiz derken, alevileri de içine alan bir örgüden mi bahsediyoruz, yoksa standart sünni eğilim mi söz konusu?6) İttihat Terakki ile Hürriyet ve İtilaf arasındaki farkı biliyor muyuz?7) İstiklal (Kurtuluş) Savaşının hangi şartlar altında kazanıldığı hakkında ne biliyoruz?Cevaplarınızı bekliyorum efendim……
bir ara zeitgeist adlı belgeseli izlemenizii tavsiye ederim..
Arşivde denk geldi birden bire aniden ansızın…
aggali,1- Medeniyetin yakınından geçmez…2- Bildiğin gibi çıkar kavgası…3- Tabiki birinci şık…4-Yargılamadan, eleştirmeden kabullenmek, baş eğmektir…5- Yine birinci şık…6-Bu konulara dokunma:))7- Aynen hiç dokunma…
ittihat ve terakki artik ayaklar altindadir, bir guzel cigneniyor. Sadece son on senenin hesabi degil, 12 eylulun, darbelerin, bu ulkeden kacirilan rumlarin zerdustlerin, zorla koylerine cami yaptiginiz alevilerin, koylerini yaktiginiz kurtlerin, istiklal mahkemelerinde sucsuz yere asilan binlercelerin hesabi da bu cizgiden sorulmalidir.
dikkat ettiyseniz kurt asiretlerine kirdirilan soyulan oldurulen ermenilerin de hesabi sorulacak demiyorum, cunku onun hesabini soruyorlar ve Turkiyenin her kosulda her durumda onune surdukleri bir kart oyunu haline getirdiler. Aman soykirim ilan edilmesin diye atmadigimiz takla yok.Her ne kadar ermeniler 1,5 milyon diye abartsa da yuzbinlerce ermeni ittihat ve terakki orgutlerinin emriyle yok edilmistir.Ama olur ole seyler canim, biz superiz bizim onderlerimiz de super, yapmamislardir boyle kotu seyler, cici insanlar cakmak cakmak gozler…eh simdi de bu gericiler bozuyor devleti yoksa uzaydaydik dimi?
İttihat ve Terakki cemiyeti
1919’dan itibaren devrim savaşına girenler de Osmanlı mirasıyla savaşmak zorunda kalmıştır. Osmalı reformcuları “Tanzimat kafasıyla”, “Jön Türk kafasıyla” kendi yollarını kendileri tüketmişlerdir. Çünkü: faizci batılı devletlerin saptadıkları modele, 1856 Paris ve 1876 Berlin antlaşmalarına, bu baskılara uymak zorundadırlar. İçi boşaltılmış bir imparatorluk kalıbını, teokratik kalıbıyla koruma içindedirler. Emperyalist politikalara boyun eğmek zorundadırlar. Bunu köksüz meşrutiyet denemeleri ile sürdürmektedirler. Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları sonucu varılan Mondros ve Sevr Antlaşmaları çözümlerini kabul eder durumdadırlar. Fosilleşmiş Osmanlı sarayını koruma eylemi içindedirler.
ser-hus, çok kötü hapsedilmişsin kozana. Çık kozadan dolaş, çeşitli oku, çeşitli düşün. tek noktada düğümlenme. Anladık Atatürk düşmanısın, ama nedenlerini araştır. Ben neden böyleyim de. Atatürk bana ne kötülük yaptı de. Kendine gel, kendin ol, kendini yargıla bir müddet.
Tea, boşuna anlatmaya çalışma, Serhuş, ”gericilik eğitimi” almış, kaç kere söyledi bunu..
Mustafa Kemal`e dusman degilim. Sadece onun etrafinda yaratilmaya calisan mitolojiyi sevmiyorum.Yasantisini 1400 sene evvelki bir kitabin ilke ve normlarina gore kurmus bir mu`min olmak isterdim, o kadar gerici degilim. Ama ilerleme kaydediyorum:) keske yasadigim yerde bu konularda egitim verecek muesseseler olsa….
Mustafa kemel bir mit değil be arkadaşım… Geçeğin ta kendisi. Tarih ve bir devlet yaratan şahsiyet…SİZ BENİ HÂLÂ ANLAMADINIZ!VE ANLAYAMAYACAKSINIZ ÇAGLARCA DA.HEP TUTTURMUŞ : “YIL 1919 MAYIS’IN 19’U” DİYORSUNUZ,VE ESKİMİŞ SÖZLERLE BENİ ÖVÜYOR, ÖVÜYORSUNUZ.MUSTAFA KEMAL’İ ANLAMAK BU DEĞİL,MUSTAFA KEMAL ÜLKÜSÜ SADECE SÖZ DEĞİL!
Buradan Atatürk’ün bu kadar insanı bu kadar güzel hipnotize etmesi karşısında tekrar şapkamı çıkartıyorum. Hakikaten dünyanın belki de gördüğü en muhteşem siyasetçisiymiş… Toprağı bol olsun.
Amin.
gerçek bir kahraman vede savaşçıdır, nerden anlıyoruz? ölümünün üzerinden onca yıl geçmesine karşın hala kendisinden korkulur .bişey demeye cesaret edilemez. hani ölüsü yeter derler ya…huzur içinde yatsın.
Amin.
“Biz hala insanları tartışıyoruz, ne zaman fikirleri tartışabilecek duruma gelebileceğiz?” diye sordu, küçükadam.Büyükadam bıyıkaltından gülerek karşılık verdi;”Buna izin vereceğimizi de nereden çıkardınız?Bilmem anlatabiliyor muyum?…
“küçük insanlar kişileri, orta insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışır” diye bi söz vardır.doğrudur.
Teacher07 ve diğer takım yıldızları sizler neden bu kadar üstlerine(muhalefete) gidiyorsunuz. kimsenin sevmek zorunda olmadığını öğrenmeniz gerek… hem sevgi dediğin şey her zaman ihanete açıktır ki, bence tek bir kişiyi sevmek değil mesele; tam bağlılıkta bu … bu … anlatılmaz…
Bağımsızlığı da bir sorun olabilir mi?OLAMAZ!
Yabancılara ya da yabancı ortaklara; ekonomik kurumlar satıldı, bankalar satıldı, sıra güneydoğu sınırımızdaki mayınlarda. Mayınların temizlenmesi karşılığı vatan toprğı yabancıya devredilecek. Antepli Şahin Bey’in ve diğer kahraman şehitlerimizin kemikleri, sızlamayacak mı?Tam bağımsızlığı kimlere teslim ettiler? Kimler kimlere peşkeş çekiyor vatan toprağını?
‘Bir insan onu tanıyan son insan öldüğünde ölür.’ (Sartre) Bugün Türkiye’de yurtseverliğin ve Atatürkçülüğün, terör ve kör milliyetçilikle eşitlenmek istendiği düşünülürse, rafine yurtsever ile aydınların değerini anlamak; onların yaptığı ve yapmaya çalıştıklarını öğrenmenin önemi çok daha belirgin biçimde ortaya çıkıyor. Onlardan biri de Cavit Orhan Tütengil.
Bir milletin tam bağımsızlığı, bir ya da bir kaç milletin, bir milleti kendine bağlayacakları iplerin bağlanmasına milletçe izin vermemektir. Kendisiin iplerle bağlanmasına karşı çıkmak laf ile değil, ancak silah ve ekonomik yönden güçlü ve bağımsız olmakla mümkündür. İşte T.C Devleti’nin kurucusu ulu önder Atatürk, emperyalist ülkelere karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı‘nı kazandığı halde savaşın henüz bitmediğini, sırada Ulusal Ekonomik Savaş‘ın da kazanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Atatürk’ün biz gençlere emanet ettiği T.C devletini sonsuza kadar yaşatmak, ancak Atatürk’ün “tam bağımsızlık” “algısı / paradigması“nı anlamak ve uygulamak ile mümkündür.
“Benim halkım sığ sularda dolaşmayı sever, yaşamın derin sularına inmez…”O yüzden Mustafa Kemal’in 1923 devrimine sımsıkı sarılmaz.1923, uygarlık devrimidir…Emperyalizme karşı direniş sürecidir, tam bağımsızlıktır.Kafa yormaz, düşünmez, tartışmaz!1923 devrimine felsefe tarihinin içinden bakılır.Bakılmazsa bir anlam ifade etmez!Aydınlanma devriminin kökü, işlevi nedir, bilinmez…
harika anlatım:)bu link mutlaka okunmalı
evet o yazı türkiyeyi çok güzel resmetmiş…
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.
cumhuriyet’ten düşündürücü bir soru; biz aslında neyi kutluyoruz?
uykusuz, evet ben de gazetede gördüm. Ama umudumu yitirmek istemiyorum:( Link için teşekkürler
elbette hiç birimiz yitirmemeliyiz.
“Yengeye selamlar!…”
20-25 gibi dio adam. Ne olduğunu sölememiş ki. Elmadır, armuttur belki. Kalbiniz kötü sizin, cık cık. Yapmaz onlar öle şeyler..
de mi yaaa!! kalbimiz kötü:)) pehhh
ama bunlar da oldu;
seçimden önce gökçek bizim borcu silin diyor, hilmi güler de kendine bir şeyler istiyor…
Nice 19 Mayıslara
Bandırma Gemi Müzesi Samsun
Evet, Harlemsaray nice 19Mayıslara… İlgili yazım onay bekliyor.
Gün bitmeden onaylansun inş!
Atatürk Bandırma’da…BANDIRMA8 Ekim 1925 —13 Haziran 1926 —-20 Ocak 1933Sedat KUTBEKModern Türkiye’nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma’ya üç kez geldi.Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra ilke ve devrimlerini gerçekleştirme ideallerine ışık tutan gezilerinden birisi için 8 Ekim 1925 perşembe günü, Mudanya İskelesinden Ertuğrul Yatı ve Yunus Torpidosu eşliğinde hareket eden Atatürk, aynı gün Bandırma’ya ilk kez geldi. Ahşap iskelede görülmemiş bir kalabalıkla Bandırmalılar, heyecan ve büyük bir çoşku içinde Atalarını bekliyorlardı.Güverteden Bandırma’yı seyreden büyük Atatürk’ün içini birden büyük bir hüzün sardı. Çünkü karşısında Ulusal Kurtuluş Savaş’ında yanmış yıkılmış harabe bir şehir vardı. O, şu tarihe geçen sözlerini, Bandırma ve Bandırmalılar için söyledi:”Milletimiz çalışkandır! Bu fazileti taşıyan Bandırmalıların en kısa zamanda şehirlerini imar edeceklerinden, halen barut ve is kokan bu güzel beldeyi mamur hale getireceklerinden asla şüphe etmiyorum!”.Atatürk’ü iskelede Bandırma Belediye Başkanı ve Balıkesir Valisi Mümtaz Bey, Bandırma halkı ile karşıladılar. Sahilde bulunan tüm Bandırma halkının alkışları arasında Atatürk, Bandırma’ya ayak bastı. Ve yürüyerek şehrin tren istasyonunda hazır olan trene bindi. Trende, Bandırma ve çevresinden gelen heyetlerin ziyaretlerini kabul etti.Hepsi ile ilgilendi. Onları dinledi. Konuştu ve trenin camından da Bandırma halkını sevgi dolu bakış ve o ünlü tebessümü ile tekrar tekrar selamladı.Sonra sevgi gösterileri arasında trenle Bandırma’dan hareket ederek Balıkesir’e gitti.13 Haziran 1926 pazar günü, Mudanya iskelesinden Karadeniz Sergi Vapuru ile hareket eden Atatürk, aynı günün akşamına doğru yanındakilerle beraber ikinci defa Bandırma’ya geldi. Şehir halkı, kendilerini emsalsiz gösterilerle karşılandı.Büyük kurtarıcı ve modern Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk daha sonra aynı gece törenle Balıkesir’e gitmek üzere, halkın sevgi gösterileri arasında Bandırma’dan ayrıldı.1933 yılı Ocak ayının ortasında Ankara’dan Eskişehir’e geçen Atatürk, oradan da Derince’ye geçerek, Gülcemal vapuru ile 17 Ocak 1933 günü Mudanya iskelesine çıktı.O gün saat 18.30’da Bursa’ya vardı. Doğruca Çekirge’deki köşke gitti. Ertesi sabah, resmi ziyaretlerini yaptıktan sonra, Bursa Valisi Fatih Gökmen ile birlikte Gemlik’te zeytin üreticileriyle görüştü.19 Ocak 1933 günü de Bursa Çekirge’deki modern kaplıca olacak olan Çelik Palas’ın inşaatını, İpek-İş Fabrikası’nı ve Askeri Hastane’yi gezdi.Bursa’dan Gemlik’e giden Atatürk, 20 Ocak 1933 akşamı Gemlik iskelesinden Gülcemal vapuru ile Bandırma’ya geldi. İskelede Balıkesir Valisi İbrahim Ethem (Akıncı), Belediye Başkanı Naci (Kodamaz), Bandırma halkı ile birlikte Atatürk’ü Bandırma’da karşıladılar.Eskilerin “Birinci Okul” dedikleri eski 17 Eylül İlkokulu’nun, bugün Öğretmen Evi olarak restore edilen binanın üst salon ve odalarında, 20 Ocak 1933 gecesi Atatürk onuruna düzenlenen 300 kişilik yemek sırasında piyano ile resital verildi. Bu piyano da bugün, yine 17 Eylül İlkokulu’nun giriş bölümünde korumaya alınmıştır.O eşsiz insan, geceyi Bandırma’da geçirdikten sonra, 21 Ocak 1933 tarihinde, tekrar şehir istasyonunda hazır olan trene bindi. Atatürk, dönemin Belediye Başkanı’ndan bilgiler aldı. Halkın sözlü ve yazılı dilekçelerindeki sorunları dinledi. Çevreden gelen temsilcileri tren salonunda kabul etti. Onlarla görüştü ve konuştu. Sorunlarının çözümleri konusunda bilgiler verdi. Aynı gün de trenle Balıkesir’e gitti.İLK HABER Gazetesi, (Bandırma), Sayı: 1468
25 Mayıs 191924 Eylül 1924Abdullah UYAROĞLU19 Mayıs 1919’da Samsun’a gelen Mustafa Kemal 25 Mayıs 1919’da Havza’ya geldi ve burada tam 18 gün kaldı.Bu çok önemli bir rakamdır. Milli Mücadele’nin tüm planları, tarihe Amasya Tamimi diye geçen genelge, Havza’da hazırlandı. Havza’dan ayrılırken “Havzalılar, sizleri hiç bir zaman unutmayacağım” diyerek, çetin bir yolculuğa çıkan, Mustafa Kemal, büyük zafer kazanıldıktan ve Cumhuriyet kurulduktan sonra genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak 24 Eylül 1924’te Havza’ya gelerek milli mücadele için karargah olarak kendisine tahsis edilen ve şimdi Atatürk Müzesi olan binanın balkonundan bütün dünyaya şöyle seslendi:”Havzalılar! Sizinle en elemli ve yeisli günlerde tanıştım, aranızda günlerce kaldım. Bana mazinin hatıratını hatırlatan şu daire içinde kıymettar mesai ve muavenetinizden çok müstefit oldum. EğerHavzalıların o samimi ve metin hüsn’ü kabulleri olamasa ve eğer Havza’nın nafi ve şifalı kaplıcaları ahvali sihhiyem üzerinde müsbet bir tesir bırakmasaydı, emin olunuz ki inkilap için çalışamayacaktım. Bundan dolayıdır ki Havza’ya ve Havzalılara çok borçluyum. Kalbi rabitamı ebediyen saklayacak ve sizi hiç unutmayacağım. Muhterem Havzalılar! İlk cüreti, ilk cesareti gösteren, ilk teşkilatı yapan sizlersiniz. İnkilap ve Cumhuriyet tarihinde kahraman Havza’nın ve Havzalıların büyük bir yeri vardır.(24 Eylül 1924)HAVZA’NIN SESİ Gazetesi, Sayı: 1513
saçmalık
Bilgi için teşekkürlerArmineeşarpArmine eşarpaker eşarpaker