bildirgec.org

quare

11 yıl önce üye olmuş, 19 yazı yazmış. 88 yorum yazmış.

UMUDUMU KAYBETMEDEN ÖNCE…

quare | 23 July 2007 09:27

Umudumu kaybetmeden önce, kaybettiklerimin kazanacaklarıma engel olmasına izin vermeyecektim…

Anlatabildiğimi sanarken, anladığımı sandığım şeyleri aslında anlamadığımı farketmemiş olmamın şuursuz mutluluğu ile, keşkelerin iyikileri yok ettiğini ve geriye kalanın pişmanlık olduğunu bilememenin sağladığı huzurum vardı.

Sorumsuzluğumun sorumluluğunu başka bedenlere yükleyecek kadar şımarık, mutlu olmanın ne kadar zor olduğunu iddia ederken yavaş yavaş “beni” yok ettiğimi farkedemeyecek kadar küçüktüm…

Kendimden kaçmamın mümkün olmayacağını bile bile kaçmayı seçer, başkalarına söylemekten korktuğum, sarf etmeye kıyamadığım sözcükler biriktirirdim geri dönüşümü olmayan duygu çöplüğümde.

ÖZLEMEYİ ÖZLEMEK

quare | 16 July 2007 15:36

-“Adam olacak çocuk …kundan belli olur” özlü sözünü anımsayıp, bağırsakların neden daha iyi ürün çıkaramadığına isyan etmektir.

-“Damlaya damlaya göl olur” cümlesini irdelerken, atalarımızın küresel ısınma mevzusunu kastettiklerini düşünerek, geleceği görme yeteneklerinin neden şimdiki nesile geçmediğini düşünüp, ne zaman uyanacaklarını bilememektir.

-At, avrat, silah üçlüsünün ganyan, şehrazat, kurusıkı üçlüsüne ne zaman dönüştüğünü hatırlayamamaktır.

-“Benim yaşıma gel anlarsın”diyen (artık diyemeyen) ninelerin, dedelerin aslında ne demek istediklerini, üstelik o yaşa gelmeden anlayabilmektir.

SEÇİM SANDIĞI NE Kİ?

quare | 15 July 2007 21:40

Çocukken yetişkinlerin sorduğu iki muhteşem soru vardır tüm yetişkinlerin çocukluk anılarında. Bu fevkaledenin fevkinde iki sorunun cevaplarının yer aldığı sandıktır seçim sandığı.

1-Büyüyünce ne olacaksın?

Tüm veletler bu harikulade sorunun anlamını idrak edemez ve eblek bir gülümseme ile muhtemelen “doktooorrr” ya da “öğreeetmeeen” cevabını verirler. Daha sonra öğrenirler ki sorunun gerçek manası, büyüyünce o malum günde hangi tarafda olacaksın? Neyin savaşını ne için vereceksin? Ülkeni, bir kağıt parçası üzerinde temsil eden onlarca seçeneğin hangisine pazarlayacaksın?

ZAMAN VE İNSAN

quare | 14 July 2007 22:28

Acı, zamanın yolcusu. Bazı duraklarda gerektiğinden fazla duruyor, bazılarına uğramıyor bile… Dostoyevski’nin dediği gibi “acı çeken insan acı çekmeye devam ediyorsa, acı çekmekten haz duyuyordur” belki de. Gözümüzde büyüttüğümüz hayallere ütopya adını vermek en kolayı. Kaçarak kurtulabileceğimiz eylemleri ertelemek ancak düşüncelerin esiri olmaktan ibaret.

Farklılıkların farkı üzüyorsa insanoğlunu, farkının farkına varmanın ve bu doğrultuda oksijen tüketmeye çalışmanın çok daha kolay olduğunun bilincinde olduğumuz halde nedir bu yaşamda var olma kavgası. Bu kavganın merkezi olmaya çalışmak yerine, parçası olduğumuzu kabullenmek bu kadar zor olmamalı. Var olanı, içinde bulunduğumuz durumu değiştirmeye çalışırken hırsın ve hayal kırıklığının kalıcı yorgunluğunun ağır yükünü taşımak yerine, kabullenmenin huzurunu, mutluluğunu hissetmek neden bu kadar zor?

1 MESAJ ALINACAK

quare | 25 May 2007 09:33

İki hafta önce muhtemelen abazan olan telefon satıcısının parlak tezgahından alınmış kırmızı telefon kapağının uğursuzluğuna inanarak, cem uzan’ın ışıtılı beyaz gömleği gibi parlayan ekrana, aynı derecede ışıltı saçan gözlerle umut dolu bir bakış fırlattım…Ürkek ama kararlı bir hamle ile telefonu elime alıp, tuş kilidini açmak için insan üstü bir çaba sarfettim.İlk deneme başarısızlıkla sonuçlandı.İkinci denemede, telefon şirketinin hakaret içeren “tuş aç’a ardından * a basın” uyarısı ile karşılaşıp, “ulan hala beynime oksijen gidiyor.Farklı bir şey yapmıyorum.O saat kulesi var ya o saat kulesi sizin…” diyerek, masumiyetimi korumak adına cümleyi tamamlamaktan vazgeçtim.
Üçüncü deneme nihayet amacına ulaştı ve tam mesajı okuyacakken “dıt dıt dıt sesinin ardından batarya boş uyarısını, mehmet ali birand’ın neden bardak devirdiğini, azer bülbül’ün neden titrediğini daha iyi anlayarak okudum.
Amuda kalkıp meditasyon yapmaya gerek yoktu.Üstelik çakralarımın da bu olayda günahı yoktu.Sakinliğimi muhafaza etmek hala mümkündü.Çömeldiğim halının üstünden kalkmak gibi, oldukça zor olan bir eylemi gerçekleştirmeyi düşünürken, son dönemde yumiyum ve kolayı fazla tüketmiş olmalıyım düşüncesini hızla beynimden uzaklaştırdım.
Zaten hiçbir zaman düzenli olmayı başaramamış odamı, tanınmaz hale getirerek, telefonu hayata döndürecek o muhteşem aleti bulamamanın kederi ile, aletin evin bir sakini tarafından evden uzaklaştırıldığı gerçeğiyle yüzleştim.Bunu kaldırmak hiç kolay değildi.Yıkılmıştım.Ama vazgeçmeye niyetim yoktu.Titreyen bacaklarıma aldırmadan acil yardım merkezinin zilini çaldım.Daha önce de, “annem biraz salça istedi de” “malum günlerden pazar, sucular kapalı eğer varsa….” gibi hayati önem taşıyan isteklerin çaresi olmuş merkezin, bu isteği de geri çevirmeyeceğinden emindim.Ve yanılmamıştım.Hızlı adımlarla odamın kapısını aralayıp, üzerime yağan kitap ve kıyafetlere acımasızca tekme savurdum.

NE OLACAĞIZ DEMEK VARKEN NE OLDUK DEMEK NEDEN?

quare | 23 May 2007 18:16

Oksijen tüketmenin dayanılmaz hafifliğini iliklerimizde hissederken, bir gün artık tüketemeyecek olacağımız gerçeğini yok sayarak oksijenimizi paylaştığımız insanlarla neyi paylaşamıyoruz?
Düşünce özgürlüğü diyerek egolarımızı tatmin ediyoruz.İnsan hakları derken insanlığımızı unutuyoruz.

Montaigne’nin 1580’de kaleme aldığı ;

Hep öfkenin alıp götürdüğü fikir çarpışmalarında, insanın etmediği kötülük kalmaz. İlkin fikirlere çatarız, sonra da insanlara. Tartışmada esas, karşımızdakinin düşüncesini çürütmek olduğu, herkes çürütüp çürütüldüğü için tartışmanın sonunda olan şey, gerçekten büsbütün uzaklaşmaktır…
Tartışma ile neye varılabilir? Biri doğuya gider biri batıya.Yolda rastladıkları ayrıntılara saplanır ve konudan ayrılırlar. Bir saat cenkleştikten sonra neyi aradıklarını bilmez olurlar. Kimi konunun üstüne çıkmış, kimi de kenarında kalmıştır. Kimi bir kelimeye, bir benzerliğe takılır; kimi söylenene kulak bile vermeden bir şeyi tutturur ve yalnız kendi söylediklerini dinler…

BEN BİR KÜÇÜK CEZVEYİM

quare | 21 May 2007 15:59

Ben bir küçük cezveyim, uygun kahve bulamayan…İçime atılan kahve bana sormadı hiç beni ister misin diye.Bir amacım vardı pişirebilmek ve en iyi köpüğü sağlayabilmek.Ama ben cezve olmak istememiştim ki…
Bana dayatılan göreve ısınamadan kahveyi ısıtmam beklendi hep.Görevimi iyi yapamadığım kanaatine varılır, arada süte talim edilirdim.Ama ben sütte istemiyordum, ben cezve olmak istememiştim ki zaten.Karşımda küstah duruşlu bulaşık makinasına özendim hep.Gönlünü hoş tutmak için neler yapılmazdı ki.Üçü bir arada deterjanla beslenir portakal özlü koku giderici ile desteklenirdi.Ama sorsalar o da bulaşık makinası olmak istemezdi belkide…
Yıllarca hizmet ettim bu sisteme, fikrim bile sorulmadan.Bir beklentim yoktu zaten.Benden beklenen her görevi yerine getirir yine de tel süngerle derimin soyulmasından kaçamazdım.Beni ocakta unutur, kahve ile bütünleşmemi sağlar, sonra da derimi soyarak türlü işkenceler yapardı ev hanımı takma adlı vizdansız.İyi de ben cezve olmak istememiştim ki zaten…
Bütün bunlara katlandım ta ki 6 parça parlak altın kaplama kulp lara sahip cezve takımı, işkence odasının mermer kaplı tezgahına merhaba diyene dek..
Zamanı gelmişti artık.Bende “eskileeeerr alıyooo eeeeskiciiii” diye höyküren amcanın tezgahında yerimi alacaktım.Bana hiçbirşey koymadı da eskici amcanın “cevze” demesi koydu.Bana yakıştırılan cezve ismini benimsemem uzun yıllar almış,dayatılan göreve ses çıkarmamış, sonra da paçavra gibi kenara atılmış olmam koymadı da dayatılan ismin yanlış telaffuz edilmesi koydu.Heh!ne garip değilmi.Sahibin sürekli tekrarladığı bi kelime vardı hafızama kazınan “boşveeerrr”.Tabi ya bunu da boşveriririm.Hem ben zaten cezve olmak istememiştim ki…

KAÇMAK

quare | 19 May 2007 12:16

Kaçabileceğin her yeri düşünüp dünyanın ne kadar küçük olduğu düşüncesinde boğulmak üzere iken, uzatılan elin yüzme bilmeyen bir bünyeye ait olduğu gerçeği ile yüzleşebilmektir.Kaçarken kendimi yanıma almak istemiyorum düşüncesini, üstelik kaçıklık belirtisi olduğunu bilerek dile getirebilmektir.nefes almakta zorlanılan anlarda yorganı bünyenin hiçbir uzvu açıkta kalmayacak şekilde üzerinize örterek, mazoşizm belirtisi gösterebilmektir.Dudaklarımı büzmeden üzüm diyebilecek miyim acaba diye düşünüp, bunu denerken küçük kardeşe yakalanıp dersin bitmedi mi hala senin diye azarlayabilmektir.Aynı kelimeyi defalarca tekrarlayıp neden bu ismi aldığını sorgularken, bu kelimenin alabileceği muhtemel isimleri dile getirip durumun vehametini fark ettiğinizde ise kendinizi döverek cezalandırabilmektir.Banyo terliğinin ıslak olması gerçeğini çoraplı ayaklarınız terlik ile bütünleştiğinde idrak ettiğiniz zaman, sakinliği muhafaza edip banyoyu terkedebilmektir.Okumakta olduğunuz kitabın kapağını gece 02.00 da açtığınızda …. tel:0538…. yazısı ile karşılaştığınızda bu acıyı size yaşatan kişilerin uyuyor olduğunu sindirebilmektir.Kaçmak, neden ve kimden kaçmak istiyorsun sorusunun cevabının ağırlığını kaldırabilmektir.

BEN

quare | 18 May 2007 17:40

Pusuya yatmış bekliyor.varolma umudunun varlığını hissettiğim o an, güçlü olduğumu sandığım ve herseferinde yanıldığım o en zayıf anda bunu yok etmek için bekliyor.öyle absürd istekler doğuyor ki beyninde, o bile şaşırıyor…
Karşısında duran vücudun ağzından çıkan cümleleri pompalı tüfekle vurmaya çalışıyor bazen…O kadar hızlı çıkıyorlar ki bazılarını kaçırıyor.Olmak istiyor sadece.varolmak…Varolduğunu bilmeden olmak…
Asla tatmin olmuyor.Gizlendiği yerden çıkmak istiyor çoğu zaman.ıçini kemiren o duygu ortaya çıktığında öyle hayvanlaşıyor ki…
Kendi kendini yok edeceğini hissettirecek kadar.
arı olmak istiyor bazen, sokmak istiyor sadece.Öleceğini bilerek.sırf iğneyi batırdığı o an, varolma kavgasında kendini ispatlamanın getirdiği tatmin duygusunu tatmak için.dedim ya hayvanlaşıyor işte…
Anlamak istiyor neyi anlamak istediğini bilmeden…bilmek istiyor!!O bildiğini bilmek de istemiyor aslında.çünkü biliyor ki yine hayvanlaşacak.pompalı tüfekli bir arı olmak isteyecek.dedim ya absürd istekler beliriyor beyninde…
yazmak istiyor bazen, hiçbir kaygı duymadan,anlamların taa……. dediği, imla kurallarının idam edildiği yazılar.onu da başaramıyor.Etrafını saran et ve kemik yığını buna engel oluyor çünkü…
Lavaboyu açan bir pompa olmak istiyor bazen, pompanın yaşadığı tatmini yaşayabilmek için.Gerçek anlamıyla var olduğu için.Dedim ya sadece olmak istiyor…Soluk alamıyor bazen ama dert etmiyor ‘sorun değil’ diyor.İçinde gizlendiği et ve kemik yığını onu yok etmek istiyor nasıl olsa…Bunu biliyor, yine de varolmak istiyor.Çünkü can çekişiyor olsa da hala umudu var.Et ve kemik yığını bir gün ‘çık dışarı hadi’ diyecek.İçimdeki “ben” özgür kalacak…