bildirgec.org

quare

11 yıl önce üye olmuş, 19 yazı yazmış. 88 yorum yazmış.

KEŞKE…

quare | 14 May 2008 09:23

Keşke… Muhtemelen her insanın dile getirdiği kelime… Aslında muhtemelen kısmı bile fazla… Her insanın mutlaka dile getirdiği kelime demek daha doğru olur. Nedense her insan kendi keşkesinin daha yıkıcı olduğunu düşünür. Ya da her keskede “bu seferki keşke en ağırıydı” der. Belki de haklıdır. En son yapılan hata, en son hissedilen üzüntü, en son yaşanılan mutluluk hep en fazla olanıdır. Yeni bir keşkeye gebedir son keşke, ve yerini yeni keşkeye bıraktığı anda eskir, eskimesi ile birlikte verdiği acı da hafifler.

Ama en yıkıcı keşke, kimseyle paylaşılamayacak olan, bir daha tekrarlanması ya da geri dönüşü olmayan keşkedir. Bir de bu keşkenin tek suçlusu siz iseniz, bile bile keşke demeye yeltenmiş ve bunu başarmışsanız bu yükü kaldırmak gerçekten çok zordur. Suçlayacak birilerini arar gözleriniz… Nerdeyse sokaktaki hayvanatı bile suçlamayı isteyecek kadar şuursuzsunuzdur. Tek istediğiniz yükü biraz hafifletebilecek ikinci kişidir… Ama asla bulunmaz o kişi. Hata da, keşke de sizindir…

ŞEHİT (!)

quare | 22 October 2007 14:59

Bu yazıyı yazmamın sebebi, bir faydası olmayacağını bildiğim halde en azından kendi beynime hücum eden düşüncelerden sıyrılabilme çabasıdır. Kesinlikle bakın ben ne kadar duyarlıyım gibi bir düşünceyi yansıtıp, ispat kaygısı barındırmıyor bünyem. Böyle düşünenlere de “eyvallah” kelimesinden başka bir şey söyleyemem.

Aslında söylenecek çok cümle olmasına rağmen, klavye tuşlarına boş gözlerle bakılmasına neden olan garip bir “şey” dir. Tarif etmeye mecaliniz yoktur ve alfabede neden 29 harf olduğuna isyan edersiniz. Bu garipliği çözememiş olsak da “yeterince garip değil, daha da garip bir hale getirelim” düşüncesini benimsemiş güzide haber kanallarımız ve gazetelerimiz, birilerinin ekmeğine yağ sürüp amaçlarına en iyi hizmeti sağlayabilmek adına, tüm detayları ile bu garipliği türk halkına sunmuşlardır. Tabi ki çok doğru bir harekettir (!) Terör ile mücadele için yapılması gereken en uygun davranıştır (!) Zira 11 eylül’ de ölü ve yaralı sayısı bile bildirilmezken, tek bir kare fotoğraf yayınlanmazken, bizim ülkemizde birilerinin yüzünde oluşan gülümsemeyi az bulup kahkaha atmalarını istemiş olmamızdan dolayı “tüm detaylarıyla” olanları defalarca zikretmeliyiz. Yanlış ve iğrenç olanı yok etmeye çalışmak yerine, en ince ayrıntılarına kadar gösterip amaçlarına ulaşmalarını sağlamalıyız. Her ne olursa olsun türk milletinin güçlü kalabildiğini kanıtlamak yerine, bu şerefli taklidi bile yapamayan …lerin amaçlarına hizmet etmeliyiz değil mi!?!

ZÜMRÜDÜANKA YA DA İNSAN

quare | 15 October 2007 14:14

Arapların anka, İranlıların simurg adını verdikleri efsanevi kuş. İngilizcede phoenix, türkçede ise zümrüdüanka adının yanısıra, huma yahud umay olarak adlandırılır. Efsanelerde merhametli olması ile bilinen anka kuşunun yanısıra, canavar tabiatli ikinci bir anka da vardır. Ankanın en meşhur özelliği, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için kanaati temsil etmesidir. Bu özelliği sebebi ile kimseden bir şey beklemeden, darda kalan herkese yardım eden bir varlıktır. Ve yine efsaneye göre zümrüdüanka kuşu öldükten sonra yanıp kül olur ve küllerinden yeniden doğar…

BENLİĞİMİ KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR

quare | 14 October 2007 17:57

Bir yere ait olma isteği var oldukça, insanoğlu hep yarım bir hayatın mahkumu olacaktır. Ait olma isteği tatminsizliğe dönüştüğünde ise mutsuzluğa adım atmak kaçınılmazdır. Objektif olabilme çabası (ki buna ütopya da diyebiliriz.) kalıcı sorgulama hastalığına yol açabiliyor ve tedavisi mümkün olmayıp; beyne format atma, düşünceleri mikser ile ezip buzlukta saklama, düşünebilme özelliğini yok etme gibi ütopik isteklere sebep olabiliyor. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde “boş ver” kelimesini hayat felsefesi olarak kabullenip, beyin hücrelerinin yok olmasını aynı boş vermişlikle en ön sıradan izleyebilirsiniz.

İNSANI ANLAMA SANATI

quare | 26 September 2007 13:00

“İnsan kendini yalnızca insanda tanır” der Goethe. Ve bu doğru saptama insanı tanımamızda önemli bir katkısı olduğunu düşündüğüm biyografi dergisi K’ nın kapağını süsler her hafta…

İnsanı tanımak zordur ve laf olsun diye değil, gerçek manada “sanat”tır. Anlamanın zorluğunu idrak ettiğinizde, aslında sadece “anlama taklidi” yaptığınızı anlarsınız ve geç fark ettiğiniz bu yanılgı canınızı acıtır. Anlamaktan vaz geçip anlaşılmayı umud edersiniz. Sizi anladığını iddia eden ve gerçekten anladığını sandığınız “yapay dostlar” edinirsiniz. Avunmanın adını “aşk”, “arkadaşlık”,”dostluk”, “sevgi” koyarsınız. Kabullenmek zordur salt yalnızlığı. Sarf etmeye kıyamadığınız cümleler birikir duygu hazinenizde, bir gün anlaşılacak olmanın umudu ile…

SAKİNİM, SAKİNSİN, SAKİN…

quare | 26 September 2007 12:59

Sinir, çeşitli etkenlerin vücuda uyguladığı baskı ile, insan biyolojisine etki eden bir tür histir. Siniri çeşitli kesimler ya da insanlar farklı şekilde yorumlamayı tercih etmişlerdir.

-Cinlerim tepeme çıktı.
-Gerim gerim gerildim.
-Başımdan aşağı -20 derece su boşaldı.
-Hücrelerim amuda kalkıp dans etti.
-Tüm organlarım beynime baskı uyguluyor.
gibi..

Sinirin çeşitli aşamaları vardır;

Birinci aşama: Kişi gözlerini kendi ebatından 3 katı büyüklüğüne denk gelecek ölçüde açar ve yanaklar eski rengine veda eder.

MUTLUYUM ÖYLEYSE VARIM!

quare | 09 August 2007 10:03

“Mutluluk” kelimesini neden bu kadar irdelediğimi henüz anlayamamış olsam da, birazdan sarf edeceğim cümlelerin, okuyanlar üzerinde negatif (!) bir etki oluşturmaması için elimden gelen gayreti göstereceğime, mutluluk üzerine yemin ederim. (ima ile gülen ya da güldüğünü sanan smıley)

Mutluluk hissinin insan üzerinde kalıcı bir etki bıraktığını iddia eden insanların aksine, mutluluğun ruh halinin değişiklik göstermesinde küçük bir etken olduğunu düşünmekteyim. Kişisel gelişim kitapları (gaz verme kitapları) ve psikologlar, bu etkinin kalıcı olabilmesi ve mutluluk hormonunun tembellikten arınıp harekete geçebilmesini sağlamak adına çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Ancak bu yöntemler, kişinin karakterinin değişmesini mümkün kılmaz. Yalnızca daha kötü bir gidişatın oluşmasını engeller. Çocukluğumuzun en başarılı gaz verme karakteri olan Polyanna’nın, günümüz koşullarında yaşamış olduğunu farz edersek;

BEN NASIL BÜYÜK ADAM OLUCAM (OLACAĞIM)?

quare | 06 August 2007 19:25

Çocuktum. Henüz yarımdım, kirlenmemişti ruhum daha. Büyüdüm ama hep yarım kaldım, kirlendi ruhum, yabancı kaldım aynadaki yansımama ve kirlenen ruhuma…

Gecenin yarısında günün birinde kaybedeceklerimin hayali ile yastığımı ıslatır, gözlerime kast ederdim şuursuz saatlerin sonunda. Henüz fark etmemiştim bencilliğimi. Henüz fakına varmamıştım gidecek olanlara değil yalnızlığıma ağladığımı. Yarımdım, çocuktum, ruhum kirlenmemişti daha…

Korkularım, ütopyalarım vardı. Ben büyüdükçe sevdiklerim yaşlanacaktı. Zamanı durdurmak, abece’mi özgürce kullanmak istiyordum. Söyleyecek çok sözüm vardı. Eğer kaybedeceksem, büsbütün yok olacaksam hep yarım kalmalıydım belki de…

BEN OLMADIM DAHA

quare | 02 August 2007 20:41

A.Can Türker’in, “kitap okumanın zararları” adlı kitabı, uzun süredir beynime tecavüz eden bir düşüncenin açığa çıkmasına vesile oldu.
Aydın (!) ya da aydın olmaya çalışan insanlar. Kitap okuma eylemini, okumuş olmak için gerçekleştirenler. Fikir tartışmalarında fikirleri tartışmayı beceremeyip, kişileri tartışmayı yeğleyenler. Oluşmamış düşüncelerin içinde çırpınırken, olmaya çalışanlara saldıranlar.

Bu tür insanlar, gerçek hayatta dile getiremedikleri düşünceleri yazarak haykırmayı yeğlerler. Yazmak onlar için ifade etmekten çok kendinden kaçma eylemine dönüşür. Eleştirmiş olmak için eleştirir, kelimelerin arkasına gizlenirler. Anlaşılamamak en büyük kozlarıdır. Afilli kelimeler sarf edip, yalın anlatımın kültür kanıtı olmadığını savunurlar. Anlama çabası içine giren insanları ” anlamadıysan yapabileceğim bir şey yok.” gibi cümlelerle geçiştirir, aslında anlaşılmak istemediklerini çünkü aslında kendilerinin de anlamadıklarını kanıtlarlar. “Aşağıda havalar nasıl?” duruşunu muhafaza etmeyi seçerler…

KÜFÜR NEDİR? NEDEN EDİLİR? EDİLEN BİR ŞEY MİDİR?

quare | 24 July 2007 16:17

Hiç bir kaynağa başvurmadan nacizane küfür birikimimle böyle bir yazı yazmak istedim. Neden böyle bir şey yazma gereği hissettim? Bu yazıyı hazırlayacak gerekli küfür kültürüm var mı? Başka konu mu kalmadı? gibi soruların beynime hücum etmesine izin vermeden uzaklaştırdım. Yazının anlaşılır ve basit bir dili olmasına özen gösterdim ki bunun nedenini de sorgulamadım.

Küfür, çoğunlukla sinir kat sayısını 1000 ile çarpıp çarpanlarına ayırdıktan sonra, geriye kalan değeri ne yapacağına karar veremeyen insanların başvurduğu bir yöntemdir. Kimine göre acizliğin kanıtı, kimine göre rahatlama aracı, kimine göre ise araç olamayacak niteliğe sahip bir amaç olmuştur.