Çocuktum. Henüz yarımdım, kirlenmemişti ruhum daha. Büyüdüm ama hep yarım kaldım, kirlendi ruhum, yabancı kaldım aynadaki yansımama ve kirlenen ruhuma…Gecenin yarısında günün birinde kaybedeceklerimin hayali ile yastığımı ıslatır, gözlerime kast ederdim şuursuz saatlerin sonunda. Henüz fark etmemiştim bencilliğimi. Henüz fakına varmamıştım gidecek olanlara değil yalnızlığıma ağladığımı. Yarımdım, çocuktum, ruhum kirlenmemişti daha…Korkularım, ütopyalarım vardı. Ben büyüdükçe sevdiklerim yaşlanacaktı. Zamanı durdurmak, abece’mi özgürce kullanmak istiyordum. Söyleyecek çok sözüm vardı. Eğer kaybedeceksem, büsbütün yok olacaksam hep yarım kalmalıydım belki de…İlk kayıp… Çocukluğumu kaybettiğim ilk an. Acının o ürküten bekleyişinin yerini bencilliğe bıraktığını farkettiğimde büyüdüğümü anladım. Korkularım bencilliğe, bencilliğim zayıflığa dönüştü. Ruhumu kişileştirmek, benliğimle uzlaşmak, sorgulamaya son vermek için savaştım. Yine geç kaldım. Oysa erken kalkmış, gitmem gereken yeri sorgulamadan yola çıkmıştım…Cinayete meyilli ruhumla önce kendi benliğimi öldürmeye yelteniyorum, beceremiyorum. Ağır yaralı bir yaşam armağan ediyorum kendime. Mutsuzlukla mutlu oluyorum. Yapay mutluluklar üretiyorum, bitkisel hayata “merhaba” dememek için. Mutlu olmaktan korkuyorum “mutluluk” , acı çekmekten daha az haz veriyor diye düşünüyorum belki de.Hep yarım kalacağımın farkındalığında, çocukluğumu özlüyorum…