Çatışma iki özne arasında gerçekleşen ve bir amaca yönelik olarak diğerine üstünlük kurma amacı taşıyan bir durumu ifade eder.Çatışma,hayatın doğasındaki diyalektiğin bir sonucu olarak da düşünülebilir.Sıcak-soğuk,artı-eksi,siyah-beyaz,gece-gündüz v.b. evrenin yaradılışındaki dualist yapılar sonucu ortaya çıkan karşıtlıklar bir anlamda çatışmayı ifade etmektedir.

İnsanoğlunun kimliğine işleyen,bir takım karşıtlıklar, bütün ilişkilerinde varlığını sürdürür. Kişiler her konuda aynı düşünmeyebilir, aynı duyarlılığı taşımayabilir, aynı müziği sevmeyebilir, kısaca hayata açılan pencereleri karşı cephelerde bulunabilir.Aşkın doğasına aykırı olmasına rağmen;çatışma öğesi,aşk ilişkilerinde nasıl yer bulmaktadır. Ayrı yaşayamayacaklarını düşünen kişiler bile bir zaman sonra,birbirlerinden kaçış yolları aramaktadır. Sevgili ile ilgili algılar değişmekte o eski düşünce ve tatmin kaynakları anlamsızlaşmaktadır. Belki aşkın ilk adımlarında kişi bir takım yanılgılar ve kendini kandırmalar ile peşinde koştuğu sevgiliyi olduğunun/olabileceğinin çok ötesinde bir yapıda algılar.Onun olumsuz sayılabilecek bir takım nitelikleri buz dağının altında kalır.Ama hayatın doğal bir sonucu olarak buz dağının görünen kısmı eridikçe kişi bu olumsuzluklar ile yüzleşir. Beğeni ve tatmin algısı değişmeye başlar.İlk başlarda amacın gölgesinde kalan bir takım şeyler,amacın elde edilmesi ile açığa çıkar. Kişinin kimliğine işleyen fakat ilk başlarda gizlenmiş karşıt karakterler,artık gözler önündedir. Kendisinin ve sevgilinin doğal gerçekliği ile yüzleşen kişi, yavaş yavaş öznel yapısına geri döner. Nice merakla çıkılan bir seyahatten döner gibi. Ve ardından yeni bir merak ile başka bir seyahate açılır kapılar.

Belki de burada sorulacak bir soru;kişinin sevgilide değerli gördüğü şeyin ne olduğu sorusudur. Sevgiliden beklediği şey,güzellik,çekicilcik,karizma v.b. gibi maddesel formlara bağlı fiziksel özellikler mi,yoksa cesaret,sabır,şefkat,dürüstlük,sadakat v.b. gibi sevgiden kaynaklanan duygusal özellikler mi? Sevgiliye duyulan bağımlılık ile sigaraya, kaleme, arabaya, paraya duyulan bağımlılık arasındaki fark burada ortaya çıkmaktadır. Fiziksel form üzerine kurulan bir bağ,tıpkı mürekkebi bitmiş bir kalemin atılması gibi, söz konusu fizikselin tüketilmesi ile kopmaktadır.Peki süre sonra son bulan maddesel bağlılıklar/bağımlılıklar gerçekte aşk mıdır? Kişinin çevresindeki bir eşya gibi,sevgiliyi nesneleştirmesini aşk olarak görmek mümkün değildir. Aşktaki çatışma öğesi,bizi daha geriye, aşkın temel kaynağının ‘sevgi’ mi, yoksa ‘hırs’ mı olduğu sorusuna götürmektedir. Bağlılığın nedenseli anlaşılmadan,aşk ilişkisindeki kavgaların,gerilimlerin anlaşılması imkansız gözükmektedir.Aşkın tüm saflığı Hz. Mevlana’nın şu sözünde saklı belkide, ‘İnsaf et, aşk güzel bir iştir! Onun bozulması, güzelliğini kaybetmesi, insanlardaki tabiatın kötü niyetli oluşundandır. Sen, kendi şehvetine ve arzularına aşk adını takmışsın; halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için yol çok uzundur.’